Türkiye'de Psikolojinin Tarihçesi
Hazırlayanlar: Hakan Burçoğlu, Burçin Öğrenir
İstanbul Üniversitesinden Bir Görünüm
|
Türkiye'de psikolojinin tarihini 15.yy da Sultan 2. Mehmed döneminde kurulan akıl hastanesine dayandırabiliriz. Bu hastenede, akıl hastalığının diğer hastalıklar gibi olduğundan yola çıkarak hastaları müzikle ve sporla tedavi yoluna gidilmiştir. Bugünkü anlamda psikoloji çalışmalarına ise 1915 yılında, İstanbul Üniversitesi'ni yenileştirme planı çerçevesinde Almanya'dan davet edilen pröfesörlerin eğitim vermek üzere İstanbul'a gelmeleriyle başlanmıştır.Pröfesör Anschütz İ.Ü'de kurulan Psikoloji Kürsüsünün başına getirilmiş ve burada Almanya'da olduğu üzere psikoloji deneysel bir bilim olarak ele alınmıştır. Aynı yıl, alanında ilk olan, çocuk psikolojisi üzerine bir kitap yayımlanmış ve Binet-Simon Zeka Testi türkçeye çevrilmiştir. 1. Dünya Savaşı sonunda İstanbul işgal edilince, İ.Ü'de bulunan yabancı pröfesörler de ülkelerine geri döndüler. Psikoloji Kürsüsünün başına, Jean Jacques Rousseau Enstitüsünde eğitimini tamamlamış olan Şekip Tunç getirildi. Şekip Tunç psikolojinin deneysel alanından çok eğitim yönüyle uğraşmış, kitaplar ve makaleler yazmış, Freud ve James gibi önemli isimlerden çeviriler yapmış, günlük gazetelere psikoloji üzerine yazılar yazarak psikolojinin daha çok bilinir olmasına hizmet etmiştir.
1933'de İ.Ü. yeniden yapılanmaya gitmiş, bunda Nazi Almanyası'ndan kaçarak Türkiye'ye gelmiş bilim adamlarının rolü büyük olmuştur.Bu dönemde 103 yabancı profesör Türkiye'de çeşitli görevlere getirilmişlerdir.Hemen hepsi alanlarında öncü olan bu isimler İstanbul Üniversitesi'ne en parlak 15 yılını yaşatmışlardır.
1936 yılında Prof. Wilhelm Peters, Deneysel Psikoloji Kürsüsünün başına geçirilmek üzere davet edilmiş ve 1937'de bu kürsünün başına geçmiştir. Prof. Peters Deneysel Psikoloji Kürsüsünü, Pedagoji Enstitüsünden ayırmak için çalışmalar yaptı. Bu dönemde psikoloji kütüphanesi ve laboratuvarı kuruldu.
Aynı yıl Ankara Üniversitesi ve bu üniversitede bir de psikoloji kürsüsü kuruldu. Felsefe Enstitüsü'nün altında psikoloji ve felsefe kürsülerinin başında Prof. Pratt ve Muzaffer Sherif bulunuyorlardı.
1953 yılında İ.Ü'nden emekli olan Prof. Peters'in yerini asistanlığını da yapmış olan Prof. Mümtaz Turhan aldı. Prof. Turhan yurt dışından misafir öğretim görevlileri çağırmış ve asistanlarının da yurt dışında eğitim görmelerini sağlayarak, verilen eğitimin kalitesini arttırmaya çalışmıştır.
Aynı yıl Deneysel Psikoloji Kürsüsü'nden ayrılan Genel Psikoloji Kürsüsünün başında Prof. S. Esat Siyavuşoğlu bulunuyordu. Siyavuşoğlu'nun Rorshach testinin türkçeleştirilmesi, Şişli psikoteknik laboratuvarının ve kriminoloji enstitüsünün kurulmasında katkıları olmuştur. Yukarıda sözü geçen iki kürsü 1983 yılında YÖK kararı ile tekrar birleştirilmişlerdir.
1953 yılında Eğitim Bakanlığı Test ve Araştırma bürosu kurulmuş burada yabancı dillerdeki testlerin çeviri ve adaptasyonlarının yapılması planlanmıştır.
60'lı yıllar ve devamında Türkiye Üniversitelerinin sayısındaki artış ile 1987 yılına gelindiğinde psikoloji lisans eğitimi veren üniversitelerin senede aldıklar öğrenci sayısı 800'e ulaşmıştır. 70'li yıllar itibarı ile ülkemizde, diğer alanlarda olduğu gibi, psikoloji alanına ilişkin kitapların, araştırmaların sayısında bir artış olmuştur.
Türkiye'de 'psikolog' tanımı ve eğitimi bağlamında genel ve uzmanlığa
ilişkin standartlar 1978'den itibaren tartışılmaya başlandı. 1980'de
gerçekleştirilen 1. Yöresel Psikooji Sempozyumunda, çocuk yurtları,
hastaneler, ıslahevleri, kreş ve gündüz bakımevleri gibi kurumlarda
çalışan psikologların; görev tanımı, mesleki bilgi ve yeterlik açılarından
dile getirdikleri sorunlar (Güçray, 1980; Kakçıoğlu, 1980; Öktem, 1980;
Satılmış, 1980; Şentaş, 1980; Yazgan, 1980) ele alınmış, psikologların
uzmanlık ve eğitim standartlarıyla ilgili çalışmaların üniversitelerde
oluşturulacak komitelerce yürütülmesi gerektiği ileri sürülmüş
(Şahin,1980; Uçman, 1980) ve daha önce Öztürk'ün de (1979) değindiği
çizgide iki yıllık bir temel eğitimden sonra uygulamaya yönelmek
isteyenler için iki yıllık bir eğitim, staj ve yaz programı düzenleme
fikirleri ortaya atılmıştır (Kuzgun, 1980; Uçman, 1980). Ancak, o tarihten
bugüne kadar devam edegelen tartışmalarda psikoloji bölümlerinde uygulanan
mevcut lisans programının uzmanlık yönünden yeterli sayılamayacağı
vurgulanmıştır (Öztürk, 1979; Le Compte, 1980; Öner, 1980; 1982; Savaşır,
1980; Yazgan, 1980; Türk psikologlar Derneği Bülteni, 1993). Yukarıda
değinilen tartışmaların ardından, Psikologlar Derneğinin çabalarıyla
1988'de psikoloji mesleğinin tanımına yasal nitelik kazandırma
girişimleri, 1993'de yeniden canlanmış ve psikolog tanımı Türkiye Büyük
Millet Meclisi (TBMM) Sağlık Komisyonunun gündemine alınmıştır. Meslek
Yasa teklifinde Sağlık Yasası kapsamında incelenecek olan klinik psikolog
görev ve yetkilerinin yanısıra, diğer psikoloji dallarında uzmanlaşan
psikologların görev ve yetki tanımları da ele alınmaktadır. Psikoloji
mesleğine ilişkin uzmanlık ve eğitim standartlarınadayanan yasa önerisi,
hem psikolojinin alt dallarının neler olduğunu hem de bu dalların, ilgili
diğer meslek alanlarından farklarını netleştirirken, psikoloji alanının
kendi sınırlarının tanımlanması sonucu etik standartlara bağlı mesleki
denetimin de gerçekleştirilmesini mümkün kılacaktır.
Psikoloji mesleği tanımlanmaya çalışılırken bazı sorunlarla
karşılaşılmıştır. Bunlardan en başta gelen birçok ülkede olduğu gibi
ülkemizde de yaşanan meslekler arası tanım çatışması ve rekabettir.
Psikologlar, psikiyatristler, eğitimciler, psikolojik danışma ve rehberlik
hizmetlerini yürütenler arasında genel ve uzmanlık standartlarına ilişkin
mesleki tanım sorunları mevcuttur (Baymur, 1980; Kakçıoğlu, 1980; Kuzgun,
1980; Öktem, 1980; Öner, 1980; Özer, 1980; Pamir, 1980; Savaşır, 1980;
Uçman, 1980, Urcan, 1980). Anılan sorunlar, 1978'den itibaren Türkiye'deki
psikoloji mesleği açısından tartışılmaya başlanmıştır. Bu tarihte
psikologların, klinik, sosyal va gelişim dallarındaki görev ve
sorumlulukları belirtilmiş, ayrıca çocuk yuvaları, özel eğitim kurumları,
huzur evleri gibi kurumlarda çalışabilecekleri vurgulanmıştır. Bunun
yanısıra Adalet Bakanlığına bağlı kurumlarda çalışan psikologların görev
ve yetkileri tanıtılmıştır (Le Compte, 1978). Ancak bu saptamalar,
uzmanlık tanımında gerekli eğitim standartlarına değinilmediği
gerekçesiyle eleştirilmiştir (Öztürk, 1979). Bundan sonra yer alan okul,
klinik ve endüstri psikoloğu tanımlarında ise eğitime ilişkin gerekli
koşulların da belirtildiği görülmektedir (Öner, 1979; Savaşır, 1979;
Toker, 1979).
Psikolojide eğitim standartlarına geldiğimizde ise APA VE EFPPA'NIN
standartlarına uyum sorunları ve 4 yıllık lisans diploması aldıktan sonra
alanda çalışan psikologların yeterlilikleri konusundaki sorunlar
görülmektedir. APA ve EFPPA'nın standartlarına uyum konusunda çok çeşitli
görüşler öne sürülmüş fakata halen bir değişime gidilmemiştir. Dört yıllık
lisans diploması aldıktan sonra alanda çalışan psikologların
yeterlilikleriyle ilgili olan sorun ise dikkate alınmış, 1. Yöresel
Psikoloji Sempozyumunda hizmet içi eğitimin geliştirilmesi hedefinin
(gençtan, 1980; Kuzgun, 1980; Şahin, 1980; Uçman, 1980; Yazgan, 1980),
yasada yer alması, bu konuya verilen önemi göstermiştir. Öte yandan,
farkklı uygulama dallarındaki psikologların kendilerine yakın
mesleklerdeki uygulayıcılarla yaşadıkları mesleki ilişkileri ve eğitime
ilişkin belirsizliklerden de söz edilebilir. Örneğin , klinik
psikologlarıbn eğitiminin psikiyatristler tarafından mı, psikologlar
tarafından mı yapılacağı konusu yine 80' li yıllarda tartışma konusu
olmuştur. Gençtan (1980), klinik psikoloğun terapi yapabilmesi için
uzmanlık eğitimi sırasında bir psikiyatristin denetiminde çalışmasının
gerektiğini ileri sürerken, Topçu (1979), Savaşır (1980), Topçu ve Kuzgun
(1980) ve Özer (1982), psikologların eğitiminin ancak psikologlar
tarafından mümkün olacağını vurgulamışlardır.
|