Odtü-Felsefe Bölümü sayfasý
   
     
   
Prof. Dr. Ahmet İNAM
   
         
         
 
giriş
 
   
Online Yayınlar
   
   


TÜRKİYE'DE EDEBİYATKÜRE ROMANA DURMUŞ

Prof. Dr. Ahmet İNAM

Edebiyatküre, edebiyatçıların, onların etkinliklerinin,ürünlerinin yer aldığını düşündüğüm, ”hayâli” küreye verdiğim ad.Türkiye'de edebiyatküre,içinde yer aldığı kültürün zenginliği ve derinliğiyle devingen bir yapı taşıyor. Edebiyatımız kültürümüzün yüz akı mıdır? Belki, kültürümüzdeki bilimle,teknolojiyle, felsefeyle karşılaştırıldığında, daha etkinmiş gibi görünüyor; bu toprakların insanı, kendini anlatmaya çablamış, farklı kültürlerden devşirdiği belli kalıplarla da olsa (Divân Edebiyatımız gibi!), duygularını,düşüncelerini, inançlarını dile getirme yollarını aramıştır. Folklor zenginliğimizi, halk edebiyatımızı da içine kattığımızda, edebiyat küremiz yüzlerce yıldır hep devinmiştir; içinde kendi kültürüne, dünya kültürüne katkıda bulunabilecek öğeler taşımıştır.

Şiir, edebiyatküremizdeki devingenliğin ana kaynaklarından biriydi. Hâlâ da öyledir. Edebiyatküreye kısa zaman dilimleri içinde bakmamak gerek. Küre, geçmiş, şimdi, gelecek bütünlüğünde anlaşılabilir. Şiir, dar mahrem yaşamını, kamusal alana, yoğurduğu diliyle döken bir edebiyat insanının hayatla karşılaşma etkinliğiydi. Türkiye'de “dört kişiden beşinin” şair olduğu söylentisi, şiire abanmış bir yaşam beklentisini gösterir. Burada kalabalığın peşinde koştuğu şiir bir “manzume”dir, çoğunlukla. İçindeki insanı, insanın sonsuzluğunu dile getirmekte sığ kalan, düz kalıplarla yürütülen denemeler, “yağdı yağmur, çaktı şimşek” iğnelemesinin de imâ ettiği gibi, edebiyatküredeki şiir meltemlerinin ya da fırtınalarının yanına yaklaşamıyordu. Yine de şiir, ona ulaşabilen, dokunup yaşayabilenlerle, edebiyatküredeki olayların önemli bir bölümünü oluşturuyordu.

Türkiye'de roman neden patladı? Şiirden romana doğru bir geçiş mi var? Ne oluyor edebiyatkürede de, roman esiyor edebiyatküre sokaklarında?

Edebiyatküredeki olayların,roman odaklı çözümlemesinde, göz önüne almamız gereken kavramların başında “yaşantı” (Experence, erlebnis) geliyor.Edebiyat yapıtı yaşananı dile getirmede nerededir? Hangi yaşantıları ne adına anlatıyor? Çarpıtıyor mu? Bozuyor mu? Roman,gerçeklikle nasıl bir ilişkide ki, kendini böylesi yaşantılar yumağıyla sunuyor?

Bu sorgulama ışığında, manzumeden şiire geçişi göremeyip, yazılan her “manzum” metni şiir sanışımızda olduğu gibi, “roman” adıyla ortaya çıkan yapıtı roman sanma yanılgısına düşebiliriz.

“Yaşantı” kavramının yanında,edebiyatküremizdeki roman olayını açıklamaya yarayan temel kavramlarım şunlar: Edebiyat, Kültür, Siyasa, Ekonomi, Toplum, Birey. Öyleyse yedi temel kavramın ilişkilerinin oluşturduğu ağ içinde alabilirim konuyu. Türkiye'de roman neden patladı? Bu neyin göstergesidir? Yanıt, yedi kavramın oluşturduğu göstergelerin incelenmesinde aranabilir. Bu göstergelerin adını anıp, tek tek üzerlerinde durmadan, genel bir değerlendirme yapacağım. Göstergeler sırasıyla: 1.Yaşantısal gösterge 2. Edebî gösterge 3. Kültürel gösterge 4. Siyasal gösterge  5. Ekonomik gösterge 6.Toplumsal gösterge 7. Bireysel gösterge

Romanlarda dile getirilen yaşantılar,yaşanan dünyadaki insanı “sıradanlığın” ötesinde anlatmaya yönelik mi? İçten mi? Kendiliğinden mi? Roman dışı kaygıların zorlamasıyla,yazarın kendini, kendi bakışını “pazarlama” kaygısı içinde, roman yaşantısında bir yalanı, bir sahteciliği gerçekleştirdiğini söyleyebilir miyiz? Romanın kendi içinden sahiciliğin yokluğu,ekonomik yapının itmesiyle,bir pazarlama,bir satış kaygısını mı gösteriyor? Sömürülmüş yaşantı, okurun zayıf yanlarından yararlanıp, onu duygusal,cinsel, siyasal açıdan dolduruşa getirerek, romanın olanak sağladığı anlatım biçimini kullanıp, roman aracılığıyla ekonomik, toplumsal giderek siyasal çıkar elde etmeyi amaçlıyor. Edebiyatla çok kolay yalan söylenebilir. Yalan, gerçeğin bir yüzünü anlatmakta edebiyatın sahip olması gereken şiirselliği, “edeb”i, sonsuzluğu, kendiliğindenliği taşırsa, değerli olabilir. Roman kalabalığı içinde yaşantı içtenliğinin edebi yapıyla birleşebildiği kaç yapıt vardır? Liberal görünüşlü ekonominin “sen bireysin”, “kendini anlat, utanma” diye harekete geçirdiği eli kalem tutanlar”, sahi ben de varım. Utanmıyorum. Yazabilirim kendimi. Benim hayatım zaten roman” diyerek mi kaleme sarılıyorlar? Edebi geleneğimizin, roman geçmişimizin, dünyadaki roman serüveninin ne denli farkındadırlar? Kendini birey sanan herkes,satış tezgâhıyla beslenen çok satan romanların coşkusuyla, “ben de yazarım” diye mi ortaya çıkıyor? Herkes kendini birey, kendi hayatını roman mı sayıyor? Kendini değil de, hayatı yazdığını söyleyenler, hayatı roman olarak kavrayabildiğini mi sanıyor? Kısaca, yazılan romanlarda ne denli roman kokusu var? Ne denli okur sömürüsü;merak uyandırma, ilgi çekici olmak için popüler kültürü kullanma becerisi var? Kaç yazarın Türkçe bilinci, ustalığı, romanla anlatılabilecek, işlenmiş, geliştirilmiş insan anlayışı var?

“Roman” patlamasıyla edebiyat küremizdeki sayrılıklardan biri daha görülüyor: Salt tekniklerle, kurnazlıklarla, taklitle yazmak”. Şunları şunları şöyle yazarsam, vururum okuru en ince yerinden”. Hesapla roman yazılabilir mi? Elbette “teknik”, içtenlikten, yaşantının kendiliğinden geliyorsa, edebî olanın,dil ustalığının özelliklerini taşıyorsa önemlidir. Görsel kültürün egemen olduğu, yayınlanan yapıtların, internet olanaklarının hızla arttığı bu çağda, insanlarımız, edebiyatküreye çok kolay girebileceğini sanıyor. Romanla yaşayarak, roman olarak, roman yaşayarak değil de, romana dışarıdan getirilen kurnazca tekniklerle, kürenin kapılarını zorlamaya çalıştıklarını görüyoruz. Pazarlama tekniklerinin etkin bir biçimde işlediği, siyasal çalkantıların, toplum içinde bireyin şaşkın arayışlarının olduğu bir kültürel ortamda, uyanık insanlar “roman” yazıyor. Romana “yatırım” yapıyor. Kültür ortamında roman tezgâhlayarak köşe dönmeye çalışıyor.

Oysa, edebiyatküre yol geçen hanı değildir. Yaşadığı siyasal, ekonomik, kültürel, toplumsal ortamın kendine özgü yorumunu yapabilecek ufuktan yoksun, gelenekle bağlarını kuramamış, kullandığı dilin inceliklerini görebilecek incelikten uzak insanların “romanları”, bulaşık sularını ilâç diye tezgâhlayan şarlatanların ürünlerinden farklı olmayacaktır.

Elbette sözüm böyle olanlara. Onlar edebiyatkürede şimdilik dolaşsalar da, bir gün soluk alamayacaklardır. Roman olan, roman devşiren, romanla var olmaya çalışanlaraysa edebiyat kürenin konukseverliği hep olacaktır.

 Temmuz 2004, Ankara

   
     
     
 
Özgeçmiş| Yayınlar |Verdiği Dersler|Yönetilen Tezler|Haftalık Ders Programı
 
     
 
İletişim Bilgileri :
 
 
Adres: Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Felsefe Bölümü, 06531 Ankara, Türkiye
Telefon: + (90) (312) 210 3141   Fax : + (90) (312) 210 1287
Oda Numarası: Z-43   E-mail : ainam@metu.edu.tr
 
 
Mesaj göndermek için !