ÇOCUK
GÖZÜYLE DERBESİYE’DE BİR SABAH
“Şarkılar seni söyler,
Dillerde name adın”
diye başlar bir şarkı.
İnsanlar sevdiği şarkılarda aslında kendilerini aramakta ve belki de
kendilerini bulmaktalar. Şarkıları sevmek, ortak olmaktadır.
Derbesiye’de sabah demek, hayata yeniden başlamak demektir. Bir piyeste
ikinci perdenin açılması, ikinci perdenin oynanması demektir. Hele bir
de kış ise, nadiren de olsa yağan kar tutmuş ise ağaçlar da bembeyaz
olmuş ise, çocuk aklı işte, ille de bir şeyleri başka bir şeylere
benzetecek ya, karlı ağaç dallarını da, ceviz içlerini ipe dizerek
pestil suyuna batırılıp yapılan ve yörede adına (uukude) denilen sucuğa
benzetmek belki de çocuklar arasında adettendi. Bir de serçe kuşları
alışabilseydi o manzaraya. Nereden çıkardın demeyin a dostlar. Serçe
kuşlarının ve diğer kuşların Derbesiye’nin karlı haline alışamadıkları
her halinden bellidir. Adeta donmamak için çok çabuk hareket ediyor,
ağacın dalına konması ile uçması bir oluyor, yine aynı hız ile yere
konuyor, yine bildik hız ile oradan da uçup gözden kaybolmaktadır.
Sokağımızdan ve yoldan geçen insanları gözlüyorum çocuk aklıyla. Eller
cebinde, ceketinin ve ya paltosunun yakasını kaldırmış ise hava çok
soğuk demek, bu da çocuklara dışarı çıkma yasağı var demektir.
Israrlarda ise, bildik nasihatler ebeveynlerin ses tonu biraz daha
yükselerek “üşürsün, hasta olursun, donarsın” gibisinden sözler.
Bizim de kendimize göre bildiğimiz şeyler var her halde. Dışarıda
oynamaya izin verilmeyeceğini az buçuk tahmin ederdik. Dışarıda
oynamaya izin verilmeyecek tahminimiz ağır bastığında, az önce
seyrettiğimiz kuşları yemlemek için, kahvaltıda sofra bezine biraz daha
fazla ekmek kırıntısı yapmaktı. Çünkü böyle zamanda kesinlikle
kırıntılar kuşların payıdır. Hoş zaten hep kırıntılar başkasının payı
oluyor. Çünkü yazın da karıncaların ve böceklerin payıdır.
Kahvaltı dediğimiz öyle ahım şahım, içinde kuş sütünün eksik olmayan
sofra değil. Ağırlıklı olarak, ya bir mercimek çorbası yanında bir
kelle soğan ve ya çay zeytin peynir.
Genelinde ebeveynlerimiz yokluğu kıtlığı bilen gören insanlar.
İnsanlarımızın elbiseleri hatta çorapları bile yamalı idi. Ama çok
temiz idiler, tıpkı yürekleri gibi. Şayet dışarıda oynamaya izin
verilmiş ise, bir de harçlık olarak üç beş koparıldıysa değme çocuğun
keyfine. Anneler sıkı sıkıya giydirip, bol nasihatten sonra her hangi
bir bahane söyleyerek eve girilir. Ekmek sepetinden yarım ekmek kadar
ceplerimize ve ya elbiselerimizin altına koyduk mu, yıldırım hızıyla
doğru dışarıya. Hani yarım ekmek değip az görmeyin, tandır ekmeği. Şu
anda Şehir’lerde bakkal ve fırınlarda satın aldığımız belki de iki
ekmeğe tekabül eder. Dışarı çıkıldığında öncelikle yapılan şey,
herkesin anlaşabildiği, kafasının sardığı bir arkadaş gurubu var. İşe
kendi gurubunu bulmakla başlar. Sonra evden aşırdığı ekmeği minicik
parmakları ile kırını haline getirip, minik kuşların yemesi için karla
kaplı toprağın üzerine birkaç yere serpiştirmek.
Birkaç çocuk arasında mutlaka birisi kibrit almıştır. Küçük kiloluk boş
tenekelerden bulunur, çalı çırpı toplanıp içinde ateş yakıp, rüzgâr
almayan kuytu bir yer bulunduktan ve hafif ısındıktan sonra ilk iş
kardan adam yapmak için kar toplamak. En ideali de öteki mahalleli
çocukların yaptığı kardan adamdan daha büyüğünü yapmak. O da bitti mi
yapılan kardan adamın etrafına şayet kalmış ise aynı şekilde ekmek
ufalamak. Çocuklar o minnacık yüreği ile lambada titreyen alevin
üşüdüğü bu günde bile kuşları beslemeği unutmuyorlar. Hohlayıp
ısıttıkları elleri ile ufaladıkları ekmeklere gelen kuşları seyretmek
ise ayrı bir zevkleridir, akvaryumda balık seyretmek gibi. Öğlen olup
karınları acıktığında ise karınlarını doyurmak pek sorun olmuyordu.
Derbesiye’de çocukları, yaşlıları ve yolcuları doyurmak hayır işlerinde
en önde gelirdi. Ondan dolayıdır ki hangi eve giderlerse seve seve
duyururdu onları.
Böylece sürüp gider hayat minicik kafalarında kocaman çarklarını
çevirerek.
Her geçen gün büyürler biraz daha, bilseler her geçen gün onları
ayrılığa sürükleyip gittiğini.
Ah ah çocukluk işte. Çocuk sabidir, çocuk melektir ve o meleklerin
sevdiği Derbesiye.
Şimdi en güzel şarkılarda arar olduk o güzelim Derbesiye’yi.
Kulaklarımızda hoş bir melodi ile.
“Şarkılar seni söyler,
Dillerde name adın”
Gani EVİS
İzmir’deki Debesiye’li (Şenyurt’lu) 07.01.2008