Cuma gecesini Tüvasaş misafirhanesinde geçirmiştim. Sabah 6:10 gibi uyanınca doğru demiryolunun yanına gittim. Sabah sisi ve serini devam ediyordu. Demiryolunun yanında bir buçuk saate yakın yürüyüp inceleme yaptıktan sonra elimdeki tarifeye göre Adapazarı-Haydarpaşa seferini yapan Adapazarı Ekspresinin Mithatpaşa İstasyonuna geleceğini düşünerek istasyonda yerimi aldım. Sabah sisi henüz dağılmamıştı ve geçit bekçisinin barınağında yanan odun sobasının kokusu geliyordu. Derken sabah sisinin içinde Adapazarı Ekspresinin lokomotifini gözüm seçti: Kalın beyaz "bıyıklarıyla" bir E 40 000! Peronun diğer başına ulaştığında artık fotoğrafı çekilebilecek kadar sisten çıkmıştı.
Tarihi E 40
000 tarihi su cenderesinin yanıdan nazlı nazlı geçti.
Peronda
durduğunda
hiç alışık olmadığım şekilde motor cebri soğutma fanlarını kapatıp
derin
bir sessizliğe büründü.
Mithatpaşa
istasyonunda trenin gelmesini bekleyen kalabalık hiç acele etmeden
trene
binmeye başladı.
Bu arada
gözüme,
dispeçer için istasyonda yapılmış cumba takıldı. Benzerlerini tarihi
Amerikan
istasyon binalarında gördüğümü anımsadım.
Sadece tren şefinin içi bilyasız düdüğünün sesi duyuluyordu (bayılırım bu düdüklerin becerikli ellerde çıkardığı seslere). Derken tam sevdiğim gibi "Daa-Diiiiii" diye bir çığlık attı E 40 009 ve cebri soğutma fanları uğultuyla işledi.
Hemen ardından
elektro-pnömatik gradyatörün yıllardır duymadığım "ssst ssst"
diye kran
arttırma sesiyle tren hareket etti. Makinistle selamlaştık, şeftrenle
selamlaştık...
E 40 009
Mithatpaşa
istasyonunu terketti...
...asırlık
çınarların yanından geçip...
Sabah sisinin
içinde kayboldu.