KKTC TANITIM ANA SAYFA

Kıbrıs Adası

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Tarihi

Tarih Öncesi Kıbrıs Adası

İlk Çağlarda Kıbrıs

Roma Dönemi

Bizans Dönemi

Haçlılar Dönemi (I.Richard) 

Lüzinyan Dönemi

Venedik

Osmanlı Türk Dönemi

İngiliz Dönemi

Kıbrıs Cumhuriyeti

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti

KKTC Şehirler Tanıtım

Lefkoşa

Gazi Mağusa

Girne

Güzelyurt

İskele-Karpaz

Lefke

Kültür

Doğal Yaşam

Flora

Fauna

KKTC'de Lüzumlu Telefonlar

ODTÜ KKK ANASAYFA

 

 

 

KIBRIS CUMHURİYETİ

 

Antlaşmaların imzalanmasının ardından 199 maddeden oluşan Kıbrıs Anayasasına göre 7 Rum 3 Türk bakan ile 2 Nisan 1959’da bir geçiş hükümeti kuruldu. Anayasaya göre Kıbrıs, Rum bir cumhurbaşkanı ve Türk yardımcısının, 7 Rum’a karşılık 3 Türk’ün yer aldığı bir bakanlar kurulu ve genel seçimlerde toplumların ayrı oylamayla 7/3 oranında seçeceği 50 üyeli temsilciler meclisinden oluşan bağımsız bir cumhuriyet olacaktı.[1] Yasaların uygulanması ve vergiler gibi önemli konularda her iki toplumun temsilcilerinin ayrı ayrı çoğunluk oyu aranacaktı. Anayasaya eklenen Garantörlük ve İttifak Antlaşması’na göre Türkiye, İngiltere ve Yunanistan anayasa ihlal edildiği zaman birlikte ya da tek başına adaya müdahale edebilecekti.[2] Hukuk sistemi de bir Rum ve bir Türk’ten oluşan ve tarafsız bir ülkeden sözleşmeli bir hâkimin başında bulunduğu Anayasa Mahkemesi’nin başkanlığı altında yürütülecekti. Buna ilaveten anayasaya göre adadaki diğer Hıristiyanları da içeren Rum toplumu ve Türklerden oluşan iki ayrı toplumun din, kültür ve eğitim meseleleri için ayrı mahkemeleri olacaktı. Hükümetin tüm yapısı oluşumu ve faaliyetlerinde iki toplumluluğun altını çizmiş ve iki toplumun farklılığı ve ayrımı korumuştu.[3] Türkler, Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasına göre azınlık değil, eşit hak ve şartlara sahip milli varlık “Entitée Nationale” kabul edilmişti. 15–16 Ağustos 1959 gecesi Kıbrıs Cumhuriyeti bir devlet olarak resmi bir törenle kuruldu. Anayasaya göre devlet işlerinde Türkler Rumlardan daha az olarak 30/70 ve askeri birliklerde 40/60 gibi kurallar çerçevesinde denge sağlanarak yürütülecekti. Anlaşma uyarınca Türkiye, Yunanistan ve İngiltere için Kıbrıs Cumhuriyeti “en çok ayrıcalıklı ülkeler” olarak gösterilmekle beraber, kendi toplumları için mali yardımda bulunma serbestîsi tanındı. Anlaşmalar gereğince Türk ve Yunan askerlerine adada belli yerlerde garantör devlet olarak üs kurma hakkı verildi ve 16 Ağustos günü antlaşmalar gereğince adaya 950 Yunan ve 650 Türk askeri çıktı. Türk askeri Mağusa’dan karaya çıktı ve böylece Osmanlı yönetiminin adanın İngilizlere kiralanmasından 82 yıl sonra Kıbrıs’ta Türk bayrağı yeniden dalgalanmış oldu.[4]Adaya her iki ülkeden gelen askerler, antlaşmalara göre 6’ya 4 oranında Rum ve Türklerden oluşan 2000 kişilik Kıbrıs Ulusal Muhafızları’ndan ayrı olacaktı. 4 Aralık 1959’da acil durum ilan edildi ve 9 gün sonra Makarios, onu ENOSİS’e ihanetle suçlayan sağ kesim, Yunan ve Türk askerlerinin adada konuşlanması ve İngiliz üslerine karşı olan AKEL taraftarlarınca karşı çıkılmasına rağmen cumhurbaşkanı seçildi. Aynı gün Kıbrıslı Türklerin lideri Fazıl Küçük de muhalefet olmadan cumhurbaşkanı yardımcısı seçildi. Temsilciler Meclisi için ilk genel seçim 31 Temmuz 1961’de yapıldı. Kıbrıslı Rumlara ayrılan 35 sandalyeden 30’u Makarios taraftarları ve 5 tanesi de AKEL’in adayları kazandı. Kıbrıslı Türklere ayrılan 15 sandalyeyi de Fazıl Küçük’ün taraftarları kazandı.[5]

 

Anayasa, Kıbrıs’ın resmen koloni statüsünden çıktığı ve cumhuriyet olduğu gün olan 16 Ağustos 1960’da yürürlüğe girdi. Bir ay sonra, yeni cumhuriyet Birleşmiş Milletler üyesi oldu ve 1961 baharında İngiliz Milletler Topluluğu’na (Commonwealth) kabul edildi.[6] Kıbrıs, BM üyesi olduktan sonra Türkler ve Rumlar arasında sorun olduğu zaman BM her soruna müdahil oldu. Aralık 1961’de Kıbrıs Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası’na üye oldu.

 

KIBRIS CUMHURİYETİ’NDE TOPLUMLARARASI BÖLÜNME VE ŞİDDET

 

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmuş olması adadaki Türkleri, güven ortamı sağlanacağı için rahatlatırken, Rumlar ise özellikle EOKA gibi kuruluşların üyeleri olan Rumlar ENOSİS gerçekleşmediği için huzursuz etmişti, dolayısıyla bağımsızlık barışı getirmedi. Anayasa, toplumsal bölünme ve iki toplum arasındaki tarihsel bölünme huzursuzluğu ortaya çıkardı. Cumhurbaşkanı Makarios da ortaya çıkan sorunlara uluslar arası toplum tarafından bağımsız bir devletin sorunları olarak algılanacak ve onların müdahalesi olmayacaktı. 1960–1963 arasında Makarios Londra-Zürich Antlaşmalarını, adanın sömürge geçmişinden kalma bir haksızlık diyerek eleştiriyordu.[7] Bu anlayış ve güvenle Rumlar, Makarios ve EOKA’cılar adada Türkleri bezdirecek ve yıldıracak etkinliklere giriştiler. Agonitis adıyla yayınlanan gazete ile EOKA örgütü mensupları ve halk örgütleniyor, ENOSİS çerçevesinde planlı saldırılar düzenleniyordu. İngiliz yönetimi altındaki 80 yıl boyunca pasif kalan Türkler bu ortamda siyasi olarak harekete geçti. Başlıca çekişme nedeni, birliklerin 6/4 oranında kompozisyonun Kıbrıs ordusunu emretmesiydi. Makarios tam bir bütünleşme istedi, Fazıl Küçük ayrılmış bölükleri tercih etti. 20 Ekim 1961’de Küçük Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak anayasal veto hakkını kullandı ve birleşik kuvvetler önerisini ret etti. Makarios da ülkenin herhangi bir orduyu besleyemeyeceğini bildirince ulusal bir ordunun kurulması planı işlemedi.

 Diğer problemlerin kaynağında hükümet birimlerine alınacak görevlilerin 7/3 oranının uygulamasında çıktı, çünkü Rumlar bunu uygulattırmadı ve kamu kurumlarında görev yapacak kapasitede Türk olmadığını iddia ettiler. Ayrıca, iki toplum gelir vergisi yasası konusunda uzlaşamadılar ve adada gelir vergisi yasası kabul edilmedi. Ortaya çıkan bir diğer sorun da Kıbrıs Anayasası’nın 173’ncü maddesinde yer alan başlıca 5 şehirde her iki toplumlumu temsil eden belediyelerin kurulması ve sınırlarının tespit edilmesinin Türkler tarafından desteklenmesi, Rumlar tarafından desteklenmemesiydi.[8]Türk belediyeleri cumhuriyetin kurulmasının ardından göreve başlamıştı ve Türk Toplum(cemaat) Meclisi 31 Aralık 1962’de çıkardığı Türk Belediyeler Kanunu ile var olan Türk belediyelerin hukuki dayanağını hazırladı. 19 Şubat 1963’te Türk Toplumu Meclis Başkanı Rauf Denktaş ve Temsilciler Meclisi Başkanı Klerides, anayasanın belediyeler konusundaki hükmünün uygulanması için bir görüşme yaptılarsa da uzlaşma sağlanamadı. Makarios, Türk Belediyeler Kanunu’nu uygulamadı ve bunun üzerine Türk tarafı Anayasa mahkemesine başvurdu. Türk belediyelerin kurulmasını adada Türk yönetiminin kurulmasına yol açacağı gerekçesiyle Makarios Anayasa Mahkemesi’nin Türkler lehine vereceği kararı tanımayacağını bildirerek karşı çıktı ve kendisinin daha önce kabul etmediği Bölge Gelişme Komitesi Kanunu’nu uygulamaya koydu. Anayasa Mahkemesi Türkler lehine karar verdi ama Rumlar bir karşı kampanya başlattı ve hatta Anayasa Mahkemesi Başkanı Alman Prof.Dr. E.Forsthoff ve Sekreteri Dr.Heinze istifa etmek zorunda kaldılar.[9] Böylece 1960 anayasasının maddeleri altındaki hükümet çalışamaz duruma geldi.

Bu sürtüşmeler olurken her iki toplumun yeraltı örgütleri de canlı tutulmuştu ve 1962’den itibaren EOKA ve TMT tekrar talimlere başladı. Yunanistan ve Türkiye’den silahlar gizlice adaya sokuluyor ve üçlü anlaşma gereği adada bulunan Yunan ve Türk milli askeri birlikleri bu örgütlere destek veriyordu. Bazı Kıbrıslı Rumlar, onlara göre anayasanın yarattığı kördüğümün şiddetle çözülebileceğine inanarak harekete geçti. Başpiskopos Makarios’un yakın arkadaşı İç İşleri Bakanı Polikarpos Yorgacis 1963’te Akritas Planı olarak adlandırılan bir plan önerdi. Plana göre uluslararası toplumu, Kıbrıslı Türklere fazla taviz verildiği konusunda ikna etmek ve ada etkin bir hükümet ile yönetilirse anayasada reform yapılabilecekti. Akritas’a göre dünya, adada Rum siyasi üstünlüğüne göre anayasada yapılacak düzenlemelerle küçük topluluk kabul edilen Türklerin korkacak bir şeyi olamayacağına inandırılacaktı. Planın diğer amacı da Garantörlük Antlaşması ve İttifak Antlaşması’nın iptali idi.[10] Bu plan açıkça Türkleri azınlık kabul edilmesini öneriyordu ki böylece plan gerçekleşirse ENOSİS mümkün kılabilecekti. Ayrıca plana göre eğer Kıbrıslı Türkler anayasada yapılacak değişiklikleri ret ederse, kuvvet kullanarak “bir ya da iki gün içinde” ve de yabancı kuvvetler müdahale etmeden şiddetle boyun eğdirilecekti. Makarios da 30 Kasım 1963’de ona göre hükümetin sorunsuz çalışmasını sağlamak için 13 maddelik anayasada değişiklik yapılmasını, cumhurbaşkanı ve yardımcısının veto hakkını kaldıran bir öneride bulundu. Kıbrıslı Türkler, bu öneriyi 16 Aralık 1963’de önerinin anayasayı önemsiz kıldığını ilan ederek ret ettiler, çünkü kabul edilmesi durumunda Kıbrıs Cumhuriyeti’nin federal karakterini ortadan kaldıracak ve Türkleri bir azınlık konumuna getirecekti.[11] Bu ret cevabı üzerine Akritas Planı ve Makarios’un önerileri adada iki toplum arasındaki gerilimi iyice arttırdı ve Kıbrıs Hükümeti ortamı daha da gerecek bir açıklama ile 21 ve 22 Aralık 1963’de Türklerin azınlık olduğu yönünde açıklamalar yaptı. 21 Aralık 1963’de Lefkoşa’da Bir Kıbrıslı Rum polis devriyesi, kimlik kontrolü sırasında bir Kıbrıslı Türk çifti Türk tarafına yakın bir yerde durdurunca, şiddet patlak verdi. Rumlardan oluşan bir kalabalık birikti, silahlar ateşlendi ve Türk çift öldürüldü. Olay duyulunca TMT harekete geçti ve bazı Rumları esir aldı. EOKA liderlerinden ve Akritas kod adını kullanan Polikarpos Yorgacis’in önderlik ettiği Rumlar, Lefkoşa yolu üzerindeki Küçükkaymaklı Kasabası’na 22 Aralık’ta saldırıya geçerek katliam yaptılar. 23 Aralık’ta Nikos Sampson’un başında bulunduğu takviye kuvvetler geldi ve karşılarına çıkan Türkleri genç-yaşlı demeden öldürdüler. Türkler bu katliamda 92 ölü, 475 yaralı ve çok sayıda kayıp verdi. Adada bulunan Türk kuvvetleri de Girne’ye giden yola hâkim olan St. Hilarion Kalesi’nin bulunduğu yerde güçlü bir noktayı işgal etti. Bu nokta ve yol her iki tarafın ele geçirmek için savaştığı bir alan oldu. Lefkoşa’da Rum ve Türk tarafını ayıran (sonra yeşil hat olarak bilinen yer) noktada birçok çatışma oldu. Adanın farklı yerlerinde yaşayan Kıbrıslı Türkler yaşamlarından endişe ederek oturdukları 203 köyü terk ettiler ve TMT’nin güvenliğini sağladığı bir noktada toplandılar.[12] Cumhurbaşkanı Yardımcısı Küçük ve Kıbrıslı Türk bakanlar ve Temsilciler Meclisi’nin Türk üyeleri hükümetten ayrıldılar.[13] Tarihe Kanlı Noel olarak geçen bu katliam üzerine 25 Aralık 1963’te Türk Hava Kuvvetleri’ne ait uçaklar ihtar uçuşları yaptı ve ardından ateşkes sağlandı ve 29 Aralık 1963’te İngiliz Kuvvetleri bugün Yeşil Hat olarak adlandırılan bölgeye girdi. Lefkoşa’da olan bu olaylar, Kıbrıs’ın bölünmesine yol açan olayların da başlangıcı oldu. 1 Ocak 1964’te Makarios, Kıbrıs ile ilgili bütün antlaşmaları feshettiğini açıkladı ve Kıbrıs Cumhuriyeti ortadan kalkmış oldu ve yerine resmi olmayan Rum yönetimi ki bu haksız yere Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanındı Kıbrıs adına kararlar almaya başladı. Bunun üzerine 15 Ocak 1964’te Londra’da İngiltere, Türkiye ve Yunanistan ve Kıbrıs’taki iki toplumun temsilcileri ve BM Genel Sekreteri U Thant uyuşmazlık konularını görüşmek üzere bir araya geldiler. Konferansta Türkiye ve Kıbrıslı Türkler, antlaşmaların Türklerin haklarını koruyamadığı dolayısıyla Türklere fiili garantiler verilmesini ve bunun da ancak Kıbrıs Türklerini bir araya getirecek bir federal yönetimle mümkün olacağı görüşünü savundular. 18 Şubat 1964 tarihinde BM Genel Sekreteri U.Thant’ın sunduğu BM Barış Gücü yönetimindeki “Kantonal Yönetim” kurulması planı, ENOSİS’e engel oluşturacağı gerekçesi ile Makarios tarafından reddedildi. Toplantıdan sonuç alınamadı ama toplantı sonrası Kıbrıs hükümetinin ricası üzerine adaya özel bir temsilci gönderildi. Ancak, Bağlantısız ülkelerin BM’de etkinliğini göz önünde bulunduran Makarios, sözde, bağlantısız bir politika izleyerek bağlantısız ülkelerin desteğini almayı başardı. Böylece Londra Konferansı çözüm getirmeyince 4 Mart 1964’te 186 sayılı karar ile BM Güvenlik Konseyi her iki toplumun barış içinde yaşaması gerektiğini, şiddetin önlenmesini ve barış gücü ile bir arabulucunun tayini öngördü ve Kıbrıs hükümetinden de her türlü tedbiri almasını istedi. Ancak “Kıbrıs Hükümeti” gibi bir terim kullanması dünyayı Kıbrıs Rum yönetimini hükümet olarak muhatap almaya teşvik etti. Böylece o dönemden bugüne kadar bu vahim hata yüzünden Kıbrıs Rum yönetimi bütün Kıbrıs halkının temsilcisi olarak görüldü ve bu da Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş anayasasına aykırı bir durum ortaya koydu.[14]  

       BM Güvenlik Konseyi’nin bu açıklamasının ardından BM Barış Gücü’nün öncü birlikleri, Mart ayında Kıbrıs’a geldi ve Mayıs ayında Kıbrıs’taki BM Kıbrıs Barış Gücü(United Nations Peace Keeping Force in Cyprus- UNFICYP)’nün sayısı 6500 askere yükseldi. Başlangıçta sadece üç aylık bir dönem için gelen kuvvet bugün bile az sayıda olmasına rağmen hala görev yapmaktadır.[15] Barış Kuvvetleri Komutanı Peter Young Lefkoşa’da kendi birliklerinin bulunduğu bölgeleri harita üzerinde yeşil kalemle belirleyerek bir hat çizdi ve bu Yeşil Hat olarak kaldı. Ancak adaya BM Barış Gücü geldikten sonra Kıbrıslı Rumlar biraz frenlenmiş olsa da Nisan ve Mayıs 1964’de toplumlar arasında şiddetli çatışma oldu. Çünkü Makarios 4 Nisan 1964’te Zürich ve Londra Antlaşmalarının bir parçası olan ittifak antlaşmasını feshettiğini ilan etti. Kıbrıslı Türkler de Rumların onların devletle olan ilişkilerini sekteye uğratmaları ve haklarını ellerinden almalarından korktular ki haklılardı ve olaylar devam edince devreye İngiltere girdi.[16] Yunanistan da bu karara destek verince adada Türklere yönelik saldırılar arttı. Rum milisler, 9 Mart 1964’te Baf’ta, 19 Mart’ta Gaziveren ve diğer yerlerde yaşayan Türklere saldırdılar. Bu çatışmaların neticesinde adadaki Türkler hem kendi istemleri hem de Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT)’nın isteğiyle yaşadıkları yerlerden ayrılıp onun koruduğu bölgelere kaçtılar. Bu bölgelerden biri çok sayıda Türk’ün kaçtığı ve Lefkoşa’da Osmanlı döneminden beri Türklerin yaşadığı bölge idi. Rum şiddetinden kaçan Türkler kalabalık çadırlarda ve acele inşa edilmiş barakalarda toplandı ve bu durum kötü koşulların yaşanmasına yol açtı. Lefkoşa’ya gelemeyen birçok Türk evlerini ve topraklarını bırakıp diğer güvenli bölgelere gittiler. Haziran 1964’de Temsilciler Meclisi, sadece Kıbrıslı Rum üyelerle birlikte hareket ederek Ulusal Muhafız Birliği olarak adlandırılan milli orduyu kuran ve Kıbrıslı erkeklerden yaşları 18 ve 59 arasındakilerin mecburi askerlik hizmetle mükellef olduklarını içeren yasayı Meclisten geçirdi. Yasaya göre Kıbrıslıların silah taşımları sadece bu milli kuvvetlere ve polise verildi. İlginç olan ise Makarios’un adada 1955’ten itibaren katliam gibi şiddet hareketlerini yapan EOKA örgütünün lideri Grivas’ı, Haziran ayında bu milli kuvvetlerin komutasını almak üzere davet etmesiydi ve Grivas da geldi görevi aldı. Meclisten Türk üyelerin yokluğunda çıkartılan bu yasanın amacı düzensiz Rum çetelerinin artışını durdurmak ve onları meşhur Grivas’ın komutası altında kontrol altına almak olarak görülse de bu daha çok karmaşaya yol açtı. Kıbrıs Cumhuriyeti hükümeti de tüm olanaklarını EOKA için kullanmaya başladı ve bu durumda Türk emniyet kuvvetleri etkisiz hale getirildi. Türkiye ve Kıbrıslı Türkler büyük gruplar halinde Yunan düzenli birliklerinin adaya getirilip Ulusal Muhafızlara katıldığını açıkladılar. Türkiye, Rumların Türklere yönelik saldırıları artınca 7 Haziran 1964’te harekât planladı ama ABD Başkanı Lyndon B.Johnson 5 Haziran 1964’te Türkiye Cumhurbaşkanı İsmet Paşa’ya tehdit dolu bir mektup gönderdi ve Türkiye operasyondan vazgeçti.[17] Ama bu mektup Türkiye’de ABD’ye karşı büyük bir tepki oluşturdu ve ilişkileri etkiledi. ABD durumu yatıştırmak için eski dışişleri bakanını Dean Acheson’u arabuluculuk görevi ile 10 Temmuz 1964’te Cenevre’ye gönderdi. Cenevre’de Rum ve Türk temsilcileri ile buluşan Acheson kendi adıyla anılan bir plan önerdi. Bu plana göre,  Kıbrıslı Rumların ENOSİS’i gerçekleştirmesi karşılığında Yunanistan da Ege’deki Kastelorizzon adasını Türkiye’ye verecek ve oraya göç etmek isteyen Kıbrıslı Türklere de tazminat verilerek bu imkânın sağlanacak, Türklerin kaldığı güvenli yerleşim bölgesi ile Türk ordusunun kullandığı üs de Kıbrıs hükümetine devredilecekti. Makarios planı taksimin değiştirilmiş bir modeli olarak gördüğü için ren etti. Bu görüşmelerin ardından Kıbrıslı Rumlar, Erenköy (Kokkina) ve Mansura’ya saldırınca BM Barış Gücü saldırıyı önleyemedi. Bunun üzerine Türk Ordusu’na ait jetler, 8–9 Ağustos 1964 günü Erenköy(Kokkina) ve Güzelyurt Körfezi çevresinde bulunan Rum mevzilerini bombaladı. Bu harekât sırasında Yüzbaşı Cengiz Topel’in uçağı düşürüldü ve BM Barış Gücü’nün haberi olmasına rağmen işkence edilerek şehit edildi.[18] Bunun Üzerine ABD ve İngiltere BM’e başvurdu ve bir ateşkes kararı çıkarttılar. Ardından da Makarios Türklerin yerleştiği bölgelere yardım yapılmasını engelledi ama Türkiye Eylül ayında kuvvet kullanarak bu yardımları ulaştırınca göz yummak zorunda kaldı.[19]

Soldan sağa Dr. Fazıl Küçük, Mr.Amery, Makarios ve Sir Hugh Foot (Şubat 1960) (Purcel, H.D.Purcell, Cyprus, New York; Frederick A. Praeger, 1969, 2.baskı, , 235)

1964 yılının sonunda tarım ve ekonominin uğradığı zarar dışında devlet dairelerinde ve Rum bölgelerinde çalışan 4000 civarındaki Türk işten çıkarılmış ve 109 kasabada Türklere ait 527 ev tahrip edilmiş ve 2000 ev de hasar görmüş ve 25.000 Türk de yaşadığı bölgeleri terk etmek zorunda kalmıştı.[20] Bu saldırılar olurken seçimle işbaşına gelmiş Kıbrıs Türk temsilcileri Temmuz 1965’te Temsilciler Meclisi’ne girmek istediklerinde girmeleri Rumlar tarafından engellenmişti. Onlarda kendilerini siyasi platformlarda savunmak için Kıbrıs Cumhuriyeti Başkanvekili, 3 Türk kabine üyesi ve Kıbrıslı Türk Temsilciler Meclisi üyeleri bir Genel Komite kurdular. Genel Komite’nin kurulması bir ölçüde adadaki iki toplumun ayrışması yönünde bir adım idi.[21] BM Genel Asamblesi de 18 Aralık 1965’deki 2077 kararı ile Kıbrıs’ın egemenliğini ve dış müdahalelerin yasal olmadığını duyurdu. Zaten Kıbrıs bu dönemde hep Üçüncü Dünya ülkelerinin desteğini alıyordu. Ardından da BM adaya bir arabulucu U-Thant’ın atanmasına karar verildi, çünkü adadaki zıtlaşmalardan bir uzlaşmanın çıkması mümkün değildi. Görüşmeler adadaki gerginliği önlemeye yetmedi ve 1967’den sonra da daha şiddetli Rum saldırıları hem de Yunan Ordusu’ndan birliklerin katılımıyla devam etti ve ipler koptu. Hatta 10 Haziran 1966’da U-Thant da Kıbrıslı Rumlar ve Türklerin uzlaşmazlığı yüzünden hem BM Güvenlik Konseyinin hem de kendisi ve daha önce BM Arabulucusu Ekvator’lu Galo Plaza’nın arabuluculuk görevinin başarısız olduğunu itiraf etti.[22]

BM Kıbrıs Sorunu’na çözüm bulmada umutsuz bir duruma düşerken, EOKA da boş durmuyor ve ajitasyona devam ediyordu. 1963 olaylarından sonra yapılan antlaşmada Rum askeri birliklerinin Türklere ait bölgelerden geçmesi yasaklanmıştı. Makarios tarafından Ulusal Muhafızların komutanı yaptığı EOKA lideri Grivas, Kıbrıslı Türklerin yerleşim bölgesine BM’nin devriye koymasına karşı çıktı. Larnaka bölgesindeki ve Türklerin Rumlara göre çoğunluk oluşturduğu ve stratejik açıdan önemli Geçitkale (Agios Theodoros) ve Boğaziçi(Kophinou) arasındaki yollardan geçmek isteyince Türkler ret etti. Bunun üzerine Grivas 15 Kasım 1967’de Yunan Alayı subayları ve askerlerinin katılımı ile ağır silahlarla donatılmış 5000–6000 kişilik bir kuvvet ve de Barış Gücü görevlilerinin gözü önünde Geçitkale ve Boğaziçi’ne saldırdı ve 30 Türk öldürüldü.[23] Bu olay üzerine Türkiye ve Yunanistan arasındaki Kıbrıs meselesinin çözümü için 1965’ten beri yapılan görüşmeler kesildi ve TBMM Kıbrıs’a müdahale kararı aldı. Bunun üzerine Türkiye kesin uyarı verdi ve Kıbrıslı Türkleri korumak için müdahale gücü göndermekle tehdit etti. Türkiye isteklerinin arkasında durduğunu göstermek için Yunanistan ve Türkiye’yi ayıran Trakya sınırına birlik yığdı ve bir amfibi işgal kuvveti yerleştirdi. Ültimatomun şartları, Grivas’ın ve Yunan birliklerinin Kıbrıs’tan ayrılması ve Geçit kale ve Boğaziçi’ndeki kayıplar için tazminat ödenmesini ve Kıbrıs Türk toplumu üzerindeki baskının durması ve Ulusal Muhafız Birliği’nin dağılmasını içeriyordu. Bunun üzerine Grivas, 20 Kasım 1967’de Ulusal Muhafız Birliği’nin komutanlığından ayrıldı ve adayı terk etti. Türkiye diğer isteklerinin de yerine getirmesini isteyince iki NATO üyesi savaşın eşiğine geldi. ABD Başkanı Johnson, Cyrus R.Vance’ı özel temsilcisi olarak Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs’a gönderdi. Vance, Kasım ayının sonlarında Ankara’ya geldi ve 10 gün süren bir görüşme yaptı. Bu görüşme ile Yunanistan Kıbrıs’taki güçlerinden 1960 anlaşmalarının izin verdiği birlikler dışındaki birlikleri çekmeyi kabul etti ve Türkiye’nin de aynısını yapması istenildi ve istek yerine getirildi.  1967 Aralık ayında ve 1968 Ocak ayının ilk günlerinde Türkiye’nin isteği üzerine 10000 kişilik Yunan birliği çekildi. Makarios ise Ulusal Muhafızı dağıtmadı fakat bu birlik, 1974’te kendisine karşı ayaklandığı zamanda daha önce vermiş olduğu bu karardan dolayı çok pişman oldu.[24] Bu arada Kıbrıs Türkleri, 1967 Kasım ayının sonlarında 1960 Anayasasının şartları tamamen uygulanıncaya kadar ve Rum saldırılarından kendilerini korumak ve haklarını savunmak için 28 Kasım 1967’ de Geçici Kıbrıs Türk Yönetimi’ni ilan etti. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Başkan Vekili Dr. Fazıl Küçük yönetimin başkanı oldu ve yönetimin üyelerini atadı. Kıbrıs Türk Toplum Meclisi’nin başkanı Rauf Denktaş, Küçük’ün yardımcısı oldu. Geçici Türk Yönetimi, Kıbrıs Türk Toplum Meclisi’ni kaldırmadı ve de kendini hükümet olarak da ilan etmedi. Eğer bunu yapmış olsalardı bu Kıbrıs Anayasası’na ve Zürich-Londra antlaşmalarına aykırı olabilir ve haksız duruma düşebilirlerdi ki aykırı bir şey yapmadılar. Bu yönetim, 1960 Anayasası’nı temel alan yeni bir yapılanma ile Temel Prensipler olarak adlandırılan 19 yönetim maddesi ilan etti. Yasama faaliyetleri Temsilciler Meclisi’nin 15 Türk üyesi ile Kıbrıs Türk Toplumu’nun 115 üyesinden oluşturulacak Yasama Meclisi tarafından yürütülecek ve davalar da bağımsız Türk mahkemelerinde görülecekti.[25] Geçici yönetim, kabine şeklinde organize oldu ve büyük bir kısmı Lefkoşa’nın kuzeyinde yer alan ve 40.000 Türkten oluşan kantonlarıyla 9.251 km2’lik adanın 250 km’lik bir kısmı üzerinde söz sahibi oldu. Bu yönetimin kurulmasının ardından Makarios 7 Mart 1968’de Türklerin yerleşim bölgelerine uyguladığı sınırlamaları kaldırdı ve şiddet istemediğini göstermek istedi.[26] Geçici Kıbrıs Türk Yönetimi’nin kurulmasıyla iki toplumun birbirinden ayrılması tamamlanmış oldu. Buna yol açan gelişmeler de Makarios ve Grivas’ın 1960’larda Türk toplumunu tecrit etme kampanyası idi. Her ne kadar Kıbrıslı Rumlar Türklerin kurduğu bu yapının taksim için bir hazırlık olduğuna inandılar ve BM Genel Sekreteri U Thant da bu yapıya karşı çıksa da bu durum adada 1960’lardan itibaren var olan gelişmelerin kaçınılmaz bir sonucu oldu.[27]

Adada Rum saldırıları artarken yapılan uluslararası müdahaleler sadece ortamı yatıştırmaya yönelik görünüyordu. Çünkü Makarios güçlü devletlerin desteğini almak için de politikalar yürütüyordu. Örneğin ABD’ye gizli üsler sağlıyor, casus U2 uçaklarının İngiltere’nin Akrotiri Üssünden havalanması için her yıl 1 milyon Amerikan Doları alıyor, CIA Radyosunun Girne yakınlarında Kuzey kıyılarında yayın yapmasına müsaade ediyor bir yandan da NATO’ya girmek için ABD nezdinde nabız yoklanıyordu. Ancak, Batı Makarios’a güvenmiyordu, çünkü onun AKEL ile olan işbirliği ve Komünist devletlerle olan ilişkisi güven vermiyordu.[28] Ancak yine de Batılı devletler kendi çıkarları için Makarios’u önemsiyordu. Bu yüzden Kıbrıs ile ilgili bağlar kopartılmadı ve görüşmeler sürdürüldü. 1968’den 1972’ye kadar BM Genel Sekreteri uzlaşım için görüşmeler sürdürdü. Rum tarafı üniter devlet teziyle, Türk toplumunun mahalli muhtariyet teziyle azınlık statüsüne sahip olmasını istedi. Türkler de 1960 antlaşmalarına sadık kalarak iki toplumun eşitliği ve ortaklığı esasına dayalı dengenin korunmasını istedi. Bir sonuca varılamadı ve de Makarios, Türk toplumuna karşı ekonomik ambargo uygulamaya başladı. Öte yandan 1967’deki krizin bitmesinden sonra şanslı bir fırsat yakalayan Cumhurbaşkanı Makarios seçmenlerinden güç alarak Şubat 1968’de yapılacak seçimlerin Ocak ayında yapılacağını duyurdu. Fazıl Küçük de anayasaya dayanarak Cumhurbaşkanı yardımcılığı için seçimlerin yapılacağını duyurdu. Sadece Kıbrıslı Rumlardan oluşan hükümet de bu seçimi geçersiz ilan etti ama seçim Kıbrıs Türk toplumunda yapıldı ve Küçük rakipsiz şekilde tekrar seçildi. İki hafta sonra Cumhurbaşkanlığı için yapılan seçimde Makarios, ENOSİS üzerinden politika yapan rakibi Takis Evdokas karşısında 8577 oya karşılık 220.911 (%96) oy alarak Cumhurbaşkanı seçildi. İlginç olan ise bu seçimde 16.215 çekimser oy kullanılmıştı ama Makarios’un aldığı oylar onun liderliğinin ve Kıbrıs’ın bağımsızlığı konusundaki politikasının onaylanması idi. Seçimin ardından yapılan atanma töreninde Makarios, Kıbrıs probleminin güç ile değil BM şartları içinde çözülebileceğini açıkladı. Yaptığı konuşmada kendisi ve taraftarlarının, bütün Kıbrıslıların vatandaş olarak eşit haklara sahip olmasını ve üniter bir devlette barış içinde yaşamak istediğini belirtti. Oysa Makarios gibi düşünmeyen Kıbrıslılar vardı ve onun bu uzlaşmacı yaklaşımından rahatsız oldular ve 1970’de de ona karşı başarısız bir suikast düzenlediler.[29] Seçimlerin ardından BM himayesinde Rauf Denktaş ve Temsilciler Meclisi Başkanı Glavkos Clerides arasında 11 Haziran 1968’de Beyrut’ta toplumlararası görüşmeler başladı ve 24 Haziran’da da bu görüşmeler Lefkoşa’da devam etti. Birçok konuda uzlaşma sağlanmış olsa da bir sonuca ulaşılamadı. Kıbrıs Türkler, merkezi hükümete rağmen, toplumların kendi yerel hükümeti olmasının önemini vurgularken, Kıbrıslı Rumlar da merkezi otoritelerin yerel yönetim üzerinde etkili olmasını vurguladı.[30] Görüşmeler devam ederken 5 Temmuz 1970’de parlamento seçimleri yapıldı. Bu seçimlerde Kıbrıs’ta kurulmuş olan birçok parti de yer aldı. Seçim sonrasında Clerides tarafından yönetilen ve şehirli seçmenlerin desteklediği ve Makarios’u destekleyen sağ bir parti olan Eniaion (Birleşik Demokrat Parti) 15 milletvekilliği, Komünist AKEL 9, İlerici Koalisyon Partisi 9, Sosyalist Parti de 2 ve bağımsızlar da 2 milletvekilliği kazandı. ENOSİS’e karşı olanlar milletvekilliği kazanamadı. Parlamento Seçimleri’nde Kıbrıslı Türklere ait 15 milletvekilliği de Denktaş taraftarlarınca kazanıldı. Seçimlerden alınan sonuçlar ise Kıbrıs’ta bölünmüşlük olduğunu ve Makarios Cumhurbaşkanı olmasına rağmen otoritesinin Türk yerleşim bölgesinde geçerli olmadığını gösteriyordu. Temsilciler Meclisi yasama meclisini açtı fakat Kıbrıslı Rumlardan sadece 35’i merkezi hükümetin parçası gibi aktif idi. Türklerin ve Kıbrıslı Türklerin yıllarca istediği taksim de facto olarak vardı fakat toplumlararası anlaşmazlık bitmedi. 1971 yazında iki toplum arasında tansiyon yükseldi ve olaylar arttı. Çünkü Atina’ya döndüğünden beri gazetelere verdiği demeçlerde Makarios’a hain diye saldıran Grivas, sonbahar başında gizlice adaya döndü ve Ethniki Organosis Kyprion Agoniston B-EOKA B (Kıbrıslı Savaşçıların Ulusal Örgütü) olarak bilinen gerilla örgütünü kurmaya başladı. O geldikten sonra ENOSİS’ savunan üç gazete nerdeyse aynı zamanda kuruldu. Bütün bu hareketler, Yunanistan’ı yöneten askeri cunta tarafından desteklendi. Cunta, Acheson Planı’na göre taksimin bazı formlarını destekleyip Makarios’un kovulmasını isterken, Grivas’a da sonuna kadar destek verdi böylece Yunanistan’daki konumlarını güçlendireceklerdi. Grivas gizlenerek Makarios hükümetini şok eden terörist saldırılar ve propaganda saldırılarını yönetti, fakat Makarios güçlü ve popüler bir lider olarak kaldı.[31]

1972 Ocak ayında Atina gazeteleri, Kıbrıs’a Makarios hükümetinin isteğiyle Çekoslovakya silahlarının bulunduğu bir gemi geldiğini yazdığı zaman toplumlararası tansiyon arttı ve yeni bir kriz çıktı. Silahlar, Makarios’un kendi seçkin birliği için alınmıştı ve Makarios’u Grivas, EOKA B ve Ulusal Muhafız aracılığıyla devirmeyi düşünen Yunan hükümeti, silahların ithaline karşı çıktı. Türkiye hükümeti de bu silahlara karşı çıktı ve her iki hükümet de Çekoslovakya’dan gelen silahların UNFICYP’ye verilmesini istediler ve Makarios da bunu kabul etmek zorunda kaldı. Lefkoşa ve Atina arasındaki ilişkiler en alt seviyede idi ve Cuntanın albayları Makarios’un risk altında olduğunu gördüler ve ondan hükümetini değiştirmesini ve cuntaya karşı çıkan bakanları hükümetten çıkarmasını istediler. Albaylar, Makarios’un adadaki popülerliğini hesaba katmamışlardı ve yapılan toplu gösteriler bir kez daha Makarios’un halkın desteğini aldığını gösterdi. Makarios, Yunan baskısına boyun eğdi ve kabinesini yeniledi. Makarios karşıtı çalışmalarda Kıbrıs Ulusal Muhafızı içinde yer alan subaylar, Yunan Askeri Cuntası’nı destekleyen Yunanlı emekli subaylardı ve onların isteği Makarios’u görevden almak ve ENOSİS’i gerçekleştirmekti. Grivas da güçlüydü ve Kıbrıs’a dönmesine izin veren cuntadan bir ölçüde bağımsız idi ve Makarios’a karşı bir tehditti. Öte yandan Yunanistan’daki cunta, Kıbrıs hakkında Türkiye ile anlaşma yapmaya hazırlandı ama Grivas da tam bir ENOSİS’i gerçekleştirmeyecek herhangi bir anlaşmaya şiddetle karşı çıktı. 1972 yılının baharında Makarios diğer bir taraftan saldırıyla karşı karşıya kaldı. Kıbrıs Kilisesi’nin üç piskoposu, Makarios’un cumhurbaşkanlığından ayrılmasını istedi çünkü onun dünyevi görevinin kutsal yasaları çiğnediğini ilan edip onu dini yetkileri gasp etmiş bir kişi olarak suçladılar. Makarios kurnazca davranarak, üç piskoposun işlerini bozarak onları 1973 yazında görevden aldı. Onların yer değiştirme seçmelerinden önce piskoposlukların sayısını 5’e çıkarttı ve böylece piskoposların bireysel güçlerini azalttı. Bu arada Grivas ve onun ENOSİS için yarattığı terörizm, Kıbrıs Rum hükümeti ve onun adaya dönüşünü finanse eden Yunan hükümeti için utandırıcı oldu. Onun her iki ülkedeki kötü şöhreti ve halkın ona verdiği desteği onun adadan ayrılmasını engelledi. Bu problem, 27 Ocak 1974’te Grivas kalp krizinden ölünce herhangi bir müdahaleye gerek kalmadan çözülmüş oldu. Makarios da EOKA-B’nin üyelerine af çıkartarak onların liderlerinin ölümü ile terörü bırakacaklarını umut etti. Oysa EOKA terörü devam etti ve Grivas’ın cenazesine katılan 100.000 kişi onun siyasi amaçlarının devam ettiğini gösterdi.[32] Grivas’ın ardından EOKA’nın başına geçen Georgios Karusos mücadelenin siyaset ile yapılmasını savundu ama ENOSİS taraftarı EOKA’cılar buna karşı çıktı ve Karusos Yunanistan’a kaçtı.

 

KAYNAKLAR


[1] Eric Solsten (Derleyen), Cyprus, A Country Study, Washington, D.C.; GPO for the Library of Congress, 1993, s.32-33.

[2] Süha Bölükbaşı, “The Cyprus Dispute and the United Nations: Peaceful Non-Settlement between 1954 and 1996” International Journal of Middle East Studies, Vol.30, No.3 Ağustos 1998, s.411–434, s.415.

[3] Cyprus, a Country Study, s.33.

[4] Sabahattin İsmail, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Doğuşu ve Çöküşü ve KKTC’nin Kuruluşu (1960–1983), İstanbul; Akdeniz Haber Ajansı Yay., 1992, s.21–30.

[5] Cyprus, a Country Study, s.33.

[6] A.g.e., s.33–34.

[7] Bölükbaşı, a.g.m., s.415.

[8] A.g.m., s.416.

[9] Osmanlı İdaresinde Kıbrıs (Nüfusu, Arazi Dağılımı ve Türk Vakıflar), Ankara; Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, 2000, s.33.

[10] A.g.e., s.34-35.

[11] Bölükbaşı, a.g.m., s.416.

[12] Osmanlı İdaresinde Kıbrıs, s.35.

[13] A.g.e., s.35.

[14] Hamza Eroğlu, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni Yaratan Tarihi Süreç ve Son Gelişmeler, Ankara; Ankara Ticaret Odası, s.18.

[15] Cyprus, a Country Study, s.35-36.

[16] Glen D. Camp, “Greek-Turkish Conflict over Cyprus”, Political Science Quarterly, Vol.95, No.1, Bahar 1980, s.43–70, s.50. 

[17] Camp, a.g.m., s.50.

[18] Osmanlı İdaresinde Kıbrıs, s.36.

[19] Bölükbaşı, a.g.m., s.418.

[20] Osmanlı İdaresinde Kıbrıs, s.36–37.

[21] Eroğlu, a.g.e., s.21.

[22] Bölükbaşı, a.g.m., s.419.

[23] Clamp, a.g.m., s.55.

[24] Cyprus, a Country Study, s.37.

[25] Osmanlı İdaresinde Kıbrıs, s.38.

[26] Bölükbaşı, a.g.m., s.420, Eroğlu, a.g.e., s.34–35.

[27] Osmanlı İdaresinde Kıbrıs, s.38.

[28] Clamp, a.g.m., s.52.

[29] Cyprus, a Country Study, s.38.

[30] A.g.e., s.38, 40.

[31] A.g.e., s.40.

[32] A.g.e., s.41.