Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Tarihi KKTC Şehirler Tanıtım Doğal Yaşam
|
KIBRISTA İNGİLİZ DÖNEMİ
Kıbrıs Adasında İngiliz yönetimi, Osmanlı İmparatorluğunun 1878de adayı İngiltereye kiralaması ile başladı. Bu kiralama süreci de Osmanlı İmparatorluğunun özellikle Balkanlar, Karadeniz, Doğu Anadolu toprakları Rus tehdidi altına girmesi ve Kırım Savaşı ile başladı. 1856da yapılan Paris Antlaşması ile Avrupa Devletler Hukuku kapsamına alınan Osmanlı İmparatorluğunun bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü de garanti altına alındı ve Rus baskısından kısa bir süre kurtulmuş oldu. Ancak Rus tehdidi, kendini Balkanlar ve Osmanlının doğu topraklarında tekrar gösterip bir savaşa 18771878 Osmanlı-Rus Savaşına yol açınca bu durum Avrupalı devletlerin ilgisini Osmanlının zayıf durumuna yöneltti.[1] Avrupalı güçler, Rus tehdidi 1870lerde kaygılandıracak boyuta ulaşınca tedirgin oldular. 18771878 Osmanlı-Rus Savaşının ardından imzalanan Ayastefanos Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğunun Balkan ve Doğu Anadolu topraklarının bir bölümünü Rus Çarlığına kaybetmesiyle sonuçlanınca, başta İngiltere olmak üzere diğer Avrupalı güçler harekete geçti ve Berlinde bir kongre toplandı. İngilizler, 1869da Süveyş Kanalının açılmasından sonra buranın güvenliğini sağlayacak tedbirler arayışına girmiş ve hatta Kıbrıs ile birlikte onun güvenliği için İskenderunu bile almayı düşünmüştü. Bu yüzden Akdenizdeki çıkarlarını düşünerek İngiltere Osmanlı devlet adamlarına Berlin Kongresinde Osmanlının çıkarlarını savunacağına ve Rus Çarlığına karşı onu koruyacağına dair söz verdi ve bunun için Akdenizde bir üs yani Kıbrıs Adasını istedi. 4 Haziran 1878de imzalanan Kıbrıs Konvansiyonu ile Kıbrıs Adası, İngiltereye kiralandı. Bu konvansiyonda Kıbrıs idaresi İngiltereye bırakılmakla birlikte ada Osmanlı mülkiyeti olmaya devam ediyordu. Bu antlaşmaya göre, hükümet için yapılan harcamalar dışındaki adadan elde edilen gelir, İngiltere tarafından yıllık sabit ödeme olarak Osmanlı İmparatorluğuna ödenecekti. Antlaşmada yer alan bu madde, Osmanlıların adayı İngiltereye bırakmadığını sadece kiralayarak, geçici olarak yönetimini bıraktığını gösteriyordu. Ayrıca 1 Temmuz 1878de yapılan 8 maddelik ek bir antlaşma ile Rusyanın Kars ve Doğu Anadoluyu terk etmesi durumunda İngilterenin de Kıbrısı tahliye etmesi kabul edilmişti, ancak bu hiç olmadı.[2] Yapılan görüşmeler sonunda yıllık sabit ödeme, 92.799 Sterlin, 11 Shilling ve 3 Penny olarak belirlendi. Ancak, Kıbrıs Vergisi Kıbrıstaki huzursuzluğun da başlıca kaynağı oldu.[3] Öte yandan Osmanlı İmparatorluğu ve İngiltere arasında yapılan bu konvansiyon, diğer devletlerin de tepkisini çekmişti ama İngiltere hiç gecikmeden adada yönetimini kurunca bir şey yapamadılar.
|
İngilizler adaya İngiliz kraliçesi tarafından atanan Sir Garnet Wolseley komutasında bir kuvvetle 22 Temmuz 1878de Larnakadan çıktı. Adada bir direniş olmaması için padişah fermanı gönderildi ve İngiliz subaylar bu fermandan birer örnek ile adaya çıktılar ve Kıbrısta 308 yıl süren Türk egemenliği tamamen bitti.[4] Ancak, Kıbrıs halkı diğer yabancı yöneticilerini istemedikleri gibi İngilizleri de istemediler. Kıbrısta 1820lerden itibaren Yunanistan kaynaklı geliştirilmiş Rum milliyetçiliği ve ona bağlı ENOSİS politikası daha ilk günden İngiltere için düzenlenen hoş geldin toplantısında kendisini gösterdi. Larnaka Piskoposu yaptığı konuşmada İngilterenin daha önce Ege adalarını Yunanistan ile birleştirdiği gibi Kıbrısı da Yunanistan ile birleştireceklerini umut ettiğini söyledi. Böylece İngilizler adaya geldikleri ilk günlerden itibaren ENOSİS fikrinin Kıbrıslı Rumlar açısından vazgeçilmeyen bir gerçek olduğunu görmüş oldular.[5] İlginçtir ki İstanbuldaki İngiliz Büyükelçisi Henry Layard da 1 Ağustos 1878de İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Salisburye gönderdiği bir raporda Rumlar Türkleri her şeyden yoksun bırakmak ve adadan kovmak gayesiyle büyük bir çaba harcayacaklardır. Bütün Kıbrıs topraklarını elde etmek için her türlü sahtekârlığı yapacaklar ve böylece Kıbrısı Yunanistana bağlamak isteyeceklerdir şeklinde Kıbrıslı Rumlar ile ilgili görüşünü ve adanın geleceği ile ilgili kaygılarını iletmişti.[6] Layardın bu öngörüsü ileride bir ölçüde gerçekleşecek ve İngilizler adadaki Rumları kontrol etmekte zorlanacak bunun cezasını da Türkler çekecekti.
İngilizler adaya çıktıktan ve adadaki Türk valisinden görevi devraldıktan sonra altı idari bölgedeki Türk kaymakamlarının yerine İngiliz memurlar atandı ve mahkeme ve idari işler onlara devredildi. İngiliz yönetimi İngilizceyi resmi dil yaparken, Rumca ve Türkçenin de resmi dil olarak kullanılmasını kabul etti.[7] İngiliz Kraliyet kolonileri için çıkarılan Konsey Emirnamesine göre Kıbrısa atanan yüksek komiser adada kraliyet hükümeti tarafından tayin edilecek Kavanin Meclisinin onayı ile kanun yapabilecekti. Başlangıçta 4 İngiliz memur ve 3 halk temsilcisinden oluşan Kavanin Meclisi daha sonra 9 Rum, 3 Türk ve 6 İngilizden oluşan bir Teşriî Meclisi(Yasama Meclisi)ne dönüştü.[8] İngiliz yönetimi kurulduktan sonra Rumlar tepki gösterirken Türkler ise herhangi bir tepki göstermedi. Rumlar İngiliz yönetimine tepkilerine bütün İngiliz yönetimi boyunca devam etti çünkü İngilizler Rumlara Osmanlı döneminde verilen Rumcanın resmi dil olarak kullanılma hakkını ve Kıbrıs Kilisenin vergi toplama yetkisini kaldırdılar.[9] Üstelik İngilizler Rumları hoşnut etmek için yeniden düzenleme adı altında kamu kuruluşlarında görev yapan Türkleri emekliye sevk edip onların yerine Rumları yerleştirdiler. Her alanda Türkleri geri plana İngilizler, ekonomik sıkıntı çeken Türklerin adadan ayrılmasına sebep oldular.[10] Öte yandan İngilizlerin adayı kiralamaları karşılığında Osmanlı İmparatorluğuna ödemesi gereken vergiyi ada halkından tahsil etmesi ve Kıbrıs Vergisi diye toplanılan paranın başka amaçlarla kullanılması da Kıbrıs halkının tepkisine yol açtı. Kıbrıslıların ödediği vergi Osmanlı İmparatorluğuna ödenmemiş ve toplanan paranın büyük bir bölümü İngiltere ve Fransanın garantisi ile Osmanlı İmparatorluğuna Kırım Savaşı sırasında verilen borçların karşılığı olarak İngiltere Bankasında tutulmuştu.[11] Ayrıca vergiden geriye kalan para ile İngiliz koloni yönetiminin masrafları karşılanmıştı. Bu durumun ortaya çıkması Osmanlıları olduğu kadar Kıbrıslıları da rahatsız etti çünkü özellikle Kıbrıslılar onlarla hiç ilgisi olmayan bir borcu ödemek zorunda bırakılmışlardı. Kıbrıs Vergisi aleyhine tepkiler arttı ve İngilizlerin adil olmayan uygulamaları ve bu vergi İngiliz zulmünün sembolü haline geldi. Tepkiler üzerine İngiliz Parlamentosu daha sonra düzenli olarak yıllık 50.000 Pound Kıbrısa bağış yapılması ve ona göre vergiyi azaltma kararı aldı.[12]
Bağış kararı ile ada halkını sakinleştirmeyi düşünen İngilizler adada eğitim, mimari ve ulaşım açısından da birçok yeniliklere imza attı ama ada halkı huzursuzdu. İngilizler, Osmanlı İmparatorluğunun siyasi, askeri ve ekonomik açıdan zayıflamasını fırsat bilip adada baskı uygulamaya ve o yetmezmiş gibi Kıbrıs halkını Türk ve Rum olarak ayırmaya ve İngilizlerin sömürgelerindeki klasik böl ve yönet politikalarını uygulamaya başladı. İngilizler ada halkını İngiliz, İngiliz olmayan Hıristiyan ve Hıristiyan olmayanlar şeklinde ayırmaya başladılar. İngilterenin Müslüman tanımını kaldırması üzerine Türk ismini kullanmaya başladılar. Bu da Kıbrısta yaşayan Türk olmayan Müslümanları Türkleştirdi. Ayrıca İngilizler bütün Hıristiyanları Rum kabul edince ufak Hıristiyan azınlıklar da Rum adı altında eritilmiş oldu. Bu uygulamalar Rumların ENOSİS için ayaklanmalarını daha da teşvik etti ve karşılığında da İngilizler adada sert tedbirler aldı ve bu defa kendilerine isyan etmeyen Kıbrıslı Türklere de baskı uygulamaya başladı. Ayrıca Kıbrıslı Rumların ayaklanmalarını bastırmak için adada idari yapıda koloni statüsü, merkeze bağlı il statüsü, krala bağlı koloni statüsü ve krala bağlı il statüsü şeklinde değişiklik yaptı.[13] Ama bütün bunlar olurken Rumlar ve Türkler arasında çatışmalar başladı. Rumlar ilk olarak 1894 yılında Bafta bir camiyi Cuma namazı vaktinde taşladılar. Ardından 1895de Lefkoşada Tahtakale mahallesinde ve bazı Türk köylerinde Rumlar Türklere saldırdı. 1911 yılında Türk Bodamlıyazade Mehmet Şevket Bey, bu saldırıları ve ENOSİS politikasını protesto eden 3 miting düzenledi ve bu Kıbrıslı Türklerin ENOSİSe karşı düzenledikleri ilk örgütlü eylem oldu.[14] 1912 Yılının Mayıs ayında da Rumlar, Hamit Mandıralar ve Leymasunda Türklere saldırdı ve bu saldırılarda 3 kişi öldü, 40 kişi yaralandı, Türklere ait ev ve dükkânlar tahrip edildi.[15] Rumların İngilizlere destek vermekle suçladığı bütün Kıbrıslı Türklere yönelik saldırıları, aslında bir yandan İngilizlerin böl ve yönet politikasının başarılı olduğunu gösterirken diğer yandan da artık Türkler ve Rumlar arasındaki ilişkilerin onarılamaz bir boyuta çıktığını ve karşılıklı güvensizlik oluştuğunu gösteriyordu.
İNGİLTERENİN KIBRISI İLHAKI
Kıbrısta gerilim, 1914de I.Dünya Savaşının patlak vermesiyle iyice arttı. Osmanlı İmparatorluğu, İngilterenin bulunduğu İtilaf devletlerine karşı Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğundan oluşan Müttefik devletler safında savaşa girince, İngiltere de tepkisini 5 Kasım 1914de Kıbrısı ilhak ettiğini duyurarak gösterdi. Osmanlı İmparatorluğu da bu zorlama karşısında bir şey yapamadı ve durumu kabullenmek zorunda kaldı. Adayı ilhak eden İngiltere, 1915de adayı Müttefik devletlere karşı Yunanistanı kendi yanına çekmek için kullandı ve adayı resmen Yunanistana vermeyi teklif etti. Ancak Yunan Kralı, savaşın içinde yer almak istemediği ve Osmanlıyla savaşmaktan korktuğu için bu teklifi geri çevirdi. Böylece bir kez daha Kıbrıs halkı kendilerinin kontrolü dışında pazarlık konusu oluyor ve bir rüşvet olarak sunuluyordu. Savaş sürerken 1917 yılında Yunanistan Müttefik Devletlerinin işgalinden korkarak İtilaf devletleri safında ve kendisine Kıbrısın rüşvet olarak önerilmesine gerek kalmadan girdi. I. Dünya Savaşı bittiğinde Yunanistan da savaşı kazanan devletler safında yer aldığı için Rumlar tarafından coşkuyla kutlandı. I.Dünya Savaşının ardından Yunanistan daha önce ret ettiği Kıbrısı kendi topraklarıyla birleştirebileceğini umut etti. Ancak İngilizler onun gibi düşünmüyordu ve aldıkları tedbirlerle uzunca bir süre Yunanistanı Kıbrıstan uzak tutmaya çalıştılar ama Kıbrıslı Rumlar Yunanistana gerek kalmadan ENOSİS konusunda yeterince çaba harcıyorlardı. Rumların bu çabaları adada geri dönüşü olmayan kanlı mücadelelere yol açtı ve Kıbrıslı Rum ve Türkleri düşman haline getirdi.[16]
Kıbrıslı Türkler, Rumların bu saldırı ve isteklerine karşı çıkarak I.Dünya Savaşının bittiği 1918 yılında Lefkoşada Ulusal Kongre topladı ve ENOSİSe karşı çıkarak Adanın eski sahibine yani Osmanlı İmparatorluğuna geri verilmesi için Müftü Ziya Efendi başkanlığında bir heyetin Parise gönderilmesine karar verdiler.[17] 1919 yılında ise İttihatçı Türk aydınları Dr. Behiç, Dr. Esat ve Hasan Karabardak öncülüğünde ayaklanma girişimi oldu. Bu girişimin amacı, İngilizlerin Çanakkale Muharebeleri sırasında Adaya getirdiği Türk savaş esirlerini kurtarıp, isyanı genişletmekti. Ancak, İngilizler bu planı öğrenip ve ayaklanmanın önderlerini tutuklayınca girişim gerçekleşemedi.[18] Zaten bu olayın ardından İngilizler sıkı tedbirler alınca Kıbrıslı Türkler uzunca bir süre örgütlenemedi ve Anadolunun İtilaf devletleri tarafından özellikle Yunan Ordusunun işgaline tepki olarak başlayan Kurtuluş Savaşına yoğunlaştılar ve Kıbrıslı Türklerden bazıları bu savaşa destek vermek için Anadoluya geçtiler. Öte yandan Yunanlıların İzmire Megali Ideanın gerçekleştirilmesi amacıyla çıkmış olması, Kıbrıslı Rumların da heyecanlandı ancak Yunanlıların yenilgiye uğratılması da aynı derecede kızdırdı. Bu kızgınlık 25 Mart 1921de Omorfo(Güzelyurt)nın Filya (Philia-Serhatköy) köyünde Rumlar, Kıbrısın Yunanistana ilhakını isteyen bir plebisit yaptı ve İngilizlere başvurdu, ancak ret edildiler.[19] Bu arada Türk Kurtuluş Savaşında İtilaf devletlerinin yenilgiye uğratılmasına rağmen ardından imzalanan Lozan Barış Antlaşmasının 20.Maddesi ile TBMM hükümeti, barış görüşmelerinde elde edeceği milli menfaatlerini göz ardı etmeden Kıbrıs Adasının İngiliz toprağı olduğu kabul etmek zorunda kaldı. Lozan Antlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçmek isteyen Kıbrıslı Türklere iki yıllık bir süre tanındı ve geleceğinden kaygı duyan çok sayıda Kıbrıslı Türk, Türkiyeye göç etti.[20]
İngiltere Kıbrısı kendi toprağı olarak kabul ettirdikten sonra 1882 Anayasasına göre 12 seçilmiş üye, 6 Yüksek Komiser tarafından atanmış bir Yasama Konseyi oluşturdu. Seçilen üyelerden 3ü Müslüman (Kıbrıslı Türk) geri kalan 9 tanesi de Hıristiyanlar (Kıbrıslı Rum)dan oluşuyordu. Bu dağılım 1881deki Nüfus Sayımı doğrultusunda İngilizlerin hesaplarına göre yapıldı. Bu düzenleme Müslümanlar için avantajlıydı çünkü pratikte 3 Müslüman üye, 6 atanmış üye ile birlikte oy verecek böylece, 9 Kıbrıslı Ruma karşı 9 oy ve Yüksek komiserin oyu ile üstünlük sağlanmış olacaktı. Bu karar, İngilizlerin Kıbrıslı Türkleri, kendi çıkarları doğrultusunda çoğunluğu oluşturan Kıbrıslı Rumlara karşı kullandığını en önemli göstergesiydi. Ardından da 10 Mart 1925 yılında Kıbrıs Yüksek Komiserliği kaldırıldı ve Kıbrıs, İngiliz Krallığına bağlı bir koloni oldu ve adadaki en yüksek İngiliz yönetici ve yüksek komiseri Kıbrıs Valisi oldu. Bu Kıbrıslı Rumlar için hiç bir şeydi ve onlar ENOSİS için mücadelelerine devam ettiler.[21] Kıbrıs, 1925te Krala bağlı Koloni statüsüne geçirildi ve anayasal düzenlemelerle, Yasama Konseyi üye sayısı 24e çıkarıldı ama bir önceki denge de korundu.
1925ten sonraki süreçte İngiliz yönetimi ve Kıbrıs halkı arasında sorunlar gittikçe arttı ve Rumların ENOSİS mücadelesine daha da şevkle sarılmalarına yol açtı. ENOSİS mücadelesi Türkleri de etkiledi ve Türk-Rum çatışması daha da arttı. Ayrıca İngiliz yönetimi 1927de İngilterenin yıllık verdiği bağış miktarını Kıbrısın ödediği verginin yanında İngiltereye imparatorluk savunması için yıllık 10.000 pound ödemesi şartıyla arttırdı.[22] Kıbrıslılar bu yeni karara da tepki gösterdiler çünkü onlar İngilizlerin onlara borçlu olduğunu düşünüyorlardı. Bunun için de İngilizlerden iki istekte bulundular: İngilizlerin Osmanlılara ödeyeceği borçtan arta kalan ve 1878den beri hükümet güvenliği için yatırılan paranın ve 1914deki ilhaktan sonra borç için verilen bütün paranın yasal olmadığını ve kendilerine ödenmesini istediler. İngiliz hükümeti bu itirazları kabul etmedi ve Kıbrıs vergilerinin miktarını adanın ekonomik koşulları ve 1930lar boyunca dünyadaki ekonomik krizden dolayı ortaya çıkan açıkların kapatılması için yükseltilmesini isteyen karşı bir öneride bulundular. Bu öneriler, Kıbrıstaki hoşnutsuzluğu arttırdı ve Ekim 1931de kitle gösterileri yapıldı ama İngilizler sert müdahalede bulundular. Bu ayaklanma 6 kişinin ölümü ve diğerlerinin yaralanması ve Lefkoşadaki hükümet binasının yakılmasıyla sonuçlandı. İsyan bastırılmadan adanın üçte birini oluşturan 598 köyde olaylar çıktı. Mahkeme kayıtlarına göre 2000 kişi olaylara karıştıkları gerekçesiyle cezalandırıldı. İngiltere sert tedbirlerle bu ayaklanmalara cevap verdi. Adaya takviye birlikler gönderildi, anayasa rafa kaldırıldı, basına sansür uygulandı ve siyasi partiler yasaklandı. Larnaka ve Girne piskoposları ve adanın önemli sayılan insanlarından 8 kişi isyana yol açtıkları gerekçesiyle sürgüne gönderildi. Kıbrıslı Rumlar, özellikle piskoposların sürgüne gönderilmesine çok kızdı ve İngilizlerin bu kararlarını bir mücadele sebebine dönüştürdüler. Öte yandan İngilizler ENOSİSi yok etmek için Kıbrıstaki okullarda Yunan ve Türk tarihlerini göz ardı eden ve Türk ve Yunan bayrakları ile kahramanlarının portrelerinin kamuya ait yerlerde asılmasını yasaklayan kararlar aldı. İngilizlerin Rumları ENOSİS mücadelesinden vazgeçirmek için aldığı kararlar Kıbrıslı Türklere de yansıtılıyor ve Türklerin de tepkisine yol açıyordu.[23] İngiltere Kıbrıs Kilisesinin Rum milliyetçiliği ve ENOSİS mücadelesindeki rolünü çok iyi biliyordu ve 1933de Lefkoşa Başpiskoposu III. Cyril vefat ettiği zaman onun yerine gelecek kişi için yapılacak seçimleri, sürgündeki piskoposların dönmesine izin vermeyerek engelledi ve bu makam 1947e kadar boş kaldı.[24] Ayrıca 1931deki ayaklanmada din adamları liderlik ettiği için, İngilizler kilisenin iç işlerini yönetecek ve başpiskoposluk seçiminde hükümetin onayının alınmasını gerektiren bir yasa çıkardılar. Yasa 1947de yürürlükten kaldırıldı ve 14 yıl sonra Haziran 1947de Leontios Başpiskopos seçildi. Öte yandan 1931deki ayaklanmanın ardından Kıbrıs Valisi de tam bir diktatör oldu ve kararnamelerle ülkeyi yönetmeye başladı. Belediye seçimleri ertelendi ve 1943e kadar belediye başkanları ve belediye görevlileri, hükümet tarafından atandı. Vali de bir Yürütme Konseyi ve iki yıl sonra da Danışma Konseyi ile birlikte desteklendi ve her iki konsey de atananlardan oluşturuldu ve sadece iç meseleler hakkında tavsiyelerde bulunma görevi verildi.
Kıbrısta yaşam 1930lardan itibaren daha sert mücadelelerle geçti çünkü uygulanan sert tedbirlere karşı çıkan Kıbrıslıların milliyetçi gruplar oluşturmalarına da müsaade edilmedi ve bu yüzden 1930larda ENOSİS mücadelesinin merkezi Londraya kaydırıldı. 1937de Kıbrıs Özerkliği Komitesi adı altında özerklik hakkını elde etmek için İngiliz Parlamentosu nezdinde girişimlerde bulunma yeminiyle bir komite kuruldu. Bu komitenin girişimleri bazı İngiliz parlamenterler arasında sempatiyle karşılansa da İngiliz Hükümeti buna karşı çıktı.[25] Ama buna rağmen II. Dünya Savaşı sırasında İngilizlerin en sadık destekçisi Kıbrıslılar olmuş ve 1940de Yunanistanın işgali edilince 6000 Kıbrıslı gönüllü olarak İngilizlerin Yunanistanı kurtarmak için düzenlediği saldırıda görev yapmıştı. Öte yandan II. Dünya Savaşı sırasında 30.000 Kıbrıslı İngiliz kuvvetlerine yardımcı olmuş ve Kıbrıs İngilizlerin hava üssü olarak da kullanılmıştı.[26] Savaş sırasındaki verdikleri bu desteğe rağmen Kıbrıslıların İngilizlere tepkisi sona ermemiş ve Kıbrıslı Rumlar ENOSİS politikalarından vazgeçmemişler ve Londra kaynaklı çalışmalarına devam etmişlerdi. İngiliz politikacılar ve yöneticiler de savaş sırasında Kıbrıslıların desteğini kaybetmemek için İngilterenin Dışişleri Bakanı Anthony Eden örneğinde olduğu gibi savaş kazanıldığı takdirde Kıbrıs Sorununun çözülebileceğine dair açıklamalar yapmışlardı. Ancak, İngiltere II. Dünya Savaşı sırasında 1931de iptal ettiği anayasayı yeniden onarmak veya yeni bir anayasa hazırlamak ve sivil özgürlükler vermek için hiçbir hareket yapmadı. Ancak, Kıbrıslıların desteğini sağlamak için Ekim 1941den sonra siyasi toplantılara göz yumuldu ve siyasi partilerin kurulmasına izin verildi. Bu iznin ardından Kıbrıslı Komünistler, 1930larda yasaklanan Kıbrıs Komünist Partisinin yerine bir başka komünist parti olan Anorthotikó Kómma Ergazómenou Laoú (Emekçi Halkın İlerici Partisi) yani AKELi kurdular. Ancak AKEL, Kıbrıslı Ortodoks din adamları ve tüccarlar ve Panagrotiki ENOSİS Kyprou(Milliyetçi Köylü Derneği)-PEKden oluşan milliyetçiler ki bunlar ENOSİS taraftarları idi tepkiyle karşılandı. Ancak AKEL kendisine karşı olanlara rağmen 1943deki Belediye seçimlerinde Mağusa ve Limasol gibi önemli şehirlerde kazandı. AKEL Kıbrıs siyasetinde etkili rol oynamaya devam etti ve hatta ENOSİS mücadelesinde de kendi ideallerini gerçekleştirmek için yer aldı.[27] Daha sonra bir başka komünist parti Pankypria Ergatiki Omospondia(Kıbrıs İşçi Federasyonu) -PEO kurulmuş ve o da Kıbrıstaki mücadelede yer almıştı ve hatta AKEL ve PEO koalisyonu 1947 belediye seçimlerinde başarı kazandı ve Lefkoşa belediyesini de komünist belediye başkanlıkları listesine ekledi.
Savaş bittikten sonra 1946nın sonlarında İngiliz hükümeti, Kıbrıs koloni yönetimini liberalleştirmek için bir dizi plan açıklayıp uygulamaya koydu. İlk iş olarak Kıbrıslıları yeni bir anayasayı tartışmak amacıyla Danışma Meclisine davet etti. İngilizler iyi niyetlerini ve uzlaşmacı tutumlarını göstermek için 1931 sürgünlerinin geri dönmelerine izin verdi ve 1937 dini yasalarını kaldırdı ve 1946 olaylarında tutuklanan solcuları da affetti. İngilizler Kıbrıslıların memnun olacağını düşünürken Kıbrıslı Rumlar ENOSİSden bahsedilmediği için çok kızdı. Kıbrıs Valisinin Danışma Meclisi için yapılan daveti başta Kıbrıs Kilisesi olmak üzere Rumlar tarafından ENOSİS dışında başka bir çözüm olmayacağı öne sürülerek reddedildi. Bu karşı çıkışlara rağmen Danışma Meclisi 18 üye ile açıldı. Meclis, 7 Kıbrıslı Türk, 2 herhangi bir partiye üye olmayan Kıbrıslı Rum, 1 Marunî (Kıbrıstaki Ortodoks olmayan Hıristiyanlardan küçük bir grup), 8 AKEL taraftarı yani sol kanattan Kıbrıslı Rum üyeden oluşuyordu. Ancak bu meclis de Rum üyelerin tam bağımsızlık talebinde diretmeleri yüzünden çalışamadı. Özellikle, Kıbrıs Valisi 18 seçilmiş Kıbrıslı Rum üye, 4 seçilmiş Kıbrıslı Türk, Koloni sekreterine ilaveten, başsavcı, hazinedar ve Kıdemli komiserin atandığı bir yasama meclisini öneren yeni bir anayasa tasarısı verdiği zaman Meclis, Mayıs 1948e kadar dağıldı.[28] Yeni tasarıya göre seçmenler genel listeden seçilmiş Kıbrıslı Rumlar ve ayrı bir halk kütüğünde olan Kıbrıslı Türklerden oluşan yetişkin erkek seçmenler olacaktı.[29] Kadınların seçmenliği ise meclis onaylarsa olabilecekti. Tasarı ayrıca meclis başkanının vali tarafından atanması ve bu kişi de konsey üyesi olmayacak ve oy veremeyecekti. Yasaları onaylama ve ren etme konseyin görüşü ne olursa olsun valiye verilmişti ve veto verdiği durumlarda sebepleriyle birlikte İngiliz hükümetine bildirme zorundaydı. Ayrıca savunma, maliye, dış işleri, azınlıklar ve anayasadaki değişiklikler Yasama Meclisine sunulmadan önce Valinin onayı gerekliydi.[30] Ancak bütün bu öneriler, ENOSİSden başka bir şeyi kabul etmeyen Kıbrıslı Rumlar tarafından kabul edilmedi ve Kıbrıslı Rumlar İngiliz yönetimine karşı çıkmaya devam ettiler. İngiltere 1948de Kıbrısa özerklik önerdi. Ancak Kıbrıslı Türkler bunun enosisi kolaylaştıracağı korkusuyla Rumlar da enosisi ortadan kaldıracağı gerekçesiyle bu öneriyi red etti. İleride Kıbrıs Cumhurbaşkanı olacak olan Larnaka Piskoposu Mihail Hristodolu Muskos (III. Makarios) da Başkanlık Bürosu kurarak enosis kampanyasına girişti ve eninde sonunda İngilterenin Kıbrısa kendini yönetme hakkı vereceğine inandı. [31] Bu arada AKEL Kıbrısta etkili olabilmek Yunanistandaki komünist karşıtı sağcı yönetim ile işbirliğine gitti ve tam bağımsızlık fikrinden vazgeçip ENOSİSi desteklemeye başladı.[32]
Kıbrıslı Rumlar adadaki diğer etnik grupları dikkate almadan sadece kendi istekleri doğrultusunda hareket ediyorlardı. Bu gelişmeler olurken Kıbrıslı Türkler de örgütlenmelerde yer almaya başlamıştı. Özellikle başta AKELe destek veren Türkler AKELin de ENOSİSe destek vermesi ve Türkleri Demokratik azınlık haklarına tabii tutmak istemesi yüzünden kendi örgütlerini kurdular ve Kıbrıs siyasetinde aktif rol almak için mücadeleye giriştiler.[33] Türkleri örgütlenmeye yönlendiren büyük ölçüde Rumların saldırısı ve İngiliz Koloni Yönetiminin de bu konuda hiç bir tedbir almamasıydı. Türkler önce 1942de olduğu gibi Rumlarla Kıbrıs Çiftçiler Birliği gibi örgütleri kurmuşlardı. Ancak Rumlar bu mesleki örgütü siyasete karıştırınca Türkler protesto edip ayrıldılar ve Kıbrıs Türk Çiftçiler Birliğini kurdular. Ardından Dr. Fazıl Küçükün çabaları sonucu 1943de Kıbrıs Türk Azınlığı Kurumu (KATAK) kuruldu ve başkanlığına Avukat Fadıl N.Korkut getirildi. Böylece Türklerin bir çatı altında toplanması sağlanmaya çalışıldı. KATAK içinde anlaşmazlık çıkınca Dr. Fazıl Küçük, 23 Nisan 1944te Kıbrıs Türk Milli Halk Partisi (KTMHP)ni kurdu. Öte yandan Türkiyede yaşayan Kıbrıslı Türkler de ayrı ayrı örgütler kurmuşlardı. Ancak, 1946da Kıbrıs Okullarından Yetişenler Cemiyetinin girişimiyle Kıbrısta faaliyet gösteren Türklerin kurduğu cemiyetler 8 Eylül 1949da Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonunun çatısı altında birleştirildi ve başkanlığına Faiz Kaymaklı seçildi. Bu federasyon örgütsüz bir şekilde pasif duran ama Rum saldırılarına maruz kalan ve buna karşı müdahale etmeyen İngiliz yönetimine karşı daha sonraki yıllarda Kıbrıslı Türklerin, kendi haklarını savunmaları hatta güvenliklerini sağlamaları konusunda önemli bir adım olmuştu. Rumların tek taraflı ada hakkında kararlar almaları ve Türklere yönelik saldırgan olmalarına karşı da Kıbrıslı Türkler de Türkiyeden destek istemeye başladılar. Dr. Fazıl Küçük, 1945te Ankarayı ziyaret ederek Başbakan Şükrü Saraçoğlu ile görüşerek Kıbrıs sorununu gündeme getirdi. 1948 yılı itibari ile Türkiyede mitingler düzenlenmeye başlandı. 17 Aralık 1949da Türkiye Dışişleri Bakanı Necmeddin Sadak, hem Lozan Antlaşması ile İngilterenin Kıbrıs üzerindeki egemenliklerini tanımış olduğu için hem de durumun vahametinin farkında olmadan İngilterenin Kıbrısı terk edeceğine dair en ufak bir ihtimalin olmadığı demecini vermişti. 23 Ocak 1950 tarihinde de yine Necmeddin Sadak Kıbrıs meselesi diye bir mesele yoktur... demecini verdi. 14 Mayıs 1950de yapılan seçimler sonucunda iktidara gelen Demokrat Partinin Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü, 20 Haziran 1950 tarihinde Kıbrıs meselesi için Böyle bir mesele yoktur sözlerini kullandı. Türkiyenin Kıbrıs Meselesine ciddi bir şekilde sarılması, 1950den sonra Kıbrıslı Rumlar adada hem İngiliz hem de Türklere yönelik saldırılara girişince başladı.
Bu arada Kıbrıs Kilisesi, Kıbrıs Rum toplumu üzerindeki kontrolünü sağlamlaştırıp faaliyetlerini ENOSİS üzerine yoğunlaştırırken, AKELin yükselmesine karşı da komünizme karşı çıktı. Kıbrıs Kilisesinin Kıbrıstaki siyasette güçlü bir şekilde müdahalesi, 1950de Başpiskoposu II. Makariosun ölümü üzerine yerine geçen III. Makarios adıyla geçen Larnaka Piskoposu Mihail Hristodolu Muskos ile arttı.[34] İyi bir eğitim alan III. Makarios çok genç yaşta bu göreve gelmişti ve ENOSİSin en önemli destekçisi idi. Özellikle Larnaka Piskoposu iken Ocak 1950de ENOSİS için kiliselerde bir imza kampanyası başlatmış ve imza atanların %96sı ENOSİS istediğini belirtmişti.[35] Kilisedeki imzaların sonuçları ve ENOSİS için yazılan bir dilekçe, Yunan Mebuslar Meclisine götürüldü ve Başbakan Sophocle Venizelos da milletvekillerinden dilekçenin kabulü ve ENOSİSin gerçekleştirilmesinin bir ulusal siyaset olarak kabul etmelerini istedi. Muskos, III. Makarios olarak seçildiği zaman yapılan göreve başlama töreninde Anavatan Yunanistan ile ENOSİS gerçekleşinceye kadar rahat etmeyeceğine dair ant içmişti.[36] III. Makarios bu yeminini tutmak için elinden gelen her şeyi yaptı. ENOSİS için yapılan imzaların sonuçları ayrıca Kıbrısa tam bağımsızlık verilmesi prensibi ricasıyla New Yorktaki Birleşmiş Milletlere(BM)götürüldü. Şubat 1951de Makarios kendisi de BMe gidip İngiliz politikasını ret etti, fakat İngiltere de Kıbrıs probleminin bir iç mesele olduğunu ve BMyi ilgilendirmediğini söyledi.[37]
Özellikle ENOSİS politikası, Yunanistanda da büyük bir taraftar bulup hatta bir dönem Yunan Ordusunda görev yapmış Kıbrıslı Rum Albay George Grivas gibi aşırı milliyetçileri de harekete geçirince Türkler de kendi savunmalarını yapmak için harekete geçti. Kıbrısta Trikomi köyünde doğan Grivas, Yunan Askeri Akademisinden mezun olmuş ve hatta genç bir subayken 19201922 arasındaki Türk- Yunan Savaşında görev yapmıştı. 1940da İtalya Yunanistanı işgal ettiğinde de Yunan Ordusunda görev yapıyordu. Grivas, Nazilerin Yunanistanı işgali sırasında sağcı bir direniş örgütü de kurmuş ve böyle tanınmıştı ama örgütü savaş sonrasında yasaklandı.[38] Grivas, Kıbrısta İngilizlere karşı ENOSİS mücadelesi sürdürülüp Yunanistanda bu yönde propagandalar yapılınca Kıbrısa döndü ve yaşamının geri kalan kısmını bu meseleye adadı. Kıbrısa keşif için gelen Grivas ve Makarios ile görüşmüş ancak ENOSİS için takip edilecek yöntem konusunda anlaşamamış ve her ikisi de adadaki liderlik konusunda mücadeleye girmişlerdi.[39] Makarios, Grivasın aşırı politikalarının çözüm getirmeyeceğini düşünerek diplomatik çabalarına Birleşmiş Milletlerin dâhil olmasını istemişti. Öte yandan Kıbrısta artan gerginlik iki NATO üyesi Türkiye ve Yunanistan arasında da sorun yaratmaya başlamıştı. Öte yandan Atinada Bağımsızlık Komitesi adı altında yapılan bir toplantı ENOSİS mücadelesinin artık Yunanistan ve Kıbrıs Kilisesi işbirliğinde yürüyeceğini göstermiş ve Grivas ve Makarios arasındaki amansız düşmanlık da burada daha da keskinleşmişti.[40] |
1955 yılında Yunanistan'da ENOSİS için eylem yapan göstericiler |
Bunlar olurken İngiltere Koloni Sekreteri Henry L.Hopkinson Avam Kamarasında 1954 Temmuz ayında yaptığı konuşmada alternatif bir plan için 1948 Kıbrıs anayasa önerisini geri çekildiğini ilan etti. Bu konuşmasında ayrıca İngiliz Milletler Topluluğunda bazı bölgeler vardır ki kendi özel koşullarından dolayı tamamen özgür olmayı asla bekleyemezler şeklindeki konuşmasıyla İngilterenin adayı bırakmaya niyeti olmadığını gösterdi ki bu adadaki ENOSİS taraftarlarını kızdırdı.[41] Ağustos 1954de Yunanistanın BM temsilcisi Başpiskopos Makariosun bir dilekçesi eşliğinde Kıbrıs halkının özgürlüğü meselesinin, Genel Meclisin gelecek toplantısında gündeme alınmasını resmen istedi. İngiltere, bu konunun iç mesele olduğunda ısrar etti. Artık bu meseleye dâhil olan Türkiye de Yunanistan ve Kıbrısın birleşmesini ret etti ve Türkiyenin BMdeki temsilcisi Kıbrıs halkının bölgenin kendisinden daha fazla Yunanlı olmadığını söyledi. 17 Aralık 1954de BMde Kıbrısa self-determinasyon verilmesi konusunda Yunanistanın girişimi de 1e karşı 50 NATO üyesi devletin oyu ile ret edildi.[42] Kıbrıslı Rumların ENOSİS hareketine karşı olan Kıbrıslı Türkler de İngilizlerin çekilmesi durumunda adanın kontrolünün Türkiyeye geri verilmesini istediler. Bu istek, 1923 Lozan Antlaşmasına aykırıydı ama adadaki durum bunu gerektiriyordu. Zaten Kıbrıslı Rumların ENOSİS mücadelesi konusundaki her türlü girişimi, Kıbrıslı Türklerin Türkiye ile bütünleşmek fikrini arttırdı ve 1954den sonra Kıbrıs problemi uluslararası bir mesele olmaya başlayınca Türk hükümeti de soruna dâhil oldu. Bu arada İngiliz Koloni hükümeti, 1954te ENOSİS taraftarlarını 5 yıla kadar hapis ve gösteri karşıtı bir yasayı uygulamakla tehdit etti ve Rumlar bunu protesto etmek için harekete geçti. Hatta Başpiskopos hükümetin açıklamasına meydan okumuştu ama ona karşı bir şey yapılmadı.[43] İngiliz karşıtı isyanlar, İngiltere Mısır ile bir anlaşma yapıp güçlerini Süveyş Kanalından çekip İngiliz Ortadoğu Kara ve Hava Kuvvetlerinin karargâhını Kıbrısa taşıyınca şiddetlendi. Bu arada Grivas gizlice adaya geldi ve Makarios ile görüştü. Aralık ayındaki BM Genel Asamblesi, Yunanistanın girişimiyle Kıbrıs meselesini gündeme aldı ancak, Yeni Zelandanın önerisiyle, diplomatik bir jargon kullanarak, gelecekte problemi dikkate almayacağını çünkü Kıbrıs sorunu üzerinde bir kesin karar almanın uygun görünmeyeceğini ilan etti.[44] BMdeki girişimin başarısızlığı üzerine Kıbrıslı Rumlar ayaklandı. Görüşmeler sırasında New Yorkta BMde olan Makarios, 10 Ocak 1955de Lefkoşaya döndü ve Grivas ile dönüşü olmayan bir işbirliğine girdi. Bu işbirliği Kıbrısı kana bulayacak kısaca EOKA olarak adlandırılan Ethniki Organisos Kyprion Agoniston (Kıbrıslı Savaşçıların Milli Organizasyonu) adlı örgütün kurulmasını kabul etti ve birkaç ay içinde de EOKA kendini göstermeye başladı.[45] 1 Nisan 1955de EOKA İngiliz yönetimine karşı bir şiddet kampanyası başlattı ve İngiliz askeri hedeflerine ve Lefkoşa, Mağusa, Larnaka ve Limasoldaki kamu kuruluşlarına karşı saldırılara girişti. Ayrıca Lefkoşadaki radyo istasyonu havaya uçuruldu. EOKA 1958den sonra da İngiliz, Türk ve İngilizler için çalışan Kıbrıslı Rumlar gibi sivillere silahlı saldırılar düzenlemeye başladı. EOKA Kıbrıslı Komünistleri üyeliğe kabul etmemiş ve ENOSİS hatırına EOKAnın işlerine karışmamasını istemişti. EOKA Kıbrıslı Türkleri de yabancı bir yönetime karşı mücadelede hemşeri olarak tanımlamış ve onlardan EOKAnın işlerine karışmaması, ENOSİSi desteklemesini ve İngilizlerle herhangi bir ittifak yapmamasını istemişti.[46] İngiltere de bu olaylar olurken adada birtakım düzenlemelere gitmiş ve 30 Haziran 1955te Kıbrıstaki Evkaf İdaresini 15 kişilik bir Türk Yüksek Meclisine devretti ve başına da Dr. Fazıl Küçük seçildi.[47]
Kıbrıslı Türkler de 1954ten itibaren gerginleşen ortamda kendilerini savunmak için adada Volkan adlı bir yeraltı örgütü kurdu.[48] 1956 Ocak ayında da Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonunun Başkanlığına Rauf Denktaş seçildi. Kıbrıslı Türkler, Rumların ENOSİS isteklerine karşı olarak adanın taksim edilmesini istediler. Bunun için yapılan 27 Ocaktaki gösterilerde İngiliz askerleri Türk göstericiler ateş açtı. Ertesi gün bu saldırıyı protesto edenlere de İngilizler ateş açınca 8 Türk öldü. 1955ten itibaren İngiliz hedeflerine saldıran EOKA ofislerinden rahatsız olmayan İngiltere, Türklerin kurdukları KATAK ve KTMHPyi kapattı. İngilizlerin bu uygulaması Kıbrıslı Türklerin Adayı Türkiyeye ilhak ettirmek isteğini güçlendirdi. Başlangıçta durumu ciddiye almayan Türkiye Cumhuriyeti olaylar artınca İngiltereden tedbir almasını istedi. 30 Haziran 1955te İngiliz hükümeti, Türkiye ve Yunanistanı Doğu Akdeniz savunması ve Kıbrıs Meselesi konulu bir konferans için Londraya davet etti. EOKA saldırıları üzerine Türkiye Başbakanı 24 Ağustos 1955te İngiltereye bir nota verdi. EOKA saldırılarından tedirgin olan İngiltere de koloni meselesini yabancılarla görüşülmeyecek bir iç mesele olarak kabul eden geleneksel politikalarından ödün vererek Ağustos 1955de Kıbrıs Meselesini görüşmek üzere Yunanistan ve Türkiye hükümetlerinin temsilcilerini Londraya davet etti. Türkiye daveti kabul ederken, Yunanistan önce Kıbrıslılar davet edilmediği için daveti kabul etmek istemedi ama sonuçta katıldı. Toplantıda Yunanistan, Kıbrısın bağımsızlığını istedi, Türkiye ret edince de Eylül ayında toplantı kesildi.[49] Bu toplantı bitmeden bir gün önce Selanikteki Türk Konsolosluğuna bomba atılması İstanbul ve İzmirde ciddi bir ayaklanmaya yol açtı. Ancak bu bombalama olayının dönemin Türkiye hükümetince Türklerin Kıbrıs meselesi ile ciddi bir şekilde ilgilendiğini dünyaya göstermek ve Yunanlılara baskı yapmak için önceden planladığı ortaya çıktı. Özellikle İstanbulda yapılan protesto gösterileri kontrolden çıkıp Rum mallarının tahribine yol açınca Başbakan Menderes orduyu göreve çağırdı ve sıkıyönetim ilan etti. Ama bu 67 Eylülde yaşanan üzücü olayların sonucunu değiştiremedi ve Türkiyedeki Rumları üzdü. Yunanistan da bu olaya tepkisini göstermek için Türkiyedeki NATO Karargâhındaki temsilcilerini geri çekti ve her iki NATO müttefiki arasındaki ilişkiler oldukça gerildi.[50] Öte yandan İngiliz İmparatorluk Kurmay Başkanlığı Komutanı Mareşal John Harding, Ekim 1955de Kıbrıs Valisi olarak atandı. Harding Kıbrısa gelince hemen Makarios ile görüşme yaptı ve sınırlı bir self-determinasyon kabul edilmesi karşılığında milyonlarca Poundluk bir gelişme planını önerdi. Harding, Kıbrısta düzeni sağlamak konusunda bir şüphe olsun istemiyordu ve Grivas da yeni validen EOKA üzerinde etki yapmayacak bir politika kabul etmesini istedi. Kasım ayında Harding acil durum ilan etti ve kamuya açık toplantı yapılmasını yasakladı, silah taşıyanların ölümle cezalandırılacağını ilan etti, grev ve gösterileri yasakladı. İngiliz birlikleri savaş düzenine geçti ve 300 kadar İngiliz polisi adaya getirildi ve EOKA sempatizanı olan görevliler ve yerel kuvvetlerin yerini aldı.[51] İngiltere bir yandan Rumları memnun edip durumu düzeltmeye çalışırken aslında EOKAnın gücünü arttırıyordu. Ocak 1956da Makarios ve Harding arasında başlayan görüşmeler, her ikisinin birbirini suçlaması ve Makariosun şiddete yol açmakla suçlanıp tutuklanmasıyla sonuçlandı. Makarios, Girne piskoposu ve diğer iki papazla birlikte Seyşel Adalarına (Seychelles) sürgüne gönderildi. Başpiskoposun yokluğunda EOKA saldırıları devam etti ve genel bir grev çağırısı yapıldı ve liderlik Grivasa geçti.[52] Temmuz 1956da İngiliz hükümeti, hukukçu Lord Radcliffi anayasa reformu komiserliği makamına atadı. Radcliffin Aralık ayında sunduğu öneri, dengeli bir yasama meclisi ve gelecekte kesin olmayan bir tarihte bağımsızlık seçeneğini ve Kıbrıslı Türkleri koruma seçeneğini öneriyordu. Türkiye planı kabul, Yunanistan resmen ret etti, Makarios da sürgündeyken onu dikkate almayı ret etti.[53] Görüşmelerin sürdüğü dönemde 19 Ocak 1957de Dr. Fazıl Küçük ile Faiz Kaymak, Radcliffe anayasasına karşı Türk tekliflerini hazırlamakla görevli heyetin başkanı Nihat Erim ve Doç. Suat Bilge ile Kıbrısa geldiler. Lefkoşanın Baf kapısı bölgesinden geçerken atılan bomba isabetsiz oldu.[54]
20 Mart 1957de İngiltere Sömürgeler Bakanı Lennox Boyd, Makariosa adadaki şiddetin durması yönünde bir açıklama yapması koşuluyla Kıbrısa dönmemek şartıyla serbest bırakılabileceğini iletti. Makarios böyle bir açıklama yapmamasına rağmen Nisan ayında Kıbrısa dönmemek şartıyla Seyşelden ayrılma izni verildi ve o da Atinaya gitti.[55] Kıbrısta ise EOKA terör estirmeye devam etti ve bunun üzerine Makarios da bir kez daha BMe gidip durumu iletti. Vali Harding emekli oldu ve görevi Hugh Foota bıraktı.[56] Görüşmelerin sürdüğü dönemde EOKA saldırılarının arttığı dönemde Türkler kendilerini koruyacak örgütlenmeye gitti. Ardından da EOKAya karşı Türk nüfusu korumak için Temmuz 1957de Rauf Denktaş, Burhan Nalbantoğlu ve Kemal Tanrısevdi tarafından Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) kuruldu.[57] TMT bu tarihten sonra Kıbrıslı Türklerin güvenliğini sağlamak ve siyasi hareketlerini yürütecek önemli bir örgüt oldu. 1958 Yılının ilk günlerinde Rumlar ve Türkler arası çatışma ilk kez keskinleşti ve Yunanistan ve Türkiye hükümetleri arasında tansiyon arttı. Grivas adanın tümünde İngiliz mallarına karşı bir boykot başlattı ve sabotaj saldırılarına girişti. Haziran 1958de İngiltere Başbakanı Harold Macmillan, Macmillan planı olarak bilinen adanın Türk ve Rum tarafları ile birlikte Türkiye, Yunanistan ve İngiltere tarafından ortak yönetilmesi teklifini önerdi. Yunanistan ve Kıbrıslı Rumlar bu öneriyi parçalanmaya eşdeğer olduğunu söyleyerek ret ettiler. Macmillan Planı kabul edilmedi ama İngiltere uygulamaya koydu ve plan gereğince Türkiye temsilcisinin 1 Ekim 1958de resmen ve fiilen göreve başlaması üzerine Yunanistan Aralık 1958de Türkiye temsilcileri ile Kıbrıs problemini görüşmek üzere bir araya geldi.[58] Katılımcılar ilk kez ne ENOSİS ne de parçalanmayı öngörmeyen, bağımsız Kıbrıs kavramını görüştüler. Bu yeni yaklaşıma Makarios da destek verdi. Şubat 1959da Zürichte Yunanistan ve Türkiye dışişleri bakanları arasında yapılan görüşmeler bağımsızlığı destekleyici bir uzlaşma imkânı sundu ve 11 Şubat 1959da 27 maddelik Zürich Antlaşması imzalanarak İngiltere, Yunanistan ve Türkiyenin garantörlüğü altında Kıbrıs Cumhuriyetinin temelleri atıldı. Görüşmeler, Yunan ve Türkiye temsilcileri ile Kıbrıslı Rum ve Türkler ve de İngilizlerin katılımıyla 17 Şubat 1959da Londraya taşındı. Londrada Makarios anlaşmaya kesin itirazlarda bulundu ama itirazı Yunanistan tarafından desteklenmeyince anlaşmayı kabul etti. Zürich ve Londra antlaşmalarına göre iki milletli devlet kurulması 19 Şubat 1959da onaylandı. Ardından Kuruluş Antlaşması, Garantörlük Antlaşması ve İttifak Antlaşması imzalandı ve bu antlaşmalar 1960da kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının da temeli oldu.[59] Kıbrıs Cumhuriyetinin kurulması ile Rumlar ENOSİS, Türkler de Taksim tezinden vazgeçmiş oldular ama bu çok kısa sürdü. Bağımsızlığı pratik bir çözüm olarak kabul eden Makarios, 1 Mart 1959da Kıbrısa dönerken, ENOSİSin sıkı taraftarı Grivas da kendisi ve taraftarları için af kopardıktan sonra Yunanistana dönmeyi kabul etti. Böylece Kıbrıs artık bir devlet olarak yoluna devam edecek ve İngilizler de çekilecekti. Ancak şunu belirtmek gerekir ki Kıbrısta geçen huzursuz bir yönetim dönemine rağmen İngiliz koloni yönetimi adaya önemli yatırımlarda bulunmuştu. İngilizler yaptıkları düzenlemelerle ekonomiyi iyileştirmiş ve etkili bir kamu hizmeti getirmiş ve Kıbrıslı çocukların eğitimi için yeni okullar ve hastaneler yaptırmıştı. Adanın ekonomisini önemli ölçüde etkileyen çekirgelere karşı mücadele edilmiş ve ada çekirge belasında kurtarılmıştı. Ayrıca Sıtma hastalığına karşı da mücadele edilmiş ve II. Dünya Savaşından sonra da sıtma yok edilmişti. İngiliz yönetimi ayrıca modern bir yol sistemi ile adadaki köyleri ve kasabaları büyük şehirlere ulaşır hale getirmişti. Ancak önemli bir endüstri yatırımı yapılmamış ve ada halkı birçok ürünü İngiltereden ithal etmek zorunda kalmıştı.[60]
KAYNAKLAR
[1] Osmanlı İdaresinde Kıbrıs (Nüfusu, Arazi Dağılımı ve Türk Vakıflar), Ankara; Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, 2000, s.2021.
[2] Osmanlı İdaresinde Kıbrıs, s.2122.
[3] Eric Solsten (Derleyen), Cyprus, A Country Study, Washington, D.C.; GPO for the Library of Congress, 1993, s.20
[4] Ahmet C. Gazioğlu, Kıbrıs Tarihi İngiliz Dönemi 18781960, Lefkoşa, Kıbrıs Araştırma ve Yayın Merkezi (CYREP), 2003, s.130.
[5] Cyprus, a Country Study, s.20.
[6] Osmanlı İdaresinde Kıbrıs, s.27.
[7] A.g.e., s.27.
[8] Osmanlı İdaresinde Kıbrıs, s.28.
[9] Gazioğlu, a.g.e.
[10] Osmanlı İdaresinde Kıbrıs, s.27.
[11] Cyprus, a Country Study, 20.
[12] Cyprus, a Country Study, s.21.
[13] Gazioğlu, a.g.e., s.130.
[14] Sabahattin İsmail, Kıbrıs Cumhuriyetinin Doğuşu ve Çöküşü ve KKTCnin Kuruluşu (19601983), İstanbul; Akdeniz Haber Ajansı Yay., 1992, s.4.
[15] İsmail, a.g.e., s.5.
[16] Gazioğlu, a.g.e., s.45-96.
[17] İsmail, a.g.e., s.5.
[18] İsmail, a.g.e., s.6.
[19] Osmanlı İdaresinde Kıbrıs, s.2829.
[20] A.g.e., s.30.
[21] Cyprus, a Country Study, s.21.
[22] A.g.e, s.21.
[23] A.g.e, s.22.
[24] A.g.e, s.2223.
[25] A.g.e, s.23.
[26] A.g.e, s.2324.
[27] A.g.e, s.24.
[28] A.g.e, s.25.
[29] A.g.e, s.2526.
[30] A.g.e, 26.
[31] Süha Bölükbaşı, The Cyprus Dispute and the United Nations: Peaceful Non-Settlement between 1954 and 1996 International Journal of Middle East Studies, Vol.30, No.3 Ağustos 1998, s.411434, s.413.
[32] A.g.e, s.26.
[33] İsmail, a.g.e., s.9.
[34] Cyprus, a Country Study, s.27.
[35] A.g.e., s.2627.
[36] A.g.e., s.26.
[37] A.g.e.
[38] A.g.e., s.27.
[39] A.g.e., s.2728.
[40] A.g.e., s.28.
[41] A.g.e., s.28.
[42] Bölükbaşı, a.g.m., s.413.
[43] Cyprus, a Country Study, s.29.
[44] A.g.e., s.29.
[45] A.g.e., s.30.
[46] A.g.e., s.30.
[47] İsmail, a.g.e., s. 14.
[48] Cyprus, a Country Study, s.28.
[49] A.g.e., 30.
[50] A.g.e., s.31.
[51] A.g.e., s.31.
[52] Cyprus, a Country Study, s.31.
[53] A.g.e, s.31.
[54] İsmail, a.g.e., s.14.
[55] A.g.e., 19.
[56] A.g.e., s.31.
[57] İsmail, A.g.e., s.12.
[58] Cyprus, a Country Study, s.32; Osmanlı İdaresinde Kıbrıs, s.31.
[59] Cyprus, A Country Study, s.32.
[60] A.g.e., s.23.