Babamın
Kodak fotoğraf makinasını ele geçirmiş, liseden sınıf arkadaşım Murat
Aksoy
(kendisi Kurtuluş’ta tren istasyonuna yakın otururdu) tren fotoğrafları
çekiyorduk. 30. Temmuz. 1985 Salı günü 2261 sefer sayılı, E 40 003
tarafından
çekilen banliyö treni Ankara Garından hareket etmeden önce basamağında
çektiğimiz fotoğraf ile tanışmış olduk. Fotoğraf banyo edilip basılınca
vermek
üzere gara gittim. Rahmetli Cemil Arın’ın fotoğrafını söylediği gibi,
şimdi
yerinde mescit bulunan odadaki şişman görevliye bıraktım ama Orhan
Ağabeyi yeniden
görmek istediğim için ne zaman çalıştığını öğrenip fotoğrafı görevliye
teslim etmedim.
Ertesi gün gara gelip E 40 001’de çalışan
Orhan Ağabeyi buldum,
fotoğrafı
verdim. Birlikte kabinde çay içtik sohbet ettik. Kabinde Sincan’a gidip
gelmeyi
önerdiğinde çok mutlu oldum. Yardımcı makinistinin de gelmesiyle hep birlikte Sincan’a
gittik, orada manevra yapıp lokomotifi dizinin diğer tarafına geçirdi,
Ankara
Garına döndük. Trenin Ankara-Kayaş-Ankara seferi iptal edildiği için
vedalaşıp
ayrıldık.
Zaman
zaman şişman
görevliye sorarak, zaman zaman da elimdeki tarifeden ve Orhan Ağabeyin
bir gün
çalışıp bir gün çalışmadığını bildiğim için gara geliyor onu görüyor,
ara ara
gardan rahmetli babannemin evinin olduğu Hipodrom durağına ya da başka
yerlere
kabinde gidip geliyordum. Bu arada 23. Eylül. 1985 Pazartesi günü
fotoğraf
makinasının sehpasını da alıp gara gittim. Hem kabinde hem de makinanın
dışında
fotoğraf çektim. Tüm israrıma rağmen Orhan Ağabey makinanın dışındaki
fotoğrafta bulunmak istemedi, yine de içeriden yüzü belli belirsiz
görünmüş. O
gün de birlikte Kayaş’a gidip geldik hafızam beni yanıltmıyorsa.
Orhan Ağabey E 40 001'in kabininde bana valse
ile nasıl kran arttırıp
eksiltileceğini anlatırken (23. Eylül. 1985)
Aynı gün E 40 001'in dışındayım. Nedense Orhan
Ağabey ikinci fotoğrafta
bulunmak istememişti. Yine de dikatlice bakılırsa bombeli camın
arkasından yüzü seçilebilir (23. Eylül. 1985).
Fotoğraflar
basıldığında özellikle
kabindeki fotoğrafı çok
beğenmiş, “bunu
kalbimin üzerinde
taşıyacağım”
diyerek iç cebine koymuştu. O fotoğrafları çektiğimiz gün müydü
bilemiyorum,
bir seferinde lokomotifin makina dairesine geçmiştik, bana pantograftan
gelen
akımın nerelerden geçtiğini ve motorları nasıl işlettiğini,
gradüyatörü, yardımcı sistemleri
anlatmıştı bütün ayrıntısıyla. Bir başka gün lokomotifin nasıl
kullanıldığını,
frenlerini göstermiş ve hatta tren dururken imdat frenini kullanmıştı,
toz
duman içinde kalmıştık. Galiba o gündü, bu kez babamın siyah beyaz
filme 4.5 x 6 cm çeken Zeiss-Ikon körüklü makinası ve siyah-beyaz film
vardı. Üç kare fotoğraf almışım.
E 40 001 Ankara Garından Sincan yönüne hareket
etmeden önce.
Aynı gün, Sincan'dan dönmeden önce olmalı...
Sincan-Ankara arası kabinde bir misafirimiz vardı ve Orhan Ağabeyin
ricasıyla fotoğraflarını çektim. Makinanın flaş bağlantısı ve flaşı
olmadığı halde fena görünmemiş...
Birlikte
yolculuk ettiğimiz zamanlar hep beni kendi koltuğuna oturtur, kendisi
sağ
yandan lokomotifi kullanırdı. Böylelikle E 40 000’lerin
nasıl
kullanılacağını
öğrenmiş oldum. Tabii bunda ardı arkası kesilmeyen sorularıma Orhan
Ağabeyin
sabırla yanıt vermesinin katkısı da büyüktür. Hatta Orhan Ağabeyden
öğrendiğim
hafif frenli yanaşma ve tamponlama tekniği sayesinde Amerika’da
çalıştığım
elektrikli demiryolu müzesinde çok sükse yapmış, son derece yumuşak ve
denetimli
tamponlamalarımla yılların amatör makinistlerini şaşırtmıştım.
1985-86
ders
yılında lise son sınıftaydım ve derslerime ek olarak üniversite
sınavına da
hazırlandığım için ders yılı ilerleyince Orhan Ağabey ile ancak
tesadüfen görüşebiliyordum. Bir
keresinde Yenişehir tren istasyonunda babaanneme gitmek üzere banliyö
beklerken
Orhan Ağabey E 40 001 ile aksi yöne gidiyordu
ve yanına binmiştim.
Cebeci’de
miydi anımsamıyorum, bir istasyonda elektrikli dizi ile karşılaşmıştık
ve
zamanımın darlığı nedeniyle diğer trene geçmiştim. Ben üniversite
telaşındayken
E 40 001 de Ankara’dan ayrılıvermişti. Şubat
tatilinde her zamanki gibi
rahmetli
anneannemin Erenköy’deki evine gittim bir haftalığına. Anneannem de
beni
bekliyormuş zira pek çok şeyi pişirdiği elektrikli fırınının rezistansı
bozulunca canı bayağı
sıkılmış. Rezistans almak üzere apar topar Etem Efendi Caddesindeki
elektrikçiye gitmek için çıktım. Her
işte bir hayır vardır derler ya, Erenköy tren istasyonunda E 40 011’in
çektiği
yük treni yan hatta (sayding) duruyordu, içinde de deri kasketiyle
Orhan Ağabey!
Ekspres
geçip onun kullandığı yük trenine sinyal açılana kadar sohbet ettik,
bir
süredir buradaymış, misafirhanede kalıyormuş.
Üniversite
sınavını atlattıktan sonra yine şişman görevliye Orhan Ağabeyi sordum.
Marşandiz Garında DE 11 000’lerle manevrada
olduğunu söyledi. Bir
keresinde de
rahmetli babaannemlerin orada, herhalde Hipodrom trafo merkezine vagon
bırakmış olmalı, Marşandiz’e
dönerken gördüm, seslendim ama makina gürültüsünden beni duymadı,
hareket etti.
Son görüşmemizde DE 24 000 ile Adana’ya
gidiyordu ve birlikte Cebeci’ye
kadar
gitmiştik gece karanlığı. Dört makinist vardı, iki iki nöbetleşe
kullanıyorlardı, Orhan Ağabey makinada değildi ve bu kısa süre
içerisinde
sohbet edebilmiştik.