BİR MAKİNİSTİN GÜNLÜĞÜ-2




...


Bir şekilde varılmıştır iş yerine, kah kendi arabasıyla, kah dolmuşla, kah belediye otobüsü ile.

Depo şefliğine uğrayıp servis yapacağı makineyı öğrendikten sonra, modelini imzalatıp, makinanın tamir defterini alır ve bir servis önce yazılan tamirlerin yapılıp yapılmadığını ne gibi meşruat verilmiş onları kontrol eder. Makinanın hangi yolda olduğunu sorar. Alır çantasını ve makinenın oluğu yere doğru gider.

Artık resmen görev başlamıştır. Makinaya çıkarken içinden gelen en temiz ve ulvi duygularla, "Allah’ım kaza bela verme" der.Ve bir kiracının yeni eve taşınması gibi başlar yerleşmeye markize. Ocağı çıkarıp kurar, çayı şekeri çantasından çıkarıp, yerine yani camın ön kısmına koyar. Parkasını çıkarıp asar. Tabii bunlar makine üzerinde gerekli olan kontrolleri gözden geçirdikten sonra yapar.

Sonra treni temin etmek için istasyona yol alır. Tren üzerine varıp da trene bağlanınca, önce fren tecrübesi yapılır. Kendisi ve götüreceği trenin selameti için bunların çok ama çok gerekliliğini bilir makinist.

Hareket memuru telsizle anons yapar, "filan numaralı trenin makinisti, usta tamam iseniz size yol alayım". Ters giden bir şey yok ise tamamdır.

Hareket memurunun vereceği tamam işareti ile başlar teker dönmeye. Yol almaya başlamıştır tren. Hareket ettiği noktadan uzaklaştığı her bir santim, hedefine yaklaşıyor anlamına gelmektedir. Bir geminin limandan demir alması gibi, bir uzun düdük ile koca makina yavaş yavaş iri bir dev gibi hareket edip hedefe kilitlenen füze gibi. Sadece orası düşünülür. Varacağı yer. Artık el sallayanlar, trene arkadan bakmaktalar, zaten kendileri de arkada kalmışlardır. Ocakta çay pişmiştir zaten, bardaktaki çaydan çekilen her fırt çay, adeta kalan yoldan yutuluyor gibi.

Makinist artık dünyası ile baş başa kalmıştır. Hangi istasyonun suyu güzel çay yapar, hangi istasyonun suyu içmeye güzel, hangi istasyonun ekmeği pişkin, hangi kilometrenin manzarası güzel, nereden ne taraf güzel görünür, nerenin panaroması çok güzel, hangi ormanın yeşili daha koyu, neredeki dükkanın ismi ilginç, hangi istasyonun delisi zararsız hepsini bilir, bilmiyorum beki de, bilmek istediği için bilir, belki de bilmesi gerektiği için bilir.

Markizden bakılır tüm dünyaya. Markiz dedim de değinmeden geçemeyeceğim. Ah o markizler yok mu?  Markizlerin dili olsa da konuşsa. Aslında markiz ne bir gazinodur, ne bir Futbol Federasyonu, ne de Birleşmiş Milletler karargahı. Fakat her kesin bildiği o güzel türküyü, okuyan sanatçıdan sonra en güzel yine makinist okur. Avrupa’da oynayan takımlarımız için verilen en olmaz kararlar, yine markizde düzeltilip, adil karara bağlanır.İ srail’in Filistinlilere, Amerikanın Iraklılara yaptığı zülumlar yine markize tartışılır.

Makinist makinanın motor sesini kah Nazım Hikmet’ten, kah Necip Fazıl’dan, kah Özdemir Asaf’tan okuduğu şiirlere enstruman yapar. Haa bir de şunu söylemeyi unuttum, en güzel şiirleri yine makinist okur. Bazı şiirlerin en can alıcı sözlerini okurken de hakkını verir. Ve uzayıp giden o tren yolları türküsü tecelli mi etmekte,bilmem ki.?

...


İçindekiler Sayfasına