Ulusal ve Maliyet
Esaslı Tarifeler Prof. Dr. Osman SEVAİOĞLU Orta
Doğu Teknik Üniversitesi Elektrik ve Elektronik Mühendisliği
Bölümü
"İster kamu, ister özel sektör olsun, sonunda
tüm masrafları tüketici öder".
Bu makalede ulusal ve Maliyet Esaslı Tarife
kavramları, bunlardan Maliyet Esaslı Tarifenin dağıtım sistemlerinde
mülkiyete dayalı özelleştirme işlemlerinin gerçekleştirilmesi, kayıp
ve kaçakların azaltılması ve buna bağlı olarak fiyatların
düşürülmesi, yatırımların kaynak gereksiniminin karşılanması için
önemi açıklanmıştır.
Tarife Kavramı Tarife sektör
katılımcıları, tüketiciler, çalışanlar ve çevre koruma ile ilgilenen
sivil toplum kuruluşları gibi, diğer üçüncü tarafların çeşitli hak
ve menfaatlerinin korunarak fiyat ve gelirlerin düzenlenmesidir.
Yukarıdaki tanımdan da anlaşılacağı gibi, tarife
çok taraflı, çok parametreli, hak ve menfaatleri birbiri ile çelişen
tarafların bu menfaatlerini teknik, ekonomik toplumsal ve sosyal
yönlerden dengelemeyi ve gözetmeyi amaçlayan bir fiyat ve gelir
düzenlemesidir.
Tarifeyi Etkileyen Bileşenler Yukarıdaki
tanımdan da anlaşılacağı gibi, tarife çok sayıda bileşenden oluşan
bir fiyat ve gelir düzenlemesidir. Bu bileşenler, kısaca;
düzenlemeye tabi faaliyetlerden kaynaklanan bileşenler, yatırımlar,
işletme giderleri, serbestleştirmeye veya özelleştirmeye dayalı
mülkiyet veya işletme hakkı devir bedelleri, çapraz sübvansiyonlar,
kalite ve verimliliğin arttırılması için yapılan yatırımlar ve
masraflar, vergi, sigorta ve fonlar, yükümlenilen maliyetler
şeklinde sıralanabilir.
Yatırımlar serbest piyasa şartları altında kamu
denetiminde, fakat sonunda girişimci kuruluş tarafından
gerçekleştirilen projeler olması nedeniyle, belli bir şekilde
tarifeye yansıtılacaktır. Bu uygulamanın altında serbest piyasaların
temel prensiplerinden birisi olan; "nimetten istifade edenin,
külfetine katlanması, bu külfetin diğerlerine yansıtılmaması"
düşüncesi yatmaktadır. Esasen bu düşünce "Maliyet Esaslı Tarife"nin
de ana prensibini oluşturmaktadır.
Yatırımların gerekliliğinin incelenmesi, kapsamı,
gerçekleştirilme süresi, giderlerin zamana yayılması, geri
ödemelerin tarifeye yansıtılma formülleri gibi detaylar kamunun
denetimi ve sorumluluğu altında, uygulaması ise girişimci kuruluşun
yetkisinde olmalıdır.
İşletme giderleri için de benzer şeyler
söylenebilir. İşletme giderleri yüksek, kayıp ve kaçakları fazla
olan bir şirket tarifeyi kötü yönde etkileyecektir. Ulusal tarife
sisteminde bu etkileme ulusal düzeyde, Maliyet Esaslı Tarifede ise,
bölgesel olacaktır.
Serbestleştirme veya özelleştirmeye dayalı mülkiyet
veya işletme hakkı devri bedelleri de tarifeyi etkileyen
bileşenlerdir. Daha öce ortaya konulan dağıtım İHD İmtiyaz
Sözleşmelerinin Danıştay tarafından iptal edilmiş olmasının ardından
bu konudaki yaklaşım, model, siyasi tercihler bir belirsizliğe
bürünmüştür. Bununla birlikte, ortaya konulacak yeni modellerle
birlikte, bu bileşenlerin belli bir şekilde tarifeye yansıtılmasının
gerekli olduğu aşikardır.
Çapraz sübvansiyonun tarifeyi kötü yönde etkilediği
herkes tarafından kabul edilen bir husustur. Esasen, TEK'in önce
TEAŞ ve TEDAŞ adıyla ikiye, daha sonra, bunlarda TEAŞ'ın; TEİAŞ;
TETAŞ, EÜAŞ adları ile üçe bölünmesinin ardında yatan temel düşünce,
bu kuruluşların yapısal ve muhasebe olarak birbirinden
ayrıştırılması ve bu şekilde aralarındaki çapraz sübvansiyonun önüne
geçilmesidir. Bu anlayışa göre, her alt sektör işletmesi,
yatırımları ve diğer politikaları sonucunda ortaya çıkan masraf ve
yükümlülüklere kendisi katlanmalıdır. Bu noktada düzenlemeye tabi
tarife bileşenlerinin, yani iletim ve/veya dağıtım sistemi
işletmeciliğinden alınan hizmetlerden kaynaklanan sistem işletme,
kullanım ve bağlantı bedellerinin de bir çeşit çapraz sübvansiyon
olup olmadığı tartışılabilir. Burada önemli olan husus bu bileşenler
üzerinde kamu adına bir düzenleme yapılıyor olduğu, yani tarife
üzerinde etkili olan bu bileşenlerin her yıl Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu tarafından gereklilik, gerçeklik, yerindelik ve
zamanlama bakımlarından inceleneceği ve düzenleneceği hususudur.
Kalite ve verimliliğin arttırılması için yapılan
masraf ve yatırımlar son derece geniş kapsamlıdır ve aslında sistem
yatırımlarını da içine alır. Bu kalem içinde personelin eğitim
düzeyinin yükseltilmesinden, makine ve ofis otomasyon parkına,
altyapı yatırımlarına kadar geniş bir masraf ve yatırım zinciri
girer. Bu kalemin de her yıl Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu
tarafından gereklilik, gerçeklik, yerindelik ve zamanlama
bakımlarından incelenmesi ve düzenlenmesinin gerekli olduğu
tartışmadan uzak bir husustur.
Vergi, sigorta ve fonların dağıtımcı Kuruluşun
gider kalemlerinden olduğu ve belli bir formül dahilinde tarifeye
yansıtılması gerektiği ortadadır.
Tarife konusunda üzerinde durulması gereken son,
fakat en önemli husus, "yükümlenilen maliyetler" (stranded cost)
konusudur. Yükümlenilen maliyet, aslında sektör tarafından tam
olarak anlaşılamayan, fakat bazı durumlarda tarifeyi önemli ölçüde
etkilene bir bileşendir. Örnek olarak, YİD santrallerinin kapasite
bedellerinden dolayı ortaya çıkan ödemeler, yükümlenilen maliyetlere
bir örnek olarak verilebilir. Hükümetlerin sosyal gerekçelere dayalı
siyasi kararları ve bu kararlar sonucunda ortaya çıkan ek maliyetler
de sonuçta birer yükümlenilen maliyettir. Serbest piyasa prensipleri
açısından yükümlenilen maliyetlerin ne ölçüde tarifeye yansıtılması
ve geriye kalan kısmının ne ölçüde Hazine sübvansiyonuna tabi
tutulması gerektiği hususu, uzun, derin, çelişkili ve tartışmalı bir
konudur.
Düzenlemeye Tabi Tarife Bileşenleri
Düzenlemeye tabi bileşenler, iletim ve/veya dağıtım sistemi ve
perakende satış ve TETAŞ tarafından yapılan toptan satış
işletmeciliğinden alınan hizmetlerle ilgili bedellerdir. Bu bedeller
bu alt sektörlerden ne gibi hizmetler alındığına bağlı olarak her
tüketici için miktar ve tür bakımından farklılık gösterebilir.
İletim sistemi işletmeciliğinden alınan hizmetler
kısaca; sistem işletme, kullanım bedelleridir. Dağıtım sistemi
işletmeciliğinden alınan hizmetler kısaca sistem kullanım ve
bağlantı bedelleridir.
Tüketiciye ulaşan elektriğin fiyatının belli bir
düzeyde kalmasının sağlanabilmesi ve bu şekilde onun korunması için,
kısa ve orta dönemde gerek perakende satış ve gerekse, bu satışa
toptan girdi sağlayan TETAŞ'ın toptan satış tarifelerinin
düzenlenmesi öngörülmektedir. Burada gözden uzak tutulmaması gereken
ufak bir detay vardır ki, o da, TETAŞ'tan toptan elektrik temin eden
perakendecilerin dağıtım şirketlerine bağlı ana perakendeciler
olduğu hususudur. Bunun tersi olması durumda, yani, perakendecinin
dağıtım şirketinin ana perakendeci kolu olmaması durumunda, şirketin
TETAŞ'tan elektrik satın alma zorunluluğu ortadan kalkmaktadır.
Serbest piyasa ortamının tam olarak yerleştiği uzun vadeli bir
piyasa modelinde dağıtım şirketlerine bağlı ana perakendecilerin de
enerji girdilerini istedikleri tedarikçilerden temin etmelerinin
mümkün olması öngörülmektedir. Düzenlemeye tabi perakende satış
tarifeleri ile ilgili piyasa modeli Şekil 1'de görülmektedir.

Perakende satış tarifeleri ile ilgili piyasa
modelinde iki temel bileşen mevcuttur. Bu bileşenler; enerji ve
sistem bedelleridir. Bunlardan ilki, TETAŞ'tan temin edilen enerji
ile ilgilidir. Prensip olarak enerji bedellerinin "aynen ilet" (pass
through) olarak tabir edilen ve üzerine herhangi bir kar marjı
konulmadan tüketiciden tahsil edilmesi öngörülmektedir. Bu şekilde
bir model Amerika'da yaşanan ve Kaliforniya Krizi olarak bilinen
kötü olayın ülkemizde de yaşanmaması için düşünülen doğru bir
çözümdür. Bir başka ifade ile dağıtım şirketinin perakendeci kolu
enerjiyi kaça alıyor ise, o fiyat üzerinden aynen tüketiciye
yansıtacak ve bu şekilde herhangi bir fiyat tavanı ile
karşılaşmayacak ve tedarikçisinden enerji satın alamaz duruma
düşmeyecektir. Diğer bileşen olan şebeke kullanım bedelinin içinde
dört farklı terim vardır. Bu terimler, kısaca; iletim sistemi
bağlantı bedeli, iletim sistemi bedeli, dağıtım sistemi kullanım
bedeli ve dağıtım sistemi bağlantı bedelidir. İletim sistemi bedeli
de ayrıca, kendi içinde iletim sistemi işletim bedeli ve iletim
sistemi kullanım bedeli olarak ikiye ayrılabilmektedir. Bunlardan
ilki, dengeleme ve mali uzlaştırma merkezi ile ilgili yatırım ve
işletme masraflarından firmanın payına düşen ödeme, diğer ise,
iletim sistemi altyapısının kullanılmasından dolayı firmaya düşen
işletme ve amortisman bedelidir.
Serbest olmayan bir tüketiciye uygulanan perakende
tarifesi ile ilgili yapısal diyagram Şekil 2'de
görülmektedir.

Şekilden de görüldüğü gibi, tüketiciden tahsil
edilen ödeme; perakende hizmet gideri, dağıtım hizmet gideri, iletim
hizmet gideri ve enerji bedeli olmak üzere dört ana bileşene
ayrılabilmektedir. Bunların toplamı tüketiciye yansıyan tarifedir.
Şekil 3'te perakende satış tarifesinin
bileşenleri daha detaylı olarak gösterilmiştir. Burada yer alan
bileşenler kısaca; dağıtım sistemi yıllık amortisman bedeli, dağıtım
sistemi yıllık yatırım bedeli, dağıtım sistemi işletme ve bakım
onarım bedeli, iletim sistemi yıllık yatırım bedeli, iletim sistemi
yıllık işletme ve bakım onarım bedeli, belli bir bedel olarak
gösterilmemiş olsa da, kayıp ve kaçaklara karşılık olarak yapılması
gereken ödeme, perakende satış hizmet bedeli ve son olarak da
elektrik enerji bedelidir.

Ulusal Tarife Ulusal tarife aynı
tüketici sınıfına dahil tüketicilere ülke çapında aynı tarife ile
elektrik satılmasıdır. Ulusal tarife ilgili yapısal diyagram
Şekil 4'de görülmektedir.

1994-2001 yılları arasındaki işletme yapısı ile
yürütülmüş olan Ulusal Tarife Modelinin en önemli özelliği üretim ve
iletim sistemlerinin bir bütün olması ve bu yapı içinde çapraz
sübvansiyon yapılıyor olmasıdır.
Şekilden de görüldüğü gibi, mesken aboneleri göz
önüne alınırsa, tüm tüketicilere aynı tarife ile aynı fiyat
üzerinden elektrik satılmaktadır.
Bu tarife modelinin özellikleri;
(a) Sosyal olması, hatta bir bakıma devletçi
olması, yani toplumdaki yatay (bölgeler) ve dikey tabakalar
arasında herhangi bir ayırım gözetmemesi,
(b) Dağıtım sistemi işletmeciliğini elektrik
ticareti yapan bir satış şirketi değil de, sadece elektrik
taşımacılığı şeklinde bir hizmet olarak görmesi,
(c) Üretimin büyük çoğunlukla kamu elinde olması,
(d) Kamu elinde olmayan özel sektöre ait,
otoprodüktör veya otoprodüktör grubu olarak bilinen üretimin ise,
eğer istenirse, kamu tarafından sabit ve tek zaman dilimli tarife
üzerinden belirlenen bir fiyatla satın alınıyor olması,
(e) Bunlara dayalı olarak da üretim sektöründe
herhangi bir rekabetin olmaması,
(f) Santrallerin farklı üretim maliyetleri
altında çalışıyor olmalarına rağmen, tümünün TEAŞ tarafından
sahiplenilmiş olması nedeniyle, gerçekçi bir üretim maliyet
analizinin yapılmasının zor olması,
(g) İletim ve üretim sistemi işletmeciliğinden
dolayı ortaya çıkan giderler için herhangi bir gelirin
öngörülmemiş olması, bu giderlerin tümüyle dağıtım sistemi
işletmecilerine yapılan satışlarla sübvanse ediliyor olması,
(h) Giderlerin gelirden daha fazla olması
durumunda ise, -ki, çoğu yıllarda bu böyle olmuştur- aradaki
farkın Hazine tarafından sübvanse edilmesidir.
Ulusal tarifenin en önemli özelliği, elektriğin tüm
tüketicilere aynı tarife ile aynı fiyat üzerinden satılıyor
olmasıdır. Bunun anlamı şudur; dağıtım şirketi bu tarifeden elde
edilen gelirlerden kendi hizmet paylarını ayırdıktan sonra kalan
bedeli enerji alım ve iletim sistemi işletme ve kullanım bedeli
olarak -o zamanki adıyla- TEAŞ'a iade edecektir. Bu yıllarda, iletim
sistemi işletme ve kullanım bedelleri için ayrı bir tarife kalemi
mevcut olmadığı için de, bu hizmetlere ait bedeller ayrı olarak
değil, elektrik alım bedelinin içinde ödenmektedir. Bir başka ifade
ile, bu kuruluşlar bugün olduğu gibi EÜAŞ ve TEİAŞ adıyla iki farklı
kuruluş olarak değil de, tek bir kuruluş olarak yapılandığı için bu
kuruluşlara yapılan ödemeler de birleşiktir.
Bu durumda, tek bir bünye içinde yapılanmış olan bu
kuruluşlar arasında hem yatay hem de dikey sübvansiyonun mevcut
olduğu bir gerçektir. Bir başka ifade ile, gerek üretim sisteminin
kendi içinde, gerekse üretim sisteminden iletim sistemine doğru
sübvansiyon yapılmaktadır. Üretim sistemi içinde, birim üretim
maliyeti yüksek olan bir santral, TEAŞ'a bağlı olduğu için, "paçal
yapılarak" maliyeti düşük santraller tarafından sübvanse edilmekte,
üretim sisteminden elde edilen gelirlerin bir kısmı ile ise, iletim
sisteminin tüm yatırım ve işletme giderleri karşılanmaktadır.
Ulusal tarife modelinde TEAŞ'a ödenen elektrik alım
ve iletim sistemi kullanım bedellerinin ne şekilde oluşturulduğu
Şekil 5'te görülmektedir.

Şekilden de görüldüğü gibi, dağıtım bölgelerinde
aynı abone sınıfı için elektrik tarifeleri aynıdır. Bununla birlikte
her bölge kendisi için geçerli olan tüm yatırım, kayıp kaçak ve
işletme giderlerini çıkarmakta ve geriye kalan miktarı, elektrik
enerji ve iletim sistemi işletme ve kullanım bedeli olarak TEAŞ'a
ödemektedir. Her ne kadar bu giderler birbirlerinden açıkça
ayrıştırılmış olmasa da, dağıtım sistemi işletmesi tarafından TEAŞ'a
ödenen miktardan kesilen bedeller aslında yukarıda Şekil 3'te
gösterilmiş olan dağıtım sistemi işletme, kayıp kaçak ve perakende
hizmet giderleridir. Daha detaylı olarak, bu bedeller, dağıtım
sistemi yıllık amortisman bedeli, dağıtım sistemi yıllık yatırım
bedeli, dağıtım sistemi işletme ve bakım onarım bedeli, kayıp ve
kaçaklara karşılık gelen bedel, perakende satış hizmet bedelleridir.
Yukarıdaki açıklamadan Ulusal Tarife Modelinde
dağıtım şirketleri tarafından TEAŞ'a ödenen elektrik enerji ve
iletim sistemi işletme ve kullanım bedellerinin bölgelere göre
değiştiği, yani TEAŞ'ın aslında bölgeler arasında sübvansiyon
yaptığı sonucu çıkmaktadır. Bu sübvansiyon kayıp kaçak oranı ve
işletme masrafları düşük bölgelerden yüksek olanlara doğru
yapılmaktadır. Ülke çapında aynı abone sınıfındaki tüketicilere aynı
tarifenin uygulanıyor olması bu sübvansiyonu gizlemekte ve toplum ve
siyasiler tarafından konunun içyüzünün anlaşılmasını
zorlaştırmaktadır.
Yukarıda açıklanan tarife modelinde, bir dağıtım
bölgesinde kayıp kaçaklar ve işletme giderleri ne kadar yüksek
olursa olsun elektrik son tüketiciye diğer bölgelerdeki aynı abone
sınıfındaki tüketicilerle aynı fiyatla satılmakta, aradaki fark,
yani doğan zarar, satın alınan elektriğin fiyatı düşürülerek TEAŞ'a
yansıtılmaktadır. TEAŞ da bu bölgedeki bu zararını bir başka
bölgeden elde ettiği kar ile kapatmakta, hatta bu kötü durumdan
kurtulabilmek ve Hazine'ye yük olmamak için, kayıp kaçağı düşük olan
bölgeler de dahil olmak üzere ülke çapında tüm bölgelere aynı anda
zam yapmak zorunda kalmaktadır. Bu durumda, kayıp kaçağı yüksek
olmayan bölgeler, yüksek olan bölgeleri sırtlarında taşımaktadırlar.
Ulusal tarife modelinde TEAŞ tarafından bölgeler arasında yapılan
çapraz sübvansiyon Şekil 6 ve 7'de görülmektedir.


Bu durumda Ulusal Tarife Modelinde üç farklı yoldan
yatay ve dikey sübvansiyon yapıldığı ortaya çıkmaktadır;
(a) Üretim sisteminin kendi içinde yapılan yatay
sübvansiyon,
(b) Üretim sisteminden iletim sistemine yapılan
dikey sübvansiyon,
(c) Dağıtım sistemleri arasında yapılan yatay
sübvansiyon
Ulusal tarife, yukarıda sıralanan üç farklı
sübvansiyonun aynı anda uygulandığı devletçi bir işletme modelidir.
Bu modelin yürüyebilmesi için kayıp kaçağı yüksek bölgelere çok
ucuza elektrik verilmesi, bunun için de çok ucuza elektrik
üretebilen ve satabilen bir TEAŞ gereklidir. Ürettiği enerjinin %
65'ini ithal girdilere dayalı olarak elde eden, yani yerli
kaynaklara dayalı olmayan bir ülkede enerji fiyatları elbette OPEC'e
bağlı olacaktır ve de ucuzlamayacaktır. Bu durumda da, yukarıdaki
TEAŞ modelinin işlemeyeceği ve sonunda bir noktada tıkanacağı
ortadadır.
Sübvansiyonla yürütülen böyle bir işletmede hangi
kısmın ne kadar kar, ne kadar zarar ettiği kolayca anlaşılamaz,
gerçek maliyetler kolayca hesaplanamaz, işletmede ağır bir
verimsizlik ve rehavet vardır, işletme zarar eder, fakat, bu
zararlar makyajla gizlenir ama aslında hep vardır ve giderek
büyümektedir. Kuruluş sonunda cerrahi bir yapısal müdahale
yapılmadığı sürece bu Hazine'ye yük olmaktan kurtulamaz.
TEAŞ'ın Üçe Bölünmesi ve 4628 Sayılı Kanunla
Getirilen Yapı Yukarıda kısaca açıklanan ve Ulusal Tarifenin
temelini oluşturan işletme ve tarife modeli iyi veya kötü, 1994'ten
2001'e kadar yürütülebilmiştir. Tekel olmanın yarattığı rekabetsiz
ortam ve bunun sonucunda ortaya çıkan kötü ve mağrur işletmecilik,
özelleştirme söylentileri, bu söylentiler nedeniyle kuruluşta ortaya
çıkan bıkkınlık, işe ve kuruluşa sahip çıkma anlayışındaki
gevşeklikler, Kuruluşun siyasallaşması, tahsilatta güçlükler, kayıp
ve kaçaklarda giderek büyüyen artışlar sonunda kuruluşu her yıl
Hazine'nin omuzlarına giderek daha fazla açık ve finansman yükü
bindiren bir duruma getirmiş ve sonunda 2001 yılına kadar
gelinmiştir.
2001 yılında sektörde serbest piyasa modeli
doğrultusunda iki önemli yapısal değişiklik gerçekleştirilmiştır;
(a) Bu kanuna paralel olarak TEAŞ'ın dikey olarak
ayrıştırılması ve bu ayrıştırma sonucunda üç yeni kamu kuruluşunun
ortaya çıkması,
(b) 4628 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesi.
Bunlardan ilki ile; TEAŞ TEİAŞ; TETAŞ, EÜAŞ
adları ile üç farklı kamu kuruluşuna bölünmüş,
Bunlardan ikincisi ile ise,
(a) Serbest tüketici kavramı,
(b) Bir dağıtım bölgesinde birden fazla perakende
satış şirketinin faaliyet gösterebilmesi yönünde düzenleme,
(c) Serbest tüketiciler için mali uzlaştırmaya
dayalı ikili anlaşma modeli,
(d) Mülkiyeti kendisine ait santrallerde ürettiği
elektriği ikili anlaşmalar yoluyla istediği serbest tüketiciye
veya toptancıya istediği şartlarla satabilen elektrik üretim
şirketi modeli,
(e) Bu katılımcıların yer aldığı ikili
anlaşmalara dayalı serbest bir piyasa modeli,
(f) Bu piyasa yapısını düzenleyen ve denetleyen
bağımsız bir idari otorite; Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu
kurulmuştur.
Maliyet Esaslı Tarife 4628 sayılı Yasa
ile öngörülen, fakat henüz yürürlüğe konulamayan Maliyet Esaslı
Tarife Modeli Şekil 8'de görülmektedir.

Şekilden de görüldüğü gibi modelde üretim, iletim
ve toptan satış sektörleri birbirinden ayrılmıştır. Üretim sektörü
EÜAŞ, iletim sektörü TEİAŞ ve toptan satış sektörü ise TETAŞ adını
almış ve ayrı genel müdürlükler halinde yapılandırılmıştır. Yapının
bu şekilde üçe bölünmesi, birçok kimsenin sandığı veya iddia ettiği
gibi, ideolojik veya siyasi değil, fonksiyonel ve ticaridir. Nitekim
Avrupa ve Akdeniz ülkelerinin çoğunda da bu modele geçilmiştir.
Üretim sektörünün iletimden ayrılması ve 1999
yılında yapılan anayasal değişiklikle birlikte özel sektörün kurduğu
ve işlettiği santrallere sahip olabilmesinin ve bu santrallerden
elektrik üretebilmesinin önü açılmıştır. Bu durumda EÜAŞ sektörde
faaliyet gösteren şirketlerden birisi haline gelmiştir.
Modelin en önemli özelliği TEİAŞ'ın artık elektrik
alıp satmadığı, sadece iletim hizmeti veriyor olmasıdır. Bu modelde
üretim sektörü tarafından üretilen elektriğin ikili anlaşmalar yolu
ile serbest tüketiciler tarafından satın alınması öngörülmektedir.
Dağıtım şirketlerine bağlı perakende kolları da bu anlamda ikili
anlaşmalar yapabilen serbest tüketiciler olarak kabul edilmektedir.
Getirilen bu yeni yapının tarife modelinde de
önemli değişiklikler getirmesi kaçınılmaz olmuştur. Artık, kayıp
kaçağı ve işletme masrafları çok yüksek olan bölgelere ucuz fiyatla
elektrik satacak bir TEAŞ olmayacaktır. Onun yerine TEİAŞ vardır, o
da elektrik ticareti yapmamaktadır. Yeni yapıda TEİAŞ'ın görevi
ikili anlaşmalar yolu ile tarafların anlaştığı elektriği alıp
sahibine teslim etmektir. Bir başka ifade ile, TEİAŞ artık elektrik
kargo şirketi gibi çalışacaktır, yani aldığı malı, kırıp dökmeden ve
gecikmeden sağlıklı bir şekilde sahibine teslim edecek ve bu
hizmetin karşılığında taraflardan belli bir ücret alacaktır.
Kayıp kaçağı ve işletme masrafları çok yüksek olan
bölgelere ucuz fiyatla elektrik satacak bir TEAŞ olmasa da onun
yerine bu işi yapan bir TETAŞ'ın mevcut olduğu iddia edilebilir.
Burada unutulmaması gereken husus, TETAŞ'a 4628 ile çizilen misyonun
gerek zaman gerekse yetki kapsamı bakımından sınırlı olduğudur. Bir
başka ifade ile prensip olarak;
(a) TETAŞ'ın toptan elektrik ticareti yapan
ticari bir işletme olduğu ve serbest piyasa koşulları altında bu
işletmenin diğer özel işletmelerden hiçbir farkının olmadığı kabul
edilmektedir.
(b) EÜAŞ santrallerinin zaman içinde
özelleştirilmesi ile, TETAŞ'ın ucuza elektrik satılması hususunda
giderek sıkışacağı, sonunda özellikle hidroelektrik santrallerin
satılması ile ucuza elektrik satamaz bir hale geleceği,
(c) Fakat bu arada pahalı elektrik aldığı YİD
santrallerinin fiyatlarının düşmesi ile de belli bir ölçüde
rahatlayacağı,
(d) Fakat netice olarak santrallerin
özelleştirilmesi işlemlerinden elde edilen gelirden kendisine
sübvansiyon yapılmadığı takdirde, piyasadaki fiyatları
yumuşatamayacağı, yani düzenleyemeyeceği,
(e) Bu durumda da, nihai olarak EÜAŞ'ın
özelleştirilmesine paralel olarak TETAŞ'ın da orta vadede ortadan
kaldırılmasının gerekli olduğu düşünülmektedir.
Bu konjonktür altında en azından orta vadede,
Ulusal Tarife Modelinin bir noktada tıkanacağı ve kayıp kaçağı
yüksek olan bölgelerin kendilerine sübvansiyon yapılmaz ise, sonunda
elektrik satın alamaz bir hale geleceği öngörülebilir. Bu durum
aslında Kaliforniya'da meydana gelen elektrik kesintilerinin ta
kendisidir. Nitekim orada elektrik dağıtım şirketleri, kendi kayıp
kaçaklarından dolayı değil, fakat yüksek işletme masraflarından,
giderek artan elektrik fiyatlarından ve bölgesel otoriteler
tarafından konulan fiyat tavanlarından dolayı sonunda elektrik satın
alamaz hale gelmişler ve kesintiler başlamıştır.
Maliyet Esaslı Tarifede Fiyatın Oluşumu
Maliyet esaslı tarifenin temel prensibi tarafların ikili anlaşma
modeli ile elektrik ticareti yapmasıdır. Burada bir taraf elektrik
üretim şirketi, diğer taraf ise serbest tüketicidir. Esasen, 4628
Sayılı kanunda da benimsenmiş olan model budur. Bu durumda, elektrik
dağıtım şirketleri, -ki onların da, özelleştirme süreci sonunda özel
şirketler haline gelmeleri öngörülmektedir-, elektrik üretim
şirketlerinden serbest piyasa şartlarına göre gerçek maliyetlere
dayalı olarak belirlenen fiyatlardan elektrik alacaklardır. Böyle
bir piyasa yapısı içinde bir üretim şirketinin sosyal ve/veya
siyasal mülahazalarla bir dağıtım şirketine ucuz ve zararına
elektrik satmayı kabul etmesi elbette söz konusu değildir. Buradan
önemli bir sonuç daha çıkmaktadır, ki o da, Maliyet Esaslı Tarifeye
geçilmediği sürece dağıtımda mülkiyete dayalı özelleştirme sürecinin
gerçekleştirilmesinin bir hayal olduğudur. Bir başka ifade ile,
hiçbir dağıtım şirketi birtakım sosyal ve siyasal mülahazalarla
serbest piyasa koşulları altında, yani gerçek maliyetlere dayalı
olarak aldığı elektriğin önemli bir kısmının kayıp ve kaçak adı
altında kaybedildiği ve geriye kalan kısmının da Ulusal Tarife ile
satıldığı bir bölgeyi üstlenmek istemeyecektir.
Bu durumda ne yapılmalıdır? Kayıp-kaçakları yüksek
bölgelerdeki dağıtım şirketlerinin faaliyetlerini sürdürebilmeleri
için;
(a) Ya bu şirketlere piyasa maliyetlerinin
altında ucuz elektrik verilmeye devam edilmelidir, yani ya, TEİAŞ
ile EÜAŞ ve TETAŞ birleştirilerek 2001 yılında öldürülmüş olan
TEAŞ tekrar hortlatılmalıdır,
(b) Ya da Maliyet Esaslı Tarife modeline
geçilerek özelleştirilen dağıtım şirketlerinin serbest piyasa
ortamında ikili anlaşmalarla gerçek maliyetlere dayalı fiyatlarla
aldıkları elektriği, bölgelerinde diğer bölgelere göre daha yüksek
fiyatlarla satmalarına ve bu şekilde zarar etmekten kurtulmalarına
müsaade edilmelidir.
Yukarıdaki her iki alternatif de pratik anlamda
uygulanabilirlikten uzaktır. Bunlardan birincisi 4628'den geri dönüş
anlamına gelmektedir, ki bu Türkiye'nin, Dünya Bankası, IMF, AB
dahil tüm dış kuruluşlarla ilişkisinin kesilmesi ve bir Ortadoğu
ülkesi haline gelmesi demektir, (ki aslında Ortadoğu ülkeleri de
hızla 4628 sayılı yasa ile öngörülen serbest piyasa modeline
geçmektedirler) ikincisi ise, kayıp kaçağı yüksek bölgelerde yüksek
fiyatlarla elektrik satılması anlamına gelir. Bu da bu bölgelerde
birtakım ciddi sosyal, hatta siyasal patlamaların ortaya çıkması
demektir.
Siyasi iktidarın bu çözümlerden ikincisini yukarıda
açıklanan nedenlerle reddetmesinde elbette ciddi bir haklılık payı
mevcuttur. Nitekim, Maliyet Esaslı Tarifeye en fazla reaksiyon
Güneydoğu Anadolu Bölgesini temsil eden milletvekillerinden
gelmiştir. Bu milletvekilleri bölgeleri ile ilgili bu ciddi sorunla
ilgilenmekte ve Maliyet Esaslı Tarife Modelini reddetmekte ilk
bakışta haklı görünmekle birlikte, konunun kamuoyunca ve
kendilerince yeterince anlaşılamamış olmasından dolayı ortaya çıkan
ciddi bir yanlış anlaşılma da söz konusudur.
Bu yanlış anlaşılma kısaca şudur; Maliyet Esaslı
Tarife modelinde tüketiciye yansıyan fiyatların özellikle kayıp
kaçağın yüksek olduğu bölgelerde aşırı oranlarda yükseleceği ve
Hazine sübvansiyonu yapılmadığı sürece bu modelin bu bölgelerde
uygulanamaz bir hale geleceği bir gerçektir. Bununla birlikte
yukarıdaki kısımda da açıklandığı gibi, söz konusu Hazine
sübvansiyonu Ulusal Tarife Modelinde çok daha ağır bir oranda ve hem
de üç farklı kalem altında gizli olarak yapılmaktadır. Esasen bu
sübvansiyon, TEAŞ'ın her yılın sonunda "görev zararı" adı altında
açıkladığı zarar veya iç/dış borcun ta kendisidir, zira, bu borçlar
Hazine garantisi ile alınmış olması nedeniyle, Hazine tarafından
eninde sonunda, hem de son kuruşuna kadar karşılanmaktadır.
Yapılan kaba hesaplamalarla Ulusal Tarife Modelinde
yapılan gizli Hazine sübvansiyonunun Maliyet Esaslı Tarife Modelinin
uygulanabilmesi için gerekli olan 400 milyon USD'lık "Doğrudan Gelir
Desteği" (DGD) şeklinde yapılacak olan sübvansiyondan çok daha fazla
olduğu kolayca görülebilir.
Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir husus da,
DGD gerektiren bölgelerde kayıp ve kaçak oranının yüksek, fakat
tüketilen elektriğin az olduğudur.
Maliyet Esaslı tarife Modelinde fiyatların oluşumu
ve Hazine DGD Şekil 9 ve 10'da görülmektedir.


Maliyet Esaslı Tarife Modelinde Kayıp Kaçakların
Azaltılması Maliyet Esaslı Tarife Modelinde dağıtım şirketi
mülkiyete dayalı özelleştirme işlemi ile özelleştirilmiş bir
şirkettir ve onu yönlendiren hakim güç ise ona DGD yapan Hazine'dir.
Bir başka ifade ile, Hazine; dağıtım şirketine kayıp ve kaçakların
azalma profiline uygun bir şekilde Hazine yardımı, yani DGD
yapacaktır. DGD, her ne kadar tüketicilere yapılacakmış gibi görünse
de, aslında dağıtım şirketine yapılacak, o da bunun karşılığında
tüketiciye sübvanse edilmiş bir fiyatla elektrik satacaktır. Hazine
yardımına karşılık kayıp ve kaçaklarda meydana gelen düşme profili
Şekil 11'de görülmektedir.

Şekilden de görülebileceği gibi, Hazine yardımı
kayıp ve kaçaklardaki düşme ile birlikte düşmektedir. Bir başka
ifade ile, dağıtım şirketi, kayıp ve kaçakları düşürmekte başarısız
olsa dahi, Hazine yardımı, yani DGD yıllara göre azalacak ve sonunda
sıfıra inecektir. Bu durumda dağıtım firması her ne şekilde olursa
olsun, bölgesindeki kayıp ve kaçağı azaltmak zorunda kalacaktır.
Aksi takdirde iflas edecektir.
Hazine'nin elindeki bu güçlü DGD silahı, Ulusal
Tarifede yoktur. Zira, Ulusal Tarifede Hazine'den para talep eden
taraf TEAŞ'ın kendisidir, yani bir kamu kuruluşudur. Bir başka ifade
ile neticede bir kamu kuruluşu bir başka kamu kuruluşundan Hazine
garantisi altında almış olduğu borçlarını kapatmasını talep etmekte
ve onun bu talebi Hazine tarafından haylaz bir çocuğun babasının
sonunda onun harcamalarını kabul etmesi misali, eninde sonunda kabul
edilmektedir.
Serbest Piyasa Modelinde Ulusal Tarife Modeli
Sürdürülebilir mi ? Siyasi çevreler bölgelerindeki oy
potansiyelinin kendi üzerlerinde yarattığı baskı nedeniyle ne
düşünürlerse düşünsünler, serbest piyasa modeli ile Ulusal Tarife
Modelinin arasında ciddi bir kan uyuşmazlığı olduğu ve serbest
piyasa modeli içinde bu tarife modelinin orta vadede önünün
tıkanacağı ortadadır. EÜAŞ santrallerinin özelleştirilmesi ve buna
bağlı olarak TETAŞ'ın giderek paçal yapamaz ve ucuz elektrik satamaz
bir hale gelmesi ile birlikte Ulusal Tarife Modeli sürdürülemez hale
gelecek ve özellikle kayıp kaçağı yüksek olan dağıtım bölgelerinin
işletmecileri, ister kamu olsun, ister özel olsun, ucuza elektrik
satın alamaz duruma düşeceklerdir.. Bu durumda, da Maliyet Esaslı
Tarife Modeli bir zaruret olarak ortaya çıkacaktır.
Esasen, Maliyet Esaslı Tarife üretim ve dağıtım
sektörlerinde özelleştirmelerin de anahtarıdır. Maliyet Esaslı
Tarifeye geçilmediği sürece, ne üretim sektöründe ne de dağıtım
sektöründe mülkiyete dayalı sağlıklı bir özelleştirme sürecine
geçilemeyeceği aşikardır.
Ulusal Tarife Modelinin İşletme Hakkı Devri (İHD)
ile yapılan serbestleştirmelere daha uygun olduğu, yani bu iki
modelin anlayış olarak birbirlerini destekledikleri aşikardır.
Dağıtımda İHD Modeline göre yapılandırılmış olan bir şirket, kayıp
kaçakları yüksek olan bir bölgede maliyetinin altında bir fiyatla
elektrik almakta ve bunun üzerinde kayıp kaçaklardan dolayı uğradığı
zararı ve hizmet bedelini ekleyerek ulusal tarifeye göre
tüketicilere satmaktadır. Böyle bir işlemin sürdürülebilmesi için,
bu şirkete serbest piyasa şartlarından bağımsız olarak maliyetinin
altında elektrik satabilecek bir kamu kuruluşu mevcut olmalıdır.
1994-2001 arasında bu görev TEAŞ tarafından yürütülmüştür. Böyle bir
modelde rekabetin olduğu elbette söylenemez Zira, satılan elektrik
bazı bölgelere maliyetinin altında bir fiyatla verilmektedir. Bundan
da öte, İHD modeli ile görevlendirilen dağıtım şirketi bölgesinde
tek satıcıdır. Ayrıca, bu şirket üzerinde kayıp ve kaçakları
azaltması için üzerinde bir Hazine baskısı mevcut değildir. Bu
hususta şirket üzerindeki yegane kuvvet, şirketin TEAŞ'a elektrik
alım bedeli olarak ödediği meblağdan kayıp ve kaçak bedeli olarak
düşülen kısmın yıllara göre giderek azaltılıyor olmasıdır.
Sonuç olarak, serbest piyasa modelinde Ulusal
Tarife Modelinin dağıtım ve üretim sektörlerinde mülkiyete dayalı
özelleştirme işlemleri ile birlikte bir noktadan sonra sürdürülemez
hale geleceği ve önünün tıkanacağı açıktır.
Sonuçlar
-
Birçok Dünya ülkesi gibi Türkiye de serbest
piyasa ekonomisini benimsemiştir,
-
4628 sayılı yasa ile öngörülen yapı da bu
doğrultuda serbest piyasa modeline dayalı bir yapıdır,
-
Serbest piyasaya dayalı bir yapıda rekabet vardır
ve bu rekabetin sağlanması için piyasada birden fazla katılımcı
olmalıdır,
-
Bu katılımcılar kamu ile birlikte faaliyet
gösterecek olan özel sektör şirketleridir,
-
Bölgeler arasındaki işletme ve yatırım
maliyetleri kayıp ve kaçaklar nedeniyle aynı değildir,
-
Bu nedenle, Ulusal Tarife Modelinde bazı
bölgelerde fiyatlar maliyetleri karşılamakta yetersiz kalacak,
bazı bölgelerde ise dağıtım şirketlerinin haksız, aşırı kar elde
etmelerine yol açacaktır,
-
Serbest piyasa yapısı içinde bir üretim veya
dağıtım şirketinin maliyetinin altında bir tarife ile faaliyetini
sürdürmesi mümkün değildir,
-
Bu nedenle, serbest piyasa modelinin
sürdürülebilmesi için benimsenmesi gereken model, Maliyet Esaslı
Tarifedir,
-
Maliyet Esaslı Tarife, rekabet ve yatırım
ortamının ve özelleştirmenin en temel unsurudur,
-
Maliyet esaslı tarife modeline geçilmeden üretim
ve dağıtım sektörlerinde mülkiyete dayalı sağlıklı özelleştirme
işlemlerinin yapılabilmesi mümkün değildir,
-
Maliyet Esaslı Tarifede tüketici grupları
arasında fiyat farklılıklarının ortaya çıkması kaçınılmazdır,
-
Bu fiyat farklılıkları nedeniyle kayıp ve
kaçakları ve işletme maliyetleri yüksek olan bölgelerde
tüketicilerin fiyat artışlarından zarar görmemesi için Hazine'den
doğrudan gelir desteği (DGD) yapılması öngörülmelidir,
-
DGD, maliyet esaslı fiyat yapısını bozmadan
tüketicilerin doğrudan desteklenmesi şeklinde yapılmalıdır,
-
DGD, sektör geneline en geniş şekilde yayılmalı,
katılımcılar arasında rekabeti bozmamalı, hakkaniyet esaslarına
dayalı bir tarife ile yapılmalıdır.
-
Öngörülen serbest piyasa yapısının başarısı,
Maliyet Esaslı Tarifenin kamuoyu, sektör katılımcıları, siyasiler,
enerji bürokratları, tüketiciler, kısaca herkes tarafından
benimsenmesine, uygulanabilmesine ve başarısına bağlıdır.
Kaynak: Enerji ve
Kojenerasyon Dünyası Dergisi |