|
|
MUTLU OLMAK
Prof.
Dr. Ahmet İNAM
Mutsuz
olmamız, kahır çekmemiz için ne çok sebebimiz var! Olup bitenin, acı verici
durumu karşısında mutsuz olmak daha insana yakışan bir şey değil midir?
Değildir! Mutlu olmak, insan olma sorumluluğu taşıyan herkesin bir sorumluluğudur.
Son zamanlarda sık sık kendime söylediğim bir söz: "Mutsuzluk ahlâksızlıktır."
Ahlâk yaşamının hedefi mutluluktur; mutluluk ahlâkına
göre yaşamalıyız anlamında söylemiyorum bu sözü. "Mutluluk",
"mutsuzluk" kavramlarından, çağımız insanının çoğunlukla anladığını
anlamıyorum. Bu kavramların farklı yorumlarına gerek duyduğumuzu düşünüyorum.
Akıllı mutsuz, salak mutlu mu olur?
Alışılagelmiş bakışla, düşünen, araştıran, soruşturan, eleştiren insanın
mutsuz olması gerektiğine inanılır. Dünyadaki gidişe "aklı eren"
insan, oradaki akıldışı akışı, haksızlığı, sömürüyü, acıyı, iletişimsizliği,
kısacası dünyadaki cehennemi görür ve mutsuz olur. Aydın mutsuzdur; gördüğü
karşısında; gördüğünü düzeltmeye çabalamasındaki yetersizliği karşısında.
Düşününce mutsuz olur insan; bir anlamda nasıl düştüğünü görmüştür, kendinin
ve insanlığın. Düşünüyorum: O halde mutsuzum der. Mutsuzluk dünyayı değiştirmenin
bir gerekçesi olur; yalnız gerekçesi değil, itici gücü, enerjisi. Mutsuzlar,
dünyaya isyan edip, dünyayı değiştirmeye, dönüştürmeye çabalayacaklardır.
Mutsuzluk, uyumamanın, uyanıklığın, isyanın, eleştirinin bir itici gücüdür.
Mutsuz, bilinçlidir, bilgilidir, asidir.
Oysa, mutlu, tam bir salaktır. Düşünme gücünden
yoksun, bilgisiz olduğu için mutludur. Aydın mutlu olamaz; o denli çok
kaygısı; içinden bir türlü çıkamadığı kendisine, düzene, düzenin değiştirilmesine
ait sıkıntıları vardır ki, mutlu olması olanaksızdır. Boş kafalı, yaşamayı
yüzeyden alan, sorumsuz, bencil insanlar mutluyum diye dolaşırlar. Ne
kadar kapsamlı, ne kadar derin düşünürseniz o kadar mutsuz olursunuz.
İşte yukarıda mutluluk ve mutsuzlukla ilgili saptamalara karşı çıkıyorum.
"Akıllı mutsuz, salak mutlu" savının
yaşama beceriksizliklerinin bir avuntusu olabileceğini düşünüyorum. Mutsuzluk
görüntüsünün, saplantısının ya da avuntusunun "gerçekle" yüzleşmekten
bir kaçış olduğunu düşünüyorum.
Mutluluk bilinç ve yürek işidir.
Dünyada bir zulüm, haksızlık, sömürü düzeni olduğu bana açık geliyor.
Mutsuz olmamız, kahır çekmemiz için ne çok sebebimiz var! Olup bitenin,
acı verici durumu karşısında mutsuz olmak daha insana yakışan bir şey
değil midir? Değildir! Mutlu olmak, insan olma sorumluluğu taşıyan herkesin
bir sorumluluğudur. Burada, "şişe yarıya kadar dolu" demiş mi
oluyoruz, "yarıya kadar boş olan şişe"ye? Mutlu olma bir çeşit
aldanma sonucu mu elde edilecektir? Avunma, aldanma, görmezlikten gelme,
sorunlardan kaçma yoluyla "mutluluk oyunu" oynamaktan söz etmiyorum.
Aldanma sonucu "mutluluk" sözde mutluluktur. Mutluluk bir bilgi
işidir: fark etme, ayırt etme, yargılama; düşünebilme işidir! Dürüstlükle
başarılır.
İnsanın ardında olduğunu söylediği mutluluğun, sorunlardan, acılardan,
kaygılardan azade bir ruh haliyle yaşanması gerekmez. Gerçekle yüz yüze,
onun sorunlarıyla içice olduğunuz halde mutlu olabilirsiniz.
Önce şu soru: Neden ardındayız mutluluğun? Gerçekçi olduğumuz, gerçeği
anlamaya, yorumlamaya, sorunlarıyla baş etmeye çabalamak için. Araştırmak
için. Mutsuzdan araştırmacı olmaz. Mutsuzdan devrimci olmaz. Mutsuzdan
başkaldırı, umut, düş bekleyemezsiniz!
Karşı çıkışları duyuyorum: Mutsuz bilenmiştir, ödün vermez, kavgaya, savaşa,
mücadeleye, zulüm görmeye hazırdır. Kelle koltuğunda yürür mutsuz. Mutlu,
yitirmek istemediği mutluluğu için korkaktır, ödünler verir; dünyadan
hoşnuttur, merak etmez, öğrenmez, kendini aşmak istemez.
İşte tam da bu noktada karşı çıkışlara karşı çıkıyorum! Böyle salak, böyle
eblek, böyle sorumsuzdan mutlu insan çıkmaz! Mutluluk bir bilinç işidir,
yalnız bilinçli olmakla kazanılmaz mutluluk, yürek işidir aynı zamanda.
Mutluluk, uyuşukluk, tembellik, atâlet değildir. Hamarat ruhların işidir.
Acı çeken, acı çekmiş, duyarlı insanların. Mutluluk bir haz hali değildir.
Acı yokluğu hiç değil!
Mutsuzluk yaşama beceriksizliğidir.
Mutluluk iç ve dış özgürlüğe kavuşabilmede bir dönüm noktasıdır. İç dünyamızın,
düşünce ve duygu dünyamızın bağımsızlığı, insanlarla kurduğumuz ikili
ilişkilerin, toplumsal ilişkilerin özgürleşebilmesinde katkısı olan bir
güçtür. Kendimizi ve dünyayı değiştirebilme gücü. Telos'umuza,
hedefimize, amaçlarımıza, düşlerimize, ütopyamıza bizi ulaştırabilme gücü.
Bu gücü anlayamamak, bu güce bigâne kalmak elbette sorumsuzluktur. Güzel,
hakça bir dünya için çalışmamak demektir. Elbette ahlâksızlıktır.
Mutsuzluk kendimizle yüzleşebilme cesareti için gereklidir. Gerçekle,
dışımızdaki ve içimizdeki gerçekle, tarihle, kültürle karşılaşabilmek
için. Yılgınlığı, tembelliği, kolaycılığı yenebilmek için. Mutlu insan,
iç dünyasında gezebilen, içinde kolayca dolaşabilen; kendini tanımaktan
ürkmeyen özerk bir insandır. Mutlu, gerçekliğin karşısına çıkardığı sorunlarla
karşılaşabilme gücü taşır.
Mutlu, kendini, gerçekliği yaşamaya hazırdır: Elbette öteki insanlarla
birlikte. Mutlu, birlikte yaşamaya, paylaşmaya açar kendini. Mutluluk,
yaşamaya hazır olmadır: Geçmişi üstlenip, eleştirip, eleyip, yorumlayıp,
geleceğe doğru yürüyebilme durumudur. Tek başına mutlu olunmaz; birlikte
olunur. Paylaşmayla olunur. Ortalık güllük, gülistanlık olduğu için değil;
savaşta, kavgada, kuşkuda, zulüm görmede de mutlu olunur.
Mutlu, duygularını, aklını, bedenini bir bütün halinde yaşar. Duygu ve
aklıyla iletişime geçer; onları tanır. Bedeninden gelen enerjiye haberlere,
uyarılara açıktır.
Mutlu, dinlemeye, anlamaya, söyleşmeye hazırdır: Kendiyle ve öteki insanlarla.
Taktik uygulayan; insanları sınıflandırıp, damgalayan, denetleyip, elinin
altından bırakmayan, mutlu olamaz. Mutluluk umut; mutluluk, içimdeki "daha
var" diyen sestir.
Mutlu, kendini "aşmak", öğrenmek, üretmek ister. Mutluluk, olanaklarını
gerçekleştirmeye çalışmada yatar. Mutsuz, olanaklarını keşfetse de, gerçekleştiremeyendir.
Mutsuzluk, insanın yaşama beceriksizliğidir. Kendini gerçekleştiremeyen,
düş kuramayan, görüşlerini açık açık dile getiremeyenden mutlu olmaz.
Mutlu insan dünyayı değiştirecek insandır.
Mutluluk, edilgenlik demek değildir. Tembellik hiç değil. Mutluluğun,
dünyanın sonu olduğunu söyleyen masallarla kültürümüze geçtiğini görüyoruz.
Mutluluk, öykülerin, romanların, filmlerin sonunda yer alabiliyor. Sonlara
tıkılmış bir yaşam biçimi değildir oysa; somut yaşam alanında ortaya çıkıyor.
Mutlu insan dünyayı değiştirecek insandır:Yaşamaya, kavgaya, düşünmeye,
üretmeye hazır bir insandır.
Mutluluk bir haz hali değildir. Bir karakterdir. Mutlu insan bu ahlâki
karakteriyle, başına gelmiş ve gelecek olanları yaşar. Mutlu insan, zulüm
çekmiş, işkence görmüş biri de olabilir. Mutlu insan yerinde duramaz,
etkindir; sorumludur: Mutlu insanlardan söz ediyorum. Dünyaya bir bakış
biçimi, bir yaşam biçimi oluveren mutluluk, ağır bir sorumluluk taşır.
Çünkü, mutluluk "hazır olma" durumudur; mutlu insan, gerçekleştireceği
tasarılarının altında ezilmez.
Gelip geçici bir hâl değil de bir karakter oluveren mutluluk, bize yaşam
boyu destek oluverecek bir güçtür.
Yanılır mıyız mutluluk konusunda? Zaman zaman. Neyin mutluluk, neyin mutsuzluk
olduğunu anlamak, hangilerinin mutluluk karakterine (ahlâk karakteridir!)
uygun olduğunu önceden söyleyebilmenin zorlukları var. Bize mutluluk gibi
görünen, öteki insanların mutsuzluğu olabilir. Oysa, dünyadaki sorunları
ele almanın, tavır koymanın, gerçekliğe yönelmenin, kimi eylemlerin çekirdeğini
taşıyan bizim karakterimizdir. Karakterimiz mutluluk karakteri ise gelip
geçici mutsuzluklarımızı görmezden geliriz, onları simyacı gibi mutluluğa
dönüştürmeye çalışırız.
Siz kendinizi "mutlu", "karakterli" biri olarak görüyorsanız;
kendinizle barışık, geleceğe ilişkin tasarımlar taşıyan bu karakterinizle
dünyanın zorluklarıyla baş etmeyi biliyorsunuz demektir.
Bu yazıyı elbette kendini sorgulayan bir mutsuz, bir ahlâksız yazdı.
|
|
|