Toros Treni
...

Günler geceleri, mevsimler de mevsimleri kovalarken gele gele kış sonu ile ilkbahar başı arası mevsimlerin berzah berzah ayrıldığı o ince çizgiye gelmiştik.

Derbesiye yine her zamanki gibi cıvıl cıvıl günlerinden birini daha yaşıyordu. Dışarıdan Toros Treninden gelecek yolcularını karşılamaya gelenler veya gidecek yolcularını uğurlamaya gelen uğurlayıcı ile dolu idi cadde ve sokaklar. Adeta bir festival günü yaşanıyordu. Zaten Derbesiye her zaman böyle canlı idi, fakat Toros Treninin çalıştığı günler olan ve halk arasında Toros günü denen günler daha da hareketli kılıyordu çarşı pazarı.

Aslında bizler her ne kadar da Derbesiye’de oturuyor olsak dahi, Toros günleri bizler için de farklı oluyordu. Çocuk aklı işte… Yine günün dolu dolu olduğu bir zaman dilimi idi. Toros treninin tehirini öğrenip, bakkal Hasib amcadan Toros treninde satmak için fındık ve lokum aldık. Bir miktar lokum ve fındığı sepete doldurduktan sonra, sepeti kolumuza takıp istasyonun yolunu tuttuk. Malumunuz üzere yalnız olmadığımı tahmin etmişsinizdir. Ben, İzzet ve İsmet arka arkaya tren vagonları gibi dizilerek istasyonun yolunu tutmuş iken, arkamızdan Selim’in hızlı hızlı bir şekilde yanımızdan seğirttiğini gördük. İtiraf etmek gerekirse,  Toros'ta aramızda en çok işi Selim yapıyordu, çoğu kez sepetindeki malları bitirip bizlerden ödünç mal alır satardı. Gıpta ile bakardık ona. Bizler revizörlük binasının yanındaki ve sadece trenler geleceği zamana yakın açılan çeşmenin yanına tezgâhımızı kurduk. Ama ne çeşme. Uzun ve kalın bir boru, her iki tarafında da ince ince borularla bölünmüş, olmuş 10- 12 çeşme. Açılan çeşmenin su şırıltıları arasında, insanların bir o yana bir bu yana koşturup bağrışmalarına ilaveten su deposunun tepesindeki göçmen kuş olan leyleğin takırdamaları orkestranın bir parçası, şarkının bir melodisi gibi geliyordu bize. Ben ve İsmet, Hasib amcadan ödünç aldığımız malları satma telaşında iken, İzzet’in derdi başka. İzzet yerden bulduğu temiz bir kâğıda cebinden çıkardığı kalem ile çeşit çeşit resimler yapardı. Doğrusu okulda da resim dersimizi İzzet’e çizdirirdik. Yani kopya değil resmen resim çizerdi bize. Aldığımız iyi nota kendimiz çizmiş gibi sevinir, kırık notta ise İzzet’e kararırdık. Aslında sepetimizdeki malları da satamadığımızda kabahati yine İzzet’in zamansız çizdiği resimlere bahane ederdik. Fatura genelde İzzet’e çıkardı, derken millette bir hareketlenme oldu.

Tren geliyordu.

Toros treni ihtişamı ile Derbesiye Garına girdi. Bavulunu kapan, trene binen, inenler bağırış çığırış sarılanlar, el sallayanlar adeta birbirine girmişti. Biz çocuklar treni adeta ablukaya alıp elimizde kalan son malları satmanın gayreti ve yarışı içerisine girmiştik. Birkaç dakika içerisinde inenler inip binenler trendeki yerini aldıktan sonra, hareket memuru Cemil, kafasında kırmızı şapka, bir elinde hareket diski bir elinde de düdük ile fıyt fıyt fıyt diye öttürerek tren şefi ve makinistle göz göze gelip mutabık kaldıktan sonra,  elindeki diskin yeşil kısmı tren şefi ve makinistin göreceği şekilde şöyle havaya kaldırdıktan sonra fııııyt diye bir uzun düdük çaldı. Aynı şekilde tren şefi elindeki düdüğü ağzına götürerek o da tren makinistine uzun bir düdük çalar. Şimdi sıra makinistte. Aynı şekilde bu kez makinist lokomotifin düdüğü ile bir çalar ki, ayrılanlar ağlayası gelir, kavuşanların ise oynayası. Toros gözden kaybolmaya ve gittikçe ufalmaya koyulunca, herkes normal yaşama döner. El sallayanlar yorulmuştur artık el sallamaktan, indirir elini ve döner gider. Önce çay bahçesine gidip bir mola verir ve kahveci Ahmet’in o nefis çayından bir iki çay içtikten sonra herkes gitmesi gereken yere gider.

Ben, İsmet ve İzzet ise doğru çarşıya Hasib amcanın dükkânına. Sattığımız malın parasını, satamadığımızın malın da iadesi için tabi.

Çocuk aklı işte, nereden bileceksiniz ki, yıllar önce bir tutku haline gelen tren sevgisinin benim için bir mesleğe dönüşeceğini. İzzet ise durup durup resim çizmesi de mesleğe dönüştü, o da ressam oldu a dostlar. Dilerseniz sizlere internet adresini yazayım da sitesine bir göz atın. www.izzetgul.com

İsmet ise yaptığımız satışın etkisinde çok kalmış olmalı ki, o da şu an İzmir’de gıda üzerine toptancı.

Ah çocukluğum, çocukluk arkadaşlarım ve ilk göz ağrım Derbesiye’m. Altın kafese konan bülbül misali, İlle de vatanım, ille de vatanım.



Gani EVİS
İzmir’deki Şenyurtlu (Derbesiye)



Ana Sayfaya...