Odtü-Felsefe Bölümü sayfasý
   
     
   
Prof. Dr. Ahmet İNAM
   
         
         
 
giriş
 
   
Online Yayınlar
   
   


RUH SAĞALTIMI ÜSTÜNE DÜŞÜNCELER
Ahmet İnam

Bu çalışma, çağımızda egemen olan bazı ruhsal ‘terapi’ anlayışlarına yöneltilmiş eleştiri ve yorumları içeriyor. Doğrudan doğruya klinik deneyimlere, bu deneyimlerin modellenerek kuramlaştırılmasına değil eleştiriler: ‘Terapi’ kavramının kendisine tutulmuş ışığın ardından görülen bir ‘psiko-terapi’ bakışı ortaya çıkarma çabası taşıyor.‘Sağaltım (terapi) nasıl bir insan ilişkisidir? Amacı nedir? Sağalan, sağaltan, sağalım, sağaltım arasındaki bağlantı ağları nasıl kuruluyor?’ sorularının odağında yürünerek, insanın kültür tarihindeki köklerine uzanan ‘terapi’ kavramını yeniden yapılandırmaya çalışıyor

RUH TÂMİR EDİLİR Mİ? ONARIMDAN SAĞALTIMA.

İşlevini yerine getirmeyen bir makine, bir düzenek, artık amacına hizmet etmediği için kullanılmaz olur.Ya onu yeniler, yerine bir sağlamını koyar ya da onarıp işletmeye, çalıştırmaya çabalarız.

İnsan organlarında benzer bir aksaklığa karşı müdahalemizde de aynı kaygı var:Onları işler kılmak, işlevlerini görür hale getirmek.

Tâmir, düzeneğin eskisi gibi çalışmasıdır? Yoksa, nasıl çalışırsa çalışsın, yeter ki çalışsın anlayışıyla gerçekleştirilen bir iş midir? Eskisi gibi olmasa da, ‘idare eden’ bir  değişiklik midir? Onarım öncesi ve sonrası farkı,onarımın temel anlamını oluşturuyor. Neydi? Bozuldu. Onardık. Ne oldu? Kimi tamirciler övünmek için ‘eskisinden daha güzel oldu’ diye ifade ederler, onardıklarını.

Bozulmanın yazgısında vardır belki. Bozulmaya görsün, bir daha iflah olmaz, eskisi gibi olmaz, verimi düşer. Belki öyle düzenekler (mekanizma!) vardır ki bozuldukça daha verimli çalı şırlar.(Elbette onarılmak koşuluyla!) Tamir ve onarım arasında, bu noktada bir ayırım gerekiyor:Tamir, tutucu bir değiştirimdir, eskiye ulaşmaya çabalar. Eskisi gibiyi hedefler. Eskisine ulaşır ya da eskisinden daha düşük ama ‘tolere edilebilir’,‘idare eden’ bir verimle düzeneğin, düzenin, sistemin, organın... çalışmasını kabul eder.

Onarımsa, bir tür ‘revizyon’, ‘daha iyileştirme’ amacını taşır. Düzeneğin kimi parçaları ‘eskileriyle’ değil, daha geliştirilmiş yenileri ile değiştirilir.

Elbette insan bir ‘düzenekler’ toplamı, bir makine, bir organlar bütünü değil.Onlardan daha fazla bir varlık. İnsanın tamir edilip edilmeyeceği sorunu bu noktada daha belirginleşiyor. Kolu kırılmış, midesi kanayan, böbrekleri çalışmayan insana, tıbbi müdahale ile yapacağımız yardımın hedefi nedir? Tamir ise, hastanın da beklentisi çoğunlukla odur; bu organların işlevlerini yerine getirebilecek bir hale dönüştürülmesi yeterlidir. ‘Sağ olun’ diyebilir hasta, ‘beni tamir ettiniz. Elinize sağlık. Kolumu kullanabiliyorum artık’.Ortopedist onarımı gerçekleştirmişse, ona yanıt: ‘Elinize sağlık, eskisinden daha iyi oldu!’ biçiminde olabilir. Bir estetik cerrah başarılıysa ‘onarıcıdır’, başarısı düştükçe, tamirci, giderek beceriksiz tamirci de olabilir. Teknolojinin ilerlemesiyle, insana genetik müdahaleler yapılabilecek, organları daha iyileriyle değiştirilebilecek. Farmakolojik yardımlarla, tamirden onarıma geçiş sağlanabilecek. Hasta kendini daha sağlıklı, daha güçlü duyabilecek, öyle olabilecek.

Sağaltım tamir ya da onarım mıdır? Değilse, ne açıdan farklı dır? ‘İşte ilacını aldın, baş ağrın geçti, hadi güle güle’ midir, sağaltanın sağaltılana söyleyeceği? Hasta ile hekim arasında, örtük ya da belirtik bir anlaşma varsa, tamir konusunda, sağaltım tamire indirgenir.Hasta ‘baş ağrımı geçir, ne olursa olsun geçir’ diyor, hekim de geçiriyor, sağaltım da bu noktada bitiyorsa, sağaltım bir tamirdir. Hastane, bir insan tamir evidir artık. ‘Sana bu protezi taktık, idare et, bacağının olmamasından yeğdir’. İnsan onarım evleri de açılacaktır.Oradaki sözleşme: Eskisinden daha iyi olacaktır. Baş ağrını geçirdik. Eskiden çok kor kaktın, şimdi korkunu da geçirdik. Ne ağrın var ne de korkun. Mutsuzdun. Mutlu oldun. Hem eskisi gibisin hem eskisinde ol mayan olumlu özelliklere sahip oldun.Bu da bizden cabası. Caba, onarımı tamirden ayıran özellik: Bonus, bir ek, bir ikramiye! Doktorum, onarıcım, canım!

Sağaltım, tamir ya da onarımdan fazla bir şey. Bu yazı tamirci ve onarımcılar tarafından elbette bir abartı olarak görülecektir, çünkü sağaltımı onların gözünde abartacağım. Benim gözümde, benim gibi düşünenlerin gözünde ise bu bir ‘abartı’ değildir. Sağaltılan bir insandır. Onun herhangi bir organının  işlevsel bir bozukluğu, bütünlüğünün aksaması anlamındadır. İnsanın bütünlüğüne yönelmeyen, insanın, bütünlük taşıyan biricikliğine yönelmeyen bir yaklaşım sağaltım değildir. Hele aksayan insan ‘psükhe’ si ise sorun daha da önemli, daha da dik kat gerektiren bir özellik taşıyor.

Biraz önce verdiğim örneğe dönelim: Başım ağrıyor. İnceleni yorum. Teşhis. İlaç. Baş ağrım geçiyor. Geçti mi?’- ‘Evet.’- ‘Güle güle.’ Neden bu kadarı sağaltım değil? Başı ağrıyanın sağaltım bilinci yok öncelikle. Başı ağrıtan ‘nedenler’ bulunuyor; belki bana lutfedilip söyleniyor bunlar: ‘Başının ağrıması şundan şundan’. Boynum bükük. ‘Sağolun, doktor hanım!’ ‘Günde üç öğün yarımşar’. ‘Peki!’ Sağaltan egemen  bir sağaltım. Uzman, beni benden daha iyi biliyor, ona emanet ediyorum ağrıyan zavallı başımı: ‘Tamir et de geçsin!’ Kendi bütünsel varlığım hakkında hiçbir bilincim yok! Baş ağrıma sahip çıkamıyorum. Nedense sık sık ağrıyor bu lanet olası başım! Eskilerin çocuklarını okul öğretmenlerine emanet edişleri gibi uzatıyorum başı mı: ‘Eti  senin kemiği benim!’ Baş ağrımla ilgilenen hekim, tet kiklerden geçiriyor onu, bulguları saptıyor: Başımla, içindekileri arasındaki ilişki  ilgisini ne kadar çeker bilmiyorum. Benim duygularımı, düşüncelerimi, çevremle ilişkilerimi sorma zahmetine katlanıyor mu? (Elbette bu benim cüzdanımla da ilişkili dir!) Benim, beden-duygu-düşünce-çevresel yapı bütünlüğümü, bu bütünlüğüme bağlı olarak, kendime özgü yanım, biricikliğimi, diğer organizmalara benzeyip de onlardan ayrı olan yanlarımı anlama niyetine sahip mi? Ben kendi bütünlüğüme, biricikliğime ilgi gösteriyor, insan olarak kendime sahip çıkabiliyor muyum? Ben, cahil, edilgin, duyarsız, bilinçsiz; hekim, başımın ağrıyan bölgelerine odaklanmış, insan olarak bütünlüğüm ve biricikliğime kayıtsız, nedir aramızdaki hadise? Başım ve hekimim arasında olup biten nedir? Susun,hekimim beni iyileştiriyor. Susun şimdi tamir oluyorum. Hekimime güveniyorum, beni onaracak.

İş başındaki hekim, sağaltımı abartışıma tepki duyup, ‘gel kliniğe gidelim de halimizi bir gör, ondan sonra konuş’. ‘Hariç ten gazel okumak kolay’, ya da çok çok kızmışsa (Bir sayın hocamı, bir toplantıda kızdırmış olmalıyım ki,benzer bir tepkiyi göstermişti: ‘Şu felsefecileri almayalım aramıza!’) ‘Sen benim elime düşersin, seni bir güzel tamir edeyim de gör’ diyebilir. Sağaltım, sağaltanla sağaltılanın karşılaşmasını öngörür. Benim yüzüme bile bakmaya n, ağrıyan başımı  herhangi başlardan biri olarak gören, üstelik ‘bilimsel olmak’, hasta başının birey selliği ile ilgilenmemekten geçer diyen, elden geldiğince hasta ile hekim arasına ‘nesnellik’, ‘bilimsellik’ etiketi yapıştırılan uzaklığı koyup, beni sağlığıma kavuşturmaya gayret eden hekimimle karşılaşma şansım çok azdır. Elbette pratikte yaşanan zorluklar var: Hastaya ayrılan zaman kısıtlı. Hasta, karşılaşabilme bilincine sahip değil. Hekimin işi başından aşkın. Kişiliği, eğitimi uygun değil. Başımın önündeki  yüzümü görmeli hekim. Ben de onun beni görüşünü görmeliyim. (Göremeyecek durumdaki hastalardan söz etmiyorum. Görme olanağına, bilin ce sahip, ama doktorun yüzüne baktığı halde doktorunu göremeyen hastadan söz ediyorum. Hekimine karşı yürüdüğü halde, hekimiyle bir türlü karşılaşamayan, hekimini bulduğu halde hekimiyle buluşamayan hastadan.) Her sağaltım yalnızca medikal bir hadise değildir. Her sağaltım eylemi, eylemleşmesi, etkinliği bir onto-ethik durumdur. En azından iki insan varlığı karşı karşıyadır orada: sağaltılan ve sağaltan. Ben ve öteki. Sağaltan ve sağaltılan ilişkisi ben ve öteki arasında özel bir karşılaşma ilişkisidir. Bir güven ortamında gerçekleşir. Kendi mi hekime emânet ederim. Hekim beni emanet aldığı için sorumluluk altına girer. Hem ona, hem sağaltım ortamına, hem kendime güvenirim. Görünüşte bu güven görünmese bile, sağaltımın yürümesi için  güven gücüne gereksinim vardır. Hekim, yüzü olan, bütünlüğü, biricikliği olan bir insanla karşı karşıya dır. Karşılaşacağı bir insanla. Karşılayacağı bir varlıkla. İki insanın karşılaşması ile başlıyor sağaltım. Sağalmak için gelenle, sağalmaya katkıda bulunacak olanın paylaştıkları ortamı iki temel boyutuyla görebiliriz:

Karşılaşma Pathos’u, sayrı ile hekimin birlikte soludukları  ontolojik, ortaklaşa yaşanan bir Pathos’tur. Bir duygusal,düşünsel atmosferdir. Birlikte yaşandığı için, içinde bir süm-pathos’u, bir sempatiyi, ‘com-passion’u taşır.Araya, teknolojik, sosyolojik, psikolojik engellerin girmediği bu karşılaşma pathosu, talep edenle –karşılayanı,emanet edenle-emanet alanı, ortak  yolculuğa çıkaracak bir pathostur. Zorluklarla, sorunlarla dolu bir pathos. Bu iki insanı karşılaştırıp, buluşturan iklim, ortak bir ethosu da doğurur. Hekim ve hastanın birlikte yaşayacakları bir ahlaksal insanlık durumu. Sağaltım, bu ortak pathos ve ethosla var olur.Sağaltan kanayan yaralara dokunur, ortak pathos, o yaraları kendinin yaraları haline getirmiştir. Ethos, karşılaştığı insanın, kendine özgü varlığına yolculuk yapmasına yol açmıştır. Sağaltan ve sağaltılandaki sağaltım bilinci, duyarlılığı birbirlerini bulmalarına,buluşmalarına götürmüştür ikisini de.Öyle bir pathos ve ethos oluşmuştur ki aralarında, artık sağaltan ve sağaltılan ortadan kalkmış, bir sağalışım, karşılıklı sağaltım başlamıştır!

         Çizdiğim resim, Platon’un idealar dünyasından kopya edilmiştir. Kim kimle karşılaşıyor ki, hekim hastayla karşılaşsın? Üstelik, ruh sağaltımıyla ilgiliysek, karşı tarafta, kendisini, gerçekliği göremeyecek, kör bir ruh dururken, hekim kimle karşılaşacaktır? Hangi pathos? Pathos, patolojik bir durumdadır. Hekim, kendisiyle bir biçimde karşılaşabiliyorsa hastasın daki karşılaşacak yüzü keşfetmesi kolaylaşmaz mı? Kendisiyle karşılaşmamış sağaltan erbabı, sağalışımı hiç yaşayamamış, bunu düşünmeyen, bunun hekimlikle ilgisi olmadığını ileri süren lerden olabilir. Sağaltım bir karşılaşma ve emanet ahlakına dayanır, temelinde.

           SAĞALTIMIN ÇETİN YOLLARI

Sağaltım en azından üçlü bir varlık ilişkisi. Sayrı insan, sağalacak olan (sağılacak de ğil!), sağaltacak ve aralarındaki sağaltım ilişkisi. Elbette, bu ilişkiyi kuşatan, toplumsal, kül türel, siyasal güçler var.Sağaltım, biraz önce de söylediğim gibi, sağalma ya da sağaltım evre ni, yani, ethos ve pathosla olanaklı. Sağalan, sağaltılanla sağaltan arasındaki karşılaşmayı sağlıyor bu evren.

İdeal sağaltım evrenine, sağalma, doğrusu sağalışım evreni demek daha doğru. Sağalı- şım evreni, tamir ve onarımlar evreni değildir.

Kimse kimseyi zorla sağaltamaz. Sağaltım bir dayatma değildir. Bu evrenin, pathosun ve ethosun yapısından geliyor: Güven ve saygı, iki tarafın kendi özgü bütüncül varlıkları, bir birlerini ele geçirip yönetmeye izin vermez. Sağaltım evreni, doğrusu, sağalışım evreni, birlik te sağalmayı doğuran evrendir. Orada, iki kişi, hekim ve hasta, aynı yolun, birlikte çıkılacak yolculuğun arkadaşlarıdır. İleride anlatacağım gibi, birlikte göçen insanlardır!

Bir sağaltım ortamı nasıl bir patoloji taşır? Nasıl gerçekleşmez sağalışım evreni? Nasıl oluşmaz karşılaşma? Birkaç örnek verilebilir:

Karşılaşmaya gönüllü, hazır, donanımlı hekim,uygun bir sağalışım ortamı vardır. Sayrı, sağalışım duyarlılığından, bilincinden yoksundur doğrusu, niyeti yoktur. Sayrı gafleti, sağalı şım evrenini bitirir. Durum bir.

İkinci durumda, iki taraf da buluşmak ister ama uygun sağalışım ortamını oluşturamaz lar. Durum iki.

Hekim, gönüllü, donanımlıdır ama uygun sağalışım ortamı da, sayrı bilinci de yoktur ortada. Hekim kalakalmış. Evren yok olmuş, doğrusu hiç var olmamıştır. Durum üç.

Hekim duyarsız, gafildir, ortam ve sayrının evreni oluşturabilecek uygunluğuna karşın. Bunu nereden mi biliyoruz? Bir başka hekim bunu başarabiliyor da ondan. Durum dört.

Hekimle sayrı uyuşmaz. Her hekim her sayrının hekimi olamıyor. Sağalışım evreni çıka mıyor ortaya. Durum beş.

Sayrı bütün varlığıyla, yaşayabileceği bir sağalışım evreni aramaktadır. Ona yanıt verebi lecek ne bir hekim ne de sağalışım ortamı vardır.Durum altı.

Ne mutlu sağalışım evreninde var olabilen hekim ve sayrılara!
           

BİR DÜNYA DEĞİŞTİRME OLARAK SAĞALIŞIM

Her insan bir dünyada yaşar. Ortaklaşa yaşadığımız dünyanın yanı sıra biz insanlar, her birimiz ayrı birer dünyayız.

Dünyada ,dünyamla bulunurum. Dünyaya  dünyamla tutunurum. Dünyam, benim bütünlüğüm ve farklılığım demek. Ben dünyamım: Çevrem, toplumsal, tarihsel, kültürel, ekonomik, siyasal... çevrem, düşüncelerim, duygularım, bedenim dünyam oluşturur. Nereye gitsem, dünyamı oraya taşırım. Dünyam, dünyada, dünyalar arasındadır. Her insanın kendi dünyası var dır, diğerleriyle üleşebildiği, üleşemediği. Dünyam, deneyimlerimden, yaşantı birikimlerinden oluşur. Dilimden. Kendimi dile getirme biçimlerinden.

Özgünlüğü olan dünyalar, dışındaki dünyalara belli bir açıdan, kendi bütünlüğü  ve kendine özgülüğü , özgüllüğü içinde bakabilen, kendi kendini, belirlenmelerin olanak verdiği ölçüde yapılandırabilen, kurabilen dünyalardır.

İğreti kurulan dünyalar vardır: Çağının egemen görüşleri, inançları, anlayışları doğrultusunda, belli bir düşünce, bilgi, görgü donanımın, emeğe, çalışmaya dayanmayan yalap şalap  oluşturulmuş dünyalar.

Hiç kurulamamış, oluşturulamamış dünyalar da vardır. Boşluk taşırlar içlerinde; bedeni ve duyguları taşıyan, hiç işlenmemiş dünyalar.

Bireysel dünyalarla, dünya arasında, ‘ben’le gerçeklik arasında sürekli bir gerilim var dır.Dünyam, dünyada böyle varolur. Çatışmalarla süren bir uyum içinde. Uyumlarla süren bir çatışma içinde. Bu varolma kavgası, bu bitmek tükenmek bilmeyen agôn, dünyamla dünya arasındaki etkileşimle sürer gider. Dünya devinir, dünyam devinir. Dünyadaki fırtınalar gibi, dünyamda da fırtınalar yaşarım. Bedenimden, duygularımdan, düşüncelerimden, yaşadığım çevre ve ortamdan gelen etkiler birbirine karışır; kimi zaman birbirlerini yok ederler, kimi zaman güçlendirirler. Dünyamın devinimdeki sağlık, bütünlüğümü ve özgüllüğümü (biricikliğimi) yaşamakla olanaklıdır.Dünyamın içindeki ve dışındaki güçlerin uyumu, harmonisi, zaman zaman dünyamın içinde ya da dışındaki büyük sarsıntılarla baş edebildiğimce sürer.Dünyam, zaman zaman ağır yaralar alabilir, bu yaralar dışımdaki dünyayı ve dünyaları görebilmemi, onlarla gerçekçi bir biçimde baş edebilmemi engeller.

Dünyam, büyük sarsıntılara, kayıplara, sarsıntılara içindeki güçle direnir. İç direnç, enerji, dünyamı felaketlere karşı savunma kaynağımdır. Dünya, direncini yitirmiş dünyaları ortadan kaldırmaya çalışır. Dünyam, dünyaya yenik düştüğünde,  direnemediğinde, uyum için kendini yenileyemediğinde, yenilmemek için gerekli dönüşümleri sağlayamayıp, yenilenemediğinde, sağlığını yitirmeye başlar. Ruhum, dünyamla kendini gösteremez olur, ruhum açamaz, dünyama kendi rengini veremez olur.(Ruhum: Dünyamı oluşturan yaşam enerjisi,iç enerjim!)

Dünyamın ne denli sahibi isem o denli direnme gücüm artar. Ne denli sahip çıkabilirsem kendime, bedenime, duygularıma, düşüncelerime, çevreme, kısaca dünyama, o denli belalara karşı direncim artar. Kendi dünyama sahip çıkabilmem, kendimi, dünyamı tanıyabilmeme bağlıdır. Dünya bilincime. Dünya bilincim,dışımdaki dünyanın bilinciyle gelişir. Tanıma, bilinçlenme, sahip çıkma dünyasına ve dışındaki dünyaya duyarlı insanların başarısıdır.

Dünyanın yapılanmasındaki aksaklıklardan dolayı (örneğin somatik kaynaklı sorunlar dan) bireysel dünya, ortaklaşa dünyada var olma güçlüğü yaşayabilir. Dünyasal yapı bozukluğu, iç enerji zayıflığına, düzensizliğine yol açar. Buradaki sağlık sorunu, bu dünyanın ne paha sına olursa olsun ayakta, hayatta tutulması ise, bir tamir gerektiren sorundur. Dünya sahiplenilmediği için, dış destekle ‘varlığı’ sürdürülebilir ancak. Sağaltan, burada sağaltmandır. Sağaltman, sağalanın, sağaltıma katılamadığı sağaltımları gerçekleştiren biridir. Bu, tamircilikten ve onarıcılıktan farklıdır, çünkü eskisi gibi olana ulaşmak söz konusu değildir. Eskisi gibi olan, zaten aksayan, işlemeyendir. Sağaltman, işlemeyenin, doğrusu bozuk işleyenin sürdürücüsü dür yalnızca.

Dünyası felaketle karşılaşmış insana, sağaltan nasıl yardım edebilir? Bir sağaltıcı olarak, ondaki felaket sonucu ortaya çıkan sayrılığı saptayabilir. Belki tamir ve onarım işine kalkışır. (Tamir, onarım, saptama düzeyinde çalışan sağaltana sağaltıcı diyorum!). Sağaltan kişi, yaralı dünya sahibinin, dünyasının ayırdına varmasına katkıda bulunabilir. Onu bilinçlendirebilir. Onun, dünyasına sahip çıkmasına yardımcı olur. Dünyasını tanımasını sağlayabilir. Amaç, dünyanın bütünlüğünü, özgüllüğünü korumaktır. Eğer böyle bir bütünlük, özgüllük felaket öncesi var ise. Yoksa, tamir ve onarım düzeyinde bitebilir, sağalma.

Dünyam, dünya içindedir. Dünyamın yaşadığı felaket, dünyayı kavrayışımı, gerçeklik duygumu, dünyamın iç düzenini çarpıtabilir. Dünyamın içinde oluşan kaos,bilincimi ortadan kaldırabilir. Dolayısıyla, sağalma talebim yok olabilir. Bu durumda, kaosun ortadan kaldırıl ması sağaltıcılarla (ilaçlar da sağaltıcıdır!) olanaklıdır. Dünyamın dünyada bulunmasını, orta dan kalkmamasını sağlayacak yardıma gereksinimim vardır. Sağaltıcı, bilincimi bulmama, dünyaya sahip çıkmama yardım edecektir.

İşte bu noktadan sonra, onarım ya da tamir ötesi bir sağalışım, bir ıslah, bir ruh açımı aşaması başlayabilir. Dünyam, dünya içinde, oturduğu yerde, durduğu yerde kalmayacaktır artık. Dünyam sahip çıkarak kendine,sağaltanıyla yolculuğa çıkacaktır. Sahip çıkılan dünya nın durduğu yere bura diyelim. Dünyam buradan, araya gidecek, göçecektir. Aradan,buraya bakabileyim diye. Bilinçlenme, onarım düzeyinde ise, belki dünyam olduğu yerde kalabilir. Değilse,yola çıkar. Buradan araya gider, orada kendine bakar. Yolculuk arkadaşım bana yola çıkma gücü veren, iç enerjimi, iç direncimi kazanmama yol açan sağaltanımla birlikte aradan buraya bakarız. Nerede olduğumuzu görmek, anlamak için. Yolculuk arkadaşım benim burada kalma direncimi kırmış, beni araya ulaştırmıştır. Burada kalıp, sayrılığımı yenemediğim, iç gücümü kazanamadığımdan. Aradan öteye gitme, oraya varma arzumda olabilir. Bu yolculuğu kendim de yapmaya kalkabilirim. Tehlikesi şuradadır: Araya varır, geriye dönemeyebilir. Aradan, oraya sıçrar,geri dönemeyebilirim. Oysa, sağalmam için yeniden ortaklaşa yaşanan dünyaya dönmek zorundayım. Arkadaşım, sağaltanım, sağaldaşım, yolculuk arkadaşım, benimle göçen, ötelere gidip, geri dönen.

Öyle olabilir ki ben, belki yaşadığım yitiklerin, acıların şokuyla ötelere fırlatabilirim kendimi. Bir başına oraya yerleşir kalırım. Burayla iletişimini  kesmiş ora, dünyamın yitimi demektir. Dünyamın yurdu dünyadır. Dünyada yurt tutan biriyim. Gerçeklerden kaçmaya  çabalayıp, gurbet ellere, dünyaya yakın olan araya ya da biraz daha uzak olan oraya gidersem, burada çevresini oluşturmuş dünyam zedelenir. Zedelenmemesi için bir bağlantı, bir irtibat gerekir. Örneğin sanat alanında yaratıcı olabiliyorsam,bilime, düşünceye, kültüre katkım varsa, bağlantı orada dağılmamı engelleyebilir. Dünyam, dünya bağlantılı olarak orada durabilir.Bu durumda dünyamın öğeleri arasında (bedenim, duygularım, düşüncelerim...) etkileşim ya da iletişim güçlükleri oluyorsa, orada bir tamirciye, onarıcıya ya da burayla muhabereyi sağlayacak bir teknisyene gereksinim duyabilirim.Belki de sağaltan, haber tanrısı Hermes gibi haberler ulaştırabilir buradan oraya. Benim orada kalıp, yaşamamı sağlayabilir. Beni buraya çekmek istemez. Orada dünya bütünlüğüm ve özgüllüğümle var olabiliyor, dünyayla haberleşmemi sürdürebiliyorsam, sağaldaşımın katkılarıyladır.

Buradan oraya, arayı geçerek yapılan yolculuklar gidiş-dönüş yolculuklarıysa, sağaldaşım, bozulmuş dünyamın öteye uzanan yolculuğu ile benim dünyamı yeniden keşfedip, sahiplenerek, yaşamamı sağlayan arkadaşımdır. Dünyalar arası yolculuğumda gidişime ve gelişime beni karşılaşma pathosu, ethosu içine sokarak, bu hâli yaşamama katkıda bulunarak, özgürlüğümü, özerkliğimi yaşamama olanak hazırlayan hâldeşimdır.

İçimdeki enerjinin gelişmesine, ruhumun sanki bir gül gibi açmasına yol açan biridir. Bir tamirci, bir onarıcı, bir sağaltman, bir sağaltıcıdan farkı, beni kendi modeli, bakışı, anlayışı doğrultusunda düzenlemek yerine, kendimi düzenlememi sağlayacak enerjiyi ve kılavuzluğu sağlamasıdır. Dünyamdaki bahçede ruhum bir yaban gülüyse,onu aşılayıp, bana bu aşılanmış gülü nasıl büyüteceğimi öğretendir. Beni dünya sahibi kılandır. Beni sağaltmaz. Ben kendim sağalırım. Sağaltımı değil,sağalımı yaşarım. Sağalmam için beni hazırlar. Özgür, özerk olmam için beni hazırlar.

Dünyamla dünya arasında bir çatışma varsa, değişmesi gereken ben miyim yoksa dünya mı? Tamirci, onarıcı, beni değiştirmeye çabalar, dünya aynı kalırken. Oysa hem ben hem dünya değişmeli, dünyayla olan ilişkim değişmelidir.

Sağalışım, dünya ötelemesidir. Yoldaşımla gider, geliriz, ya da be her nasılsa gitmiş sem, yoldaşım beni alır getirir dünyaya. Artık gitmiş ve gelmiş, hiç gitmemiş gibi değildir. Yaşadığım dönüşüm, bir aydınlanma, bir bilinçlenme, ruhsal olarak zenginleştiğim dönüşüm dür. Bir tazelenme, canlanma, anlam yenilenmesi demektir. Yalnız benim dünyam değildir, iç bahçesinde ruhu açan, sağaldaşım, sağaltanım yolculuk arkadaşımın da iç bahçesi, gönül bahçesinde ruhu açar.

Ruhu açık insanların ruh açıklığı, yalnız kendi iç, bireysel dünyalarını değil, yaşadığımız şu dünyayı da değiştirmeye çabalamarıyla doruğa ulaşır.

Ruhu açık insanlar buraya sıkışmazlar. Arada, orada dolaşırlar. Tamirci ve onarıcıların bu dünyasında iğreti oturan, biraz acılı, biraz  hüzünlü, ama gülümseyen konuklardır.

   
     
     
 
Özgeçmiş| Yayınlar |Verdiği Dersler|Yönetilen Tezler|Haftalık Ders Programı
 
     
 
İletişim Bilgileri :
 
 
Adres: Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Felsefe Bölümü, 06531 Ankara, Türkiye
Telefon: + (90) (312) 210 3141   Fax : + (90) (312) 210 1287
Oda Numarası: Z-43   E-mail : ainam@metu.edu.tr
 
 
Mesaj göndermek için !