KKTC TANITIM ANA SAYFA

Kıbrıs Adası

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Tarihi

Tarih Öncesi Kıbrıs Adası

İlk Çağlarda Kıbrıs

Roma Dönemi

Bizans Dönemi

Haçlılar Dönemi (I.Richard) 

Lüzinyan Dönemi

Venedik Dönemi

Osmanlı Türk Dönemi

İngiliz Dönemi

Kıbrıs Cumhuriyeti

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti


KKTC ŞEHİRLER TANITIM

Lefkoşa

Gazi Mağusa

Girne

Güzelyurt

İskele-Karpaz

Lefke


Kültür


DOĞAL YAŞAM

Flora

Fauna


KKTC'de Lüzumlu Telefonlar

ODTÜ KKK ANASAYFA

 

YUNAN DARBESİ VE KIBRIS BARIŞ HAREKÂTI

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kıbrıs Barış Harekatı'nın anısına yapılan Girne'de yer alan Çıkartma Anıtı

Kasım 1973’te Atina’da Tuğgeneral Dimitrios Ioannides’in liderliğinde bir askeri darbe yapıldı. Keskin bir komünizm karşıtı olan Ioannides, 1960’larda Kıbrıs’ta Ulusal Muhafız Birliği’nde görev yapmıştı. Onun kişisel tecrübeleri, Makarios’un ENOSİS’den uzaklaşması ve sol desteğine sahip olması ve komünist ülkelerin başkentlerine yaptığı ziyaretlerden dolayı görevinden alınması gerektiğine inandırmıştı. Kıbrıs istihbaratı 1974 baharında EOKA-B’nin Atina’daki hükümet tarafından desteklenen, finanse ve kontrol edilen bir darbe yapacağına dair kanıt buldu. Makarios 25 Nisan 1974’te bir bildiri yayınlayarak EOKA-B’yi yasa dışı ilan etti ve 2000 EOKA üyesi tutuklandı ama onun yeraltı faaliyetleri devam etti.  NATO Bakanlar Konseyi’nin 1974 Ottowa konferansının hemen ardından Yunanistan’daki askeri rejim, Kıbrıs’taki temsilcileri ile harekete geçip 15 Temmuz 1974’te Türk ve İngiliz düşmanı ve sıkı bir ENOSİS taraftarı olarak bilinen EOKA’cı Nikos Sampson önderliğinde Makarios’u devirip Türklere karşı harekete geçtiler.[1]

 

Makarios, 2 Temmuz 1974’de Yunanistan Cumhurbaşkanı General Gizikis’e bir mektup gönderdi ve mektup gazetelerde de yayınlandı. Makarios, mektubunda Yunanistan Cumhurbaşkanı’ndan Ulusal Muhafız’da görev yapan 650 Yunan subayını geri çekmesini istedi ve Yunanistan’daki cuntanın kendisine ve hükümetine suikast planlamakla suçladı. Rum Bakanlar Kurulu’nun, askerlik süresini 14 aya düşürmesi ve ordunun mevcudunun yarı yarıya azaltılarak polis teşkilatının takviye edilmesi yönünde karar alması üzerine Yunanlı subaylar Rum askerlerini tahrik etti. 3 Temmuz 1974’te Metaksos Meydanı’nda askerler ile polis arasında çatışma çıktı. Makarios da Yunanistan’daki cuntayı EOKA-B’nin şiddet eylemlerinin arkasında yer almakla suçladı.[2] Bunun üzerine Atina, 15 Temmuz 1974’te Kıbrıs Ulusal Muhafız Birlik Komutanlığı’na, bu birliğin genelkurmay başkanını görevden alıp, adanın kontrolünü ele almasını isteyen bir emir gönderdi ve Makarios’un mektubuna bu şekilde cevap vermiş oldu.  Makarios, Yunanlıların liderlik ettiği Ulusal Muhafız’ın saldırısıyla muhtemel bir ölümden Başkanlık Sarayı’ndan Baf’a kaçarak kurtuldu.

 

 Bir İngiliz helikopteri onu Akrotiri’deki İngiliz Üssü’nden aldı ve Londra’ya götürdü. Birkaç gün sonra Makarios, kendisinin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yasal lideri kabul edildiği bir BM toplantısına katıldı. Kıbrıs’ta darbenin ardından meşhur EOKA teröristi Nicos Sampson yeni hükümetin geçici başkanı olarak ilan edildi ve o da Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’ni ila etti. Ankara bu darbenin arkasında Atina’nın olduğu biliyordu ve Türk Silahlı Kuvvetleri alarma geçti. Türkiye 1964 ve 1967’de de aynı şeyleri yapmış fakat Kıbrıs’ı işgal etmemişti. Kıbrıslı Türklerin Rum saldırıları karşısında zor duruma düşmesi ve garantör devletlerden İngiltere ve Yunanistan’ın tedbir almaması üzerine Türkiye 16 Temmuz 1974’te İngiltere’ye nota verdi ve NATO ve BM’ye durumu iletti ve harekete geçmelerini istedi. Başbakan Ecevit Londra’ya davet edildi. Ecevit de bu daveti, 1959 Garantör Antlaşması’nda yer alan haklarına dayanarak İngilizlerle birlikte Kıbrıs’a bir harekât düzenlemek gerektiğini anlatmak için kabul edip gitti. 19 Temmuz 1974’te BM Güvenlik Konseyi’nde bir konuşma yapan Makarios, Yunanlıların Kıbrıs’ı işgal ettiğini ve bütün Kıbrıs devlet dairelerinde Yunan bayrağının dalgalandığını ve büyük kayıplar olduğunu ve Yunanlıların Türklerden daha tehlikeli olduğunu ve Kıbrıs’ın bağımsızlığının ortadan kalktığını ve halkının tehlike altına olduğunu söyledi.[3] Fakat İngilizler ya isteksiz ya da hazırlıksız olduklarından garantör devlet olarak harekete geçmedi. Amerika Birleşik Devletleri Makarios hükümetini cesaretlendirecek bir hareket yapmadı ama Amerikan Siyasi İşler Bakan Yardımcısı Joseph J.Sisco, Doğu Akdeniz’e yaklaşan Türk işgali ve ardından gelecek olan Türk-Yunan savaşını bertaraf etmek için Londra’ya gitti. Türkiye, Nicos Sampson ve Ulusal Muhafız’daki Yunanlı subayların ayrılmasını ve Kıbrıslıların bağımsızlığı için sağlam bir garanti istedi. Atina için Nicos Sampson gözden çıkarılabilirdi ama Kıbrıs’taki çıkarlarını korumak için Sisco’dan Kıbrıs’ta Ulusal Muhafız’da bulunan darbeci subayların 650 yeni Yunanlı subay ile değişmesini kabul eden bir antlaşma yaptılar.[4]

Sisco, Atina’da uzlaşırken, Türk Donanması Kıbrıs’a doğru yola çıkmıştı. Yunanlılar taviz verselerdi her şey değişebilirdi ama vermeyince Kıbrıs için farklı bir gelecek yaratan adımlar atıldı. Türk Ordusu, 20 Temmuz 1974 sabahında Girne Karaoğlan mevkiinden adaya çıktı.[5] Bu arada 23 Temmuz günü Atina’daki Yunan cuntası devrildi ve Sampson Lefkoşa’da istifa etti. Ancak, iki NATO üyesi ülke arasındaki savaş tehlikesi bitmedi. 1963’den beri Fransa’da sürgünde olan Constantinos Karamanlis bir kez daha Yunan hükümetinin başına geçmek için çağrıldı, Clerides Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanının vekilliğini almak üzere yemin etti, garantör devletlerin dışişleri bakanları da 25 Temmuz’da Cenevre’de adadaki askeri durumu görüşmek üzere toplandılar. Başbakan Ecevit, Yunanistan’daki hükümet değişiminden açıkça memnun olduğunu açıkladı ve iki ülkeyi savaşın eşiğine getiren gerginliğin bitmesi için gerekeni yapacağını bildirdi ve ateşkes yapıldı. Bu görüşme sonrası Kıbrıs’ta kurulan Özel Türk Yönetimi tanındı ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kıbrıs’ta varlığı kabul edildi ve Türk Ordusu Kıbrıs’ta kaldı. 30 Temmuz 1974 akşamı sona eren Cenevre Konferansı, Türkiye’nin isteklerinin büyük bir kısmının kabul edilmesi ve bir protokol imzalanmasıyla sonuçlandı. Türkiye barış harekâtını hukuki temellerini protokol ile pekiştirdi ve Kıbrıs’ın yeni statüsünün kurulması için hızlı bir adım attı. 30 Temmuz 1974 Cenevre Protokolü, 16 Ağustos 1960 tarihli Lefkoşa Antlaşmaları’nı tasvip ve teyit etmiş, meşruluğunu kabul ederek yürürlükte kalmasını öngörmüştür.

Kıbrıs Barış Harekatı'nın yıldönümü için basılan pul. Kaynak:Mehmet Ertuğ, Birth of a state with postmarks : postal history of the Turkish cypriot posts, Lefkoşa, 2001, s.48.

Böylece Türkiye’nin garantörlük hakkı ve harekât resmen ve hukuken tescil edilmiştir. Protokolün hükmüne göre Kıbrıs Cumhuriyetinde Türk ve Rum olmak üzere iki muhtar idarenin varlığının taraflarca kabul edilmiştir. 10 Ağustos 1974’de Kıbrıs’taki toplum temsilcileri Clerides ve Denktaş arasında Cenevre’de ikinci bir konferans yapıldı. Denktaş, Kıbrıslı Türklerin Adanın %34’ünü kontrol edecekleri iki bölgeli bir federasyon önerdi. Bu öneri ren edildiği zaman Türk Dışişleri Bakanı, Adanın kuzeyinde Kıbrıs Türk bölgesi ve adanın herhangi bir yerinde 5 Kıbrıs Türk yerleşim bölgesi önerdi ki bu da %34’e denk geliyordu. Clerides, Lefkoşa’daki hükümet ve Londra’daki Makarios’a danışmak için 36 ila 48 saatlik bir ara istedi ancak bu istek ret edildi. 14 Ağustos 1974 sabahı Türk müdahalesinin ikinci aşaması başladı ve İkinci Kıbrıs Barış Harekâtı düzenlendi. Adanın yarısı çok kısa bir zamanda ele geçirilirken Avrupa ve Amerika’nın baskısıyla çıkarmaya son verildi. Türk Ordusu iki gün sonra adanın kuzey batısında Güzelyurt (Morphou) Körfezi’nden, Doğuda Mağusa’ya kadar uzanan ve Türklerin “Atilla Hattı” olarak adlandırdıkları adanın %37’sini alan bir hatta ulaştı ve sonra ateşkes emrettiler.[6] Türk Barış Harekâtı, adanın de facto bölünüşüne yol açtı ve bu harekât sırasında Türk Ordusu’ndan ve Kıbrıslı Türk ve Rumlardan oluşan insan kayıpları oldu. Tahminlere göre her iki etnik grubun oluşturduğu nüfusun üçte biri evlerini terk etmek zorunda kaldı. Harekât tamamlanınca esirler, yasaklar ve göçmenlerin istedikleri bölgelere aktarılmaları sağlandı. Bu arada 1 Kasım 1974’te BM’de Rumların girişimiyle Kıbrıs’taki bütün yabancı orduların çekilmesi ve bütün devletlerin Kıbrıs’ın tarafsızlık, sınırlarının bütünlüğü, bağımsızlığı ve egemenliği konusunda karar aldı.[7]

31 Temmuz- 2 Ağustos 1975 tarihleri arasında imzalanan Nüfus Mübadelesi Antlaşması ile Türkler Kuzeye Rumlar da Güneye geçmesi kabul edilmiş ve bu görevde BM’ye verilmiştir. Yapılan görüşmelerden sonra Kıbrıs Adası taksim edilmiş ve 13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti kurulmuştur. 50 üyeli bir Kurucu Meclis oluşturulup anayasa hazırlanmış ve 8 Haziran 1975’te halkoyuna sunulmuştur. 17 Haziran 1975’te Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe konulmuştur.

 

KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ’NİN KURULMASI

Kıbrıs’ta de facto bölünmeyi bitirecek ve iki toplumu tekrar bir araya getirecek görüşmeler 1970’lerin ortasında başladı. Bu görüşmeler ilk aşamada iki defa uzlaşma sağlayacak şekilde gelişti. Birinci uzlaşma belirtisi, BM Güvenlik Konseyi, 12 Mart 1975 günü ve 367 sayılı kararı ile Genel Sekretere Kurt Waldheim’ın sponsorluğunda iki toplumun eşitlik içinde hemen görüşmelere başlaması kararını alınmasının ardından geldi. Kıbrıs Türk Federe Devlet Başkanı Denktaş ve Makarios arasında Viyana’da yapılan görüşmeler, 12 Şubat 1977 günü iki topluma dayalı federal bir cumhuriyet kurulması ve toprak düzenlemesinin ekonomik yeterlilik veya verimlilik ve toprak mülkiyeti prensiplerine göre yapılması konusunda dört maddelik bir anlaşma sonuçlandı ama antlaşma yerine getirilemedi. İkinci uzlaşma ihtimali Denktaş ve Makarios ölünce Güney Kıbrıs’ın yeni Cumhurbaşkanı seçilen Spyros Kyprianou arasında 19 Mayıs 1979’daki bir toplantı ile gündeme geldi. Denktaş ve Kyprianou, 1977 tarihli antlaşmayı esas alan, BM’nin Kıbrıs ile ilgili kararlarına göre şekillenecek, anayasa ve toprak meselelerini kapsayacak bir şekilde incelemeyi öngören 10 maddelik bir anlaşma daha yapıldı.[8] Bu antlaşma, Kıbrıs’ın bağlantısız bir devlet olarak hiçbir devlete hemen veya tamamen birleşmesini ret ediyor ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğünü içeriyordu. Antlaşmanın bir maddesi de adanın askerden arındırılmasını ve Anayasa ve toprak meselelerine paralel olarak Mağusa’da Barış Harekâtı öncesinde Rumların çoğunluk oluşturduğu Maraş (Varoş)’ın yerleşim birimi olarak ele alınmasını öneriyordu.[9] BM Güvenlik Konseyi’nin uygun gördüğü bu antlaşma, 15 Haziran 1979’da toplumlararası görüşmelerde Türk tarafının Rumların Maraş bölgesine dönmesine izin vermesi ama bölgenin Kyprianu’nun istediği gibi BM kontrolüne geçmemesi konusunda diretmesiyle sorun çıkınca yürürlüğe konulamadı.[10] 1980, 1981 ve 1982’de yapılan toplumlararası görüşmelerde de bir uzlaşma sağlanamadı. Türkiye, Kuzey Kıbrıs’ta Merkez Bankası kurup Türk Lirası da resmi para birimi olarak kabul edilince Kıbrıslı Rumlar, Kuzey Kıbrıs’ı BM’ye şikâyet etti. BM de 13 Mayıs 1983’de Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bütün ada toprakları üzerinde egemenlik ve kontrol hakkı olduğunu açıkladı. BM ayrıca, Kıbrıs Cumhuriyeti halkı deyimini kullanarak adadan bütün işgalci kuvvetlerin çekilmesini ve Güvenlik Konseyi’nin meseleye el koyması, iki toplumun BM Genel Sekreterinin himayesinde anlamlı, neticeye yönelik, yapıcı görüşmeler yapılmasını tavsiye etti. Türkiye ve Kıbrıslı Türkler bu karara tepki gösterdi ve 17 Haziran 1983’de Kıbrıs Türk Federe Meclisi bir bildirge ile Kıbrıslı Türklerin self-determinasyon (kendini yönetme hakkı) hakkını ilan etti. Ardından 15 Kasım 1983 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu. BM Güvenlik Konseyi de 18 Kasım 1983’de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsızlık ilanını 541 sayılı karar ile geçersiz sayıp geri alınmasını ve bütün devletlerden Kıbrıs Cumhuriyeti’nden başka bir devleti tanımamalarını istedi. Bu karar AET tarafından da aynen benimsenmiştir. ABD bağımsızlık kararına karşı olmamakla birlikte, görüşmelerin kesilmemesi ve Türkiye ile ilişkilerin zedelenmemesini istemişti.

Bu gelişmeler olurken Ada halkı yaşanan savaşın yol açtığı sorunları çözmeye çalışıyordu. Yaşanan savaşın etkilerini yok etmek, insanları barındırmak ve yaşam standartlarının savaş öncesindeki düzeye gelmesi için her iki taraf da yoğun çaba harcandı. Toparlanma sürecinde adadaki her iki devlet de turizm sektörünün getirdiği mali destekten büyük ölçüde fayda sağladı ve 1980’lerde milyonlarca yabancı adaya turist olarak geldi.[11] Güney Kıbrıs, Avrupa devletleri ve ABD’nin desteğiyle iyi bir yaşam standardına sahip oldu ve çok kısa sürede Kuzeyden göç eden sığınmacılara ev ve iş imkânı sağlandı. Kuzey’de yerleşen Kıbrıslı Türkler ise uygulanan uluslar arası ambargodan dolayı uzunca bir süre ekonomik sorun yaşadı ve sığınmacılara ev ve iş imkânı sağlamakta zorlandı. Ancak, uygulanan ambargolara rağmen Türkiye adadaki Türklere yoğun bir destek verdi ve Kıbrıslı Türklere Türkiye’deki vatandaşlarının sahip olduğundan daha yüksek bir yaşam standardı sağladı. Ekonomik ve sosyal açıdan yeniden yapılanma sürecinde her iki tarafta da kamu ve eğitim hizmeti verecek kurumsal yapılanmalara da gidildi.[12]

Her iki toplum sağdan sola bütün siyasi eğilimleri temsil edecek partileriyle Avrupa modeli siyasi sistem kurdular. 1970’lerden beri Kıbrıslı Türklerin lideri olan Rauf Denktaş KKTC’nin Cumhurbaşkanı seçildi. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde de bir dizi siyasi parti kuruldu. Bu partiler sağ ve sol partilerden oluşuyor ve her ikisi de Türkiye’den gelenlerin adaya yerleşmesine ve siyasi taksime hem destek veriyor hem de karşı çıkıyor.[13] En büyük parti Denktaş tarafından kurulan ve kontrol edilen Ulusal Birlik Partisi-UBP’dir. UBP kararlı bir şekilde KKTC’nin varlığını destekliyor. İkinci büyük parti de Toplumcu Kurtuluş Partisi-TKP’dir. TKP Kıbrıslı Rumlar ile yakın ilişkileri savunuyor. Sol kanattan Cumhuriyetçi Türk Partisi-CTP ise, KKTC’nin Güney Kıbrıs Cumhuriyeti ile sınırlı ilişkiler politikasına karşı çıkan bir partidir.[14]

Kıbrıslı Rumlar ise 1970 öncesinde kurulmuş iki partileri AKEL ve genelde sosyalist parti olarak bilinen EDEK(Birleştirilmiş Demokratik Kıbrıs Birliği)’in dışında yeni partiler kurdular. Bugün bu partilerden en etkin olanları Makarios’un 1977’de ölümünden sonra Cumhurbaşkanı seçilen Spyros Kyprianou tarafından kurulan Dimokratia Koma-DIKO (Demokrat Parti) ve tecrübeli politikacı Glafkos Clerides tarafından kurulan Dimokrates Synagermos- DISY (Demokratik Mücadele) adlı sağ partilerdir.[15]

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulmasının ardından her iki toplum arasında BM nezdinde görüşmeler devam etti ve etmektedir. Aslında her iki toplum arasında çözüm getirecek bir antlaşma hazırlanmış ancak 1985’te Kyprianou’nun diğer tarafa fazla taviz verildiğinden korktuğu için imzalamayı ret etmesiyle kaçırıldı ve bu durum 1988’de Vassiliou’nun seçilmesine kadar devam etti. Bazı önemli noktalarda uzlaşma olsa da tam bir anlaşmayı sağlayacak pratik aşamalar hala elde edilemedi. Her iki toplumun arzu edilebilir bir kaynaşmasını sağlayacak federasyon veya konfederasyon konusundaki farklı görüşleri ve merkezi bir hükümetin güçleri bütünleştirilemez görünüyor.[16]12 Aralık 2002 yılında BM Genel Sekreteri Kofi Annan acil bir çözüm bulmak amacıyla tarafları çağırdı ve bir plan sundu.  Plan adadaki yapıyı değiştirecek niteliklere sahipti ama bugüne kadar da bir çözüm getiremedi. Bu çözümsüzlük de Rum tarafının uzlaşmaz tavrı büyük ölçüde etkili oldu. Örneğin Kıbrıs Türk tarafının 23 Nisan 2003’te her iki ülke arasındaki sınır kapılarını açarak Güney’den Kuzey’e geçişlere müsaade etti. Öte yandan Annan Planı doğrultusunda 24 Nisan 2004’te Kıbrıs’ta birleşme konusunda referandum yapıldığı zaman Türk tarafı çoğunlukla evet derken Rum tarafı çoğunlukla hayır dedi ve uzlaşma sağlanamadı. Bugün Kıbrıs’ın geleceği Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı Dimitris Christofias ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat arasında geçecek görüşmelere bağlıdır.

 

KAYNAKLAR


[1] Süha Bölükbaşı, “The Cyprus Dispute and the United Nations: Peaceful Non-Settlement between 1954 and 1996” International Journal of Middle East Studies, Vol.30, No.3 Ağustos 1998, s.411–434, s.420.

[2] Osmanlı İdaresinde Kıbrıs (Nüfusu, Arazi Dağılımı ve Türk Vakıflar), Ankara; Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, 2000, s.39.

[3] Osmanlı İdaresinde Kıbrıs, s.40.

[4] Eric Solsten (Derleyen), Cyprus, A Country Study, Washington, D.C.; GPO for the Library of Congress, 1993, s.42.

[5] A.g.e., s.42–43.

[6] A.g.e., s.43.

[7] Bölükbaşı, a.g.m., s.421.

[8] Cyprus, a Country Study, s.45.

[9] Hamza Eroğlu, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni Yaratan Tarihi Süreç ve Son Gelişmeler, Ankara; Ankara Ticaret Odası, s.35.

[10] Bölükbaşı, a.g.m., s.422.

[11] Cyprus, a Country Study, s.43-44.

[12] A.g.e., s.44.

[13] A.g.e., s.44-45.

[14] A.g.e., s.45.

[15] A.g.e., s.44.

[16] A.g.e., s.45.