Neye
istinaden
söylediklerini, her ne kadar bilemiyor olsak bile hoş ve güzel bir söz.
Gerçi
bir fincanının kırk yıl ömür biçilen bu içeceğin de cılkını çıkardılar.
Malum son
zamanların
revaçta içeceği olan Neskafe denen içecekte kahveden yapılmaktadır.
Sade, ikisi
bir arada, üçü bir arada olmak üzere birkaç çeşidi bulunmaktadır. Bir
fincan
kahveye kırk yıl ömür biçen, neskafeyi görseydi biçtiği ömür nice
olurdu acaba?
“Otuz beş yaş yolun yarısı
eder” demiş şair. Demek ki, bir fincan kahvenin, bir insanın ömrünün
yarısını
geçkin bir hatırı vardır.
Derbesiye’de
zamanında ekilen tohumlar bu gün meyveye durdu. Gülü düşünün. Özünün
etrafındaki yapraklar her ne kadar farklı yönlerde olsalar da gülü
oluşturuyorlar.
Bir
zamanlar Şenyurt
Demir Sporda oynayan futbolcular nerede şimdi?
Top
sahasının
etrafında meşe, misket ve ya gülle diye tabir edilen oyunu oynayan
çocuklar
nerede?
Ve
istasyondan
Ceylanpınar tarafı makas başına kadar akşamüzerleri sevgi yolunda
geziyormuşçasına arşınlayan gençler nerede?
Farklı
berberlerin,
farklı terzilerin müşterileri nerede şimdi?
Mahalleler
arası,
okulda sınıflar arası futbol, voleybol maçı yapanlar nerede şimdi?
Hiçbir
zaman, siyasi
parti, fikir, cemaat, görüş ve milliyet ayırımı yapmadan adeta ete ve
tırnak
gibi birbirine geçmiş, kenetlenmiş insanlar nerede şimdi?
Eski
manevracılardan,
çalışma anında iki vagonun tamponları arasında sıkışıp ölümden kıl payı
dönen
yatakhaneci kambur Şevki amcayı kızdırıp kaçan çocuklar nerede?
Caminin
kuyusundan
çıkan su daha derindir. Haliyle daha güzeldir deyip bidonu ve ya
testiyi omzuna
alıp, bazılarının da bir sopanın iki ucuna çengel ile tutturulup kova
ile su
taşıyan genç kızlar şimdi nerede?
Şenyurt
Demir Spor
ile maç yapmaya rakip takımı getiren minibüs veya otobüsün yol parasını
vermek
için, para toplama ve toplanan paraya katkı sağlamak inceliğini
gösterenler
nerede?
Cehennemi
andıran yaz
sıcaklarında, Toros treninde ve
Suriye’den gelip, Nusaybin, Şenyurt’tan Kamışlıya giden motorlu trende
“Sevaptır, bunlar yolcu, bizim misafirimiz sayılır” diyerek, sadece
Allah rızası için bidonla, ibrikle, kovayla eline ne geçirdi ise bardak
bardak su
dağıtanlar nerede?
Futbol
sahasının
etrafında, her akşam taburun atlarının antremanını, haftanın belli
günlerinde
ise yarışlarda yer kapmak için erken gelip oturan, yarış başladığında
ise
tuttuğu atın yarışı kazanması için avazı çıktığı kadar bağıran,
avuçları
patlayasıya alkışlayan insanlar şimdi nerede?
(Ben
Tunga isimli atı
tutardım, genelde birinci gelirdi)
Resmi
Bayramlarda
ezberlediği şiiri avazı çıktığı kadar bağıra bağıra okuyan çocuklar
nerede
şimdi?
Bal
arılarına zarar
veriyor diye, bir sopanın ucuna teneke çakıp değirmen etrafında biriken
sularda
eşek arılarını öldüren çocuklar nerede?
Derbesiye’de
hasta ve
cenaze olduğunda günlerce evlerinde geçmiş olsun ve ya taziye kabul
edenler,
taziyeye gidenler nerede?
Bir
rüzgâr esti ve sonbahar yaprağı
gibi her birimizi bir tarafa sürükleyiverdi.
Ah
şu yalnızlık
Kemik
gibi,
Ne
yanına dönsen batar.
Diyor şair.
Birileri
bir şeyler
yapmalı. Dün gitti, Yarın belki, Bu güne bakın. En azından internet
ortamında
olsa bile o güzel insanları bir araya getirmeli. O kadar ortak yanları
olan bu
insanlar bir şekilde tekrar haberleşmeleri gerekir.
Zira ömür geçiyor ve bir
fincan kahveye biçilen zaman doluyor.