Şebâbet
Ne Zaman Biter?
prof. Dr. Ahmet İNAM
Udî Hafız Şekerci Cemil Bey'in curcuna usulünde rast şarkısı beni çok
düşündürmüştür. Sözleri şöyle:
Şebâbet
gitti de elden, başımdan gitmeyor sevdâ
Tükendi tâkat u tâbım mahabbet bitmeyor hâlâ
Terakkî etmede sinnim tedennî etmeyor asla
Hayatım mahvolup gitti mahabbet bitmeyor hâlâ
Hayâl-i
yâri çekmek hâriç ammâ iktidarımdan
Mahabbet hissi çıkmaz bir dakikâ kalb-i zârımdan
Ölürsem de bu feryâdı işitsinler mezârımdan
Hayatım mahvolup gitti mahabbet bitmeyor hâlâ.
"Şebâbet", gençlik ne zaman elden gider? Gittiğini anlayamadığımız
zaman! Gençlik budalası çağımın, sporla, diyetlerle, ilaçlarla tutunmaya
çalıştığı gençlik, sevdâsını yitirmişse, çoktan elden gitmiştir. Bu
şarkıdaki şebâbet, bedenin gençliğidir; bedenin de değil belki, biyolojik
yaşın gençliğidir. O, zaman içinde elden gider. Şarkının meyânındaki,
üçüncü dizesindeki, çocuksu feryâd bunu gösteriyor: "Terakkî eden",
ilerleyen, "sinn"dir, biyolojik yaştır, o hiçbir zaman küçülmez,
aşağı inmez, "tedenni etmez", gerilemez. Şarkı, özgün sözleriyle,
bugünkü Türkçemize tuhaf gelebilir: "gitmeyor", "bitmeyor",
"etmeyor" geçmişten gelen, canalıcı saptamalardır! Yaşınız
gider: Yaş, gidendir. Şebâbet gidendir. Sevdâ ise durabilir. Yaşınıza
bu anlamıyla tutunamazsınız. Bırakınız şebâbet gitsin. Şebâbetle uğraşmamak
gerek. Oysa, sevdâ, ahlak gereğidir. Sevdâsız ahlak olmaz, olamaz. Sevdâsız
insan,insan olamaz çünkü. Şebâbet gider, gücünüz, tazeliğiniz, "tâkat
u tâb"ınız tükenebilir. İnsansa tükenmez. Nasıl tükenebilir insan,
karşılaştığı bunca belâlara karşın? Bir ayağı yerde, bir ayağı göktedir.
Başı göğe doğrudur çünkü; "derdini ummâna döküp, asumâna inleyen"
bir varlık nasıl tükenir?
Uzayda, teknolojiyle arayışları boşuna değildir. Gün gelecek, bu gezegeni
terkedecektir. Yeri dünya değildir çünkü evrendir. Evrene açılacak,
kendine dünyalar kuracaktır. İnsan olmak, genç olmak demektir. İnsan
gençtir. Gençliğin YASAsı ise şudur: Yeni olmak, aramak, sorumlu olmak
ve âşık olmak! Şarkı, bu YASAyı bir yanıyla irdeliyor: "Mahabbet"in
bitimsizliğini vurgulayarak. Herşey bitebilir, herşeyle özdeşleştirdiğim
hayatım mahvolabilir. Evrendeki yaşam, benim yaşamımla özdeş değildir
ki! Evrendeki yaşam atılımı (conatus!), muhabbettir. Muhabbet bitmez.
Muhabbet, her türlü ölümü, yok olmayı içine alıp, aşan (Hegelci anlamda
Aufhebung!) bir güçtür. Evrendeki yaşam enerjisidir. Dünya gezegeninde
yaşam bitse de, diğer gezegenlere taşınır. İnsanın ölümü, bu gezegendeki
ölümü, muhabbet ölümü olamaz. Muhabbet her dem iş başındadır. Yazık
ki ihtiyâr dünya, ihtiyâr insan, bu dünyadaki ihtiyârını, karar verme
gücünü yitirdiği için, bunu anlamamaktadır. Sanıyor ki, "şebâbet"
bitince, gençlik bitecektir. Gençliğini koruyan "şebâbet",
bir anlamıyla gitmez de! Hele bu, bir gençlik bilinciyle, sorumluluğuyla
yaşanıyorsa, Şekerci Cemil'in feryâdı anlaşılabilir. Mezârdan bile muhabbet
feryâdı duyulur!
Hayatımız "mahvolunca" ne yaparız, genellikle? Dünyamıza lânet
okur, yazgımıza isyân ederiz. Oysa, muhabbetle kucaklaşmak, muhabbetin
elini bırakmamak gerekir! Evrendeki hayat, yalnız bizim hayatımız değildir.
Varlığım, muhabbetin varlığına armağandır! Ölürken, belki de son sözümüz
şu olmalıdır: "Ölüyorum, yaşasın muhabbet!"
Bunu diyebilmek genç olmak, ölünceye dek genç kalabilmekle olanaklıdır!
Neydi gençliğin YASAsı? Yeni olabilmek, aramak, sorumlu olmak ve aşk!
Yaşam, sürekli bir devingenliktir. Her dem taze olandır yaşam. Onu dar
aklımızla, sığ aklımızla, sınırlandırmak, kokuşmaya götürür bizi! Kokuştururuz
ömrümüzü! Yazık ederiz! Yeninin ardına düşer de ararsak, bulma olasılığımız
artar. Aramazsak, bulamayız. Yaşam, "gayûr" insanlar ister,
Tevfik Fikret'ten esinlenerek, söylersek. Gayûr evlatları yaşamın, gayretli,
arayan, gücü yettiğince çabalayan insanlardır. "Hayâl-i yâr",
her zaman iktidarımızın içindedir. "Hayâl-i yâr", sevgilinin
hayâli, umudumuzdur. Sevgili, yaşamdır, insandır, evrendeki cümle mahlukatın
varlığıdır.
Ölüm ahlakı,
yaşam ahlakının, cân ahlakının olmazsa olmaz (sine quo non!) tümleyenidir.
Ölmeyi bilmeyen, yaşamayı nasıl bilebilir ki! Sokrates amcam, yüzlerce
yıl öncesinden bunu muştalamıştı bize: Felsefe, ölmeyi bilmektir! İnsan
olmak ölmeyi bilmektir! Ölmeyi bilmekse, muhabbeti bilmek demektir!
Şekerci Cemil ustam, bize şekerlerini böyle sunuyor işte: Şimdilerde
pek bilinmeyen, sözleri biraz eskiyen Türkçeyle dile getirildiği için
anlaşılmasında sıkıntı olan bu eserinde, o, Sokrates amcamı kendi kültürümüzden
yorumlamaktadır! Genç olanlar, siz sorumluluk taşıyanlar, dinleyin onu!
Aşkınızı, oradan gelen çığlıkla zenginleştirin! Mahvolmaktan korkmayın,
muhabbet nöbettedir. Hasan Âli Yücel'in yıllar önce öngördüğü "Yeni
Hayatın Erenleri" olmaya çalışın. İçinizdeki muhabbeti diri tutabildikçe
başınıza gelen belâlarla, sıkıntılarla başetme gücünüz artar. Ararsınız,
araştırıcı olursunuz. Bilimle, sanatla, teknolojik becerilerinizle yaşlanmış
dünyaya güç katarsınız. Muhtaç olduğunuz kudret, kültürümüzün derinliklerindeki
soylu yaşamda mevcuttur.
----------------------
Ocak 2005, Kadıköy