|
|
YOKSULUYUZ YAŞAYIŞIMIZIN...
Prof. Dr. Ahmet İNAM
Yoksulluk parayla değil: Parasızlıkla. Yoksulluk bin türlü. Sevgi yoksulluğu,
bilgi yoksulluğu, mizah yoksulluğu... Yoksulluğumuzun farkındayızdır,
çoğu zaman. Yoksul olmayanlarla karşılaştırarak kendimizi. Varsıllarla.
Belki karşılaştırmadan da, içimizde, yüreğimizde duyarız yoksulluğu. Boynumuz
bükülür. İsyân ederiz. Boşluğumuzu, eksikliğimizi, yoksulluğumuzu, hangi
alanda, ne düzeyde ise ortadan kaldırmaya çalışırız. Boşverenlerimiz de
olabilir. Yakınıp bir şey yapmayanımız da.
Yoksulluk
vurmalı. Uyanmalıyız. Hayat hiçbir zaman dolduramayacağımız boşlukları
kapatmaya çalışmakla geçer. Geçmeli. Boşluksuzlardan
söz etmiyorum. Boşluklarına perdeler asıp, görmek istemeyenlerden.
Yetinenler, uyuşuklar. Ağlayıp sızlayanlar. Yoksulluk saklayıcıları. Örtücüleri.
Yoksulluklarından utananlar. Utandıkça saklayıp, sakladıkça daha da yoksullaşanlar.
Ben sevgili yoksuluyum. Sevgilim yok. Var da yetersiz. Ben para yoksuluyum.
Geçinemiyorum. Bilgi yoksuluyum, merak ediyor, soruyor, yanıtlarını bilmiyorum.
Ben akıl yoksuluyum. Düşünemiyorum. Duygu yoksulu. Duyumsayamıyorum. Duygulanamıyorum.
Peki "yaşayışımın yoksuluyum" ne demek? Çorak yaşıyorum demek.
Kuru. Tatsız. Renksiz. Heyecanları sönük, Yaşayışıma sahip çıkamıyorum
demek. Kendimin yoksuluyum. Ülkemin yoksuluyum. Kültürümün yoksuluyum.
Bütün bunlar bende yok, varsa da eksik, yetersiz. Yaşayışım yetmiyor bana.
Sınırlarımın, duvarlarımın ötesinde "hayatlar" var. Duyuyorum.
Ulaşamıyorum. Eriştiğimde coşacağım bilgiler, bakış biçimleri; algılama,
düşünme, duyumsama yolları var, erişemiyorum. Yaşayışımın yoksulluğu için
için acıyla yaşanıyor. Hiçbir dernek, sendika ya da örgüt bu temel yoksulluğuma
eğilmiyor. "Asgârî" ücretimle uğraşılıyor, "asgârî"
yaşayışımla ilgilenilmiyor. Aklımız, paraya, siyasete, futbola, günlük
yaşayışın çıkarlarımızla ilgili birçok yanına eriyor. Aklımız "yaşayışımıza"
pek ermiyor.
Nasıl yaşayacağım? Nasıl güzel yaşayacağım? Asıl soru, bu ikincisi. Nasıl
ezmeden, ezilmeden, hak yemeden, karşımdaki insan yüzünü yok saymadan
yaşayacağım. Güzel: Hem ethik hem esthetik anlamda. Esthetik yaşayış pek
kavranamıyor. Şarkı söylemek, resim yapmak, şiir yazmak... İşte güzel
yaşayış! Sanatla uğraşma güzel yaşayışa götürebilir de götürmeyebilir
de. Kütük gibi yaşayan sanatçılar vardır, sanatla ilgilenenler. "Güzel",
hayata belli bir biçimde "duruş"tan kaynaklanıyor. Böylesi bir
tavır, bir tutum gerçekleştirilemedikçe, güzeli "memur sanatçı",
"memur okuyucu", "memur duygulanıcı" yaklaşımıyla
aramanın anlamı yok. "Güzel", lezzetli bir yiyeceğin vereceği
bir "haz" değil. "Güzel", gerçekleştirilecek bir çaba!
Bir iş. Bir ürün. Emek isteyen bir uğraş. Güzel yoksulu olduğumuzu duymakla
başlıyor.
Zengin bir hayat var. Birçok hayatlar. En azından iki boyutuyla. İlki,
"mikro" boyuttaki hayat: Ayrıntılar ve incelikler ağı. Farkına
varamadığımız ne kadar çok incelik var! Eşyada örneğin. Bizi ilgilendiren,
Kullanabileceğimiz, zevkine erişip, keyfini sürebileceğimiz, bizi düşüncelere
salabilecek ne denli çok eşya. Ne denli ince kavramlar var. Dilimizin
incelmesiyle, zenginleşmesiyle yakalanabilecek. (Yabancı dil öğrenmenin,
kaba dil bilinciyle, bizi incelikte zenginleştirmesine olanak yok. Örneklerini
görüyoruz. Görebiliriz.!) İnce duyma, ince düşünme, ince yaşama, mikro
düzeyde "zenginlik", "çoğulluk" anlamına geliyor.
Makro düzeyde ise, geniş bakabilme, derinlikleri, ayrıntıları kavrama,
alternatifleri görebilme gibi özellikler taşıyor. Genel kavramlarla, soyut
düşünebilme gücü önemli, bu düzeyde.
Zengin yaşama, bir kültür sorunu. Bir yaşam biçimini öğrenebilme uğraşı.
Henüz insanların buna pek zamanı yok. Alt yapı sorunlarını çözmüş kimi
ülkeler, zengin yaşamayı arıyorlar, gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Sanatın
bu çabada kaçınılmaz bir yeri var. Belli bir biçimde gerçekleştirilen
felsefenin. Belki, inanç sistemlerinin de katkısı oluyordur. Doğayla bunca
bilgi birikimiyle karşı karşıya kalan, toplumsal yaşayışını, birey-toplum,
toplum-toplumlar düzeylerinde anlamlı biçimde gerçekleştirmeyi arzulayan
insan, yaşam yoksulluğunu henüz, ekonomik, ekolojik, politik yönleriyle
kavrayabiliyor. Düşlerindeki dünyayı gerçekleştirme çabasında "duygu
ve düşünce" yoksulluğunun ayırdına varamadığı için, daha çok hırpalanacaktır.
Anlaşmalar yaparak, kanunlar çıkararak, mal alıp, mal satarak, üniversite
açarak, yemek yiyerek, sevişerek, kitaplar, makaleler yazarak durumunu
çözebileceğini düşünüyor.
Yoksuluz, Cemal Süreyya usta, Hayatımız çok kısa, dörtnala, duymak ve
düşünmek lâzım... Dünya zalimlerin dünyası ise, biz mazlumların yoksulluğumuzu
gidermedeki tembelliğimizdendir.
"Hayatımızdaki İnce Şeylere
Dâir" kitabından alınmıştır.
|
|
|