Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Tarihi KKTC Şehirler Tanıtım Doğal Yaşam
|
YUNAN DARBESİ VE KIBRIS BARIŞ HAREKÂTI
Makarios, 2 Temmuz 1974de Yunanistan Cumhurbaşkanı General Gizikise bir mektup gönderdi ve mektup gazetelerde de yayınlandı. Makarios, mektubunda Yunanistan Cumhurbaşkanından Ulusal Muhafızda görev yapan 650 Yunan subayını geri çekmesini istedi ve Yunanistandaki cuntanın kendisine ve hükümetine suikast planlamakla suçladı. Rum Bakanlar Kurulunun, askerlik süresini 14 aya düşürmesi ve ordunun mevcudunun yarı yarıya azaltılarak polis teşkilatının takviye edilmesi yönünde karar alması üzerine Yunanlı subaylar Rum askerlerini tahrik etti. 3 Temmuz 1974te Metaksos Meydanında askerler ile polis arasında çatışma çıktı. Makarios da Yunanistandaki cuntayı EOKA-Bnin şiddet eylemlerinin arkasında yer almakla suçladı.[2] Bunun üzerine Atina, 15 Temmuz 1974te Kıbrıs Ulusal Muhafız Birlik Komutanlığına, bu birliğin genelkurmay başkanını görevden alıp, adanın kontrolünü ele almasını isteyen bir emir gönderdi ve Makariosun mektubuna bu şekilde cevap vermiş oldu. Makarios, Yunanlıların liderlik ettiği Ulusal Muhafızın saldırısıyla muhtemel bir ölümden Başkanlık Sarayından Bafa kaçarak kurtuldu.
|
Bir İngiliz helikopteri onu Akrotirideki İngiliz Üssünden aldı ve Londraya götürdü. Birkaç gün sonra Makarios, kendisinin Kıbrıs Cumhuriyetinin yasal lideri kabul edildiği bir BM toplantısına katıldı. Kıbrısta darbenin ardından meşhur EOKA teröristi Nicos Sampson yeni hükümetin geçici başkanı olarak ilan edildi ve o da Kıbrıs Helen Cumhuriyetini ila etti. Ankara bu darbenin arkasında Atinanın olduğu biliyordu ve Türk Silahlı Kuvvetleri alarma geçti. Türkiye 1964 ve 1967de de aynı şeyleri yapmış fakat Kıbrısı işgal etmemişti. Kıbrıslı Türklerin Rum saldırıları karşısında zor duruma düşmesi ve garantör devletlerden İngiltere ve Yunanistanın tedbir almaması üzerine Türkiye 16 Temmuz 1974te İngiltereye nota verdi ve NATO ve BMye durumu iletti ve harekete geçmelerini istedi. Başbakan Ecevit Londraya davet edildi. Ecevit de bu daveti, 1959 Garantör Antlaşmasında yer alan haklarına dayanarak İngilizlerle birlikte Kıbrısa bir harekât düzenlemek gerektiğini anlatmak için kabul edip gitti. 19 Temmuz 1974te BM Güvenlik Konseyinde bir konuşma yapan Makarios, Yunanlıların Kıbrısı işgal ettiğini ve bütün Kıbrıs devlet dairelerinde Yunan bayrağının dalgalandığını ve büyük kayıplar olduğunu ve Yunanlıların Türklerden daha tehlikeli olduğunu ve Kıbrısın bağımsızlığının ortadan kalktığını ve halkının tehlike altına olduğunu söyledi.[3] Fakat İngilizler ya isteksiz ya da hazırlıksız olduklarından garantör devlet olarak harekete geçmedi. Amerika Birleşik Devletleri Makarios hükümetini cesaretlendirecek bir hareket yapmadı ama Amerikan Siyasi İşler Bakan Yardımcısı Joseph J.Sisco, Doğu Akdenize yaklaşan Türk işgali ve ardından gelecek olan Türk-Yunan savaşını bertaraf etmek için Londraya gitti. Türkiye, Nicos Sampson ve Ulusal Muhafızdaki Yunanlı subayların ayrılmasını ve Kıbrıslıların bağımsızlığı için sağlam bir garanti istedi. Atina için Nicos Sampson gözden çıkarılabilirdi ama Kıbrıstaki çıkarlarını korumak için Siscodan Kıbrısta Ulusal Muhafızda bulunan darbeci subayların 650 yeni Yunanlı subay ile değişmesini kabul eden bir antlaşma yaptılar.[4]
Sisco, Atinada uzlaşırken, Türk Donanması Kıbrısa doğru yola çıkmıştı. Yunanlılar taviz verselerdi her şey değişebilirdi ama vermeyince Kıbrıs için farklı bir gelecek yaratan adımlar atıldı. Türk Ordusu, 20 Temmuz 1974 sabahında Girne Karaoğlan mevkiinden adaya çıktı.[5] Bu arada 23 Temmuz günü Atinadaki Yunan cuntası devrildi ve Sampson Lefkoşada istifa etti. Ancak, iki NATO üyesi ülke arasındaki savaş tehlikesi bitmedi. 1963den beri Fransada sürgünde olan Constantinos Karamanlis bir kez daha Yunan hükümetinin başına geçmek için çağrıldı, Clerides Kıbrıs Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanının vekilliğini almak üzere yemin etti, garantör devletlerin dışişleri bakanları da 25 Temmuzda Cenevrede adadaki askeri durumu görüşmek üzere toplandılar. Başbakan Ecevit, Yunanistandaki hükümet değişiminden açıkça memnun olduğunu açıkladı ve iki ülkeyi savaşın eşiğine getiren gerginliğin bitmesi için gerekeni yapacağını bildirdi ve ateşkes yapıldı. Bu görüşme sonrası Kıbrısta kurulan Özel Türk Yönetimi tanındı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kıbrısta varlığı kabul edildi ve Türk Ordusu Kıbrısta kaldı. 30 Temmuz 1974 akşamı sona eren Cenevre Konferansı, Türkiyenin isteklerinin büyük bir kısmının kabul edilmesi ve bir protokol imzalanmasıyla sonuçlandı. Türkiye barış harekâtını hukuki temellerini protokol ile pekiştirdi ve Kıbrısın yeni statüsünün kurulması için hızlı bir adım attı. 30 Temmuz 1974 Cenevre Protokolü, 16 Ağustos 1960 tarihli Lefkoşa Antlaşmalarını tasvip ve teyit etmiş, meşruluğunu kabul ederek yürürlükte kalmasını öngörmüştür.
Kıbrıs Barış Harekatı'nın yıldönümü için basılan pul. Kaynak:Mehmet Ertuğ, Birth of a state with postmarks : postal history of the Turkish cypriot posts, Lefkoşa, 2001, s.48. |
Böylece Türkiyenin garantörlük hakkı ve harekât resmen ve hukuken tescil edilmiştir. Protokolün hükmüne göre Kıbrıs Cumhuriyetinde Türk ve Rum olmak üzere iki muhtar idarenin varlığının taraflarca kabul edilmiştir. 10 Ağustos 1974de Kıbrıstaki toplum temsilcileri Clerides ve Denktaş arasında Cenevrede ikinci bir konferans yapıldı. Denktaş, Kıbrıslı Türklerin Adanın %34ünü kontrol edecekleri iki bölgeli bir federasyon önerdi. Bu öneri ren edildiği zaman Türk Dışişleri Bakanı, Adanın kuzeyinde Kıbrıs Türk bölgesi ve adanın herhangi bir yerinde 5 Kıbrıs Türk yerleşim bölgesi önerdi ki bu da %34e denk geliyordu. Clerides, Lefkoşadaki hükümet ve Londradaki Makariosa danışmak için 36 ila 48 saatlik bir ara istedi ancak bu istek ret edildi. 14 Ağustos 1974 sabahı Türk müdahalesinin ikinci aşaması başladı ve İkinci Kıbrıs Barış Harekâtı düzenlendi. Adanın yarısı çok kısa bir zamanda ele geçirilirken Avrupa ve Amerikanın baskısıyla çıkarmaya son verildi. Türk Ordusu iki gün sonra adanın kuzey batısında Güzelyurt (Morphou) Körfezinden, Doğuda Mağusaya kadar uzanan ve Türklerin Atilla Hattı olarak adlandırdıkları adanın %37sini alan bir hatta ulaştı ve sonra ateşkes emrettiler.[6] Türk Barış Harekâtı, adanın de facto bölünüşüne yol açtı ve bu harekât sırasında Türk Ordusundan ve Kıbrıslı Türk ve Rumlardan oluşan insan kayıpları oldu. Tahminlere göre her iki etnik grubun oluşturduğu nüfusun üçte biri evlerini terk etmek zorunda kaldı. Harekât tamamlanınca esirler, yasaklar ve göçmenlerin istedikleri bölgelere aktarılmaları sağlandı. Bu arada 1 Kasım 1974te BMde Rumların girişimiyle Kıbrıstaki bütün yabancı orduların çekilmesi ve bütün devletlerin Kıbrısın tarafsızlık, sınırlarının bütünlüğü, bağımsızlığı ve egemenliği konusunda karar aldı.[7] |
31 Temmuz- 2 Ağustos 1975 tarihleri arasında imzalanan Nüfus Mübadelesi Antlaşması ile Türkler Kuzeye Rumlar da Güneye geçmesi kabul edilmiş ve bu görevde BMye verilmiştir. Yapılan görüşmelerden sonra Kıbrıs Adası taksim edilmiş ve 13 Şubat 1975te Kıbrıs Türk Federe Devleti kurulmuştur. 50 üyeli bir Kurucu Meclis oluşturulup anayasa hazırlanmış ve 8 Haziran 1975te halkoyuna sunulmuştur. 17 Haziran 1975te Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe konulmuştur.
KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİNİN KURULMASI
Kıbrısta de facto bölünmeyi bitirecek ve iki toplumu tekrar bir araya getirecek görüşmeler 1970lerin ortasında başladı. Bu görüşmeler ilk aşamada iki defa uzlaşma sağlayacak şekilde gelişti. Birinci uzlaşma belirtisi, BM Güvenlik Konseyi, 12 Mart 1975 günü ve 367 sayılı kararı ile Genel Sekretere Kurt Waldheimın sponsorluğunda iki toplumun eşitlik içinde hemen görüşmelere başlaması kararını alınmasının ardından geldi. Kıbrıs Türk Federe Devlet Başkanı Denktaş ve Makarios arasında Viyanada yapılan görüşmeler, 12 Şubat 1977 günü iki topluma dayalı federal bir cumhuriyet kurulması ve toprak düzenlemesinin ekonomik yeterlilik veya verimlilik ve toprak mülkiyeti prensiplerine göre yapılması konusunda dört maddelik bir anlaşma sonuçlandı ama antlaşma yerine getirilemedi. İkinci uzlaşma ihtimali Denktaş ve Makarios ölünce Güney Kıbrısın yeni Cumhurbaşkanı seçilen Spyros Kyprianou arasında 19 Mayıs 1979daki bir toplantı ile gündeme geldi. Denktaş ve Kyprianou, 1977 tarihli antlaşmayı esas alan, BMnin Kıbrıs ile ilgili kararlarına göre şekillenecek, anayasa ve toprak meselelerini kapsayacak bir şekilde incelemeyi öngören 10 maddelik bir anlaşma daha yapıldı.[8] Bu antlaşma, Kıbrısın bağlantısız bir devlet olarak hiçbir devlete hemen veya tamamen birleşmesini ret ediyor ve Kıbrıs Cumhuriyetinin bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğünü içeriyordu. Antlaşmanın bir maddesi de adanın askerden arındırılmasını ve Anayasa ve toprak meselelerine paralel olarak Mağusada Barış Harekâtı öncesinde Rumların çoğunluk oluşturduğu Maraş (Varoş)ın yerleşim birimi olarak ele alınmasını öneriyordu.[9] BM Güvenlik Konseyinin uygun gördüğü bu antlaşma, 15 Haziran 1979da toplumlararası görüşmelerde Türk tarafının Rumların Maraş bölgesine dönmesine izin vermesi ama bölgenin Kyprianunun istediği gibi BM kontrolüne geçmemesi konusunda diretmesiyle sorun çıkınca yürürlüğe konulamadı.[10] 1980, 1981 ve 1982de yapılan toplumlararası görüşmelerde de bir uzlaşma sağlanamadı. Türkiye, Kuzey Kıbrısta Merkez Bankası kurup Türk Lirası da resmi para birimi olarak kabul edilince Kıbrıslı Rumlar, Kuzey Kıbrısı BMye şikâyet etti. BM de 13 Mayıs 1983de Kıbrıs Cumhuriyetinin bütün ada toprakları üzerinde egemenlik ve kontrol hakkı olduğunu açıkladı. BM ayrıca, Kıbrıs Cumhuriyeti halkı deyimini kullanarak adadan bütün işgalci kuvvetlerin çekilmesini ve Güvenlik Konseyinin meseleye el koyması, iki toplumun BM Genel Sekreterinin himayesinde anlamlı, neticeye yönelik, yapıcı görüşmeler yapılmasını tavsiye etti. Türkiye ve Kıbrıslı Türkler bu karara tepki gösterdi ve 17 Haziran 1983de Kıbrıs Türk Federe Meclisi bir bildirge ile Kıbrıslı Türklerin self-determinasyon (kendini yönetme hakkı) hakkını ilan etti. Ardından 15 Kasım 1983 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu. BM Güvenlik Konseyi de 18 Kasım 1983de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin bağımsızlık ilanını 541 sayılı karar ile geçersiz sayıp geri alınmasını ve bütün devletlerden Kıbrıs Cumhuriyetinden başka bir devleti tanımamalarını istedi. Bu karar AET tarafından da aynen benimsenmiştir. ABD bağımsızlık kararına karşı olmamakla birlikte, görüşmelerin kesilmemesi ve Türkiye ile ilişkilerin zedelenmemesini istemişti.
Bu gelişmeler olurken Ada halkı yaşanan savaşın yol açtığı sorunları çözmeye çalışıyordu. Yaşanan savaşın etkilerini yok etmek, insanları barındırmak ve yaşam standartlarının savaş öncesindeki düzeye gelmesi için her iki taraf da yoğun çaba harcandı. Toparlanma sürecinde adadaki her iki devlet de turizm sektörünün getirdiği mali destekten büyük ölçüde fayda sağladı ve 1980lerde milyonlarca yabancı adaya turist olarak geldi.[11] Güney Kıbrıs, Avrupa devletleri ve ABDnin desteğiyle iyi bir yaşam standardına sahip oldu ve çok kısa sürede Kuzeyden göç eden sığınmacılara ev ve iş imkânı sağlandı. Kuzeyde yerleşen Kıbrıslı Türkler ise uygulanan uluslar arası ambargodan dolayı uzunca bir süre ekonomik sorun yaşadı ve sığınmacılara ev ve iş imkânı sağlamakta zorlandı. Ancak, uygulanan ambargolara rağmen Türkiye adadaki Türklere yoğun bir destek verdi ve Kıbrıslı Türklere Türkiyedeki vatandaşlarının sahip olduğundan daha yüksek bir yaşam standardı sağladı. Ekonomik ve sosyal açıdan yeniden yapılanma sürecinde her iki tarafta da kamu ve eğitim hizmeti verecek kurumsal yapılanmalara da gidildi.[12]
Her iki toplum sağdan sola bütün siyasi eğilimleri temsil edecek partileriyle Avrupa modeli siyasi sistem kurdular. 1970lerden beri Kıbrıslı Türklerin lideri olan Rauf Denktaş KKTCnin Cumhurbaşkanı seçildi. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde de bir dizi siyasi parti kuruldu. Bu partiler sağ ve sol partilerden oluşuyor ve her ikisi de Türkiyeden gelenlerin adaya yerleşmesine ve siyasi taksime hem destek veriyor hem de karşı çıkıyor.[13] En büyük parti Denktaş tarafından kurulan ve kontrol edilen Ulusal Birlik Partisi-UBPdir. UBP kararlı bir şekilde KKTCnin varlığını destekliyor. İkinci büyük parti de Toplumcu Kurtuluş Partisi-TKPdir. TKP Kıbrıslı Rumlar ile yakın ilişkileri savunuyor. Sol kanattan Cumhuriyetçi Türk Partisi-CTP ise, KKTCnin Güney Kıbrıs Cumhuriyeti ile sınırlı ilişkiler politikasına karşı çıkan bir partidir.[14]
Kıbrıslı Rumlar ise 1970 öncesinde kurulmuş iki partileri AKEL ve genelde sosyalist parti olarak bilinen EDEK(Birleştirilmiş Demokratik Kıbrıs Birliği)in dışında yeni partiler kurdular. Bugün bu partilerden en etkin olanları Makariosun 1977de ölümünden sonra Cumhurbaşkanı seçilen Spyros Kyprianou tarafından kurulan Dimokratia Koma-DIKO (Demokrat Parti) ve tecrübeli politikacı Glafkos Clerides tarafından kurulan Dimokrates Synagermos- DISY (Demokratik Mücadele) adlı sağ partilerdir.[15]
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin kurulmasının ardından her iki toplum arasında BM nezdinde görüşmeler devam etti ve etmektedir. Aslında her iki toplum arasında çözüm getirecek bir antlaşma hazırlanmış ancak 1985te Kyprianounun diğer tarafa fazla taviz verildiğinden korktuğu için imzalamayı ret etmesiyle kaçırıldı ve bu durum 1988de Vassiliounun seçilmesine kadar devam etti. Bazı önemli noktalarda uzlaşma olsa da tam bir anlaşmayı sağlayacak pratik aşamalar hala elde edilemedi. Her iki toplumun arzu edilebilir bir kaynaşmasını sağlayacak federasyon veya konfederasyon konusundaki farklı görüşleri ve merkezi bir hükümetin güçleri bütünleştirilemez görünüyor.[16]12 Aralık 2002 yılında BM Genel Sekreteri Kofi Annan acil bir çözüm bulmak amacıyla tarafları çağırdı ve bir plan sundu. Plan adadaki yapıyı değiştirecek niteliklere sahipti ama bugüne kadar da bir çözüm getiremedi. Bu çözümsüzlük de Rum tarafının uzlaşmaz tavrı büyük ölçüde etkili oldu. Örneğin Kıbrıs Türk tarafının 23 Nisan 2003te her iki ülke arasındaki sınır kapılarını açarak Güneyden Kuzeye geçişlere müsaade etti. Öte yandan Annan Planı doğrultusunda 24 Nisan 2004te Kıbrısta birleşme konusunda referandum yapıldığı zaman Türk tarafı çoğunlukla evet derken Rum tarafı çoğunlukla hayır dedi ve uzlaşma sağlanamadı. Bugün Kıbrısın geleceği Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı Dimitris Christofias ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat arasında geçecek görüşmelere bağlıdır.
KAYNAKLAR
[1] Süha Bölükbaşı, The Cyprus Dispute and the United Nations: Peaceful Non-Settlement between 1954 and 1996 International Journal of Middle East Studies, Vol.30, No.3 Ağustos 1998, s.411434, s.420.
[2] Osmanlı İdaresinde Kıbrıs (Nüfusu, Arazi Dağılımı ve Türk Vakıflar), Ankara; Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, 2000, s.39.
[3] Osmanlı İdaresinde Kıbrıs, s.40.
[4] Eric Solsten (Derleyen), Cyprus, A Country Study, Washington, D.C.; GPO for the Library of Congress, 1993, s.42.
[5] A.g.e., s.4243.
[6] A.g.e., s.43.
[7] Bölükbaşı, a.g.m., s.421.
[8] Cyprus, a Country Study, s.45.
[9] Hamza Eroğlu, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini Yaratan Tarihi Süreç ve Son Gelişmeler, Ankara; Ankara Ticaret Odası, s.35.
[10] Bölükbaşı, a.g.m., s.422.
[11] Cyprus, a Country Study, s.43-44.
[12] A.g.e., s.44.
[13] A.g.e., s.44-45.
[14] A.g.e., s.45.
[15] A.g.e., s.44.
[16] A.g.e., s.45.