Odtü-Felsefe Bölümü sayfasý
   
     
   
Prof. Dr. Ahmet İNAM
   
         
         
 
giriş
 
   
Online Yayınlar
   
   
Andelîb-i Gûyânın Yolculuğu Olarak Aşk-3
   
   


8. SEVEN SEVGİLİ İLİŞKİSİ ÜSTÜNE BÂZI DÜŞÜNCELER

Nereye geldi andelib-i gûyâ? Nereye ulaştı bu yolculuğunda? “Beni eyle vasla şayân” diye diye yürüdü, uçtu. Vasla şayân olabildi mi? Kolay mıydı? Vasl nasıl olanaklıdır?

Tüm bu soruların yanıtları bâzı kavramları yeniden gözden geçirip, bir ölçüde belirgin kılmakla gerçekleştirilebilir. Elimde, çalışmanın buraya kadar gelen bölümünden yola çıkarak bundan sonrasının açıklamaya yardımcı olacak on iki temel soru var. Bu soruların ardından kavram kurgusuna, inşâsına girişebilirim.

1. Sevgili neden sevene eziyet etmektedir? Neden hırsızdır, hilecidir, örneğin sevenin gönlünü çeldiği için?

2. Seven neden sevgili karşısında kendini aşağılıyor, değersizleştiriyor?

3. Neden “kavuşma” olmuyor? Olsa da “vuslat” ardı yaşam, neden sıkça konu edilmiyor? Bu konu bülbülün ilgisini çekmiyor? Hasret bitince vuslat nasıl oluyor? Vuslatla aşk bitiyor mu?

4. Dost, sevgili, neden bana, sevene daha yakın?

5. Sevgili neden gizlenerek görünür?

6. Sevgilinin çevresi, civârı neden çöldür?

7. Sevenle sevilen arasındaki perde neden sevendir?

8. Neden ben ona muhtacım o bana müştâk (özlemli)?

9. Yâre ulaşmak için tutulan yol neden cennet ümidiyle başlayıp cehennemle biter?

10. Sevgiliye ulaşmada engeller nelerdir?

11. Neden sevgili aradığımız yerde değildir?

12. Âlem-i aşk dalgalanır mı?

Bu sorulara verilecek yanıtlar için andelîb-i gûyâ kavram haritası şöyle çıkarılabilir.

A) Seven ve sevgiliden önce verilmiş bir aşk âlemi, âlem-i aşk vardır. Bu âlem, yaşanan olağan günlük dünyadan bağımsız, tümüyle ayrıdır.

B) Bu âşk âleminin yaşadığımız dünyadaki izi (trace, spur) aşk küredir. Aşk küre bu dünyada seven ve sevgilinin içinde bulunduğu düşünülen “sanal” bir ortamdır.

C) Seven, bülbüldür. Sevgiyi, sevgiliyi söyleyip, şiir diline döktüğünde andelîb-i gûyâ, söyleyen bülbül olur.

D) Sevgilinin ilgi gösterdiği, sevgisini paylaştığı diğer sevenleri ağyardır. Ağyar seven için bir tehdit oluşturur.

E) Aşk küre bir şehr içinde, dehr’de, cihânda, âlemde bulunur. Şehr, dehr, cihân, âlem, devrân olarak da adlandırılabilir. Bülbülün, sevenin, yolculuğu devrân içinde, aşk kürededir. Sevgiliye doğrudur.

Bütün bu aşk hadisesi, beş temel öğesiyle birlikte tasavvuf ikliminde ceryân eder. Hakiki aşk, aşk âlemine doğru, aşk küreyi önemsemeden yaşanır. Mecâzi aşk, aşk kürenin aşkıdır. Aşk kürenin aşkı, âlem-i aşktan beslenir. Bu nedenle tasavvufî bir yaşam sürmese de, söyleyen bülbül, tasavvufî iklimden uzak değildir. Tasavvufî yaşam içinde olanlar da aşk küre aşkını “mecâz” olarak dile getirirler.

Aşk küreden aşk âlemine doğru yolculuk, aşk yolculuğu, bu iki âlemi ayıran berzâhta gerçekleşir. Âleme hiçbir zaman varılmaz. Vuslat aşk küredeki vuslattır. Berzâhtaki vuslattır. Dünyadaki yaşam, ayş-î deh-rûz içindeki vuslattır.

Seven aşk âlemini fark ettiğinde aşk başlar. Sevgiliyi görmeden başlar aşk. Asıl olan sevgili değil aşk âlemidir. Fark edilince aşk âlemi, aşk küreye girilir. Aşk kürede, güzeller, sevilenler, sevgililer vardır. Sevgilinin yüzünde, bedeninde aşk âlemi yansır. Sevgili bir aynadır. Cihân-nümâdır. Burada, cihân, aşk âlemidir. Âlem-i aşk-nümâdır. Sevgili aşkkürede görülen ve gösterendir. Seven, görendir. 

Sevgili cihânı gösteren, aşk âlemini gösterense, bunu hak etmeye çalışır. Ayna olmak kolay değildir, aynanın tozlu olmaması, âlemin ışığı içinde yansıtılması “sorumluluğu” altında ezilir. Sevgili gibi sevgili olamamaktan korkar. Yükselmesi, âlem-i aşka yaklaşması, onu yansıtması gerekir. Bunu başaramadığı için seveni aşağı itmeye başlar. Ona eziyet eder, aşağılar. Sevgilinin, hileciliği, hırsızlığı (gönül çalması) sevenden güç alarak yükselmeye kalkışmasındandır. Seven aşk âlemini sevgilide gördüğü için, onu yüceltmek zorundadır. Bu yüceltmeyi ancak kendini aşağılayarak sağlayabilir. Durum bir çizelge ile gösterilirse:


Seven aşağı indikçe sevgili “yüksekte” görünür. Sevgili seveni “aşağıda” gördükçe kendini yüksekte olarak algılar. Bu durumdan tam emin olamadığı için aşağılamalarını, eziyetini, sürdürür, ağyarla ilişki kurarak sevenin hiçliğini, değersizliğini ona duyurur. Oysa kendini yüksekte görmek, kendinin yüksekte olduğunu sanmak için onu aşağılamaya, onun kendi kendini aşağılamasına ihtiyacı vardır. (köle-efendi ilişkisine benzer bir durum!) Seven-sevgili ilişkisinin bir güçsüzlük, yetersizlik ilişkisi olduğu görülüyor. Sevgili seveni aşağılayarak yükseliyor, seven kendini aşağılayarak sevgiliyi yüceltiyor. İkisini birden yüceltecek durum aşkkürede yok! Aşkküre devrân içinde ezilmektedir. Ağyar, bu aşağılayarak yüceltmede bir hızlandırıcıdır, bu işleyişe yardımcıdır. Aşk küreyi saran, kültürel ortam, toplumsal, ekonomik, doğal çevre uygun olmadığı için, yüceltme, yücelme enerjisi kısıtlı olduğu için, birinin yücelmesi öbürünün aşağı inmesiyle olanaklıdır. 



Seven sevilen arasındaki uzaklık kapanırsa, şekilden görülebileceği gibi yüceltme uzaklığı azalır. “Aşk” azalır. Aşk yüceltme ile olanaklıdır. 


Yüceltme kalkınca durum şöyle olur:

Birbirlerinin ayaklarını görmeye başlarlar. (Ok ucu başı gösteriyor!)


Bu açıklamalarla yukarıda sorulardan 1,2,8’e kısaca yanıt vermiş olduk. Neden kavuşma yok? (3. soru) Kavuşma yüceltmeyi ortadan kaldırıyor. Ehl-i aşkın yaşabildiği muhabbet belki de şöyledir:

Sevgili lûtfedecek aşığa doğru eğilip, seven yücelmeye çalışacaktır. Aşağıdaki gibi bir duruma pek rastlamıyoruz:

Hem sevgili hem seven “yücelecek”ler, “baş başa verip”.

Aynaları, aynayı işin içine kattığımızda yücelme uzaklığında aşk;

Âlem-i aşk epey yukarıdan yansıyacaktır sevene.



Sevgiliyi yukarı çeken, hem sevenin yüceltmesi hem sevgilinin seveni aşağılaması hem de ağyarın ve şehrin sevgiliye verdiği destektir.

Vuslat, aşk kürede, sevgililerin bedenleri ve ruhları arasında olabilir. Oysa asıl yolculuk aşk âleminedir, bu yolculuğun ise son durağı yoktur. Kavuşma söz konusu değildir.

Aşk küreye delilikle girilir. Aşk kürede “şeydâ”lar yaşar, aşk delileri. Gamla, dertle yaşanır. Delilik, âlem-i aşkın farkındalığıdır. Gam, derd, bu âleme varılmayacağının bulanık bilincindendir. Sevgililer “muhabbet” hâlini “halvet”i yaşabilirler, bu onlara neş’e, sürûr verebilir ama, bu muhabbet onları yeniden şeydâ eder. (“yine neşe-i muhabbet dil-ü cânım etti şeydâ!”) Şeydâlık onları yeniden aşk küreye, aşk kürenin daha derin katmanlarına sokar! Âlem-i aşka varabilme, onu nûruyla doya doya seyretme olanakları elden gider.

Sevgili ile seven arasında yüceltme uzaklığı ya da eziyet uzaklığı, aşağılanma uzaklığı diyebileceğimiz uzaklıklar olsa da, sevgili, sevene, sevenin kendisine uzaklığından daha yakındır! Sevgilim, bana, benden daha yakındır! Neden? Sevgili cândadır çünkü. (Tasavvufî anlamıyla,Kur'an'da zikredildiği gibi, Allah şah damarımızdan daha yakındır! -Kâf, 16-) Aşk küreye düşer düşmez, aynasını gördüğümüz sevgili içimize, cânımıza düşmüştür. Cân ise gizlidir, nihândır bize. Seven cânıyla söyleşemez. Sevgiliyi dışsallığı (extériorité) içinde göremediğimiz için, farkına varmadan sevgilinin içimize “kaçtığını” görüveririz. Sevgiliyi dışımızda gördüğümüz için âşık olmadık, aşk âlemini içimizde duyduğumuz için âşık olduk. Bu âlemi yansıtan güzeller aradık. Sevgili geldi. Önce aşk, sonra sevgili. Sevgili bir aynaydı âlemi gösteren. Âlemin yansıtmasıyla birlikte sevgili cânımıza, sevgili gönlümüze düştü. Câna düşen sevgili, orada sır oldu. Bize bizden yakındı çünkü cânımızda idi. Cânımız sır olduğu için, oradaki sevgili de sırdı. Cânımızla söyleşemeyip, kendimizi sevgilimizde göremediğimiz için. Cânımız, kalbimiz, gönlümüz bir ayna. Cihânı, sevenler olarak biz de yansıtıyoruz. Sevgiliyi yüce bir varlık olarak, ondaki âlem görüntüsünü yücelterek yansıtıyoruz. Ama sevgilide kendimizi göremiyoruz. Biz nasıl sevgiliyle ilgili değil de aşk âlemi ile ilgiliysek sevgili de bizle ilgili değildir. Sevgili dolaylı olarak ilgimizi çeker. Aşk âlemini görmek için. Sevgilide kendimizi göremediğimiz için, kendimizi öteki insanla tanıyabilme gereğini yerine getiremediğimizden, kendimizi seven olarak bilemeyiz. Cân bir sır, cândaki sevgili, sevgiliyle aşk kürede yaşadığımız aşk, bir sır olarak kalır.

Sevgilinin gizlenerek görünmesinin ardında ne vardır? Bunun bir sevgiliyle bir de bizimle ilgili yönü vardır. Sevgili, âlem-i aşk-nümâ oluşunu hak edip etmediğinden emin olmadığı için, eksiklikleri, özürleri belli olmasın, seven üzerindeki etkisi artsın diyerek gizlenir. Bizse sevgiliyi cânda gördüğümüz için, giz içinde görürüz. 


Biz sevgiliye muhtacız, aşk kürede âlem-i aşkı ancak onunla gördüğümüz için. O bize müştakdır. Çünkü biz olmasak kendi gücünü göremez. Biz onun aynasıyızdır. Bize bakınca kendisini yücelmiş görür. Oysa biz ona bakınca kendimizi değil, âlem-i aşkı görürüz. Sevgilide biz yokuzdur, aşk âlemi vardır. Bizde ise yücelmiş sevgili, sevgilinin kendini gördüğü ayna vardır. 

Sevgili sevendeki aynaya özlemlidir. (seven-sevgili arasındaki karşılıklı ayna tutma, aynalaşma, üzerinde ayrıntılı, derinlemesine çalışılması gerekli bir konudur!)

Sevenle sevilen arasında en azından dört engel vardır. Sevilen, sevgili, eziyetiyle seveni kendinden uzaklaştırarak, yüceltme uzaklığını büyütür. Bundan dolayı seveni uzak tutmak için engel koyar. Ağyar, yâre, sevgiliye yaklaşımı engeller. Şehr, dehr, devrân, aşk küreden rahatsız olunca, baskı uygular. En düşündürücü engel, sevenin engelidir. Seven kendisini sevgiliyle arasında bir perde, bir engel olarak anlar. Peki kendisi ortadan kalınca sevgiliye ulaşan kim olacaktır? Tasavvufî boyutta, benin ortadan kalkması “fenâfillâh”tır. Tanrıda yok alma, tanrıyla birleşmedir. 

Berzâh âleminde ise sevenin ortadan kalkması, sevgiliyi yüceltmek içindir. Seven nedenli küçülürse sevgili o denli büyür. Ortadan kalkan seven, aşk küreyi tümüyle sevgiliye bırakır. Sevgili, aşk âleminin nûrunu daha parlak yansıtabilir. Şöyle bir matematiksel denklem yazılabilir:

Sevgilinin gücü x sevenin gücü=aşk kürenin gücü

Aşk kürenin gücü sınırlı olduğu, devrânın etkisinde kaldığı için sınırlıdır. Sınırlı olunca, sevgilinin gücü ile sevenin gücü ters orantılı olmaktadır!

Sevgilinin çevresi neden çöldür? Sevgilinin çevresini bahçeye çevirmek için uğraşmaması, sevenin hedefinin sevgili olmayıp aşk âlemi olması, sevgili “civârının”, “kûy”unun sahrâya dönüşmesine yol açıyor.

Sevgili sevenin beklediği yerde değildir. Bir bîcâ, yerinde olmayış durumu, aşk küredeki konumlarının karşıtlığı yüzündendi (biri yukarı, diğeri aşağı) sevgilinin yeri bulanık, sır doludur. Gizlidir.

Âlem-i aşk değişir mi? Bunu bilebilmek olanağı yok. Aşk, âlem-i aşkta değil aşk kürede yaşanır. Visâl aşk kürededir. Sûz-i firâk, ayrılık ateşinde yanma, aşk kürededir. Âlem-i aşk, aşk küreye yansıyabildiği ölçüde, aşk, derinliği, anlamı ve lezzeti ile yaşanır.

Andelîb-i gûyâ, söyleyen bülbül, şair, şiirle aşk küreyi aşk âlemine yaklaştırmaya çalışır. Aşk âlemini kelimelerle, aşk küreye yansıtır. Şairin yalan söylediği, şairin ikiyüzlülüğü andelîb-i gûyâdan uzak savlardır. Şiirin sömürülmesi, aşk kürenin devrân elinde kullanılması söz konusu olabilir. Andelîb-i gûyâ, berzâh âlemindeki yürüyüşünde sahtekâr şairlerden dolayı acı çekebilir. Yine de seven ile sevgilisi arasında aşk küredeki hadisenin (“Bir hadise var cân ile cânan arasında”) şairlerden daha içten tanıkları yoktur.

Her kültürün yaşadığı aşk, aşk küreyi ne denli inşâ edebildiğine, bu küreyi ne denli şiirleştirdiğine bağlı olarak değişiyor.

Şimdi bu düşüncelerden örneklere dönerek, ileri sürdüğümüz savların uygunluğuna bir bakalım. Bu arada baştan sormuş olduğum sorulara bir ölçüde yanıtlar verdiğimi, örnekler üzerinde yanıtlarımı daha belirgin kılmaya çalışacağımı belirtmeliyim.


9. SÛZ-I FİRÂK MI YİNE, YOKSA VİSÂL ERDÎ Mİ?

Kendi çevresini çöl hâline getirir sevgili, seveni aşağıladığı, kendine kavuşanları karşılayanlara gül bahçesi hazırlanmadığı için. 

Yalnızlığı seçen kişinin âlemi seyre ne ihtiyacı var? Sevgilinin civârı varken sahraya ne hacet?
Hâfız, 32. Gazel
Sevgilinin zoru sevenledir. Sevenin dışında tüm kentliyle iyi geçinir, herkese selâm verip, yaşadığı kenti bayram yerine,cennete çevirebilir.

Yâr bizden gayriye çok çok selâm etmiş yine
Şehr için baştan başa darüs-selâm etmiş yine
Necâti
Sevgili yaşadığı ortamda herkese ulaşabilir ama sevgiliye ulaşılmaz. Öylesine ulaşılamaz ki onun yanında bile onsuz kalmaktayız. 

Sevgili yanlarında iken gene sevgiliyi ararlar. Irmağın kıyısında bulundukları halde dudakları susuzluktan kurumuştur. Su içmezler demiyorum, onlar Nil kenarına bile suya kanmazlar.
Sâdi, Bostan, 3/xcvı
Yâre ulaşma ümidi, bizi, dert isteyen insanlar hâline getirir. Yâre ulaşılamaz çünkü, yâr ile biz karşıt yönlerde yürürüz. Bu yüzden, bu ümitle yola koyulup cennet sandığımız aşk, cehenneme döner.

Olduk ûmîd-i vuslat-ı yâr ile derd-hâl
Âhır bihişt-i aşkı bize dûzeh etdi âh
Nâilî
Sevgilinin çevresinden rezil olarak geçilir. Sevgiliyle eşdeğerde olamaz seven, ona karşı mahçuptur. Onu bir türlü aradığı yerde bulamaz. Attığı her adımda (hatvede) sevgilinin yerinde olmamasından yakınılır. (şekve-i bîcâ)

Kûyûndan o şuhun dil-i rüsvâ ile geçdik
Her hatvede bin şekve-i bîcâ ile geçdik
Nâilî
Neden varılamaz sevgiliye? Neden karşısında mahçup olunur? Çünkü sevende yeterli güç yoktur. “devlet” yoktur. Bahtı, yazgısı yasaklamış kavuşmayı. Gam dağında dolaşırken, bu dağdan, kavuşma meyvaları toplamak ister. Oysa gam dağı, çıplak bir dağdır, bağ değildir ki kavuşma meyvaları yetişsin! Gam dağı aşk kürededir. Aşk küre, mîve-i vaslı, kavuşma meyvasını yetiştirecek bağa sahip değildir. Sevenin “devlet”i, talihi, mevkii, zenginliği yoktur. Aşk kürenin mîve-i vaslı yoktur.

Kûh-ı gamda mîve-i vaslın umarsın ey gönül
Sende ol devlet mi var k’ola sana dağ üstü bağ
Ahmet Paşa
Yine de aşk kürede arada bir vuslat olanağı yok değildir.

Her zamân sûz-ı firâk olmaz visâl erdi açıl
Âlem-i aşkın da Yahyâ kışı var hem yazı var
Şeyhülislâm Yahyâ
Nasıl olur kavuşma?

Bir müşrik-i muhabbet ider dayimâ seni
Dilber ki pür zerâfet ola şivekâr ola
Yahyâ Bey
İnce, cilveli, edâlı, nâzik, şiveli güzel, muhabbetine katabilir bizi. Muhabbet ortağı yapabilir. O isterse biz ona katılabiliriz, lûtfederse.

Çoğu zaman bizden kaçar, muhabbetine bizi iştirak ettirmez. Derdimiz anlar anlamasına da uygun görmez nedense. Hâfız, sevgiliyi anlayışsız bulmaz, anlaşılmaz bulur belki. Dileğimizi, müşrik-i muhabbet olma, muhabbete katılma isteğimizi yadsır.

Sevgili zevk ve huzura erişmeyi şimdilik münasip bulmadı;

yoksa gönlümüzün dileğini anlamadı değil
Hâfız, 25. Gazel
Sevgili o denli güçlüdür ki onun yanında benliğimizi silmek gerekir.

Eğer âşıksan kendinden bahsetme; sevgilinin yanında benlik satmak, Tanrıya ortak koşmak gibidir.
Sâdi, Bostan 3/C
Yine de kendimizin değerini görmezlikten gelemeyiz.

Sevgili bize özlem duyar. Seven sevgilinin aynasıdır çünkü kendi güzelliğini, yüceliğini sevende görmek zorundadır.

Mâşukun gölgesi, âşıkın üstüne düştü de ne oldu ki? Elbette öyle olacaktı. Biz ona muhtaçtık, o bize müştâk!
Hâfız, 144. Gazel
Aynayız ama, sevenler olarak perdeyiz, engeliz de sevgiliye giden yolda.

Âşıkla mâşuk arasında hiçbir hail yoktur. Sen perdesin… Hâfız oradan kalk!
Hâfız, 266. Gazel
Hail, engel olmamalıdır sevenle sevilen arasında. Hâfız seven olarak kendini engel görür. Perde (hicâb) olarak da görür:

Hâfız, yolunun hicâbı sensin, sen, oradan kalk! Ne mutlu o kişiye ki bu yolu hicâpsız yürür gider.
Hâfız, 156. Gazel
Seven kendini sevene ulaşmada engel görüyor. Kendisi aradan kalkarsa sevgilinin yüzünde aşk âlemini gösteren ayna, tüm ışığıyla ortalığı aydınlatacaktır.

Sevgili bana benden yakındır. Bunca uzaklığına, kavuşma olanaksızlığına karşın.
Dost bana benden yakındır. Daha garip olan şey: Ben ondan uzağım! Ne yapayım, “o benim kucağımda iken ben ondan ayrıyım!” desem kim anlar?
Sâdî, Gülistan, 2/LII
Neden yakındır bana? Cândadır çünkü cânımın içindedir.

Cânâne gelir sohbete gelmez değil ammâ
Kendisini cân gibi nihân eylemek ister
Necâtî
Kendisini gizleyerek gelir sevgili, gizler çünkü cândadır. Cân ise gizlidir.
Dehânın düzdidür var ise dil mülkin kalan yağma
Ki gelmez sûrete olur cân gibi nâ peydâ
Yahyâ Bey
Sevgilinin ağzı hırsızdır, çünkü gönül mülkünü yağma etmiştir. Bundan dolayı kaçar, görünmez cân gibi gizlenir. Sevgili birden bire girer cân içine gizlenir. Sevgili gizli olunca, aşk da aşk küreyi bir nihânhâne’ye, gizlenme yerine çevirir.
Derdiz ki devâ şifte-i sihhatimizdir
Aşkız ki nihânhâne-i sevdâda nihânız
Nâilî
Derdimize çâre sağlığımıza aşırı düşkün olmaktan gelir.. Aşk da gizlenirse, sevdânın gizlenme yerinde yurt tutarsa, oluşabilir. Cânan cânda gizli, aşk, aşkın gizliliğinde gizlidir. Çünkü, cân içindedir sevgili ve cân gizlidir. Cânan, sevgili, câna girerse, gizlenirse görünür:

Yanakları gül kokan sevgilimize: “İşveli güzellerin yaptığı gibi her an yüzünü örtmesen!” dedim. O gülümsedi: “Ben dünya güzellerinin aksine, örtü ile görünür ve örtüsüz gizlenirim” dedi.
Mollâ Câmi, 57. Rübâî

Sırrım sevgilim cândadır, oysa, kamu, kent bu sırrı nasılsa bilir. Benim derinliğimin ayırdında değildirler. Benim sır gibi cânımda sakladığım sevgilim, o ulu kişi (Server) kentin içinde, sırrı herkese duyurur. Belki de ben cânımda gizli olanı, cânımla söyleşim tam olmadığı, cânımı bir sır gibi yaşadığım için, farkına varmadan çevreme belli etmiş olabilirim.

Ben ağzım açmadım bu ne sırdır ki şehrde
Ben serveri sever diye her gün haber çıkar
Ahmet Paşa
Sevgili cânımda olduğu için sır, cânımda olduğu için benden uzaktır! Bu inanılmaz paradoks tasavvufî iklimin yarattığı bir paradoks olmakla birlikte, berzâh âleminde olağan bir durumdur. Sevgili içimdedir. Ona ulaşamıyorum çünkü içime uzağım. Sevgili dışımdadır. Aşkı yansıtması için yüksekte, çok yüksekte, çok uzakta olmak zorundadır, dışımdadır uzaktadır. Çünkü, seven olarak ben hem içime hem dışıma uzağım! Ya sevgili? O bir aynadır sadece, ondan yansıyanı biliyorum, arkası ise bir sır aynanın! O da kendini bilmiyor, beni de bilmiyor. Yine de aşk var. Ehl-i aşk var. Andelîb-i gûya, aşk küreden berzâh âleminde yaptığı yolculukta, aşkı yazan şairlerinin dünyasına kısaca göz atıp, yolculuğu tamamlamak istiyor.


10. BİRİNİ SEVSEM DİMEK LÂZIM GELÛR NÂ-ÇÂR Şİ’R

Kim bakardı kalbi sâfi olmasa âyîneye
Sûrete gelmezdi ger olmasa ma’nîdâr şi’r
Üsküplü İshâk Çelebi
Aşk âleminin habercileridir şairler. Belki, her şairim diye ortaya çıkan öyle olmasa da. Kalbi saf olanların işidir şiir. Şiir bir aynadır, mânâ âlemini, aşk âlemini yansıtır. Aşk kürede yaşarlar şairler.. Doğrusu, bu küredeki yaşamı anlatırlar.
Şi’re tevbe nice olur çâr-ebrû dilberün
Birini sevsem dimek lâzım gelür nâ-çâr şi’r
Üsküplü İshâk Çelebi
Dört kaşlı dilber, bıyıkları yeni çıkmaya başlamış sevgilidir. Sevdânın olduğu yerde şiir vardır. Şiirden vazgeçilmez. Şiir, hem aşk kürenin yükünü çekmek, hem de sevgiliye dert anlatmak için gereklidir.
Çekdüğüm derdi bilürdi nâlemi gûş eylese
Halüme vâkıf olurdı okusa dildâr şi’r
Üsküplü İshâk Çelebi
Gerçekten şiir sevenle sevilen arasında bir iletişim aracı olabilir, bir bağ oluşturabilir mi? Şiir sevenle sevgili arasında bir sevdâ dili oluşturabilir mi? Yanıt, pek olumlu değildir. Çünkü sevgili şiirin kaynağının kendisi olduğunu bilerek, şiirden çok kendini önemser.
Şi’ri cihânsûzımı hayli beğendi habîb
Söyledeni gör beğüm söyleyeni ko dedi
Üsküplü İshâk Çelebi
Şairleri şiirlerini pek beğenirler, Îshâk kendi şiirine şi’ri cihânsûz, cihân yakan şiir diyor. Şiirinin yakıcılığını ileri süren şairlerden biri de Nedîm’dir.
Nedimâ şi’rimi tertib ederdim korkarım ammâ
Yaka nazmımdaki sûz u güdâz evrâk-ı divânım
Nedim şiirlerinin yakmasından korktuğu için divânını hazırlayamamaktan yakınıyor. Şeyhülislâm Yahyâ içinse şiiri bir inci gerdanlığı (ıkd-ı leâl) dır.

Mecmû’larda şi’rim arar ehl-i tab’ olan
Hâce gibi şehrde ıkd-ı leâl arar
Şeyhülislâm Yahyâ
Kendinin dışındaki şairlerden kimileri çok değersizdir. Şiirleriyle aşk küreyi kirletmektedirler.
Şular kî âdemidir halk içinde yeyip içip
Nihâni yerde tekâza gelirse def eyler
Bu şimdi şaîr olanlar bir iki üç bed-baht
Nihâni yerde yiyip halk içinde s.çarlar
Necâtî

Şair, kendi dışındaki şairlere kızdığı gibi, şiirden anlamayana hâr-ı lâyefheme (anlayışsız eşek) diyecek denli ileri gider.

Okuma nâdâna ey Yahyâ sakın eş’ârını
Şi’rden yekdir hâr-ı lâyefheme zirâ şair
Şeyhülislâm Yahyâ

Çünkü şiir yazan şairler değerli insanlardır, onlar olmasaydı dünyanın ileri gelenlerini tanıtan, duyuran olmayacaktı..

Kim bilirdi şu’arâ olmasa ger sabıkda
Dehre devletle gelip yine giden şahânı
Nef’î
Şuara, şiirin değeri konusunda, aşktaki yerinin önemi ile ilgili uzlaşacakları bir sonuca varamazlar. Yalnız şairlere değil, eli kalem tutan herkese ağır hakaretler edebilirler:
Bi-akl-ü-bî-sitâre vü meflüs û mendebûr
Yoktur cihânda bir dâhi ehl-i kalem gibi
Necâtî
Akılsız, yıldızsız (karanlık, boş), iflas etmiş, sünepe insanlardır. Üstelik şairler şiirleriyle yalan söylerler. Şiir bir kendi kendini tatmine benzer, bir “calk”dır. Şiir, bir sevişme değil.
Îçinde ne zûr var ne telbis
Şi’re ne için yalan diye halk
Yalan ise de tefâvütü var
Hiç ola mı bir zinâ ile calk
Necâtî
Nedim’se gayet incelikli biçimde, şiirle yalan söylenebilineceğini imâ eder.
Ben şairim o kâmeti mevzûnu doğrusu
Sevmem desem de belki yalan söylerim sana
Nedîm
Öyle anlaşılıyor şairler, şiirin işlevi, değeri, aşktaki yeri, sevenle sevgili arasında bir iletişim olanağı olup olmayacağı konusunda bir açıklığa, bir uzlaşmaya varamıyorlar. Andelîb-i gûyâ, kendisi de söyleyen, sözü olan bir şair olarak yolculuğunda, perişân aşk küredeki aşkı, âlem-i aşk’a yakışır biçimde söyleyemiyor. O da Hâfız gibi fikir kuşunu iştiyâk (özlem) tuzağına düşürüyor. Özlem aşk âleminedir. Özlem, fikirle yaşanırsa, şiir cihânsûz, cihan yakan şiir olabilir. Şiirin yaktığı cihânın ışığı ile aşk âlemi daha farklı görünebilir.
Hâfız, bu perişân şiiri yazarken fikir kuşu, iştiyâk tuzağına düşmüştü.
Hâfız, 134. Gazel
Fikir kuşu özlem tuzağına değil de özlem coşkusuna, heyecanına düşerse, söyleyen bülbül, bu heyecanla uçan kuşun ardından, aşk âlemini yansıtacak daha farklı aşk kürelerin yapımı için, yeniden yola koyulacaktır.

Ocak-Şubat, 2004, Ankara

(Perişân el yazımı gün yüzüne çıkarmakta yardımcı olan Sevgili Selma Aydın’a teşekkür ederim.)

Kaynaklar

Metinde yalnız Farsça yazan şairlerin gazel sayıları verilmiştir. Okur, diğer divanlardaki gazelleri dizelerin bitiş harflerine bakarak bulabilir.

A. Divânlar

1. Ahmed Paşa Divânı, hazırlayan Ali Nihat Tarlan, Akçağ Yayınları, Ankara, 1992

2. Hâfız Divânı, çeviren Abdülbâki Gölpınarlı, Şark İslâm Klasikleri, Milli Eğitim Basımevi, Ankara, 1985

3. Hayâli Divânı, hazırlayan Ali Nihât Tarlan, Akçağ Yayınları, Ankara, 1992

4. Molla Câmî, hazırlayan Asaf Hâlet Çelebi, Kanaat Kitabevi, İstanbul, 1940

5. Naîlî Divânı, hazırlayan Haluk İpekten, Akçağ Yayınları, Ankara, 1990

6. Necâti Bey Divânı, hazırlayan Ali Nihât Tarlan, Akçağ Yayınları, Ankara, 1992

7. Nedîm Divânı, hazırlayan Muhsin Macit, Akçağ Yayınları, Ankara, 1993

8. Nef’î Divânı, hazırlayan Metin Akkuş, Akçağ Yayınları, Ankara, 1993

9. Nesimî Divânı, hazırlayan Muhsin Macit, Akçağ Yayınları, Ankara, 1993

10. Bostân, Sâdi, çeviren Hikmet İlaydın, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2001

11. Gülistân, Sâdî, çeviren Hikmet İlaydın, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2001

12. Şeyhî Divânı, hazırlayanlar Mustafa İsen, Cemâl Kurnaz, Akçağ Yayınları, Ankara, 1990

13. Şeyhülislâm Yahyâ Divânı, hazırlayan Rekin Ertem, Akçağ Yayınları, Ankara, 1995

14. Usûlî Divânı, hazırlayan Mustafa İsen, Akçağ Yayınları, Ankara, 1990

15. Üsküplü İshâk Çelebi Divânı, hazırlayanlar Mehmet Çavuşoğlu, M. Ali Tanyeri, Mimar Sinan Üniversitesi Yayınları, İstanbul 1989

16. Yahyâ Bey Divânı’ndan Örnekler, hazırlayan Mehmet Çavuşoğlu, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1983

B. Başvuru Kitapları

1. Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar, Ahmet Talât Onay, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1993

2. Ansiklopedik Divân Şiiri Sözlüğü, İskender Pala, Akçağ Yayınevi, Ankara, 1992



* Saykal perdâhlamaya, cilâlamaya yarayan bir âlettir. Bülbül için saykal şarap olarak yorumlanabilir.

Geldi meyhâneden ol gözleri mahmûr henüz
Oldu saykalzede ol âyine-i nûr henüz
Nâilî

Şarap fazla kaçınca nûr aynası olan sevgili şarapzede, saykalzede oluyor.


   
   
   
     
     
 
Özgeçmiş| Yayınlar |Verdiği Dersler|Yönetilen Tezler|Haftalık Ders Programı
 
     
 
İletişim Bilgileri :
 
 
Adres: Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Felsefe Bölümü, 06531 Ankara, Türkiye
Telefon: + (90) (312) 210 3141   Fax : + (90) (312) 210 1287
Oda Numarası: Z-43   E-mail : ainam@metu.edu.tr
 
 
Mesaj göndermek için !