|
|
“TÜRKİYE’DE MANTIK NEREDE?” SORUSU IŞIĞINDA
TEO
GRUNBERG’İN SON KİTABI
Ahmet
İNAM
Çalışkan
bir mantık büyücüsünün son kitabını* okurken, bu üç ciltlik, büyük
emek ürünü çalışma, beni öğrencilik yıllarımdaki “mantığın yeri ve anlamı”
konusundaki sorgulamalarıma götürdü. Teo Grünberg’in anfide, kalabalık
“haylaz” mühendislik öğrencilerine verdiği dersleri anımsıyorum. Sevgili
hocam, yıllarca kendi kendine öğrendiği mantığı, adım adım geliştirdi;
kendi anlayışında mantıksal yapılar oluşturdu. Çok çabuk öğrenebilme yetisi,
biçimsel ilişkiler dünyasında çok dikkatli, yorulmak bilmeyen yürüme azmi,
içinde yanan, Platon anlamındaki erotik mantık ateşiyle birleşince
ortaya, o zamanlar tebeşir tozundan korunmak için giydiği beyaz önlükle,
bir “mantık doktoru” ortaya çıkıyordu. Teo Grünberg, kesinlikle büyük
heyecanlarla, coşkuyla yaşardı mantığı. Bir harfin üstüne koyuverdiği
nokta, nice günler çektiği kavramsal, düşünsel sıkıntılara çare olabilmişse,
çok mutlu olurdu. Dur durak bilmeyen bir araştırma tutkusu, onu bulduğuyla
yetinmemeye iterdi: Hep uçlarda, hep yeninin ardında idi. Kendine özgü
bir mantıksal estetik anlayışına sahipti: Her anlatım biçimini,
her kanıtlama yolunu benimsemezdi.
Biçimsel
(formel) olana duyduğu aşk, deyim yerindeyse bir tür formo-mani,
içeriksel alanın biçimsel yapısını arama tutkusu, enerjisinin kaynağı
idi. Biçime vurgun bir yüreği besleyen, çok hızlı çalışan bir zekâ! Bu
zekâ, bilgi alanını sürekli olarak genişletmeye çabalıyor. Bu çabasını
besleyen, bir direnme gücü, yaşamın olumsuz etkilerine karşı, araştırmalarını
sürdürmesini sağlıyor. Direnme gücü, ayrıntıların hakkını veriyor: Bir
formoman da, bir biçim âşıkında olması gereken titizlik: Attığı
her düşünme adımının hesâbını vermeye çalışan bir titizlik. Bir mantık
namusu. Yetkinlik özlemi. Mantığın ardında oluş da ondan: Gelip geçici
olanın, belirsiz, kaypak, çok anlama gelebilenin yerine biçimlerin zamanla
değişmeyen, yıpranmayan, korkmayan zaman üstü yapısının ardında olma.
Neden insan mantığın çizdiği yolun ardından gider?
Mantığın
güvencesine yaslanmak, bilgiyi arayışımızda güvenli yolları aramak:
Mantık bize açık seçik, tanımı iyi yapılmış, kuralları önceden saptanmış
yollar sunuyor: Pusula ve harita veriyor. Teo Bey, bir konuşmamızda şöyle
demişti: Yolda yürümek için, yolun yapılmış olması gerekir. Gözü kapalı
yürüyüş yoktur: Yol sağlam olarak yapılacak, sağlam yolun üstünde
güvenli bir biçimde yürünecek. Mantık, çıkarımlarımızı denetleme
olanağı sunar bize: Çıkarımlarımızı, akıl yürütmelerimizi gerekli bir
biçimde yürütüp yürütmediğimizi denetleyerek, yanlış düşünmemizi,
gereksiz çıkarımlar yapmamızı engeller. Bir düşünme, akıl yürütme sigortasıdır.
Teo Grünberg, Türkiye’de bir mantıkçı. Bir mühendis olarak yaşarken, sevgili
hocam Hüseyin Batuhan’ı büyülemiş. Önce İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi’nde başlayan öğretmenlik ve doktora öğrenciliği, doktora tamamlandıktan
sonra, otuz yıl sürecek bir “mantık misyonerliği” olarak, Orta Doğu Teknik
Üniversitesi’nde devam etmiş. Hocamı 1966’da tanıdım. Elinde kocaman çantası
yanında sevgili eşi Raşel Hanım’la hızlı hızlı yürüyerek bir yerlere yetişmeye
çalışırdı.
Cumhuriyet dönemi felsefesinde Vehbi Eralp, Nusret Hızır, Necati Öner
gibi mantık yoğunluklu felsefe çalışmaları yapan hocaların 1960’dan sonraki
devamı içinde yer alır. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde, kendisinden
önce mantık ve bilim felsefesi veren Cemal Yıldırım’la (şu anda kendisinin
yıllarca oturduğu odayı, yirmi yıla yakın bir süredir paylaşmaktayım!)
birlikte, Hüseyin Batuhan’ın bilgi felsefesi çalışmaları, genç yetenek
Suvar Kösearif’in katkılarıyla 1970’in başlarında bir “bilim felsefesi
ve mantık merkezi” oluşturma çabalarının ilk tohumları atılıyordu. Sonraları
sevgili Adnan Onart’ın da katılmasıyla, Orta Doğu Teknik Üniversitesi,
Türkiye’deki mantık etkinliklerinin önemli bir bölümünü oluşturmaya başladı.
Teo Bey, birlikte çalışmayı seven, eleştiri ve uyarılarla yolunu yürümeyi
seçen bir hocaydı. Derslerinde öğrencilerin katkısını bekler ve onları
değerlendirirdi. 1970’lerin ilk yıllarında sevgili Ali Alpar’ın da bulunduğu
az sayıda öğrenciyle yaptığımız Endüktif Mantık dersinden aldığım keyfi
unutamam.
Türkiye’de mantık çalışmanın zorlukları, felsefe çalışmanın zorluklarından
ayrılamaz. Mantık kendi alanın zorluklarıyla baş etmekten coşku duyacak,
felsefeyi, formal disiplinleri, matematiği, bilimdeki gelişmeleri izleyebilecek
donanıma sahip, özel yetenekli insanlar istiyor. Yazık ki, bu donanıma
sahip olsa da Türkiye’deki yaşamın fırtınaları karşısında, soyut düşünebilmenin
zor alanında tutunmaya çalışanların sayısı az, niteliği yüksek değil..
Mantık, üstünkörü öğrenilerek yürütülecek, dar kalıpların, sığ bakışların
alanı değil. Altında yatan metafiziği kavrayamadan yapılmaya kalkıldığında
yüzeysel işlemler alanına sıkışır kalırsınız. Metafiziğini anlama çabanız
işlem yapma beceriniz ve zekânızla bütünleşmezse, hantal, ağır, laf salatasıyla
doldurulmuş çalışmaların adına mantık dersiniz. Mantığın tarihi boyunca
geçirdiği aşamaları, kendisinden felsefecilerce, bilim adamlarınca beklenenleri
bilmezseniz, her nasılsa öğrendiğiniz bilgilerle yetinen, kendini aşma
gücünden yoksun papağan bir mantıkçı olursunuz.
Türkiye’de mantıkçı olmak neye benzer? Dünya’da felsefenin bu serüveni
içinde mantığın yeri ve önemi nedir? Biraz abartılı olacak ama, Türkiye’de
mantıkçı olarak yola çıkmış genç arkadaşlar nedense şair olup çıkıveriyor!
(Deyim yerindeyse, Türkiye’de insanları mantık kesmiyor!) Adnan Onart,
zâten şairdi. Suvar Kösearif ömrünü şiirle bitirdi. (Teo Gürünberg’in
şiire başladığı konusunda bir duyum alamadım!) Mantıksal düşünme terbiyesi,
çok küçük yaşlarda edinilmeye başlıyor. Belki aile içi ilişkiler belki
eğitim düzeni, yaşanan toplumsal, politik, ahlaksal yaşam, bu düşünme
biçiminin gelişmesine katkıda bulunmuyor. Şimdilerde, erken yaşlarda başlayan
“bilgisayar başına oturma”, genç insanların biçimsel düşünme güçlerini
pek de olumlu yönde etkilemişe benzemiyor.
68 olaylarının tüm şiddetiyle yaşandığı günlerde, Cemal Yıldırım Hocam,
öğrencilerin düşünme becerilerini gelişmediği için yanlış yaptıklarını
söylemişti. Eleştirel düşünmeyi, çıkarımlar yapmayı başaramayan bir kuşak,
önlerine konan öğretileri, dünya görüşlerini, siyasal kurumları anlamayı,
tartışmayı, eleştirmeyi, geliştirmeyi, elbette yaşamayı başaramıyordu.
Mantık bilgisinin eksikliğinden kaynaklanıyordu sıkıntılar çözümleyici
(analitik) düşünme yetersizliğinden. Mantığın önemi burada yatıyordu:
Mantık öğrenilecek, insanlar doğru düşünmeyi başaracak, siyasal toplumsal
giderek ekonomik sorunlar çözümlenmeye başlanacaktı. Teo Grünberg hocamın
da kitabında vurguladığı gibi mantık “doğru” düşünmenin “bilimi” idi.
Birkaç yıl sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde doktora öğrenciliğim
sırasında, Takiyettin Mengüşoğlu hocamın ateşli mantık saldırısıyla
karşılaştım: Bu sığ kafalı hokkabâzlar, bir takım matematiksel formüllerle
“fenomenleri” görmeye çalışıyorlardı. Yüzyıllardır Şark Düşüncesine egemen
olan ezberci düşünmenin bir devamıydı mantık. Sembolik mantığın felsefeyle
ilgisi yoktu; matematiği bir dalıydı. Bu yüzden mantık, kurtarıcı olmaktan
çok, bizi kalıpçılığa, şekilciliğe, ezberciliğe, kısaca “gaflete” itiyordu.
Türkiye’de, nerede mantık? Türkiyeli insan pragmacı bakışla, mantığı kullanmayı
bilir; İslâm teolojisinde Aristo Mantığını kullanabilmiş, mühendislik
çalışmalarında, hukuk alanında, belki işleyişini tam farketmese de mantıksal
düşünmeyle ilişki kurabilmiştir. “Diyalektik” sıfatını ekleyerek düşünme
çabalarında başarılı olduğunu söyleyemeyeceğim: Diyalektiğin gereği olan
tarihsel, mantıksal, matematiksel donanımı yeterince kavrayamadığı için.
Teo Grünberg, son kitabıyla Türk insanına mantık ufukları sunuyor. Üç
ciltlik çalışmasının ilkinde önermeler mantığı ve niceleme (yüklemler)
mantığı üstünde duruluyor. İkinci cilt, özdeşlik mantığı, kiplikler mantığı,
çok değerli mantık, ödev mantığı, zaman ve koşullar mantığını kapsıyor.
Üçüncü cilt, mantığın uygulama alanlarına ayrılmış. Eleştirel düşünme
ve akılcı tartışma, klâsik (geleneksel) mantık, kümeler kuramı,
otomatikleşmiş teorem ispatlaması, olasılık kurumanın mantıksal temelleri,
matematiğin mantıksal temelleri, doğa bilimlerinin mantıksal temelleriyle
sembolleştirme ve mantık felsefesi konularını içeriyor.
Anlatım yalın. Örneklerle, alıştırmalarla konu işleniyor. Bir çok konu
Teo Grünberg’i orijinal katkılarıyla ele alınmıştır. Grünberg, Türkiye’de
Türkçe olarak bu hacimde, bu kapsamda bir kitabı, özgün katkıları olmadan
yazamazdı. İçindeki mantık ateşi, yıllarca öğrencilere yol gösterdi. O
ateşi anlamayan, çıkarları için kullananların sayısı çok fazlaydı. Grünberg,
bu ülkede yalnız kaldı. Öyle görünmese de, uygun bir ortamda yazabileceği
nice makaleyi, kitabı yazamadı. Yine de bu ülke, onu bağrına bastı. Saygı
gösterdi. Pragmacı kafası ne kadar izin verdiyse o kadar yararlanmaya
çalıştı. Grünberg hocam hâlâ çalışıyor, ders veriyor; araştırıyor, yine
uçlarda, yeni şeylerin ardında, içindeki âteş sönmemiş; genç insanlara
severek uzatıyor bu âteşi; yıllarca yorulmak bilmeden öğretmenliğini yaptığı
lise öğretmenlerine, üniversitede ders veren genç öğretmenlere kapsamlı
bilgilerle dolu bir kitap sunuyor: Okuyanlar, hocamdaki ateşi duymalı!
Türkiye’de yaşayan insanların mantıksal düşünme alanıyla girebilecekleri
özgül ilişkiler, kültürel canlanmayı hızlandırabilir. Yeter ki mantığın
kapsadığı geniş alanı, felsefî arka planını ve uygulamalarını anlayarak
görebilsin.
Ateşin hiç sönmesin, sevgili hocam! Genç insanların yüreklerinde ve beyinlerinde
mantık ateşleri yakmayı hep sürdüresin!
------------------------------------------------------------------
* Teo
Grünberg, Sembolik Mantık El Kitabı,
3 cilt, Metu Press, Ankara, 2000
|
|
|