Prof.
Dr. Ahmet İNAM |
||||
Ahmet
İNAM Açıl. Açıl da nereye? Öyleyse ürküye. Açıl. Açıl da nereye? Geriye. İçime. İçim yok. Öyleyse ürküye. Gerçeğe. Hadi gerçeğe. Gerçeğe de nereye? Dışıma. Hışıma. Dışım yok. Hışım var. Öyleyse ürküye. Peki neden gidilmiyor türküye? İçim yok.
Bulsam. Dışıma çıkacağım. İçimdeki ayna bir uçurum. İçime düştüğüm için
çıkamıyorum dışıma. Dışımdaki biçime. İnsanlara. Yüzlere. Nasıl bakıyorum
yüzlere? Doğru ürküye. Korkuya. Kalakalmaya. Afakanlara. Basmaya. Kendime.
Kendimi. Kendimin saklandığı mağarayı basıp, kendime çıkmaya. Kendimin
yüzüne bakmaya. Kendimlerin yüzüne bakmaya. Kendime merhaba demeye. Kendimin
inadını yenmeye. Kendime yalvarmaya. "Çık içimden." Çıksa içimden
yeni bir içe girer. Ondan çıksa bir öteki içe. İç içe içlenmiştir kendim,
içimden çıkarsam kendimi göğe salsam. Kuş olsa. Ağaçlara, ormanlara. Sonra
köylerin yamaçlarına. Sonra tarlalardaki başaklara. Sonra korkuluklara.
Kargalara. Çıksa. Çeşme başından su içse. Su içse, onu biri görürken.
O da onu görse. Görüşseler. Karşılaşsalar. Karşılansa. Merhabamız bir
insana. Önce o "merhaba" dese. "Buyur" dese. Kendine akan. Kendine çağlayan ırmaklardık. Kendine dökülen, çıktığı yere. Şimdi birbirimize. İkimizden bir "merhaba Çağlayanı" İçimde ırmak olsa akacağım. Kuruyum. Neden kuruyum? Öyleyse ürkü. Ne ürküsü? Deprem. Felâket. Tufan. Kupkuru. İçi çöl. İçi ölü. İçi mezar. İçimdeki ölümle saklanıyorum hayattan. Öyleyse ürkü. Kim demiş içimde ölüm. Dışımda ölüm. Dışımda belâ. İnsanların soluklarında. Kıpırtılarında. Kokularında. Dışımda sokaklar. Sokaklar ölü dolu. Ölü yolu Hortlaklar kol geziyor. Sokaklar çöl. Sokaklarda kum fırtınası. Sokaklarda cehennem ateşleri. İnsan seslerinde çığlık. Gözlerimde yangın. Ejderhalar dolaşıyor biraz ötemde. Duvarların öbür yanı uçurum. Bu yanım gül bahçesi. O yanım cehennem. Cehenneme çıkılacak çıkılsa. Hani. Kapıdan. Elbette çıkılmayacak. Burası güvenli. Burası muhkem. Burası kale. Kalenin hendeğinde timsahlar. Timsahların birkaç fersah ötesi mezarlık. İçim yeni doğmuş bebek. Dışım mezarlık. Dışım morg. Önüm, arkam, sağım solum ölüm. Yok değil ölüm. Ben canlı, o canlı. Dışım canlı. Nöbette bekliyorlar, canımı yakacaklar. İşkenceleri bitmeyecek. Gelecekler ve zulümleri bitmeyecek. Öldürmeyecekler süründürecekler. Ölsem. Öldürmeyecekler. Gelecekler. Öldürüp öldürüp diriltecekler. Dirilince öldürecekler. Ölünce diriltecekler. Bitmeyecek. Bana zulüm öteden gelir. Duvarın ötesinden. Neden? Bilmem. Öyleyse ürkü. İçimin perdeleri kapanacak, ışıkları söndürülecek. Sessizliğinde huzur içinde olunacak. Bana ışık içimden gelir. Kendimden. Kimseye ihtiyacım yok. Bütün insanlar yok olabilir. Umurumda değil. Yeterim kendime. Benim tüm dünya. Korkum yok kimseden. Kaplamışım dünyayı. Başkalarına yer kalmamış. Korkum yok. Öyleyse ürkü. Korkmadığım için ürkü. Neden korkmuyorum diye ürkü. Ürkümden ürkmediğim için ürkü. Evet, kapadım pencerelerimi. Perdelerimi indirdim. Mutluyum. Huzur demliyorum içimde. Birden, bakıyorum ki, kapılar kilitli. Pencereler açılmıyor. Sıkıştım içime. Çıkacağım. Çıkıyorum. Beni kilitleyenler var, biliyorum. İçimin derinine. Çıkmamı istemiyorlar. Aralarına girmemi. Girersem dağıtacağım dünyayı. Dünyayı kendime kilitleyeceğim. Çıkarmıyorlar. Kendimde kalıyorum. Kendime tıkanık. Beni içine tıkayanlardan bir gün hesap soracağım. Derken kapı açılıyor. Perdeler de. Gün ışığı giriyor. Doluyor yüreğime. Çıksam mı? Çıkmasam mı ha? Öyleyse ürkü. Çıksam da nereye? Kime? Hangi sese? Hangi göze? Kapımı açsam. İçeri insanlar dolacak. Sırnaşık parmaklarıyla güzelim duvarlarımı kirletecekler. Zorlukla temiz tuttuğum halılarımı kirletecekler, kocaman çamurlu ayaklarıyla. Odamı ele geçirecekler. İçimi istila edip zafer bayraklarını dikecekler. İçimin o güzelim, o kırılgan, o çabuk incinir ülkesine. İçim alınırsa bana ne kalır? İçimde kimse kalmaz. İçimde kendim kalmaz. Öyleyse ürkü. İçim kalmaz. Ben kalmam. Öyleyse ürkü. Peki neden kalmam? İçimde benden başka kimse yok. Ben gidince kimse yok. İçim tenha. İçim bomboş. İçim loş. Alsam içime. İncitirler. Almasam tenhayım. Öyleyse ürkü. Kurumamalıyım. Öyleyse türkü. İçimin çölüne akan çağlayanlara ulaşmalıyım. İçimin pınarını uyandırmalıyım. Öyleyse türkü. Pınarım öteki. Ötemdeki. İçimdeki. İçimin pınarı insanlar. İçimin pınarı kalabalık. İçimin pınarı düğün. Şölen. Dostlar. Kuruduğunu anlayan kurumamalı. Yürümeliyim ötekine. Uçurumları, ören yerlerini, yangınları, depremleri, selleri aşarak. Ötekine ermeliyim. Canâna. Bana yağmur ötekinden yağar. Çöllerimi yağmurlara açmalıyım. Bana çağlayanlar ötekinden dökülür. Açmalıyım bir sabah pencerelerimi ve kapılarımı. İnsanlar içime doluşmalı. Ben de onlara doluşmalıyım. İnsanlardan bana akan ırmaklar gürül gürül derinliklerime dökülmeli. İçimin vahalarında öteki ağaçları. Öteki ırmakları. Çıktım. Vardım. Öptüm. İçim dışım sevgili. Kapılarımı açabildiğim, sokağa çıkabildiğim, insanların gözlerinin içine baka baka merhaba diyebildiğim için, güneş benim göğümde, ötekinden doğar. Kapımı bana açtıran sevgi. Ötekine ulaştıran sevgi. Issızlıktan, yalnızlıktan, hiçlikten doğan, acıdan fışkıran sevgi. Varlığım
az ötemdeki insana armağan olsun. O bana armağan çünkü. Bişkek, Ekim 2003 |
||||
İletişim
Bilgileri
: |
||||
Adres:
Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Felsefe Bölümü, 06531 Ankara, Türkiye Telefon: + (90) (312) 210 3141 Fax : + (90) (312) 210 1287 Oda Numarası: Z-43 E-mail : ainam@metu.edu.tr |
||||