Din, devlet, laiklik ve birey!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşlar arasında inanca dayalı ayrım yapmaktadır. Bu hükümet bu ayrımı daha da derinleştirmektedir.

Unutmayalım, Türkiye’de çok çeşitli inançlar vardır, yani inanç zenginliği vardır. Bildiğimiz gibi Diyanet işleri, Camilerin elektriği, suyu, İmamın maaşı, İmam-Hatipler her inançtan (Hıristiyan, Yahudi, Müslüman, Sunni, Nasuri, Caferi, Alevi, Ateist, Deist ve diğer inançlardan) yurttaşımızın vergileriyle çalışmaktadır. Oysa,  devletin diyanet hizmetini alan yurttaşlarımızın hemen tamamı sunni mezhebi inancına sahip vatandaşlar olduğu görülmektedir, ya da onlar almaktadır bu hizmeti; imam-hatip okullarına ve kuran kurslarına hemen tamamı sunni mezhebi inancına sahip vatandaşların çocukları gitmektedir. Zorunlu din derslerinde sunni mezhebi ya da neredeyse tamamı sunni mezhebiyle örtüşen bir inanç her inançtan ailenin çocuğuna zorunlu öğretilmektedir. Müslüman, hıristiyan, yahudi, sunni, nasuri, caferi, alevi, ateist ve daha birçok inanca sahip yurttaşlardan alınan vergilerle bu hizmetler sadece bir tek inanca, mezhebe yapıldığından devlet inanca dayalı taraf olmaktadır ve sadece bir tek inancı, mezhebi destekliyor durumundadır, kısaca inanca dayalı ayrımcılık yapmaktadır. Bu durum inanç özgürlüğüne, vicdan özgürlüğüne, insan haklarına karşıdır. Bütün bunlar, inancından dolayı, devlet ve hükümet tarafından yurttaşlara yapılan baskı anlamına gelmektedir.

Ayrıca bu hizmetler farklı inançlardaki yurttaşlardan alınan vergilerle (paralarla) sadece tek inanca/mezhebe yapıldığından gönülsüzdür, yurttaşlardan, vergi de olsa, zorla alınan para anlamına gelir. Dinde, inançta gönüllülük esastır. O nedenle haram olma durumu da vardır, yani gönülsüz, zorlama, baskı ile alınan paralarla yapılan ibadet müslümalık için de makbul değildir. Bunun farkında olan müslüman zaten uygun görmemektedir.

Laik devlette devletin din öğretmesi ne demektir? Hangi dini öğretiyor ya da Müslümanlığın hangi mezhebini öğretiyor sorularına yanıt aranmalıdır. Oysa ülkemizde birçok inançtan, dinden insan yaşamaktadır. Her inançtan insana sadece baskıyla bir din (mezhep/inanç) öğretilmektedir... Bu, yurttaşlara inançlarından dolayı baskı ve zulüm anlamına gelir!

Her dinde birçok yorum ve farklı inanç biçimleri vardır. Devlet, din eğitimi ve hizmeti veriyorsa, ya bu inançlardan/mezheplerden birini tercih edecek ya da kendi yorumuyla bir din/mezhep öğretecektir (Her inanç için eğitim/hizmet yapmak imkansızdır, çünkü çok sayıda farklı inanç vardır, bu nedenle devlet bu işi inanç sahiplerine bırakmalı, herkesten toplanan bütçeden pay ayırmamalıdır. Ya da inanç nüfusu tespiti yapıp her inanca nüfusu oranında bütçeden pay ayırmalıdır, ateisti dahil. Gelişmiş ülkelerde devlet genel vergilerden, bütçedem inanca para ayırmaz. Örneğin papaza maaş vermez. Ya da kiliseye kim gidiyorsa kilisenin giderlerine o katkı verir (bağış, vergi şeklinde))

Devletin ve hükümetin sunni mezhebi dışındakilere yaklaşımı çok olumsuz, ayrımcı, saygısız bir yaklaşımdır. Bugüne kadar ki uygulamalarla sabittir artık. Unutmayalım, bu ülkede hem hıristiyanlar, hem yahudiler hem aleviler, hem ateistler ya da farklı inanç biçimleri vardır. Devletin müslüman diyerek devamlı sunni mezhebiyle ve yurttaşlarıyla öz evlat ilişkisinde olması, hep onu düşünmesi inanılmaz boyutta ayrımcılıktır ve artık son bulmalıdır (Diyanet, imam-hatipler, kuran kursları, zorunlu din dersleri...).

Sonuç olarak, din eğitimi ve hizmetlerinin herkesten alınan vergilerle yapılması kaldırılmalıdır, devlet dine karışmamalıdır. Sunni mezhebi inancı dışındaki vatandaşlar, hıristiyan, yahudi, alevi ve diğer dinlerdeki, mezheplerdeki, inançlardaki vatandaşlarımız din hizmetlerini, din ya da inanç eğitimlerini nasıl kendileri finanse edip organize ediyorlarsa her inanç öyle yapmalıdır!...

Türban:

    1)  i) Öğrenciler açısından, üniversitelerde giyim kuşam yönetmeliği varsa bu yönetmelik bazı giyim tarzlarını (kara çarşafla, peçe, dekolte (mayo, şortla) okula gelmeyi) yasaklarken Türbanı, tesettürü serbest bırakırsa bu inanca dayalı ayrımcılık olmaz mı? Ya giyim-kuşam yönetmeliği kaldırılmalı ya da inanca dayalı giyim-kuşam yönetmeliği olmamalıdır, olursa ayrımcılık olur. İsteyen peçeli gelir isteyen şortla, inancı nasıl gerektiyorsa öyle gelir. (Üniversite altı okullarda (lise, orta, ilköğretim) ise giyim kuşam yönetmeliği kaçınılmazdır, inanca dayalı yapılamaz)

    ii) Üniversitelerde ya da kamu kurumlarında rutin hizmetleri veren çalışanlar açısından ise devlet inanç olarak tarafsız görünmek zorundadır (Bilimle uğraşanlara, bilim insanlarına hiçbir kısıtlama olamaz, özgür düşünceye aykırıdır). (Örneğin, ilkokul gibi küçük yaşlarda çocukların durumunda peçeli öğretmen öğrencinin hem sağlığı hem de pedagoji açısından uygun değildir)

    2) Bunca yıldır (tarih boyunca) müslümanlığın mezhepleri arasında çatışmalar savaşlar oluyorken, nefret varken devlet dairelerinde türban gibi dini simgelere izin verilebilir mi? Birine izin verirken diğerine vermemek (başörtüsü inancı gereği ise peçe takanlar ya da naturistler de inancı gereği bir giyim tarzına sahiptir) devletin vatandaşlarına karşı taraflı davranması değil midir? Kamu kurumlarında hizmet veren devlet görevlileri hizmet almak için gelen yurttaşa inancını, mezhebini, dinini görünür yapmamalıdır, aksi inanç ayrımcılığı, mezheçilik yaratır. Ülkeye çok zarar verir.

    3) Diyanet işleri, imam-hatipler, kuran kursları, zorunlu din dersleri vatandaşların inançları üzerinde baskı oluştururken, inanç suistimalleri yapılırken, inanç suistimali yapanlarca inanç egemenliği kılınmaya çalışılırken, sadece bir kesime ait olan "türban" ya da başın örtülmesi baskı yaratmaz mı? Bu adaletsizlik çözülmeden inanç konusunda sağlıklı bir durum/davranış beklenebilir mi? İnanca dayalı giyim kuralları olursa peçe, kara çarşaf da, naturist giyim tarzının da serbest olması gerekmez mi. Ayrımcılık yapmamak esastır.

    4) Devletin uygulamaları, Başbakan ve bazı bakanların açıklamaları, uygulamaları, devlet imkanları içinde hareket eden yakınlarının inançlarını görünür yapmaları; onların görünür inançsal davranışları, dinsel simgeleri bu simgeleri kullanmayan bayanlar üzerinde kullanmaları yönünde örnek, teşvik, özenti ve hatta baskı yaratacağı da bir gerçekliktir.

Devlete ve hükümete çağrı: Yurttaşın inancından elini çek, yurttaşlar arasında inanca dayalı ayrımcılık yapma!!! İnancını görünür yapma! Devlet hizmeti böyle kutsal, fedakarlık isteyen bir şeydir. Tarafsızlık bunu gerektirir. Devlet ve hükümet görevlilerinin inançlarını görünür yapması yurttaşlar arası tarafsızlık ilkesini zedeler, farklı inaçtan olan yurttaşları incitebilir, gücendirebilir. Unutmayalım bu devlet her inançtan yurttaşın vergisiyle çalışmaktadır. Devlet görevlisi olarak, fiili görev sırasında görünür yaptığımız inancımızı devlet olanaklarıyla yapmaktayız. Her inançtan yurtaşın vergisiyle yani. Devlet görevlisi olmasanız (başbakan, cumhurbaşkanı ve diğerleri) sizleri 75 milyon yurttaş tanıyor olmazdı, TV’ler peşinizden dolaşıyor olmazdı! Laiklik kadar önemli bir çimentosu yoktur bu ülkenin. Birey de devlet de laik olmalı. Birey laik olamaz diye bir şey yoktur, biray laik olabilir. Bireyin laikliği farklı inançlara saygı, laiklik ve demokrasinin kurallarını kabul etme anlamına gelir, dinsizlik anlamına gelmez.