Prof.
Dr. Ahmet İNAM |
||||
Prof.
Dr. Ahmet İNAM Kim
dolduruyor edebiyatı anlamla? Edebiyat, bir edebiyat küre içinde olup
bitiyor. Edebiyat kürede, yazarlar, okurlar, eleştirmenler, kitaplar,
dergiler, onların elektronik ortamda kopyaları, yayınevleri, dağıtım şirketleri,
kitabevleri… bulunur. Edebiyat küreyi anlamla dolduran bunlardır. 1.
Anlam doldurcularının, doğurucularının ya da üreticilerinin etkinlikleri.
Alışılmış anlamıyla yazar ve okur, anlam doldurucuları, doğurucularıdırlar.
Yazmak da, okumak da anlam vermek, anlam yaratmaktır. 2.
Anlam taşıyıcıları, bu üç temel öğenin ikincisini oluştururlar. Taşıyıcılar
edebiyat metinleridir. Edebiyat yapıtları açığa çıkarılmayı keşfedilmeyi
bekleyen anlam kaynakladır. 3.
Anlam dağıtıcıları, pazarlayıcıları, ısmarlayıcıları; alışılmış anlamıyla,
yayınevleri, dağıtım şirketleri,
kitabevleri, üçüncü temel öğeyi getirirler. Yapıtın kendini açmasına, içinde barındırdığı anlamlar
yumağının çözülmesine izin vermiyorlar! Yapıt, deyim yerindeyse, yapıtlamıyor!
Kendini ortaya koyamıyor. Pazarlayıcıların anlam dolum merkezlerinde koparılan
anlam fırtınaları, ortalığı kasıp kavuruyor; herkes koşullandırılmış bir
biçimde anlam tufanı içinde, pazarlanan yapıtları, pazarlanan anlamları
içinde okuyor. Okudukça, sıradan dünyanın, önceden konulmuş tasarlanmış
anlam sıradanlığı içine gömülüyor. Edebiyat beriyi göstermeye başlıyor:
Bildik, tanıdık dünyayı. Alışkanlıkların sığlığı içine çökmüş, kokuşan
dünyayı. Bu kokuşmuşluğu gidermek için, biraz heyecan, biraz dedektif
öyküleri, bir tutam esrar (giz), bir avuç seks, bir avuç sapıklık (insan
var oluşunu yakalayamadığı için, insan eğilimlerini gıdıklamaya yarayan!)
katılıyor. İnsanın yaşam enerjisi sömürülüyor! Berileştiriliyor insan! Beridekilere
yapıttaki öteyi gösterendir. Öte taklitlerini yakalayan, beriye gömülenlerin
ipliğini pazara çıkarandır. Elbette öte duyarlılığı olan, beri ile öte
arasında bir geçit, bir köprü olabilendir. Öte gücü olan yapıtları, berilemeye
çabalayanlara karşı verdiği savaşımda, öteyi ima edebilecek, öte yaşantısına
sahip biridir. ÖTEYE
GİDEN YOLU AÇMA BİÇİMİ OLARAK HİÇ Anlam
pılı pırtısıyla doldurulmuş edebiyat küreyi, bu vıcık vıcık pılı pırtıdan
nasıl arındırabiliriz? Kafasını bayat alanlara gömmüş eleştirmen edebiyat
küreyi göremez. Dar kafalı sığ eleştirmen, yapıtla ilişkisinde hep beride
durur. Edebiyat küreyi, giderek yaşadığımız çağın anlam küresinin hiç
değilse belli bir açıdan belli bir bölümünü göremeyen eleştirmen, öteyi
göremez. Öte, “parça”larda, “ayrıntı”larda yok olup gitmiş eleştirmene
görünmez. “Bütün” gören göze gerek var, öteyi görmek için. Dayatılmış
bütünlükleri değil elbet. Kendi gözümüzle görülmeye, kurgulanmaya, algılanmaya
çalıştığımız bütünlüklerden söz ediyorum. Beriyi tanımadan öteye geçilemiyor.
Beri, elbette ayrıntılarıyla,
parçalarıyla verir kendini. Bu parçaları görüp,
onları bir “bütün” çerçeveye oturtacak gücün karşısında, beri anlaşılır, aşılır. Beri, bizden anlaşılıp aşılmayı bekler! Hiçseme,
berinin anlamlarının sökülüp atılması için gerekli tutumun, tavrın, düşünmenin,
eylemin adıdır. Hiçsemenin ardından hiçleme gelir. Hiçseme, edebiyat küreden
üzerimize yağan, abanan değerlerden kendimizi korumak demektir. Yapıta
kol kanat germedir. (Cura, sorge, care!) Hiçseme, edebiyat
küredeki anlam saldırıları karşısında kullanmayı çabaladığımız bir kalkandır.
Hiçseyerek yaklaşılan yapıt, üzerine giydirilmiş anlamlardan kendini arındırmaya
başlar. Bir yorumlamayla, yapıt üzerindeki anlam tozlarını üflemektir.
Hiçseme, bakageldiğimiz, kullana geldiğimiz anlam gözlüklerinin değişmesi,
daha doğrusu gözlüğün çıkarılması demektir. Gözlük çıkarılır: Yapıt hiçsenir.
Anlamlarından arınır. Hiçleme
de ise çıkarılan gözlüğün ardından, içine düştüğümüz anlam boşluğunu,
anlam travmasını, noetik travmayı yaşamaya başlarız. Hiçseme cesaret gerektirir;
hiçleme ise sabır ve tahammül! Gözlüğünüzü çıkarır, boşluğa düşersiniz.
Yoksa beri sizi bırakmaz. Beri yapışkandır, çok kolludur. Her koluyla
sizi sarar. Kımıldayamazsınız. Hiçseme cesareti bu kollardan kurtulmayı
sağlar. Ardından hiçleme gelir. Düşersiniz. Boşlukta kalırsınız. Hiçseme
ardından hiçleme gelmezse ne olur? Hiçliğin sessizliğine gömülür, kör
olursunuz. Sarsılmazsınız. Örselenmezsiniz. Anlam yokluğunu yaşayamazsınız.
Gözlüksüz gözlüklü olursunuz. Kımıldayamazsınız. Eliniz kolunuz bağlanır.
Basiretiniz bağlanır. Hiçlerseniz
sarsılırsınız. Sonu belli olmayan bir yolculuktur bu. Öteye. Berinin gözlüklerinin
iş görmediği bir “alana” geçerniz! Öteye savrulursunuz. “Hiç” sizi öteye
fırlatır. Burada yaşadıklarınızı, yapıt yardımıyla, yapıtın içinden geçererek beriye aktarabilirsiniz, başarabilirseniz. Bu,
elbette öteye nasıl düştüğünüze, beriyle olan ilişkinize bağlıdır. Eleştirmen
beriyle ötenin sınırında, bir sınır bölgesindedir. Ne ötede ne beridedir.
(no man’s land!) Öteyi de beriyi de belli bir açıdan görebilir. İki bölgeye
de girip çıkabilir. Hiçsemiş, hiçlemiştir çünkü. Yapıtı iki âlemden de
seyredebilir. Beriyi öteye, öteyi beriye taşıyabilir. Elbette, beri ötede,
öte beride yok olur. Bu, bir anlamda araf yaşantısıdır. HİÇ GÖZÜYLE ELEŞTİRMEN Eleştirmen,
edebiyata hiç gözüyle bakabilendir. Hiçseyen, hiçleyen, edebiyat küredeki
anlam kokuşmuşluğuna karşı çıkıp, edebiyatı, yapıttaki öteyi işaret ederek,
öteye açandır.
|
||||
İletişim
Bilgileri
: |
||||
Adres:
Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Felsefe Bölümü, 06531 Ankara, Türkiye Telefon: + (90) (312) 210 3141 Fax : + (90) (312) 210 1287 Oda Numarası: Z-43 E-mail : ainam@metu.edu.tr |
||||