|
|
BİÇİMSEL VARLIK ALANLARININ YAŞANTISI ÜSTÜNE
Ahmet
İNAM
Özellikle
Edmund Husserl'in Mantık Araştırmaları'ndan sonra,
mantığın ve matematiğin konusu içine giren nesnelerin oluşturduğu biçimsel
varlık alanının yaşantısı, bilinç aktlarının işleyişi sorunu,
mantığın ve matematiğin yaşam içindeki yerini anlamada önem kazanmış
bulunuyor.
Bu yazının sınırları içinde, biçimsel varlık alanlarının yaşantısının,
kısaca biçimsel yaşantının kimi özellikleri tartışılacaktır.
Biçimsel yaşantı, nasıl bir yaşantıdır? Neyin yaşantısıdır?
Biçimsel yaşantı, kültürel temelleri olan bir yaşantıdır. Tahtada ya
da kağıt üzerinde bir matematik ifadesini herkes "algılayabilir".
Örneğin, 2x + y = z gibi bir ifade, tebeşir ya da mürekkep lekesi olarak
"görülebilir" herkes tarafından. Bunların ne anlama
geldiği, belli bir bağlam içinde, o bağlamda bulunup,
matematiksel ifadelerin "anlamını" kavrayabilecek eğitimi
olanlarca anlaşılabilir. Böylece bir bağlama girebilmek, insanın
hem bireysel (psikolojik) hem kültürel olgunluğuna bağlıdır. İnsan yavrusunun
"soyut" ilişkileri anlayabilip, matematiksel işlemleri yapabilmesi,
geçen yüzyılda Piaget'nin gösterdiği gibi, belli bir
gelişim sonucu sağlanabiliyor. Öyleyse biçimsel yaşantı, hem biyolojik
açıdan hazır olmayı (bedensel gelişimin, sinir sisteminin,
beynin bu yaşantı için uygun özelliklere sahip olması!) hem de bu yaşantının
kültürel olarak tarihini bilmeyi gerektiren bir eğitimle
yaşanabiliyor. Biyolojik ve kültürel hazır olma gerçekleşmeden,
biçimsel yaşantı yeterince can bulamıyor. Biçimsel varlık alanının yaşanabilmesi,
halk arasında, "matematiğe yetenekli olanların" başarabileceği
bir etkinlik olarak bilinir. Tıpkı "müzik kulağı" olmak gibi,
"biçimsel yaşamaya uygun bedeni olmak" koşulu vardır. Duyu
organları, beyin yapısı, psikolojik alt yapısı (belleği,
dikkati, ısrarı, sabrı... gibi!) gelişmemiş biri, biçimsel yaşantının
gerektirdiği eşiği aşamaz! Yine, bu yaşantı, bir birlikte
yaşama koşuluyla (kültürel koşullardan biri!) birlikte can
bulur. Biraz da bundan dolayı, bu kültürel havayı yaşamak
için, genç insanlar, ustaların yanına gider, onlarla tartışır, onlara
soru sorar, kendi biçimsel yaşantı güçlerini geliştirirler.
Matematiğin ve mantığın laboratuvarı yoktur, sürekli yeni gözlemler,
deneyler yapmayı gerektirmez; ama, bu yaşantılar, etkileşimlerle, ustalarla,
öğretmenlerle iletişim halinde gelişir, incelir, derinleşir. Kimse,
odasına kapanıp, bir başına, şamanist bir tutumla,
biçimsel yaşantılar alanına katkıda bulunamaz! (Belki birkaç, sıra dışı
insan başarabilir bunu; onlar da yine kültürel ortamın bilgisine, kendinden
öncekilerin neler yaptığına dair verilere sahip olmalıdır.)
Biçimsel yaşantıları yaşayacak, onlar yardımıyla biçimsel varlık alanlarına
ulaşacakların bedensel hazırlıkları, bu yaşantıların içselleştirilip,
bedene öğretilmesiyle sağlanır. Bir denklemi rahatlıkla çözebilmek,
bir matematiksel işlemi sanki "bedeninize bırakarak" yapabilmek,
tıpkı, parmaklarınıza bırakarak piyano çalmaya benzer. Parmaklarınız
hangi tuşa basacağını bilir. Bedenin biçimsel yaşantıyı kazanması,
edinmesi; uzun yoğun alıştırmalarla sağlanır. Ağır bir işçilik
gerektirir.
Bedensel ya da biyolojik hazırlık, biraz önce de söylediğim gibi, kültürel
hazırlıkla tamamlanır. Kültürel hazırlığın önemli evrelerinden kimi
kesitler sunabilirim. Hazırlanan yaşantı adayı, bu
süreçte şu adımları atar:
1. Yaşantının konusu olan alanla ilgili bilgileri edinmek,
bu konuda çalışanların, çalışmış olanların birikimlerinden yararlanmak.
2. Çalışılacak alanlarla ilgili araştırmalar yapanların
arasında bulunmak. Yüz yüze ilişkilerle, ustalardan, araştırma arkadaşlarından,
yaşantılara hazırlananlardan öğrenmek, onlarla iletişime geçmek. Çalışma
alanına yaşantılarıyla yolculuk yapanlarla birlikte yaşayarak,
görgüsünü arttırmak.
3. Bu hazırlık evresinde, çalışma alanının neresinde,
nasıl çalışacağına karar vermek, alanla ilgili sorunlar öbeğini
seçmek.
4. Gerçekleştireceği biçimsel yaşantıların yoğunluğunu
ve şiddetini (bu iki kavramı birazdan açacağım!) sağlayacak
ilgi ve sevgi donanımını güçlendirmek. Biçimsel varlık
alanı yolculukları, çetin geçebilir; ilgi ve sevgi donanımı, bedensel
ve kültürel hazırlığın önemli bir öğesini oluşturur: Yaşantıların sürekliliğini,
yaşanan sıkıntıların üstesinden gelinmesi için gerekli düşünseel, tinsel
gücü sağlar.
Hazırlığın amacı biçimsel yaşantılarla, biçimsel varlık alanında
yaşayabilmektir. Bir diğer deyişle, yaşantıları yetkinliğe ulaştırabilmektir.
Biçimsel yaşantıların yetkinliği demek, onlarla biçimsel varlık alanına
ya da alanlarına ulaşabilmek demektir. Yukarıda sözünü ettiğim hazırlık
eksikliği, bu yaşantıların körü körüne, bizi varlık
alanının kapısında bırakacak biçimde yaşanmasına yol açabilir! Körü
körüne işlem yapıyor olmak, problemleri mekanik bir
biçimde çözebilmek, biçimsel yaşantının yetkinliği demek değildir. Yetkinlik
anlamayla başlar. Biçimsel varlıklar alanın kapısın
hiç açmadan mantık ya da matematik yapıyor "görünme" olasılığı
hep vardır. Biçimsel nesnelerle ilişkiye girmenin bir türü olarak bu
, "ezbere" işleyen, matematik ya da mantık alanlarındaki nesneleri,
yapıları görmekten aciz, kör işlemcilerin,
matematik-mantık alanına yapılacak yoluculukların hedefine varmasında
hiç katkısı yoktur.
Çarpık biçimsel yaşantılardan biri olan kör işlemin, körü körüne işlemin
yanında, yoğunlaşma yoksunluğundan doğan, başarısız yaşantılardan da
söz edebiliriz.Biçimsel yaşantıların iki ana öğesi arasındaki uyumsuzluktan
kaynaklanan çarpıklıklar da vardır..
Biçimsel alan yolculuğunun yaşantısı işlemlerle yaşanır. Örneğin bir
kanıt, işlemlerle gerçekleştirilir. İşlem, görme ile
tamamlandığında, yaşantı olgunlaşır, yetkinliğe yaklaşır. Örneğin, bir
kanıtın nasıl yapılacağını görüp, gerekli işlemleri
yapamadığınız , yaşantının bu iki temel öğesi olan görme ile işlemi
birarada gerçekleştiremediğiniz için, alan yolculuğunuzu başaramazsınız.
Görme özürlü iseniz, alanda yol almakta zorlanırsınız, hedefenizi bulamazsınız;
alanda gezemezsiniz, kör işlemlerin insafına kalırsınız! Yürüyüp,
görmemek ile görüp yürüyememek yaşantı özürü yaratır.
Görerek yürümek: Başarılmış biçimsel yaşantıların temel özelliği. Görmek,
anlamayı, bir anlamayla sezmeyi (intuition) de içeriyor. Örneğin Huserl,
Wesenschau'ya, özleri görmeye inanıyordu. Elbette,
çetin, "bitimsiz" yolculuğu gerçekleştirebilecekler için böyle
bir görüden söz edilebilir. Gödel de, sanki, masa, sandalye gibi, biçimsel
nesneleri görebildiğinden söz eder. Burada dikkat çekici olan görme
ile yürüyebilmenin birlikteliğidir. Görmekle bitmiyor; yürüyebilip,
gerekli "işlemleri" yaparak, gösterebilmelisiniz. "Görmek",
bu açıdan, "bireysel", bir anlamıyla "mahrem" değildir;
özel (private) yaşamın sınırlarında kalmaz; ortada, herkes için gösterilebilir
olmalıdır ki, bu da ancak yürümekle sağlanabilir. Yürüyebilmek, bedenin
hazır oluşuyla, psikolojik donanımla sağlanabilir. Sürekli çalışmak,
alıştırma yapmak, "biçimsel kaslarımızı(!)" çalıştırmak gerekir.
Dikkat, yürüme isteği, heyecanı, yoğunlaşma gücü; engebeli sarp yollarda
ya da çıkmazlara girdiğimizde direnme sabrı, yürüyüşün devamlılığını
güvence altına alabilir.
Biçimsel yürüyüş, insanın yaşayabileceği en heyecanlı
yürüyüşlerinden olabilir! Matematiğin ve mantığın "soğuk"
yüzü, yürüyüşün anlamını, coşkusunu kavramamışlara görünür. Bir anlamda
bir dağcı ile biçimsel yürüyüşcünün yaşantıları arasında içten bir bağ
vardır. Sorun, bu alanlarda biraz olsun yürüyebilmiş, eğiticiler olarak
bu heyecanı genç yürüyüşçülere aktarabilmektir. Bir yere kadar bizim
kılavuzluğumuzda, bir yerden sonra kendi başlarına biçimsel varlık alanlarındaki
zirvelere tırmanma aşkını yaşayabilmelerinde onlara destek vermek gerekir.
Olabildiğince çok sayıda insanı böylesi bir yürüyüşe çağırmalıyız ki,
içlerinden doruk tırmanıcıları çıkabilsin! Belki yürüyüş şölenleri düzenleyip,
bu yürüyüşü bir şölen haline getirebiliriz. Şöyle diyebiliriz biçimsel
yolculuğa hazırlananlara: "Haydi çocuklar, doruklara!" Belki
çoğu yollarda kalır, kimisi kısa bir süre sonra geri döner, kimisi kaybolabilir
yollarda; ama, doruk tırmanıcılarının doruklara varışının muştusu ulaşabilir,
bir olasılıkla, kulaklarımıza.
"Görme" nasıl sağlanır? Yürüyüşlerin katkısı vardır elbette.
Öncelikle, biçimsel yaşantılar tarihinden görme örnekleri sunarak, "görme"
yatkınlığını arttırabiliriz. Elbette, o kişinin yeteneğine
bağlıdır ama, yeteneğinin gelişmesi, gerçekleştirilmesi için yapılabilecekler
eğiticinin sorumluluğundadır. Daha önceden de söylediğim gibi, bu bir
"hava soluma" işidir. Soluyabilen, soluyabilecek etkileşim
ortamı bulabilenler, ustalarla, birlikte yolculuklar yaparak görme konusunda
deneyimlerini geliştirebilirler. (Basit bir görme örneği, geometriden;
üçgenin iç açılarının toplamının 180 derece olduğunu kanıtlamak için,
üçgenin bir köşesinden karşısındaki kenara paralel doğru çizmek!)
Peki görülecek, yürünecek "yer", deyim yerinde ise, topos
formalis, nerededir, nasıldır? Soru, felsefenin çok eski bir
sorununu deşmeyi gerektiriyor. Bu konuya girmeyeceğim. Bu alan zihnimizde
midir? Yoksa, Platoncu bir "idealar" dünyasında mı? Aristoteles'in
imâ ettiği gibi, varlıkların "formu" (eidos)
olarak, onlarla birlikte (in res), onlarda mıdır?
Bu yazının sınırları içinde, görüşümü kabaca özetleyebilirim. Biçimsel
varlıklar (sayılar, geometrinin nesneleri, önermeler, niceleyiciler,
kümeler...) uzam (mekan) - zaman içinde değillerdir. Onların fiziksel
dünyada izleri ya da resimleri ya da iğreti kopyaları
vardır. (Nominalistler için böyle bir varlık alanı yoktur!) Bu alanda
yapılar vardır. Bu yapılar, insanlar tarafından oluşturulmuş
yapılardır. Yolculuğu yapabilenler, Oklid'in Riemann'ın, Hilbert'in,
Cantor'un, Gödel'in... oluşturduğu yapılardan oluşan kentleri
görebilirler. Yürüyüş açısından, bu yapılardan oluşmuş kentler, yüksek
dağların doruklarındadır; bu yapılarda tamamlanacak, eksik yanlar olabilir.
Bu yapıların oluşturduğu kentlerde oluşturulmayı bekleyen yapılar için
boş arsalar bulunabilir. Yürüyüp görebilenler, oralarda, biçimsel işliklerini
(atölyelerini) kurarak çalışabilirler ya da kurulmuş işliklerde çalışmak
için aday olabilirler; onların çalışmalarına, elbette kabul edilirlerse,
katılabilirler.
Bu yapıların oluşturduğu bütünlüğe, bu yazının sınırları içinde, ortam
diyorum. Örneğin, Zermalo-Frankel kümeler kuramı, içinde kümelerden
oluşmuş yapılar içeren bir ortamdır. Bu ortam, diğer kümeler kuramıyla,
örneğin von Neuman, Bernays, Gödel, Morse ve Kelley kuramıyla ilişkilendirildiğinde
ortam büyümeye, diğer kuramlarla bütünlük oluşturudğunda çevreyi
meydana getirmeye başlar. Çevre, örneğin, farklı aksiyomatik geometrilerin
(ki her biri bir ortamdır!) oluşturduğu bir bütünlüktür. Çevreyi daha
da genişlettiğinizde kentlere ulaşırsınız. Kümeler kuramlarıyla, sayılar
kuramları, örneğin topolojiyle bütünlendiğinde bir metropol oluşturur.
İşte, bu, yapılar içeren, kendileri de büyük yapılar olan ortam, çevre,
kentleri, gücümüz varsa (ne kadar olabilir?) ülkeleri, onların arasında
kurulmuş, kurulacak sayısız yolları, köyleri görebilecek, oralara yürümeyi
sağlayacak enerjimizle çıkılacak yolculukların genel adına biçimsel
yaşantılar diyorum, yeniden.
Bu yolculuklarda, işlemde kalıp, yapıya hiç ulaşamama olasılığı her
zaman vardır. Tekrar tekrar söylüyorum, yapı görmeyen kör yürüyüşler
özürlü yaşantılardır. Yapılara ulaşma çabasının sürdürülebilmesi,
yaşantının şiddeti ile ilgilidir. Şiddeti yüksek yaşantılarla,
işlemden görmeye geçebiliriz. Kimi yaşantılar yalnızca alanda dolaşmayı
başarabilir. Yapıların içine sokulamaz. Tanıyabilir yalnızca. Yaşantının
şiddeti bizi daha yüksek, daha karmaşık yapılara götürür. Öğrenme, tanıma,
inşâ tutkumuzu arttırır. Yoğunlaşabilme gücümüz ise,
yapıların içine girip, ayrıntılarda çalışmayı sağlar. Yaşantının şiddetinin
ve yoğunluğunun, zaman zaman yaşayan insandan ya da tanımaya çalıştığı
yapıdan kaynaklanan zorluklardan dolayı, azaldığı olur. Burada sabır
gücümüzün, direncimizin önemli rol oynayıp, yılgınlığımızı azalttığını
söyleyebiliriz.
Yapıları görme durumundan yapılar kurmaya geçiş, ayrı bir sanattır.
Yaşantımızın, şiddet, yoğunlaşma, sabır öğeleri, yapı kurmaya olanak
sağlar. Elbette az sayıda insanın işidir. Matematik tarihinde yürüme
ve görme güçleri çok yüksek olduğu için "erkenden" doruklara
çıkmış, yapı kurma etkinliğine girmiş dâhi matematikçiler görebilirsiniz.
Yapı kurmada tümüyle özgür olmadığımız açıktır. Bizden daha önce oluşturulmuş
kentlerdeki arsalarda, ilişkilerde çalıştığımız için, "verili",
"verilmiş", koşullar altında inşa işine girişebiliriz.
Yürüyüşümüzün hangi aşamasında olursak olalım, ne denli sıkıntılarla,
çıkmazlarla, çaresizliklerle karşılaşırsak karşılaşalım; biçimsel yaşantıların
keyfi, bu zaman ve mekan ötesi varlıklarla olan ilişkimizden
gelen tad, bize insan aklının gücünü hatırlatır. Biçimsel
yolculuklara çıkmanın keyfini yaşayabilenler, önemli bir sorumluluk
taşıyorlar: Bu keyfi, yolculuğa çıkmaya gönüllü, çıkmış, çıkmakta olan
insanlara yaşatmak.
Bu yazı, metaforik dilinden gelen sıkıntılara karşı, biraz da bu sorumlulukla
yazıldı.
|
|
|