KKTC TANITIM ANA SAYFA

Kıbrıs Adası

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Tarihi

Tarih Öncesi Kıbrıs Adası

İlk Çağlarda Kıbrıs

Roma Dönemi

Bizans Dönemi

Haçlılar Dönemi (I.Richard) 

Lüzinyan Dönemi

Venedik

Osmanlı Türk Dönemi

Kıbrıs Cumhuriyeti

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti

KKTC Şehirler Tanıtım

Lefkoşa

Gazi Mağusa

Girne

Güzelyurt

İskele-Karpaz

Lefke

Kültür

Doğal Yaşam

Flora

Fauna

KKTC'de Lüzumlu Telefonlar

ODTÜ KKK ANASAYFA

 

KIBRIS’TA İNGİLİZ DÖNEMİ

 

Kıbrıs Adası’nda İngiliz yönetimi, Osmanlı İmparatorluğu’nun 1878’de adayı İngiltere’ye kiralaması ile başladı. Bu kiralama süreci de Osmanlı İmparatorluğu’nun özellikle Balkanlar, Karadeniz, Doğu Anadolu toprakları Rus tehdidi altına girmesi ve Kırım Savaşı ile başladı. 1856’da yapılan Paris Antlaşması ile Avrupa Devletler Hukuku kapsamına alınan Osmanlı İmparatorluğu’nun bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü de garanti altına alındı ve Rus baskısından kısa bir süre kurtulmuş oldu. Ancak Rus tehdidi, kendini Balkanlar ve Osmanlının doğu topraklarında tekrar gösterip bir savaşa 1877–1878 Osmanlı-Rus Savaşı’na yol açınca bu durum Avrupalı devletlerin ilgisini Osmanlının zayıf durumuna yöneltti.[1] Avrupalı güçler, Rus tehdidi 1870’lerde kaygılandıracak boyuta ulaşınca tedirgin oldular. 1877–1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın ardından imzalanan Ayastefanos Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkan ve Doğu Anadolu topraklarının bir bölümünü Rus Çarlığı’na kaybetmesiyle sonuçlanınca, başta İngiltere olmak üzere diğer Avrupalı güçler harekete geçti ve Berlin’de bir kongre toplandı. İngilizler, 1869’da Süveyş Kanalı’nın açılmasından sonra buranın güvenliğini sağlayacak tedbirler arayışına girmiş ve hatta Kıbrıs ile birlikte onun güvenliği için İskenderun’u bile almayı düşünmüştü. Bu yüzden Akdeniz’deki çıkarlarını düşünerek İngiltere Osmanlı devlet adamlarına Berlin Kongresi’nde Osmanlının çıkarlarını savunacağına ve Rus Çarlığına karşı onu koruyacağına dair söz verdi ve bunun için Akdeniz’de bir üs yani Kıbrıs Adası’nı istedi. 4 Haziran 1878’de imzalanan Kıbrıs Konvansiyonu ile Kıbrıs Adası, İngiltere’ye kiralandı. Bu konvansiyonda Kıbrıs idaresi İngiltere’ye bırakılmakla birlikte ada Osmanlı mülkiyeti olmaya devam ediyordu. Bu antlaşmaya göre, hükümet için yapılan harcamalar dışındaki adadan elde edilen gelir, İngiltere tarafından “yıllık sabit ödeme” olarak Osmanlı İmparatorluğu’na ödenecekti. Antlaşmada yer alan bu madde, Osmanlıların adayı İngiltere’ye bırakmadığını sadece kiralayarak, geçici olarak yönetimini bıraktığını gösteriyordu. Ayrıca 1 Temmuz 1878’de yapılan 8 maddelik ek bir antlaşma ile Rusya’nın Kars ve Doğu Anadolu’yu terk etmesi durumunda İngiltere’nin de Kıbrıs’ı tahliye etmesi kabul edilmişti, ancak bu hiç olmadı.[2] Yapılan görüşmeler sonunda yıllık sabit ödeme, 92.799 Sterlin, 11 Shilling ve 3 Penny olarak belirlendi. Ancak, “Kıbrıs Vergisi” Kıbrıs’taki huzursuzluğun da başlıca kaynağı oldu.[3] Öte yandan Osmanlı İmparatorluğu ve İngiltere arasında yapılan bu konvansiyon, diğer devletlerin de tepkisini çekmişti ama İngiltere hiç gecikmeden adada yönetimini kurunca bir şey yapamadılar.

 

İngilizler adaya İngiliz kraliçesi tarafından atanan Sir Garnet Wolseley komutasında bir kuvvetle 22 Temmuz 1878’de Larnaka’dan çıktı. Adada bir direniş olmaması için padişah fermanı gönderildi ve İngiliz subaylar bu fermandan birer örnek ile adaya çıktılar ve Kıbrıs’ta 308 yıl süren Türk egemenliği tamamen bitti.[4] Ancak, Kıbrıs halkı diğer yabancı yöneticilerini istemedikleri gibi İngilizleri de istemediler. Kıbrıs’ta 1820’lerden itibaren Yunanistan kaynaklı geliştirilmiş Rum milliyetçiliği ve ona bağlı ENOSİS politikası daha ilk günden İngiltere için düzenlenen hoş geldin toplantısında kendisini gösterdi. Larnaka Piskoposu yaptığı konuşmada İngiltere’nin daha önce Ege adalarını Yunanistan ile birleştirdiği gibi Kıbrıs’ı da Yunanistan ile birleştireceklerini umut ettiğini söyledi. Böylece İngilizler adaya geldikleri ilk günlerden itibaren ENOSİS fikrinin Kıbrıslı Rumlar açısından vazgeçilmeyen bir gerçek olduğunu görmüş oldular.[5] İlginçtir ki İstanbul’daki İngiliz Büyükelçisi Henry Layard da 1 Ağustos 1878’de İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Salisbury’e gönderdiği bir raporda “Rumlar Türkleri her şeyden yoksun bırakmak ve adadan kovmak gayesiyle büyük bir çaba harcayacaklardır. Bütün Kıbrıs topraklarını elde etmek için her türlü sahtekârlığı yapacaklar ve böylece Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak isteyeceklerdir…” şeklinde Kıbrıslı Rumlar ile ilgili görüşünü ve adanın geleceği ile ilgili kaygılarını iletmişti.[6] Layard’ın bu öngörüsü ileride bir ölçüde gerçekleşecek ve İngilizler adadaki Rumları kontrol etmekte zorlanacak bunun cezasını da Türkler çekecekti.

İngilizler adaya çıktıktan ve adadaki Türk valisinden görevi devraldıktan sonra altı idari bölgedeki Türk kaymakamlarının yerine İngiliz memurlar atandı ve mahkeme ve idari işler onlara devredildi. İngiliz yönetimi İngilizceyi resmi dil yaparken, Rumca ve Türkçenin de resmi dil olarak kullanılmasını kabul etti.[7] İngiliz Kraliyet kolonileri için çıkarılan Konsey Emirnamesi’ne göre Kıbrıs’a atanan yüksek komiser adada kraliyet hükümeti tarafından tayin edilecek Kavanin Meclisi’nin onayı ile kanun yapabilecekti. Başlangıçta 4 İngiliz memur ve 3 halk temsilcisinden oluşan Kavanin Meclisi daha sonra 9 Rum, 3 Türk ve 6 İngiliz’den oluşan bir Teşriî Meclisi(Yasama Meclisi)’ne dönüştü.[8] İngiliz yönetimi kurulduktan sonra Rumlar tepki gösterirken Türkler ise herhangi bir tepki göstermedi. Rumlar İngiliz yönetimine tepkilerine bütün İngiliz yönetimi boyunca devam etti çünkü İngilizler Rumlara Osmanlı döneminde verilen Rumcanın resmi dil olarak kullanılma hakkını ve Kıbrıs Kilise’nin vergi toplama yetkisini kaldırdılar.[9] Üstelik İngilizler Rumları hoşnut etmek için yeniden düzenleme adı altında kamu kuruluşlarında görev yapan Türkleri emekliye sevk edip onların yerine Rumları yerleştirdiler. Her alanda Türkleri geri plana İngilizler, ekonomik sıkıntı çeken Türklerin adadan ayrılmasına sebep oldular.[10] Öte yandan İngilizlerin adayı kiralamaları karşılığında Osmanlı İmparatorluğu’na ödemesi gereken vergiyi ada halkından tahsil etmesi ve Kıbrıs Vergisi diye toplanılan paranın başka amaçlarla kullanılması da Kıbrıs halkının tepkisine yol açtı. Kıbrıslıların ödediği vergi Osmanlı İmparatorluğu’na ödenmemiş ve toplanan paranın büyük bir bölümü İngiltere ve Fransa’nın garantisi ile Osmanlı İmparatorluğu’na Kırım Savaşı sırasında verilen borçların karşılığı olarak İngiltere Bankası’nda tutulmuştu.[11] Ayrıca vergiden geriye kalan para ile İngiliz koloni yönetiminin masrafları karşılanmıştı. Bu durumun ortaya çıkması Osmanlıları olduğu kadar Kıbrıslıları da rahatsız etti çünkü özellikle Kıbrıslılar onlarla hiç ilgisi olmayan bir borcu ödemek zorunda bırakılmışlardı. Kıbrıs Vergisi aleyhine tepkiler arttı ve İngilizlerin adil olmayan uygulamaları ve bu vergi İngiliz zulmünün sembolü haline geldi. Tepkiler üzerine İngiliz Parlamentosu daha sonra düzenli olarak yıllık 50.000 Pound Kıbrıs’a bağış yapılması ve ona göre vergiyi azaltma kararı aldı.[12]

Bağış kararı ile ada halkını sakinleştirmeyi düşünen İngilizler adada eğitim, mimari ve ulaşım açısından da birçok yeniliklere imza attı ama ada halkı huzursuzdu. İngilizler, Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasi, askeri ve ekonomik açıdan zayıflamasını fırsat bilip adada baskı uygulamaya ve o yetmezmiş gibi Kıbrıs halkını Türk ve Rum olarak ayırmaya ve İngilizlerin sömürgelerindeki klasik “böl ve yönet” politikalarını uygulamaya başladı. İngilizler ada halkını İngiliz, İngiliz olmayan Hıristiyan ve Hıristiyan olmayanlar şeklinde ayırmaya başladılar. İngiltere’nin Müslüman tanımını kaldırması üzerine Türk ismini kullanmaya başladılar. Bu da Kıbrıs’ta yaşayan Türk olmayan Müslümanları Türkleştirdi. Ayrıca İngilizler bütün Hıristiyanları Rum kabul edince ufak Hıristiyan azınlıklar da Rum adı altında eritilmiş oldu. Bu uygulamalar Rumların ENOSİS için ayaklanmalarını daha da teşvik etti ve karşılığında da İngilizler adada sert tedbirler aldı ve bu defa kendilerine isyan etmeyen Kıbrıslı Türklere de baskı uygulamaya başladı. Ayrıca Kıbrıslı Rumların ayaklanmalarını bastırmak için adada idari yapıda koloni statüsü, merkeze bağlı il statüsü, krala bağlı koloni statüsü ve krala bağlı il statüsü şeklinde değişiklik yaptı.[13] Ama bütün bunlar olurken Rumlar ve Türkler arasında çatışmalar başladı. Rumlar ilk olarak 1894 yılında Baf’ta bir camiyi Cuma namazı vaktinde taşladılar. Ardından 1895’de Lefkoşa’da Tahtakale mahallesinde ve bazı Türk köylerinde Rumlar Türklere saldırdı. 1911 yılında Türk Bodamlıyazade Mehmet Şevket Bey, bu saldırıları ve ENOSİS politikasını protesto eden 3 miting düzenledi ve bu Kıbrıslı Türklerin ENOSİS’e karşı düzenledikleri ilk örgütlü eylem oldu.[14] 1912 Yılının Mayıs ayında da Rumlar, Hamit Mandıralar ve Leymasun’da Türklere saldırdı ve bu saldırılarda 3 kişi öldü, 40 kişi yaralandı, Türklere ait ev ve dükkânlar tahrip edildi.[15] Rumların İngilizlere destek vermekle suçladığı bütün Kıbrıslı Türklere yönelik saldırıları, aslında bir yandan İngilizlerin böl ve yönet politikasının başarılı olduğunu gösterirken diğer yandan da artık Türkler ve Rumlar arasındaki ilişkilerin onarılamaz bir boyuta çıktığını ve karşılıklı güvensizlik oluştuğunu gösteriyordu.

 

İNGİLTERE’NİN KIBRIS’I İLHAKI

Kıbrıs’ta gerilim, 1914’de I.Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle iyice arttı. Osmanlı İmparatorluğu, İngiltere’nin bulunduğu İtilaf devletlerine karşı Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’ndan oluşan Müttefik devletler safında savaşa girince, İngiltere de tepkisini 5 Kasım 1914’de Kıbrıs’ı ilhak ettiğini duyurarak gösterdi. Osmanlı İmparatorluğu da bu zorlama karşısında bir şey yapamadı ve durumu kabullenmek zorunda kaldı. Adayı ilhak eden İngiltere, 1915’de adayı Müttefik devletlere karşı Yunanistan’ı kendi yanına çekmek için kullandı ve adayı resmen Yunanistan’a vermeyi teklif etti. Ancak Yunan Kralı, savaşın içinde yer almak istemediği ve Osmanlıyla savaşmaktan korktuğu için bu teklifi geri çevirdi. Böylece bir kez daha Kıbrıs halkı kendilerinin kontrolü dışında pazarlık konusu oluyor ve bir rüşvet olarak sunuluyordu. Savaş sürerken 1917 yılında Yunanistan Müttefik Devletleri’nin işgalinden korkarak İtilaf devletleri safında ve kendisine Kıbrıs’ın rüşvet olarak önerilmesine gerek kalmadan girdi. I. Dünya Savaşı bittiğinde Yunanistan da savaşı kazanan devletler safında yer aldığı için Rumlar tarafından coşkuyla kutlandı. I.Dünya Savaşı’nın ardından Yunanistan daha önce ret ettiği Kıbrıs’ı kendi topraklarıyla birleştirebileceğini umut etti. Ancak İngilizler onun gibi düşünmüyordu ve aldıkları tedbirlerle uzunca bir süre Yunanistan’ı Kıbrıs’tan uzak tutmaya çalıştılar ama Kıbrıslı Rumlar Yunanistan’a gerek kalmadan ENOSİS konusunda yeterince çaba harcıyorlardı. Rumların bu çabaları adada geri dönüşü olmayan kanlı mücadelelere yol açtı ve Kıbrıslı Rum ve Türkleri düşman haline getirdi.[16]

Kıbrıslı Türkler, Rumların bu saldırı ve isteklerine karşı çıkarak I.Dünya Savaşı’nın bittiği 1918 yılında Lefkoşa’da Ulusal Kongre topladı ve ENOSİS’e karşı çıkarak Ada’nın eski sahibine yani Osmanlı İmparatorluğu’na geri verilmesi için Müftü Ziya Efendi başkanlığında bir heyetin Paris’e gönderilmesine karar verdiler.[17] 1919 yılında ise İttihatçı Türk aydınları Dr. Behiç, Dr. Esat ve Hasan Karabardak öncülüğünde ayaklanma girişimi oldu. Bu girişimin amacı, İngilizlerin Çanakkale Muharebeleri sırasında Adaya getirdiği Türk savaş esirlerini kurtarıp, isyanı genişletmekti. Ancak, İngilizler bu planı öğrenip ve ayaklanmanın önderlerini tutuklayınca girişim gerçekleşemedi.[18] Zaten bu olayın ardından İngilizler sıkı tedbirler alınca Kıbrıslı Türkler uzunca bir süre örgütlenemedi ve Anadolu’nun İtilaf devletleri tarafından özellikle Yunan Ordusu’nun işgaline tepki olarak başlayan Kurtuluş Savaşı’na yoğunlaştılar ve Kıbrıslı Türklerden bazıları bu savaşa destek vermek için Anadolu’ya geçtiler. Öte yandan Yunanlıların İzmir’e Megali Idea’nın gerçekleştirilmesi amacıyla çıkmış olması, Kıbrıslı Rumların da heyecanlandı ancak Yunanlıların yenilgiye uğratılması da aynı derecede kızdırdı. Bu kızgınlık 25 Mart 1921’de Omorfo(Güzelyurt)’nın Filya (Philia-Serhatköy) köyünde Rumlar, Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakını isteyen bir plebisit yaptı ve İngilizlere başvurdu, ancak ret edildiler.[19] Bu arada Türk Kurtuluş Savaşı’nda İtilaf devletlerinin yenilgiye uğratılmasına rağmen ardından imzalanan Lozan Barış Antlaşması’nın 20.Maddesi ile TBMM hükümeti, barış görüşmelerinde elde edeceği milli menfaatlerini göz ardı etmeden Kıbrıs Adası’nın İngiliz toprağı olduğu kabul etmek zorunda kaldı. Lozan Antlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçmek isteyen Kıbrıslı Türklere iki yıllık bir süre tanındı ve geleceğinden kaygı duyan çok sayıda Kıbrıslı Türk, Türkiye’ye göç etti.[20]

İngiltere Kıbrıs’ı kendi toprağı olarak kabul ettirdikten sonra 1882 Anayasası’na göre 12 seçilmiş üye, 6 Yüksek Komiser tarafından atanmış bir Yasama Konseyi oluşturdu. Seçilen üyelerden 3’ü Müslüman (Kıbrıslı Türk) geri kalan 9 tanesi de Hıristiyanlar (Kıbrıslı Rum)’dan oluşuyordu. Bu dağılım 1881’deki Nüfus Sayımı doğrultusunda İngilizlerin hesaplarına göre yapıldı. Bu düzenleme Müslümanlar için avantajlıydı çünkü pratikte 3 Müslüman üye, 6 atanmış üye ile birlikte oy verecek böylece, 9 Kıbrıslı Rum’a karşı 9 oy ve Yüksek komiserin oyu ile üstünlük sağlanmış olacaktı. Bu karar,  İngilizlerin Kıbrıslı Türkleri, kendi çıkarları doğrultusunda çoğunluğu oluşturan Kıbrıslı Rumlara karşı kullandığını en önemli göstergesiydi. Ardından da 10 Mart 1925 yılında Kıbrıs Yüksek Komiserliği kaldırıldı ve Kıbrıs, İngiliz Krallığı’na bağlı bir koloni oldu ve adadaki en yüksek İngiliz yönetici ve yüksek komiseri Kıbrıs Valisi oldu.   Bu Kıbrıslı Rumlar için hiç bir şeydi ve onlar ENOSİS için mücadelelerine devam ettiler.[21] Kıbrıs, 1925’te Krala bağlı Koloni statüsüne geçirildi ve anayasal düzenlemelerle, Yasama Konseyi üye sayısı 24’e çıkarıldı ama bir önceki denge de korundu.

1925’ten sonraki süreçte İngiliz yönetimi ve Kıbrıs halkı arasında sorunlar gittikçe arttı ve Rumların ENOSİS mücadelesine daha da şevkle sarılmalarına yol açtı. ENOSİS mücadelesi Türkleri de etkiledi ve Türk-Rum çatışması daha da arttı. Ayrıca İngiliz yönetimi 1927’de İngiltere’nin yıllık verdiği bağış miktarını Kıbrıs’ın ödediği verginin yanında İngiltere’ye  “imparatorluk savunması” için yıllık 10.000 pound ödemesi şartıyla arttırdı.[22] Kıbrıslılar bu yeni karara da tepki gösterdiler çünkü onlar İngilizlerin onlara borçlu olduğunu düşünüyorlardı. Bunun için de İngilizlerden iki istekte bulundular: İngilizlerin Osmanlılara ödeyeceği borçtan arta kalan ve 1878’den beri hükümet güvenliği için yatırılan paranın ve 1914’deki ilhaktan sonra borç için verilen bütün paranın yasal olmadığını ve kendilerine ödenmesini istediler. İngiliz hükümeti bu itirazları kabul etmedi ve Kıbrıs vergilerinin miktarını adanın ekonomik koşulları ve 1930’lar boyunca dünyadaki ekonomik krizden dolayı ortaya çıkan açıkların kapatılması için yükseltilmesini isteyen karşı bir öneride bulundular. Bu öneriler, Kıbrıs’taki hoşnutsuzluğu arttırdı ve Ekim 1931’de kitle gösterileri yapıldı ama İngilizler sert müdahalede bulundular. Bu ayaklanma 6 kişinin ölümü ve diğerlerinin yaralanması ve Lefkoşa’daki hükümet binasının yakılmasıyla sonuçlandı. İsyan bastırılmadan adanın üçte birini oluşturan 598 köyde olaylar çıktı. Mahkeme kayıtlarına göre 2000 kişi olaylara karıştıkları gerekçesiyle cezalandırıldı. İngiltere sert tedbirlerle bu ayaklanmalara cevap verdi. Adaya takviye birlikler gönderildi, anayasa rafa kaldırıldı, basına sansür uygulandı ve siyasi partiler yasaklandı. Larnaka ve Girne piskoposları ve adanın önemli sayılan insanlarından 8 kişi isyana yol açtıkları gerekçesiyle sürgüne gönderildi. Kıbrıslı Rumlar, özellikle piskoposların sürgüne gönderilmesine çok kızdı ve İngilizlerin bu kararlarını bir mücadele sebebine dönüştürdüler. Öte yandan İngilizler ENOSİS’i yok etmek için Kıbrıs’taki okullarda Yunan ve Türk tarihlerini göz ardı eden ve Türk ve Yunan bayrakları ile kahramanlarının portrelerinin kamuya ait yerlerde asılmasını yasaklayan kararlar aldı. İngilizlerin Rumları ENOSİS mücadelesinden vazgeçirmek için aldığı kararlar Kıbrıslı Türklere de yansıtılıyor ve Türklerin de tepkisine yol açıyordu.[23] İngiltere Kıbrıs Kilisesi’nin Rum milliyetçiliği ve ENOSİS mücadelesindeki rolünü çok iyi biliyordu ve 1933’de Lefkoşa Başpiskoposu III. Cyril vefat ettiği zaman onun yerine gelecek kişi için yapılacak seçimleri, sürgündeki piskoposların dönmesine izin vermeyerek engelledi ve bu makam 1947’e kadar boş kaldı.[24] Ayrıca 1931’deki ayaklanmada din adamları liderlik ettiği için, İngilizler kilisenin iç işlerini yönetecek ve başpiskoposluk seçiminde hükümetin onayının alınmasını gerektiren bir yasa çıkardılar. Yasa 1947’de yürürlükten kaldırıldı ve 14 yıl sonra Haziran 1947’de Leontios Başpiskopos seçildi. Öte yandan 1931’deki ayaklanmanın ardından Kıbrıs Valisi de tam bir diktatör oldu ve kararnamelerle ülkeyi yönetmeye başladı. Belediye seçimleri ertelendi ve 1943’e kadar belediye başkanları ve belediye görevlileri, hükümet tarafından atandı. Vali de bir Yürütme Konseyi ve iki yıl sonra da Danışma Konseyi ile birlikte desteklendi ve her iki konsey de atananlardan oluşturuldu ve sadece iç meseleler hakkında tavsiyelerde bulunma görevi verildi.

Kıbrıs’ta yaşam 1930’lardan itibaren daha sert mücadelelerle geçti çünkü uygulanan sert tedbirlere karşı çıkan Kıbrıslıların milliyetçi gruplar oluşturmalarına da müsaade edilmedi ve bu yüzden 1930’larda ENOSİS mücadelesinin merkezi Londra’ya kaydırıldı. 1937’de Kıbrıs Özerkliği Komitesi adı altında özerklik hakkını elde etmek için İngiliz Parlamentosu nezdinde girişimlerde bulunma yeminiyle bir komite kuruldu. Bu komitenin girişimleri bazı İngiliz parlamenterler arasında sempatiyle karşılansa da İngiliz Hükümeti buna karşı çıktı.[25] Ama buna rağmen II. Dünya Savaşı sırasında İngilizlerin en sadık destekçisi Kıbrıslılar olmuş ve 1940’de Yunanistan’ın işgali edilince 6000 Kıbrıslı gönüllü olarak İngilizlerin Yunanistan’ı kurtarmak için düzenlediği saldırıda görev yapmıştı. Öte yandan II. Dünya Savaşı sırasında 30.000 Kıbrıslı İngiliz kuvvetlerine yardımcı olmuş ve Kıbrıs İngilizlerin hava üssü olarak da kullanılmıştı.[26] Savaş sırasındaki verdikleri bu desteğe rağmen Kıbrıslıların İngilizlere tepkisi sona ermemiş ve Kıbrıslı Rumlar ENOSİS politikalarından vazgeçmemişler ve Londra kaynaklı çalışmalarına devam etmişlerdi. İngiliz politikacılar ve yöneticiler de savaş sırasında Kıbrıslıların desteğini kaybetmemek için İngiltere’nin Dışişleri Bakanı Anthony Eden örneğinde olduğu gibi savaş kazanıldığı takdirde Kıbrıs Sorunu’nun çözülebileceğine dair açıklamalar yapmışlardı. Ancak, İngiltere II. Dünya Savaşı sırasında 1931’de iptal ettiği anayasayı yeniden onarmak veya yeni bir anayasa hazırlamak ve sivil özgürlükler vermek için hiçbir hareket yapmadı. Ancak, Kıbrıslıların desteğini sağlamak için Ekim 1941’den sonra siyasi toplantılara göz yumuldu ve siyasi partilerin kurulmasına izin verildi. Bu iznin ardından Kıbrıslı Komünistler, 1930’larda yasaklanan Kıbrıs Komünist Partisi’nin yerine bir başka komünist parti olan Anorthotikó Kómma Ergazómenou Laoú (Emekçi Halkın İlerici Partisi) yani AKEL’i kurdular. Ancak AKEL, Kıbrıslı Ortodoks din adamları ve tüccarlar ve Panagrotiki ENOSİS Kyprou(Milliyetçi Köylü Derneği)-PEK’den oluşan milliyetçiler ki bunlar ENOSİS taraftarları idi tepkiyle karşılandı. Ancak AKEL kendisine karşı olanlara rağmen 1943’deki Belediye seçimlerinde Mağusa ve Limasol gibi önemli şehirlerde kazandı. AKEL Kıbrıs siyasetinde etkili rol oynamaya devam etti ve hatta ENOSİS mücadelesinde de kendi ideallerini gerçekleştirmek için yer aldı.[27] Daha sonra bir başka komünist parti Pankypria Ergatiki Omospondia(Kıbrıs İşçi Federasyonu) -PEO kurulmuş ve o da Kıbrıs’taki mücadelede yer almıştı ve hatta AKEL ve PEO koalisyonu 1947 belediye seçimlerinde başarı kazandı ve Lefkoşa belediyesini de komünist belediye başkanlıkları listesine ekledi.

Savaş bittikten sonra 1946’nın sonlarında İngiliz hükümeti, Kıbrıs koloni yönetimini liberalleştirmek için bir dizi plan açıklayıp uygulamaya koydu. İlk iş olarak Kıbrıslıları yeni bir anayasayı tartışmak amacıyla Danışma Meclisi’ne davet etti. İngilizler iyi niyetlerini ve uzlaşmacı tutumlarını göstermek için 1931 sürgünlerinin geri dönmelerine izin verdi ve 1937 dini yasalarını kaldırdı ve 1946 olaylarında tutuklanan solcuları da affetti. İngilizler Kıbrıslıların memnun olacağını düşünürken Kıbrıslı Rumlar ENOSİS’den bahsedilmediği için çok kızdı. Kıbrıs Valisi’nin Danışma Meclisi için yapılan daveti başta Kıbrıs Kilisesi olmak üzere Rumlar tarafından ENOSİS dışında başka bir çözüm olmayacağı öne sürülerek reddedildi. Bu karşı çıkışlara rağmen Danışma Meclisi 18 üye ile açıldı. Meclis, 7 Kıbrıslı Türk, 2 herhangi bir partiye üye olmayan Kıbrıslı Rum, 1 Marunî (Kıbrıs’taki Ortodoks olmayan Hıristiyanlardan küçük bir grup), 8 AKEL taraftarı yani sol kanattan Kıbrıslı Rum üyeden oluşuyordu. Ancak bu meclis de Rum üyelerin tam bağımsızlık talebinde diretmeleri yüzünden çalışamadı. Özellikle, Kıbrıs Valisi 18 seçilmiş Kıbrıslı Rum üye, 4 seçilmiş Kıbrıslı Türk, Koloni sekreterine ilaveten, başsavcı, hazinedar ve Kıdemli komiserin atandığı bir yasama meclisini öneren yeni bir anayasa tasarısı verdiği zaman Meclis, Mayıs 1948’e kadar dağıldı.[28] Yeni tasarıya göre seçmenler genel listeden seçilmiş Kıbrıslı Rumlar ve ayrı bir halk kütüğünde olan Kıbrıslı Türklerden oluşan yetişkin erkek seçmenler olacaktı.[29] Kadınların seçmenliği ise meclis onaylarsa olabilecekti. Tasarı ayrıca meclis başkanının vali tarafından atanması ve bu kişi de konsey üyesi olmayacak ve oy veremeyecekti. Yasaları onaylama ve ren etme konseyin görüşü ne olursa olsun valiye verilmişti ve veto verdiği durumlarda sebepleriyle birlikte İngiliz hükümetine bildirme zorundaydı. Ayrıca savunma, maliye, dış işleri, azınlıklar ve anayasadaki değişiklikler Yasama Meclisi’ne sunulmadan önce Valinin onayı gerekliydi.[30] Ancak bütün bu öneriler, ENOSİS’den başka bir şeyi kabul etmeyen Kıbrıslı Rumlar tarafından kabul edilmedi ve Kıbrıslı Rumlar İngiliz yönetimine karşı çıkmaya devam ettiler. İngiltere 1948’de Kıbrıs’a özerklik önerdi. Ancak Kıbrıslı Türkler bunun enosisi kolaylaştıracağı korkusuyla Rumlar da enosisi ortadan kaldıracağı gerekçesiyle bu öneriyi red etti. İleride Kıbrıs Cumhurbaşkanı olacak olan Larnaka Piskoposu Mihail Hristodolu Muskos (III. Makarios) da Başkanlık Bürosu kurarak enosis kampanyasına girişti ve eninde sonunda İngiltere’nin Kıbrıs’a kendini yönetme hakkı vereceğine inandı. [31] Bu arada AKEL Kıbrıs’ta etkili olabilmek Yunanistan’daki komünist karşıtı sağcı yönetim ile işbirliğine gitti ve tam bağımsızlık fikrinden vazgeçip ENOSİS’i desteklemeye başladı.[32]

Kıbrıslı Rumlar adadaki diğer etnik grupları dikkate almadan sadece kendi istekleri doğrultusunda hareket ediyorlardı. Bu gelişmeler olurken Kıbrıslı Türkler de örgütlenmelerde yer almaya başlamıştı. Özellikle başta AKEL’e destek veren Türkler AKEL’in de ENOSİS’e destek vermesi ve Türkleri “Demokratik azınlık haklarına” tabii tutmak istemesi yüzünden kendi örgütlerini kurdular ve Kıbrıs siyasetinde aktif rol almak için mücadeleye giriştiler.[33] Türkleri örgütlenmeye yönlendiren büyük ölçüde Rumların saldırısı ve İngiliz Koloni Yönetimi’nin de bu konuda hiç bir tedbir almamasıydı. Türkler önce 1942’de olduğu gibi Rumlarla Kıbrıs Çiftçiler Birliği gibi örgütleri kurmuşlardı. Ancak Rumlar bu mesleki örgütü siyasete karıştırınca Türkler protesto edip ayrıldılar ve Kıbrıs Türk Çiftçiler Birliği’ni kurdular. Ardından Dr. Fazıl Küçük’ün çabaları sonucu 1943’de Kıbrıs Türk Azınlığı Kurumu (KATAK) kuruldu ve başkanlığına Avukat Fadıl N.Korkut getirildi. Böylece Türklerin bir çatı altında toplanması sağlanmaya çalışıldı. KATAK içinde anlaşmazlık çıkınca Dr. Fazıl Küçük, 23 Nisan 1944’te Kıbrıs Türk Milli Halk Partisi (KTMHP)’ni kurdu. Öte yandan Türkiye’de yaşayan Kıbrıslı Türkler de ayrı ayrı örgütler kurmuşlardı. Ancak, 1946’da Kıbrıs Okullarından Yetişenler Cemiyeti’nin girişimiyle Kıbrıs’ta faaliyet gösteren Türklerin kurduğu cemiyetler 8 Eylül 1949’da Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu’nun çatısı altında birleştirildi ve başkanlığına Faiz Kaymaklı seçildi. Bu federasyon örgütsüz bir şekilde pasif duran ama Rum saldırılarına maruz kalan ve buna karşı müdahale etmeyen İngiliz yönetimine karşı daha sonraki yıllarda Kıbrıslı Türklerin, kendi haklarını savunmaları hatta güvenliklerini sağlamaları konusunda önemli bir adım olmuştu. Rumların tek taraflı ada hakkında kararlar almaları ve Türklere yönelik saldırgan olmalarına karşı da Kıbrıslı Türkler de Türkiye’den destek istemeye başladılar. Dr. Fazıl Küçük, 1945’te Ankara’yı ziyaret ederek Başbakan Şükrü Saraçoğlu ile görüşerek Kıbrıs sorununu gündeme getirdi. 1948 yılı itibari ile Türkiye’de mitingler düzenlenmeye başlandı. 17 Aralık 1949’da Türkiye Dışişleri Bakanı Necmeddin Sadak, hem Lozan Antlaşması ile İngiltere’nin Kıbrıs üzerindeki egemenliklerini tanımış olduğu için hem de durumun vahametinin farkında olmadan İngiltere’nin Kıbrıs’ı terk edeceğine dair en ufak bir ihtimalin olmadığı demecini vermişti. 23 Ocak 1950 tarihinde de yine Necmeddin Sadak “Kıbrıs meselesi diye bir mesele yoktur...” demecini verdi. 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimler sonucunda iktidara gelen Demokrat Parti’nin Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü, 20 Haziran 1950 tarihinde Kıbrıs meselesi için “Böyle bir mesele yoktur” sözlerini kullandı. Türkiye’nin Kıbrıs Meselesi’ne ciddi bir şekilde sarılması, 1950’den sonra Kıbrıslı Rumlar adada hem İngiliz hem de Türklere yönelik saldırılara girişince başladı.

Bu arada Kıbrıs Kilisesi, Kıbrıs Rum toplumu üzerindeki kontrolünü sağlamlaştırıp faaliyetlerini ENOSİS üzerine yoğunlaştırırken, AKEL’in yükselmesine karşı da komünizme karşı çıktı. Kıbrıs Kilisesi’nin Kıbrıs’taki siyasette güçlü bir şekilde müdahalesi, 1950’de Başpiskoposu II. Makarios’un ölümü üzerine yerine geçen III. Makarios adıyla geçen Larnaka Piskoposu Mihail Hristodolu Muskos ile arttı.[34] İyi bir eğitim alan III. Makarios çok genç yaşta bu göreve gelmişti ve ENOSİS’in en önemli destekçisi idi. Özellikle Larnaka Piskoposu iken Ocak 1950’de ENOSİS için kiliselerde bir imza kampanyası başlatmış ve imza atanların %96’sı ENOSİS istediğini belirtmişti.[35] Kilise’deki imzaların sonuçları ve ENOSİS için yazılan bir dilekçe, Yunan Mebuslar Meclisine götürüldü ve Başbakan Sophocle Venizelos da milletvekillerinden dilekçenin kabulü ve ENOSİS’in gerçekleştirilmesinin bir ulusal siyaset olarak kabul etmelerini istedi. Muskos, III. Makarios olarak seçildiği zaman yapılan göreve başlama töreninde “Anavatan Yunanistan” ile ENOSİS gerçekleşinceye kadar rahat etmeyeceğine dair ant içmişti.[36] III. Makarios bu yeminini tutmak için elinden gelen her şeyi yaptı. ENOSİS için yapılan imzaların sonuçları ayrıca Kıbrıs’a tam bağımsızlık verilmesi prensibi ricasıyla New York’taki Birleşmiş Milletlere(BM)götürüldü. Şubat 1951’de Makarios kendisi de BM’e gidip İngiliz politikasını ret etti, fakat İngiltere de Kıbrıs probleminin bir iç mesele olduğunu ve BM’yi ilgilendirmediğini söyledi.[37]

Özellikle ENOSİS politikası, Yunanistan’da da büyük bir taraftar bulup hatta bir dönem Yunan Ordusu’nda görev yapmış Kıbrıslı Rum Albay George Grivas gibi aşırı milliyetçileri de harekete geçirince Türkler de kendi savunmalarını yapmak için harekete geçti. Kıbrıs’ta Trikomi köyünde doğan Grivas, Yunan Askeri Akademisi’nden mezun olmuş ve hatta genç bir subayken 1920–1922 arasındaki Türk- Yunan Savaşı’nda görev yapmıştı. 1940’da İtalya Yunanistan’ı işgal ettiğinde de Yunan Ordusu’nda görev yapıyordu. Grivas, Nazilerin Yunanistan’ı işgali sırasında sağcı bir direniş örgütü de kurmuş ve böyle tanınmıştı ama örgütü savaş sonrasında yasaklandı.[38] Grivas, Kıbrıs’ta İngilizlere karşı ENOSİS mücadelesi sürdürülüp Yunanistan’da bu yönde propagandalar yapılınca Kıbrıs’a döndü ve yaşamının geri kalan kısmını bu meseleye adadı. Kıbrıs’a keşif için gelen Grivas ve Makarios ile görüşmüş ancak ENOSİS için takip edilecek yöntem konusunda anlaşamamış ve her ikisi de adadaki liderlik konusunda mücadeleye girmişlerdi.[39] Makarios, Grivas’ın aşırı politikalarının çözüm getirmeyeceğini düşünerek diplomatik çabalarına Birleşmiş Milletlerin dâhil olmasını istemişti. Öte yandan Kıbrıs’ta artan gerginlik iki NATO üyesi Türkiye ve Yunanistan arasında da sorun yaratmaya başlamıştı. Öte yandan Atina’da “Bağımsızlık Komitesi” adı altında yapılan bir toplantı ENOSİS mücadelesinin artık Yunanistan ve Kıbrıs Kilisesi işbirliğinde yürüyeceğini göstermiş ve Grivas ve Makarios arasındaki amansız düşmanlık da burada daha da keskinleşmişti.[40]

1955 yılında Yunanistan'da ENOSİS için eylem yapan göstericiler

Bunlar olurken İngiltere Koloni Sekreteri Henry L.Hopkinson Avam Kamarası’nda 1954 Temmuz ayında yaptığı konuşmada alternatif bir plan için 1948 Kıbrıs anayasa önerisini geri çekildiğini ilan etti. Bu konuşmasında ayrıca “İngiliz Milletler Topluluğu’nda bazı bölgeler vardır ki kendi özel koşullarından dolayı tamamen özgür olmayı asla bekleyemezler” şeklindeki konuşmasıyla İngiltere’nin adayı bırakmaya niyeti olmadığını gösterdi ki bu adadaki ENOSİS taraftarlarını kızdırdı.[41] Ağustos 1954’de Yunanistan’ın BM temsilcisi Başpiskopos Makarios’un bir dilekçesi eşliğinde Kıbrıs halkının özgürlüğü meselesinin, Genel Meclis’in gelecek toplantısında gündeme alınmasını resmen istedi. İngiltere, bu konunun iç mesele olduğunda ısrar etti. Artık bu meseleye dâhil olan Türkiye de Yunanistan ve Kıbrıs’ın birleşmesini ret etti ve Türkiye’nin BM’deki temsilcisi “Kıbrıs halkının bölgenin kendisinden daha fazla Yunanlı olmadığını” söyledi. 17 Aralık 1954’de BM’de Kıbrıs’a self-determinasyon verilmesi konusunda Yunanistan’ın girişimi de 1’e karşı 50 NATO üyesi devletin oyu ile ret edildi.[42] Kıbrıslı Rumların ENOSİS hareketine karşı olan Kıbrıslı Türkler de İngilizlerin çekilmesi durumunda adanın kontrolünün Türkiye’ye geri verilmesini istediler.  Bu istek, 1923 Lozan Antlaşması’na aykırıydı ama adadaki durum bunu gerektiriyordu. Zaten Kıbrıslı Rumların ENOSİS mücadelesi konusundaki her türlü girişimi, Kıbrıslı Türklerin Türkiye ile bütünleşmek fikrini arttırdı ve 1954’den sonra Kıbrıs problemi uluslararası bir mesele olmaya başlayınca Türk hükümeti de soruna dâhil oldu. Bu arada İngiliz Koloni hükümeti, 1954’te ENOSİS taraftarlarını 5 yıla kadar hapis ve gösteri karşıtı bir yasayı uygulamakla tehdit etti ve Rumlar bunu protesto etmek için harekete geçti. Hatta Başpiskopos hükümetin açıklamasına meydan okumuştu ama ona karşı bir şey yapılmadı.[43] İngiliz karşıtı isyanlar, İngiltere Mısır ile bir anlaşma yapıp güçlerini Süveyş Kanalı’ndan çekip İngiliz Ortadoğu Kara ve Hava Kuvvetleri’nin karargâhını Kıbrıs’a taşıyınca şiddetlendi. Bu arada Grivas gizlice adaya geldi ve Makarios ile görüştü. Aralık ayındaki BM Genel Asamblesi, Yunanistan’ın girişimiyle Kıbrıs meselesini gündeme aldı ancak, Yeni Zelanda’nın önerisiyle, diplomatik bir jargon kullanarak, “gelecekte problemi dikkate almayacağını çünkü Kıbrıs sorunu üzerinde bir kesin karar almanın uygun görünmeyeceğini” ilan etti.[44] BM’deki girişimin başarısızlığı üzerine Kıbrıslı Rumlar ayaklandı. Görüşmeler sırasında New York’ta BM’de olan Makarios, 10 Ocak 1955’de Lefkoşa’ya döndü ve Grivas ile dönüşü olmayan bir işbirliğine girdi. Bu işbirliği Kıbrıs’ı kana bulayacak kısaca EOKA olarak adlandırılan Ethniki Organisos Kyprion Agoniston (Kıbrıslı Savaşçıların Milli Organizasyonu) adlı örgütün kurulmasını kabul etti ve birkaç ay içinde de EOKA kendini göstermeye başladı.[45] 1 Nisan 1955’de EOKA İngiliz yönetimine karşı bir şiddet kampanyası başlattı ve İngiliz askeri hedeflerine ve Lefkoşa, Mağusa, Larnaka ve Limasol’daki kamu kuruluşlarına karşı saldırılara girişti. Ayrıca Lefkoşa’daki radyo istasyonu havaya uçuruldu. EOKA 1958’den sonra da İngiliz, Türk ve İngilizler için çalışan Kıbrıslı Rumlar gibi sivillere silahlı saldırılar düzenlemeye başladı. EOKA Kıbrıslı Komünistleri üyeliğe kabul etmemiş ve ENOSİS hatırına EOKA’nın işlerine karışmamasını istemişti. EOKA Kıbrıslı Türkleri de yabancı bir yönetime karşı mücadelede hemşeri olarak tanımlamış ve onlardan EOKA’nın işlerine karışmaması, ENOSİS’i desteklemesini ve İngilizlerle herhangi bir ittifak yapmamasını istemişti.[46] İngiltere de bu olaylar olurken adada birtakım düzenlemelere gitmiş ve 30 Haziran 1955’te Kıbrıs’taki Evkaf İdaresi’ni 15 kişilik bir Türk “Yüksek Meclisine” devretti ve başına da Dr. Fazıl Küçük seçildi.[47]

Kıbrıslı Türkler de 1954’ten itibaren gerginleşen ortamda kendilerini savunmak için adada Volkan adlı bir yeraltı örgütü kurdu.[48] 1956 Ocak ayında da Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu’nun Başkanlığı’na Rauf Denktaş seçildi. Kıbrıslı Türkler, Rumların ENOSİS isteklerine karşı olarak adanın taksim edilmesini istediler. Bunun için yapılan 27 Ocaktaki gösterilerde İngiliz askerleri Türk göstericiler ateş açtı. Ertesi gün bu saldırıyı protesto edenlere de İngilizler ateş açınca 8 Türk öldü. 1955’ten itibaren İngiliz hedeflerine saldıran EOKA ofislerinden rahatsız olmayan İngiltere, Türklerin kurdukları KATAK ve KTMHP’yi kapattı. İngilizlerin bu uygulaması Kıbrıslı Türklerin Adayı Türkiye’ye ilhak ettirmek isteğini güçlendirdi. Başlangıçta durumu ciddiye almayan Türkiye Cumhuriyeti olaylar artınca İngiltere’den tedbir almasını istedi. 30 Haziran 1955’te İngiliz hükümeti, Türkiye ve Yunanistan’ı Doğu Akdeniz savunması ve Kıbrıs Meselesi konulu bir konferans için Londra’ya davet etti. EOKA saldırıları üzerine Türkiye Başbakanı 24 Ağustos 1955’te İngiltere’ye bir nota verdi. EOKA saldırılarından tedirgin olan İngiltere de koloni meselesini yabancılarla görüşülmeyecek bir iç mesele olarak kabul eden geleneksel politikalarından ödün vererek Ağustos 1955’de Kıbrıs Meselesi’ni görüşmek üzere Yunanistan ve Türkiye hükümetlerinin temsilcilerini Londra’ya davet etti. Türkiye daveti kabul ederken, Yunanistan önce Kıbrıslılar davet edilmediği için daveti kabul etmek istemedi ama sonuçta katıldı. Toplantıda Yunanistan, Kıbrıs’ın bağımsızlığını istedi, Türkiye ret edince de Eylül ayında toplantı kesildi.[49] Bu toplantı bitmeden bir gün önce Selanik’teki Türk Konsolosluğuna bomba atılması İstanbul ve İzmir’de ciddi bir ayaklanmaya yol açtı. Ancak bu bombalama olayının dönemin Türkiye hükümetince Türklerin Kıbrıs meselesi ile ciddi bir şekilde ilgilendiğini dünyaya göstermek ve Yunanlılara baskı yapmak için önceden planladığı ortaya çıktı. Özellikle İstanbul’da yapılan protesto gösterileri kontrolden çıkıp Rum mallarının tahribine yol açınca Başbakan Menderes orduyu göreve çağırdı ve sıkıyönetim ilan etti. Ama bu 6–7 Eylül’de yaşanan üzücü olayların sonucunu değiştiremedi ve Türkiye’deki Rumları üzdü. Yunanistan da bu olaya tepkisini göstermek için Türkiye’deki NATO Karargâhı’ndaki temsilcilerini geri çekti ve her iki NATO müttefiki arasındaki ilişkiler oldukça gerildi.[50] Öte yandan İngiliz İmparatorluk Kurmay Başkanlığı Komutanı Mareşal John Harding, Ekim 1955’de Kıbrıs Valisi olarak atandı. Harding Kıbrıs’a gelince hemen Makarios ile görüşme yaptı ve sınırlı bir self-determinasyon kabul edilmesi karşılığında milyonlarca Poundluk bir gelişme planını önerdi. Harding, Kıbrıs’ta düzeni sağlamak konusunda bir şüphe olsun istemiyordu ve Grivas da yeni validen EOKA üzerinde etki yapmayacak bir politika kabul etmesini istedi. Kasım ayında Harding acil durum ilan etti ve kamuya açık toplantı yapılmasını yasakladı,  silah taşıyanların ölümle cezalandırılacağını ilan etti, grev ve gösterileri yasakladı. İngiliz birlikleri savaş düzenine geçti ve 300 kadar İngiliz polisi adaya getirildi ve EOKA sempatizanı olan görevliler ve yerel kuvvetlerin yerini aldı.[51] İngiltere bir yandan Rumları memnun edip durumu düzeltmeye çalışırken aslında EOKA’nın gücünü arttırıyordu. Ocak 1956’da Makarios ve Harding arasında başlayan görüşmeler, her ikisinin birbirini suçlaması ve Makarios’un şiddete yol açmakla suçlanıp tutuklanmasıyla sonuçlandı. Makarios, Girne piskoposu ve diğer iki papazla birlikte Seyşel Adaları’na (Seychelles)  sürgüne gönderildi. Başpiskopos’un yokluğunda EOKA saldırıları devam etti ve genel bir grev çağırısı yapıldı ve liderlik Grivas’a geçti.[52] Temmuz 1956’da İngiliz hükümeti, hukukçu Lord Radcliff’i anayasa reformu komiserliği makamına atadı. Radcliff’in Aralık ayında sunduğu öneri, dengeli bir yasama meclisi ve gelecekte kesin olmayan bir tarihte bağımsızlık seçeneğini ve Kıbrıslı Türkleri koruma seçeneğini öneriyordu. Türkiye planı kabul, Yunanistan resmen ret etti, Makarios da sürgündeyken onu dikkate almayı ret etti.[53] Görüşmelerin sürdüğü dönemde 19 Ocak 1957’de Dr. Fazıl Küçük ile Faiz Kaymak, Radcliffe anayasasına karşı Türk tekliflerini hazırlamakla görevli heyetin başkanı Nihat Erim ve Doç. Suat Bilge ile Kıbrıs’a geldiler. Lefkoşa’nın Baf kapısı bölgesinden geçerken atılan bomba isabetsiz oldu.[54]

20 Mart 1957’de İngiltere Sömürgeler Bakanı Lennox Boyd, Makarios’a adadaki şiddetin durması yönünde bir açıklama yapması koşuluyla Kıbrıs’a dönmemek şartıyla serbest bırakılabileceğini iletti. Makarios böyle bir açıklama yapmamasına rağmen Nisan ayında Kıbrıs’a dönmemek şartıyla Seyşel’den ayrılma izni verildi ve o da Atina’ya gitti.[55] Kıbrıs’ta ise EOKA terör estirmeye devam etti ve bunun üzerine Makarios da bir kez daha BM’e gidip durumu iletti. Vali Harding emekli oldu ve görevi Hugh Foot’a bıraktı.[56] Görüşmelerin sürdüğü dönemde EOKA saldırılarının arttığı dönemde Türkler kendilerini koruyacak örgütlenmeye gitti. Ardından da EOKA’ya karşı Türk nüfusu korumak için Temmuz 1957’de Rauf Denktaş, Burhan Nalbantoğlu ve Kemal Tanrısevdi tarafından Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) kuruldu.[57] TMT bu tarihten sonra Kıbrıslı Türklerin güvenliğini sağlamak ve siyasi hareketlerini yürütecek önemli bir örgüt oldu. 1958 Yılının ilk günlerinde Rumlar ve Türkler arası çatışma ilk kez keskinleşti ve Yunanistan ve Türkiye hükümetleri arasında tansiyon arttı. Grivas adanın tümünde İngiliz mallarına karşı bir boykot başlattı ve sabotaj saldırılarına girişti. Haziran 1958’de İngiltere Başbakanı Harold Macmillan, Macmillan planı olarak bilinen adanın Türk ve Rum tarafları ile birlikte Türkiye, Yunanistan ve İngiltere tarafından ortak yönetilmesi teklifini önerdi. Yunanistan ve Kıbrıslı Rumlar bu öneriyi parçalanmaya eşdeğer olduğunu söyleyerek ret ettiler. Macmillan Planı kabul edilmedi ama İngiltere uygulamaya koydu ve plan gereğince Türkiye temsilcisinin 1 Ekim 1958’de resmen ve fiilen göreve başlaması üzerine Yunanistan Aralık 1958’de Türkiye temsilcileri ile Kıbrıs problemini görüşmek üzere bir araya geldi.[58]  Katılımcılar ilk kez ne ENOSİS ne de parçalanmayı öngörmeyen, bağımsız Kıbrıs kavramını görüştüler. Bu yeni yaklaşıma Makarios da destek verdi. Şubat 1959’da Zürich’te Yunanistan ve Türkiye dışişleri bakanları arasında yapılan görüşmeler bağımsızlığı destekleyici bir uzlaşma imkânı sundu ve 11 Şubat 1959’da 27 maddelik Zürich Antlaşması imzalanarak İngiltere, Yunanistan ve Türkiye’nin garantörlüğü altında Kıbrıs Cumhuriyeti’nin temelleri atıldı. Görüşmeler, Yunan ve Türkiye temsilcileri ile Kıbrıslı Rum ve Türkler ve de İngilizlerin katılımıyla 17 Şubat 1959’da Londra’ya taşındı. Londra’da Makarios anlaşmaya kesin itirazlarda bulundu ama itirazı Yunanistan tarafından desteklenmeyince anlaşmayı kabul etti. Zürich ve Londra antlaşmalarına göre iki milletli devlet kurulması 19 Şubat 1959’da onaylandı. Ardından Kuruluş Antlaşması, Garantörlük Antlaşması ve İttifak Antlaşması imzalandı ve bu antlaşmalar 1960’da kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın da temeli oldu.[59] Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması ile Rumlar ENOSİS, Türkler de Taksim tezinden vazgeçmiş oldular ama bu çok kısa sürdü. Bağımsızlığı pratik bir çözüm olarak kabul eden Makarios, 1 Mart 1959’da Kıbrıs’a dönerken, ENOSİS’in sıkı taraftarı Grivas da kendisi ve taraftarları için af kopardıktan sonra Yunanistan’a dönmeyi kabul etti. Böylece Kıbrıs artık bir devlet olarak yoluna devam edecek ve İngilizler de çekilecekti. Ancak şunu belirtmek gerekir ki Kıbrıs’ta geçen huzursuz bir yönetim dönemine rağmen İngiliz koloni yönetimi adaya önemli yatırımlarda bulunmuştu. İngilizler yaptıkları düzenlemelerle ekonomiyi iyileştirmiş ve etkili bir kamu hizmeti getirmiş ve Kıbrıslı çocukların eğitimi için yeni okullar ve hastaneler yaptırmıştı. Adanın ekonomisini önemli ölçüde etkileyen çekirgelere karşı mücadele edilmiş ve ada çekirge belasında kurtarılmıştı. Ayrıca Sıtma hastalığına karşı da mücadele edilmiş ve II. Dünya Savaşı’ndan sonra da sıtma yok edilmişti. İngiliz yönetimi ayrıca modern bir yol sistemi ile adadaki köyleri ve kasabaları büyük şehirlere ulaşır hale getirmişti. Ancak önemli bir endüstri yatırımı yapılmamış ve ada halkı birçok ürünü İngiltere’den ithal etmek zorunda kalmıştı.[60] 

 

KAYNAKLAR


[1] Osmanlı İdaresinde Kıbrıs (Nüfusu, Arazi Dağılımı ve Türk Vakıflar), Ankara; Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, 2000, s.20–21.

[2] Osmanlı İdaresinde Kıbrıs, s.21–22.

[3] Eric Solsten (Derleyen), Cyprus, A Country Study, Washington, D.C.; GPO for the Library of Congress, 1993, s.20

[4] Ahmet C. Gazioğlu, Kıbrıs Tarihi İngiliz Dönemi 1878–1960, Lefkoşa, Kıbrıs Araştırma ve Yayın Merkezi (CYREP), 2003, s.1–30.

[5] Cyprus, a Country Study, s.20.

[6] Osmanlı İdaresinde Kıbrıs, s.27.

[7] A.g.e., s.27.

[8] Osmanlı İdaresinde Kıbrıs, s.28.

[9] Gazioğlu, a.g.e.

[10] Osmanlı İdaresinde Kıbrıs, s.27.

[11] Cyprus, a Country Study, 20.

[12] Cyprus, a Country Study, s.21.

[13] Gazioğlu, a.g.e., s.1–30.

[14] Sabahattin İsmail, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Doğuşu ve Çöküşü ve KKTC’nin Kuruluşu (1960–1983), İstanbul; Akdeniz Haber Ajansı Yay., 1992, s.4.

[15] İsmail, a.g.e., s.5.

[16] Gazioğlu, a.g.e., s.45-96.

[17] İsmail, a.g.e., s.5.

[18] İsmail, a.g.e., s.6.

[19] Osmanlı İdaresinde Kıbrıs, s.28–29.

[20] A.g.e., s.30.

[21] Cyprus, a Country Study, s.21.

[22] A.g.e, s.21.

[23] A.g.e, s.22.

[24] A.g.e, s.22–23.

[25] A.g.e, s.23.

[26] A.g.e, s.23–24.

[27] A.g.e, s.24.

[28] A.g.e, s.25.

[29] A.g.e, s.25–26.

[30] A.g.e, 26.

[31] Süha Bölükbaşı, “The Cyprus Dispute and the United Nations: Peaceful Non-Settlement between 1954 and 1996” International Journal of Middle East Studies, Vol.30, No.3 Ağustos 1998, s.411–434, s.413.

[32] A.g.e, s.26.

[33] İsmail, a.g.e., s.9.

[34] Cyprus, a Country Study, s.27.

[35] A.g.e., s.26–27.

[36] A.g.e., s.26.

[37] A.g.e.

[38] A.g.e., s.27.

[39] A.g.e., s.27–28.

[40] A.g.e., s.28.

[41] A.g.e., s.28.

[42] Bölükbaşı, a.g.m., s.413.

[43] Cyprus, a Country Study, s.29.

[44] A.g.e., s.29.

[45] A.g.e., s.30.

[46] A.g.e., s.30.

[47] İsmail, a.g.e., s. 14.

[48] Cyprus, a Country Study, s.28.

[49] A.g.e., 30.

[50] A.g.e., s.31.

[51] A.g.e., s.31.

[52] Cyprus, a Country Study, s.31.

[53] A.g.e, s.31.

[54] İsmail, a.g.e., s.14.

[55] A.g.e., 19.

[56] A.g.e., s.31.

[57] İsmail, A.g.e., s.12.

[58] Cyprus, a Country Study, s.32; Osmanlı İdaresinde Kıbrıs, s.31.

[59] Cyprus, A Country Study, s.32.

[60] A.g.e., s.23.