Odtü-Felsefe Bölümü sayfasý
   
     
   
Prof. Dr. Ahmet İNAM
   
         
         
 
giriş
 
   
Online Yayınlar
   
   


UZMAN HAYATIN NERESİNDE ?

Prof. Dr. Ahmet İNAM
ODTÜ Felsefe Bölümü

İstesek de istemesek de, dünyadaki yaşam bu çizgi üzerinde sürdüğü sürece, çoğunluğun "bilgi" dediği malumat üretimi, dağıtımında, teknolojinin kullanımında, köklü değişimler yaşanmadıkça, uzmanlar hep hayatımıza karışacak. Öğrenmek durumunda olduğumuz bilgiler, onların birikimi, yeni kuramların uygulamaların, buluşların anlaşılıp kavranması uzmanların varlığını gerektiriyor. Çağımız bilimi hızla dallanıp budaklanıyor. Bilimde, teknolojide, tıpta araştırmalar, artık takım çalışması olarak yapılıyor, çoğunlukla. Araştırmalarda iş bölümü, uzmanlar arası işbirliği kaçınılmaz oluyor. Uzmanların kendi sınırlarını, görevlerini, bütüne katkılarını bildikleri, tamamen "işin" bir yanından tutarak ortaya buluşlar, çözümler, yeni arayışlar, yeni bakışlar sunduğu araştırmalar, uzman varlığının kültüre olumlu katkısını gösteriyor. "Sen bir parçasını bil, ben bir parçasını; biraraya gelip çözelim, tümünü". Bütünü bir kişi bilemiyor, çünkü. Uzman, bu açıdan bilginin gelişmesi, sorunların çözümleri açısından önemli biri. Sorunlar karmaşık, insan ve yaşamı karma karışık: Uzman yardımı gerekir yaşamın sürdürülmesine.

Peki, uzmanlarla ilgili yakınmalar ne? Bu yakınmalar nerelerden kaynaklanıyor?

Tipik, olumsuz bir uzman, bir "bilirkişi" örneğin, öncelikle, çoğunluk tarafından ne dediği anlaşılmayan, uzman olmayanların kavrayamayacağı terimlerle yüksek perdeden konuşan, karşısındaki insanın anlayıp anlamadığını merak etmeyen; sıradan bir insanın gözünde değeri "kendinden menkül" bir tuhaf insandır. Uzmanın anlaşılmazlığına, kibirine, iletişim kurmadaki yetersizliğine karşın, sahip olduğunu düşündüğümüz bilgisine duyduğumuz saygı bizi ikircikli bir tutum karşısında bırakır. Uzmana bakış ikircikliliği diyebiliriz buna. Hastamızı uzmanına göstermek isteriz, işin "aslını" uzmanından öğrenmeyi düşünürüz. Uzmana güvenmek isteriz. Yine de onun tepeden bakan tavrı bizi rahatsız edebilir. Kimimiz bunu doğal karşılarız. "Uzmandır, demek ki azmandır" diye düşünürüz," yeter ki, sorunumuza çare bulsun, cefasını çekeriz, onun" deriz. Bizi küçük görüp hırpalamasına ses çıkarmayız. (Alt yapı sorunlarını çözememiş bizim gibi ülkelerde görülür bu, daha çok; akademisyenlerin, hekimlerin, teknisyenlerin, öğretmenlerin tutumu böyle bir eğilim gösterir.) Uzman buyurganlığına boyun eğip, kendimizi uzmanın kollarına teslim ettiğimizde, şeyhine ruhunu emanet etmiş müritlerin huzuru içinde olabiliyoruz. Onun bir aziz konumunda bulunduğuna inandığımızdan, uzmanı eleştirme gücümüzün olamayacağını sanıyoruz. Uzmanı kutsama diyebileceğim bu tutum, uzmanın eleştirilmemesine yol açabilir; uzmanın haddini bilmemesi, kendini büyük görmesi, yardım ettiği insanları sömürmeye kalkması, eleştirisizliğin desteklediği olumsuzluklardandır. Sahip olduğu bilgiyi insanları sömürmek için kullanan uzman, bilgisini silah yapımı için yönlendiren bir diğer uzmanla benzeri bir ahlaksızlık içindedir. Uzman hıyarlığı, bilgisiyle dünyayı elinin altında tutma tutumuna Türkçemizden yakıştırılmış bir niteliktir.

Uzmanın daracık alanındaki bilgisiyle "dünyayı" yönetmeye kalkması, kendini yenileyememesine, diğer alanlara ilgi duymamasına yol açabilir. Yaratıcılığını öldürür. Dar alanındaki bilgisinin insan yaşamının bütünlüğüyle ilgili sonuçlarını göremediği için, bu bilgiyi, toplumsal konumunu yükseltmek için, çıkarları doğrultusunda kullanabilir; siyasal gücü, yönetim gücünü elinde tutanlara satabilir; onlara bilgisini pazarlayabilir; kendi varlığını sömürüye açabilir.

Öyleyse, uzmanlarla ilgili olarak çağımızın yaşadığı sorunun görünüşlerinden biri şu: Uzmansız yapamıyoruz, uzmandan da rahatsız oluyoruz. Uzman yakışmıyor, gönlümüzdeki hayata. Neden? (Burada, birçok alandaki birçok uzman arasındaki ayırımları yok sayarak konuşuyorum. Saptamalarım bu açıdan yetersiz olması kaçınılmaz.)

a) Uzman, bilgisiyle bütünleşip, onu kişiliğini oluşturan öğelerle bütünleştirilemediği için, kişilik sorunları, karakter özürleri olan biri olup çıkıyor.
b) Bilginin dar alanlara sıkışıp kalmasının yarattığı parçalanma, evren ve insan hakkında bütüncül görüşlerin elde edilmesini engelliyor. İnsanları boyut körlüğüne (Aspektblindheit) götürüyor. Yaşadıkları kavradıkları, düşündüklerinin faklı boyutlarını göremiyorlar. Sığlaşıyorlar.
c) Dar alanların bilgisinin sözde fatihi uzman, bilgisiyle otorite kurmaya çalışıyor ya da bilgisini değerinden çok fazlaya pazarlamaya kalkıyor. (Bulunmaz Hint Kumaşı psikolojisi)
d) Bilimde ve teknolojideki uzmanca üretimlerde (teknolojik ürünler, ortaya konan kuramsal açıklamalar, modeller, görüşler...) insan bütünlüğü görülmediği için, örneğin insanın duygu, kültür dünyası gerektiği biçimde bilinemediği ya da göz önüne alınamadığı için, insanın kendini tüm zenginliğiyle yaşaması gerçekleşemiyor. Diyelim ki, bir alanın dar bilgisinde uzmanlaşmış bir mühendis, alanının insan bütünlüğüyle ilgili yanlarını göremediği için, ortaya koyduğu ürünlerde, verdiği kararlarda, kısa dönemde anlaşılmasa bile, uzun dönemde ortaya çıkabilecek sorunları anlayamıyor, fark edemiyor.

Uzman ne yapar? Uzar. "Uz"mak fiilini uzmanın yaptığı iş olarak yorumlayalım. (Şimdilik sözlük anlamlarını tartışmaya açmadan!) Nasıl "uz"ar? "Uz"ması nasıl olur? "Uz"ması için yıllar süren bir eğitimden geçer, deneyimler yaşar. (İşini "iyi" yapan uzmandan söz ediyoruz; her uzman, diploması olan herkes, uzman değildir, "uz"ayamaz. "Uz"maları işlerini gerektiği gibi kendi uzmanlık ölçütlerine uygun biçimde yapmalarıyla olanaklıdır.) O alanda sorunlarınız varsa, ona başvurursunuz. Danışırsınız. Size yol gösterir. Onaylar, izin verir, planlar, tasarlar, üretir, yeniden düzenler, onarır.

"Uz"an bir uzman, işini iyi yapan biridir, konusunu gerektiğince, yeterince biliyor, uygulayabiliyordur.

Peki, kafasındaki bilgileri "uz"ması yeterli midir? Bilgili olması yeterli midir? Değildir, bilgisini sömürü amacıyla, çıkarları doğrultusunda kullanmamalıdır. Uzman, işini ehli olmalıdır. (Bilgi koşulu!) Aynı zamanda ahlak duygusu, sorumluluk taşımalıdır. Eski deyimle, "ehil" ve "mes'ul" olmalıdır.

Bilgisini kullanırken, kitaplarda, olmayan, ancak yaşayarak, yüz yüze insan ilişkileriyle öğrenebileceği örtük bilgiyi hiçbir zaman gözden uzak tutmamalıdır. İnsani durumları, farklı ortamlarda anlamı değişen kuramsal görüşleri fark edebilmeli, dar kafalı, hayat körü, papağan, dediğim dedik, kibirli bir uzman olarak "uz"mamalıdır. "Ehil, mes'ul" biri olarak sorunlarla, insanlarla "hemhal" olabilmelidir. Karşılaştığı her sorunun, diğerlerine benzemeyen yanlarını kavrayarak, "yeni", "farklı" olan karşısında yaratıcı çözümler bulabilecek, deneyim birikimine, görüş esnekliğine, genişliğine, derinliğine erişebilmelidir. "Ehil" olma, uzman olmadan, bu bakımdan fazla birşeydir. Örneğin uzman hekim, kitaplardan, klinik deneyimlerden öğrendiklerini tüm hastalarına, "onların farklılıklarını" göremeden uygulamaya kalkan bir robot hekim olabilir. Ehil hekim, hasta olarak beni merak eder, farklılığımı anlamaya çalışır,taşıdığı sorumluluğun yanında, hastasının acısını yüreğinde duyar, hastasının yarasıyla yaralıdır, yüreğinde sevgi taşır.

"Uz"an uzmanının, uzanan bir yanı da olmalıdır. Diğer bilgilere, hayatın, insanın bütünlüğüne uzanan bir yanı. O zaman verdiği kararların insan yaşamıyla ilgisini uzantılarıyla kavrayabilir. Kararlarındaki insanı görür. Onun da görüşü olduğun düşünür. Ekonomistse, mimarsa, onlar için karar alacağı insanlarla konuşur. Doktorsa, hastayla muhabbete geçer. Bilgisinin kısalığından çıkar, "uzar", uzanır kavrar.

Bilir ki, okulda, kurslarda, laboratuarda kitaplarda olanların dışında, önünde zengin bir yaşam yumağı vardır. Kendisinden önce gelen "usta"ların yaşam birikimlerinden, insan insana ilişkilerden öğrenir, yeniler kendisini. Buyurmaz, anlar, değiştirir, dönüştürür bilgisini yaşantılarıyla; sorunları çözme çabasıyla.

Uzman kendinden ne beklendiğini, bekleyenlerin kim olduğunu, kime hizmet ettiğini kavrayacak politik duyarlılıktan yoksunsa, iktidarın, gücü elinde tutanların maşası olur. "Uz"an uzmanın soruları şunlar olmalıdır:

a) Bilgim, becerim, birikimim hangi sorunların çözümüne yönelik?
b) İşimi görürken, kime hizmet ediyorum?
c) Kimden maaşımı alıyorum? Beni hangi amaç için kullanıyorlar, ne için işe almışlar?
d) İşimi nasıl yapıyorum?
e) İşimin diğer işlerle ilgisini, "yaşam çarkı" içindeki yerini biliyor muyum?
f) İşim beni nasıl etkiliyor? Kendi "varlığımı" işimi yaparak gerçekleştirebiliyor muyum?
g) İnsan olarak kimim ben? İşime yakışıyor muyum işim bana yakışıyor mu?
h) Kendine, işverenime, hizmet ettiğim insanlara, hayatın şu karmaşık yapısı işinde anlamaya çalıştığım akışına karşı dürüst müyüm?

Özetle, geleceğin insanı bilimde, teknolojide, yaşamda öğrendiklerini geliştirdikçe uzmanından da kendi kendisine şu soruyu sormasını isteyecek:

Uzmanım, nasıl "uz"uyorum?*

* Uzmak diye bir fiil şu anda dilimizde pek yaygın biçimde kullanılmıyorsa da, uzmanın, uzmanlık alanında uzmanca yaptığı, işlere, davranışlara, gerçekleştirdiği eylemlere uzmak denebilir.

   
     
     
 
Özgeçmiş| Yayınlar |Verdiği Dersler|Yönetilen Tezler|Haftalık Ders Programı
 
     
 
İletişim Bilgileri :
 
 
Adres: Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Felsefe Bölümü, 06531 Ankara, Türkiye
Telefon: + (90) (312) 210 3141   Fax : + (90) (312) 210 1287
Oda Numarası: Z-43   E-mail : ainam@metu.edu.tr
 
 
Mesaj göndermek için !