|
|
GEN TEKNOLOJİSİYLE BİRLİKTE YAŞAMAYI ÖĞRENMEK İÇİN DÜŞÜNME HAZIRLIKLARI
Ahmet
İnam
Dünya
dediğimiz bu gezegende insan, bilgi ve hüneriyle varolmakta.
Eski Yunanlılar insan hünerine tekhnê diyorlardı: Topraktan ürün alma,
hayvan yetiştirme, yol, köprü, bina yapımı, ev eşyası imâli, silah üretimi;
tıp ve bugünkü anlamıyla mühendislik, tümüyle tekhnê kavramı altında toplanabiliyordu.
Çağımızda kullanılan, ""teknik", "teknoloji"
sözleri bu kavramdan türetilmişti. Bilgi, bilinen konunun, bilinen nesnenin
"uzağında" kalınarak, araya mesafe sokarak, seyretme (temâşâ)
tutumu içinde gerçekleştiriliyorsa, buna "theoria" deniyordu.
Batı kültürünün bilim ve felsefede beşiği sayılan Eski Yunan toplumunda
o zamanın bilim adamları filozoflar, bilgileriyle "hakikati"
arıyorlar; evrende olup bitenleri anlama, açıklama çabası içinde, çıkarsız
bir "saf" bilgiyi elde edebilme amacıyla, bilgelik sevgisi (philo-sophia,
felsefe) taşıyarak, ona ulaşma yolunda kendilerini bilim (epistemê) hayatına
adıyorlardı. Teknoloji kendi iç işleyişi içinde, ustadan çırağına aktarılarak
sürdürülüyor, insanın kullanımına bir araç (organon) olarak sunuluyordu.
Thales gibi kimi filozofların, bugünkü anlamıyla mühendislik becerileri
varsa da bilgi ve "hüner", ("theoria" ve "tekhnê"
anlamında), dünyayı olduğu gibi "çıkarsız" anlama, kavrama,
olayları önceden kestirme ve teknolojik bilgilerle beceriler olarak, insanlık
tarihinde ayrı ayrı gelişmelerini sürdürüyordu.
Modern bilimin Galileo ile başlatabileceğimiz oluşumunun ardından gelen
sanayi devrimiyle bilgi ve hünerin giderek birbirlerine yaklaşması sonucu,
"mühendislik" denen bir çalışma alanının ortaya çıktığını görüyoruz.
Baştan beri, bilgi ve teknolojisiyle insan, yaşayışındaki zorlukların
üstesinden gelmeyi, daha rahat, daha anlaşılır, daha güvenilir, önceden
görülebilir, bir anlamıyla denetlenebilir bir yaşama ulaşmaya çalışıyordu.
Yeni bir binyılın eşiğinde teknolojinin hızı, bizi karşı karşıya bıraktığı,
şimdilik yorumu güç yeniliklerle, bu anlaşılabilir, denetlenebilir yaşamı
sanki elimizin altından almışa benziyor. Genlerimize yönelmiş bir teknoloji,
biyo-teknoloji, cansız doğaya yönelmiş teknolojiden daha kaygı verici
sonuçlara yol açabileceği korkusu yaşatabiliyor. Genler üstüne geliştirilen
teknoloji, gen mühendisliği, hızlı atılımlarını gerçekleştirdiği son dönemlerini
göz önüne alırsak, aşağı yukarı elli yıllık bir geçmişe sahip. Daha yolun
başında. Gen mühendisliği, toplumsal, kültürel, ahlaksal sonuçları çok
yoğun bir mühendislik. Belki bu önemi vurgulamak amacıyla ben bu mühendisliğe
cân mühendisliği diyorum. Gen, yalnızca canlılığı değil, onun ötesinde
insanı insan kılan, duygu düşünce ve kültürü, tarihi de kapsayan bir söz.
Gen mühendisi insanın cânıyla ilgili bir alanda çalışıyor. Geni tanımak,
insan bedeninin oluşumundaki etkilerini belirlemek, bu bilgiler doğrultusunda
gerekli müdahalelerde bulunmak uğraşı içinde, daha iyi, daha güzel, daha
âdil bir dünya için, iyileştirmelerde bulunmanın sorumluluğunu taşıyor.
GEN
TEKNOLOJİSİNİN SUNDUĞU BÂZI OLANAKLAR
Genetik
bilim ve teknolojisi insan yaşamına olumlu olanaklar sunuyor; Bedeniyle
ilgili hastalıklara, özürlülere çâre olabilecek. Hastalıklara olan yatkınlığımızı
önceden görebileceğiz; doğum öncesi, doğacak çocuğun gen yapısı saptanarak
olası hastalıklarına "müdahale" edilebilecek; çocuk sahibi olmak
isteyen çiftler, genetik danışmanlara başvurarak, çocukların herhangi
bir hastalık, özür ya da eksikliğinin olup olmayacağını öğrenebilecek.
Yeni doğmuş bebeklere, ileride yakalanabilecekleri olası hastalık durumlarına
göre gen sağaltımı (tedâvisi) uygulanabilecek. Alkolizm, madde bağımlılığı,
suça yatkınlık gibi sorunlar, genetik yapının tedavisiyle ortadan kaldırılmaya
çalışılacak.
Tohumların genetik olarak ıslâhı sağlanarak, ziraat, daha önceki çalışmalarının
birikimiyle, gen teknolojisinin yeni atılımları doğrultusunda, daha verimli,
daha dayanıklı, besin gücü daha yüksek ürünlerin elde edilmesine yönelecek,
hayvancılık gelişecek. Beslenme, genetik donanımımıza daha uygun duruma
getirilmeye çalışılacak. İlâç sanayii, "gen sağaltımı""
ve "gen bakımı"nı desteklemek için gelişimler yaşayacak.
Uzak ama tehlikeli sonuçları olan bir fantezi gibi görünse de, insan bireyinin
kopyalanması, daha zeki, daha güzel, yetenekli, istenilen becerilere sahip
bireylerin, giderek, birey topluluklarının oluşturulması söz konusu olabilecek;
insan genetik kökeni olan hastalıklardan kurtarıldığında, organizmayı
daha dirençli duruma getirebilecek genetik katkılarla, daha uzun bir yaşam
süresine kavuşacak, olumlu açılardan bakıldığında, insan bireyi, yaşam
deneyimini, bilgi birikimini, erken gelen kesintilerin uzağında, kullanabilecek.
GEN
TEKNOLOJİSİYLE YAŞAMANIN EŞİĞİNDE
İnsan
her organizma gibi "gen"leri olan bir varlık. Dünya gezegenindeki
serüveninde, binlerce yıl genlerinin farkına varmadan yaşamış. Bir deyişle,
umarım uygun bir deyiştir, "gensiz yaşam"dan, "genli yaşam"a
geçmektedir artık. Genleri hep vardı ama, insan genlerinin bilgisine,
onların yapısını etkileme hünerine eriştikten sonra, "genli yaşama"
girmek üzere. Fabrikalarda seri üretiminin gelişmesindeki, elektronik
sanayiinin bilgisayarlarda ve haberleşme araçlarında ve onların kullanımında
ortaya çıkan olanaklar karşısındaki şaşkınlığımız gibi; bu, teknolojinin
yol açtığı "genli" yaşama alışmada, onu duygusal, düşünsel olarak
içimize sindirmede zorlanacağız. Ekonomik, politik, toplumsal, psikolojik,
ahlaksal, felsefî sonuçlarını kestirmede sıkıntılarımız olacak. Yeni binyıla,
"genli" bir yaşamla giriyoruz. Umut ve korkuyla. Umudumuzda
da korkumuzda da, bu "genli" yaşamın insanlığa neler getireceğini
bilmedeki, bu teknolojinin gelişim çizgisini, yol açacağı değişikliklerin
neler olacağını tahmin edebilmedeki zorluklar yatıyor.
Umutluyuz: Güzel bir dünya bekliyor bizi. Özürlü, engelli, hasta, yorgun
insanların sayısının azaldığı bir dünya. Besin üretimindeki gen teknolojisinin
katkısıyla, açlığın ortadan kalktığı bir dünyada, kendi genlerinin yapısını,
sorunlarını bilen insan, diğer canlı türlerine daha az zarar vererek,
doğal çevresine daha az müdahale edecektir. Ormanları tahrip etmeyecek,
havayı, suları kirletmeyecektir. Genli yaşam bilinci, onda, kendine,
diğer insan bireylerine, canlı türlerine, doğaya, evrene saygıya dönüşebilecektir.
Sağlıklı beden, sağlıklı ruha; sağlıklı ruh, sağlıklı bireye; sağlıklı
birey, sağlıklı topluma; sağlıklı toplumsa, sağlıklı dünyaya, sağlıklı
yaşama olanak sağlayacaktır.
Bu yorum, umutlu yorum, iyimse yorum. Kötümserlik de hazır, gelecek kaygısı
eşikte bekliyor. Kaygı, her zaman bir olumsuzluk değildir. Bizi olası
tehlikelere karşı hazır kılar. Gevşeyip, gerçekliği yitirmemizi engeller.
Kaygı, bilgi ve teknolojimizin sınırlarını, sonuçlarını bilememekten kaynaklanıyor,
öncelikle. Gen bilgisi, başımıza bir "iş" çıkarır mı? "Canavarlar"
yaratabilir miyiz istemeden de olsa? Belki de isteyerek? Bilgimizle irademiz
arasında bir boşluk da olabilir burada. Biliriz, ama ya bilgimizi gerçekleştiremezsek?
Engellenirsek örneğin? Bilim adamlarından ya da gen teknisyenlerinden,
"zorla", genleri, insanlık için tehlikeli olabilecek biçimde
değiştirmeleri istenirse? Burada, bilgi ve teknolojinin "dışarıdan",
politik güçler tarafından yönlendirilebileceği kaygısıyla karşı karşıyayız.
Teknoloji, "kötü ellere" düşebilir; bilimsel bilgi yok edici
güç elde etmek amacıyla kullanılabilir: Burada, teknik insanın, bilim
insanının sorumluluğu çok önemli: Kötü ellere karşı verilecek savaşımda,
onun taşıdığı ahlaksal sorumluluk, gelecek kaygımızı azaltacaktır.
Kısaca özetlendiğinde, tehlike beklentisi:
a) Bu alanın bilgisine yeterince sahip olamamaktan,
b) Sahip olduğumuz bilginin, bilemeyeceğimiz sonuçlarından,
c) Bu bilgiyi kullanabilecek güce sahip olamamaktan (örneğin başkaları
tarafından kullanılmaktan)
d) Bilgimiz ile onu hayata uygulayacak teknoloji arasındaki boşluktan,
e) Bilginin insanlığın değerlerine, yaşamına zarar verecek biçimde
kötüye kullanılma olasılığından,
f) Gen teknolojisine sahip olup, bunu bir "pazar" olarak
gören, kendi çıkarları doğrultusunda, bu teknolojiden "haksız"
kazanç elde etmek isteyen güçlerin harekete geçebileceği kaygısından,
g) Gen teknolojisiyle dünyayı ele geçirmeye, sömürmeye kalkabilecek
"şeytâni" etkinliklerin gerçekleşebilmesi olasılığından,
h) İnsan türünü geliştirmek amacıyla, diğer türlerle gen ilişkisine
geçilmeye kalkışılmasından doğabilecek, "ucube" varlıklar, "hilkat
garibeleri" çıkabileceği korkusundan,
kaynaklanıyor.
Bu umutlar ve kaygılar karşısında gen teknolojisiyle yaşayacak insanın,
"genli yaşamına" nasıl hazırlanabileceğini tartışmaya geçebiliriz.
GENLİ
YAŞAMIN SORUNLARI
Gen
teknolojisinin yol açabileceği sorunlara karşı önlemler şimdiden alınmaya
başlıyor. Bu teknolojiyle ilgili ülkeler, ahlak açısından insan olma onuruna,
hakkına ters düşecek girişimleri engellemek için aralarında anlaşmalar
yapıyorlar. Gen ahlakının temel ilkelerini çıkarıp, tarafları bağlayıcı
sözleşmelere gitmek istiyorlar. Gen ahlakından, gen hukukundan geçerek,
teknolojinin olası kötüye kullanımını engelleyecek yasal önlemleri almaya
çalışıyorlar.
Teknoloji insan yaşamının bütün boyutlarına sızan etkiler taşıyor. İşte,
gen teknolojisini değerlendirirken bu farklı boyutları göz önüne almamız
gerekiyor: Onun ahlak, politika, kültür, ekonomi, felsefe alanlarına etkilerini
anlamaya çalışmak, ne denli erken görülürse görülsün, şimdiden bu teknolojinin
yaratacağı "genli yaşam"ın sorunlarına kendimizi hazırlamayı
sağlayabilir.
Gen ahlakı, canlılık ahlakının, biyo-etik'in ya da tıp ahlakının içinde
de tartışılabilir. Bu yazının sınırları içinde böyle bir tartışmayı hazırlamak
üzere "gen "kavramının bilgi kuramı (epistemoloji) açısından
kısa bir sorgulamasını yapmak gerekiyor.
Bir genin yapısını, işleyişini, insan bedeninin bütününe etkisini ne kadar
biliyoruz? Ziraat, hayvancılık ve tıp alanında alınmış kimi başarıların
yanında, bu teknolojinin dayandığı kuramın(teorinin) dayanakları nelerdir?
Tek bir genin eksikliği ya da varlığı hep aynı sonuçlara mı yol açıyor?
Yoksa, örneğin, çevre etkileriyle farklı sonuçlara çıkabilir mi? İnsanın
bedensel özellikleri, salt genlere, gen dizilerine mi ait yoksa, genetik
donanımın bütünlüğü, parçalarını etkiliyor mu? Genler birbirlerinden bağımsız
atomlar gibi mi ele alınmalı? Aralarındaki bağıntılar mı, bu bağıntıların
o organizmanın bütünlüğü ile bir tür ilişkisi mi, genetik sonuçların etkinliğini
sağlıyor? Bedenin genetik yapısındaki değişmeler, "duygu" dünyamızı
nasıl etkiliyor? Duygularımızın genler üzerine etkisi var mı? Düşüncelerimizle,
hayata verdiğimiz anlamla, örneğin iyimser, sevgi dolu bir bakışla yaşamanın,
genetik haritamızı, genetik donanımımızı etkileyip etkilemediğini biliyor
muyuz? Gen haritasından, organizmanın geleceğini, örneğin ileride belli
hastalıklara yakalanıp yakalanmayacağını söylerken, genetik alanını belki
bir olasılıkla etkileyebilecek çevre koşullarını, o organizma insana aitse,
o insanın duygu, düşünce dünyasını, inançlarını, hayata yüklediği değerlerini,
sanatla, bilimle uğraşıp uğraşmadığını, sağlıklı toplumsal ilişkiler yaşayıp
yaşamadığını ne denli göz önüne almalıyız? Öyleyse, özetlendiğinde, bir
genin: a) diğer genlerle b) hücrenin diğer elemanlarıyla
c) Bedenin (organizmanın) bütünüyle d) ruh yapımızla e)
hayata verdiğimiz anlamla f) çevreyle ilişkisi olabileceği olasılıklarını
göz önüne almak gerekmez mi? (Gen bilimcileri elbette çoğunlukla bu tür
epistemolojik kaygılar taşıyorlar. Genetiği şapkadan tavşan çıkarmaya
çalışan bir sihirbaz gibi gören insanlara soruluyor bu sorular.) İnsan
bireyi, salt bedeninden oluşmuyor; bedeni, duyguları, düşünceleri ve çevresiyle
bir bütündür, o. Genin o bireyin bütün yaşamını, karakter özelliklerini
tümüyle belirlediğini sanma, biraz teknik deyimle, gen fatalizmi
(yazgıcılığı, kaderciliği) bir yanılgı olabilir. Umutsuz hastalara, hasta
yakınlarına, gen terapisini, hücrelerinin belli parçalarını değiştirdiğimizde
hastalıklarının tümüyle ortadan kalkacağı biçimde yansıtmak, hem gen epistemolojisi
hem gen ahlakı, tıp ahlakı açısından doğru olmasa gerekir.
Bu sorgulamaların, açıklamaların ardından, insanların genleriyle "oynanmasının",
gen yapısının ortaya çıkarılmasının, yaşamlarında yol açacağı sorunların
hemen ikisinden söz edebiliriz. Gen haritası, çıkarılmış birey hakkındaki
bilgimiz gizli tutulmalıdır (Belki kendinden bile!). Gen dizilişindeki
sorunlar, onun "ileride" yakalanabileceği hastalıkları gösterdiğinde,
en azından hiçbir işveren (ya da çok azı) ona iş vermeye râzı olacak,
hiçbir sigortacı onu sigorta yapmak istemeyecektir ya da bu iş için çok
para isteyecektir. Belki dostları, sevgilisi, onu terkedebilecektir. Durumunu
öğrendiğinde intihar etmek isteyebilecektir. Genetik danışman olarak bu
durumda ne yapmak gerekir? Bu bilgi aile yakınlarına nasıl söylenecek,
onları nasıl etkileyecektir? Özel yaşam ile kamusal yaşam arasındaki ayrım;
nelerin, hangi bilgilerin gizli, nelerin, hangi bilgilerin açık olacağı
sorununa yeni boyutlar kazandırmaktadır, burada.
Yine, "genli yaşamın" ilk göze çarpan görünüşlerinden biri de
gen haritasını çıkartmak isteyen insanların talepleriyle oluşacak gen
danışmanlığı pazarının ortaya çıkışıdır. Bu danışmanların ahlakı, gen
danışmanlığı ahlakı, tartışılması, temel ilkelerinin belirlenmesi
gerekli, önemli bir meslek ahlakı olarak görülüyor.
Genlerimizden sorumluyuz. İnsanlığımızdan sorumluyuz. Bu gezegenindeki
yaşamı ortadan kaldırmaya ya da ayrıcalıklı bir topluluğun çıkarları doğrultusunda
diğer insanları ezmeye, sömürmeye yönelik girişimlerin engellenip, yok
edilmesi, insanın insana duyduğu saygı ve sevgi gibi temel duyguların,
düzeysiz, sığ ölçülerde, kullanıla kullanıla yozlaştırılmış anlamlarını
gen ahlakı açısından, yeniden oluşturmakla olanaklıdır. Zenginler, gücü
elinde tutanlar, kendilerinin, doğmuş ya da doğacak çocuklarının genlerini
onartabilecek, geliştirebilecek ya da yoksulları, kendinden olmayanları,
genetik yoksulluğa, hastalığa uğratıp, sömürebilecektir. Bütün bu olumsuzluklara,
düşünsel yönden karşı çıkmak amacıyla bir gen felsefesi, geno-philosophia
oluşturulabilir. Genli yaşamda insan olmanın sorumluluğu çok daha artacaktır.
Çünkü insan, kendi bedenine, kendi "doğa"sına, geçmiş dönemlere
göre daha yoğun biçimde etki edebilecektir. Burada yapacağı, bilgisel,
teknolojik, ahlaksal bir yanlış, insan türünü, giderek gezegendeki hayatı,
bizim için yaşanmaz doğrultuda dönüşüme uğratabilecektir.
Belki, gelecekteki bir gen ahlakını ele alışımızda dayanmamız gereken,
insana özgü temel değerlerden şu anda önemli görünenleri şunlar olacaktır:
1. Özerklik. İnsan kendi kendine karar verebilen, kendi
ayakları üstünde durabilen bir varlıktır. Genleri üstünde hakkı vardır.
2. Saygınlık. İnsan onurlu, saygın bir varlıktır. Evrende,
diğer varlıklara, yaşanan hayata karşı taşıdığı sorumluluk, bu sorumluluğu
yerine getirme kaygıları, onun saygınlığını pekiştirmektedir. İnsan saygındır,
çünkü, evrendeki yaşama saygı duyar, kendine, kendi türdeşlerine saygısı,
özsaygısı vardır. Hayatı güçlendirmek, desteklemek, değerini yüceltmek
için ürünler ortaya koymaya çalışması bu saygınlığın belirtilerindendir.
3. Dokunulmazlık. İnsan dokunulmazlığı olan bir varlıktır.
Saygınlığının bir sonucu olarak o, Kant'ın dediği gibi bir "amaç"tır,
araç olarak kullanılamaz. İnsan genleriyle motor parçalarıyla oynar gibi
oynayamazsınız. Onu "eğip bükerek", bir "köle", bir
araç gibi kullanamazsınız. Genetik müdahale, bu dokunulmazlığından dolayı,
ancak rızâ sonucu, o insanın müdahaleyi kabul etmesi sonucu yapılabilir.
4. Bütünlük. İnsan bir bütündür. Bedene müdahale, ruhuna,
düşüncesine, değerlerine, kültürüne, çevresine müdahale anlamına gelir.
5. İncinebilirlik. İnsan, Levinas'ın da belirttiği gibi
incinebilir, kırılabilir bir varlıktır. Bundan dolayı özen gösterilmesi,
ilişkiye geçilirken dikkat edilmesi gerekir.
İnsan özerk yanıyla kendi hayatını oluşturma gücüne sahip, dokunulmazlığı,
incinebilirliği ile de aracı olarak kullanılmaması gereken bir varlık
olarak ortaya çıkıyor.
6. Anlamlarla Yaşayan (Noetik) bir varlıktır, insan.
Özerk yanıyla, kendinden milyonlarca yıl önce oluşmuş, onsuz bir o kadar
yaşamış, doğanın bir parçası olarak, kültürü, ahlakı, sanatı, bilimi,
değerlerini yaratır. İnanır, inançlarına saygı duyar. Kendisinin doğal
yanını denetleme bilgisine, hünerine ulaşmaya çalışıyor. Bunu bütünlüğünü,
saygınlığını unutmadan yapmalı. Yüksek değerler, yaşamı geliştirip, zenginleştirici
idealler için gerçekleştirilmeli. Bedenindeki genleri, ondaki cânı oluşturuyor,
cânı anlamlar veriyor hayatına. Genleriyle oynandığında, yalnızca bedensel
değişikliklere uğramayacak, insan "nooesferi", anlam küresi,
anlam dünyası değişecektir. Somatik (bedensel. Eski Yunanca'da
"soma"beden anlamına geliyordu) genlerin, organizma hücresine
ait genlerin yanında, belki bir benzetmeyle söylersek, noetik dünyamıza,
anlam dünyamıza, sanat, ahlak, bilim, düşünce hayatımıza ait genlerimiz
de olabilir.
Somatik genlerin yaşamın herşeyi olduğunu sanma yanılgısına düşmemek gerekiyor.
Salt somatik genlerimizle oynayarak "mutlu", "akıllı",
"yaratıcı" olabileceğimizi sanmamalıyız. Yaşamın değişik boyutlarından
söz ettik: Somatik yapımızın yanında, duygu, düşünce, çevresel yapımızı
unutmamalıyız. Yaşamın diğer boyutlarının somatik boyuta indirgenebileceğini
düşünen, savunan düşünürler vardır: Bu indirgenme sorunu, basite indirgenemeyecek,
kavramsal ve olgusal zorluklar taşır. Bir felsefeci olarak, burada tartışamayacağım
dayanaklarımdan yola çıkarak, insanın, insan varlığının özelliklerinin,
salt bedenden, salt bedenindeki genlerinden oluştuğunu sanmanın yanıltıcı
olduğunu düşünüyorum.
"Genli yaşamda", gensiz yaşamdaki kimi kavramların "metafizik",
belki kültürel ya da bilimsel anlamları dönüşüme uğrayabilir. Örneğin,
"doğa" artık bizim de giderek müdahale ettiğimiz bir alan olduğu
için, "doğal", "yapay" kavramları yeni yorumlar kazanacak.
"Klonlama" gibi teknolojilerin ardında, "üreme" kavramı
sorgulanabilecek; genlere müdahale ile insanın evrim boyunca değişimlerini
"geriye" çevirebileceğimiz düşüncesinden kalkarak, "zaman"ı,
"tarih"i, genetik yapımıza bağlı olarak yaşadığımız savı ortaya
atılabilecektir. "Birey" kavramı, "dışarıdan", genetik
müdahale ile değişiklik tehditleri karşısında, "klonlama" olgusu
göz önüne alındığında, yeniden gözden geçirilmesi gereken kavramlardan
biri. "Özgürlük" de, bizi belirlediklerine göre, genlerin bizden
özgür olup olmadıkları gibi sorular sorabilen felsefeciler önünde, yeni
anlamlar kazanabilecek bir kavram olarak görülüyor. (Soru: Genler, "bizi"-salt
bedenimiz mi?- belirliyor da, "biz", genleri belirlemiyor muyuz?)
SONUÇ
Gen
teknolojisindeki gelişmeler karşısında telâşa gerek yok. Genler, öyle
sandığımız gibi bizi hastalıklardan, özürlerden, yaşama sorunlarından
"hemen", kurtarabilecek, sihirli formüller değillerdir. İnsan
karmaşık bir varlık; insan yaşamı da hemen matematiksel kesinliklerle
çözülebilecek sorunlar taşımıyor her zaman. Bu gerçek, bizi umutsuzluğa
itmemeli. Irkçılık, yoksulların, kadınların ezilmesi, dünyayı yapay insanların
istilâ edebileceği,insanların genlerine müdahale ile özerkliklerinin,
insan olma onurlarının ortadan kaldırılabileceği endişesi geleceğe bakışımızı
karartmasın.
İnsan, "genli yaşam" serüveni içine girmiştir. Tarihi boyunca
ağır bedeller ödemiş de olsa, insan hâlâ geleceğe umutla bakabilecek gözlerini
yitirmedi: Hızla değişen dünyasında ne olup bittiğini görüp yorumlamaya,
olası tehlikelere karşı kendini korumaya çalışmaktadır. Bu yazı da, bu
dünyanın perdelerini kaldırma çabası içinde, okura ihtiyatlı bir umut
yolu göstermektedir.
|
|
|