Odtü-Felsefe Bölümü sayfasý
   
     
   
Prof. Dr. Ahmet İNAM
   
         
         
 
giriş
 
   
Online Yayınlar
   
   


NEDEN ÖLMEDİN DAHA, AHMET?

Prof. Dr. Ahmet İNAM

Sevgili bir dost elini omzuma koyar ve sorar: "Ahmet, neden hapse girmiyorsun? Neden senin inancını paylaşmayan insanlarla konuşuyorsun? Müslümanlara gidip, Müslüman olmadığın halde İslamiyeti, komünistlere (komünist olmadığın halde) komünizmi anlatıyor, Hıristiyan olmadığın halde Hıristiyanlarla Hıristiyanlığı tartışıyor, konuşuyorsun. Sen nesin? Neye karşı çıkıyorsun? Aydın, davası olan, davası için yaşayan, davası için hapislere düşüp, ölebilen insandır. Sense her gittiğin yerde nabza göre şerbet verip, alkışlanıyorsun. Düşmanların seni alkışlıyor Ahmet, sen aydın değilsin? Neden ölü değilsin, hapiste değil de bu hayatın içinde müdür gibi yaşıyorsun, Ahmet ?" Tam böyle sormaz belki, abarttım. Gerekiyordu.

Yaşı seksene varmış anam, kendisine yaptığım ziyaretlerimi aksattığımda, zaman zaman telaşa kapılıp sorardı ? "Sen gelmeyince sandım ki, hapistesin. Hapise düştün de ondan mı gelmedin yavrum ?" "Yok anacığım" derdim, "işlerim vardı, benim yazılarım, insanı hapse sokacak yazılar değildir."

Aydın muhaliftir, denilir. Neye muhalif? Düzene. İktidara. Aydın yakınmacıdır. Müşteki. Ben böyle aydına karşıyım. Bu nedenle isterseniz bana baydın, caydın, yandın falan diyebilirsiniz. "Niyaziyane" ölümdense, Türkiye'nin bu ortamında düşünüp, duyup, gönülleyip, kahrolup ses vermenin daha zor olduğunu düşünüyorum. Muhalifliğin kolaylaştığı, ayağa düştüğü bir ortamdayız. Ölüme varım. Önce, ölmeden ölmek isterim.

Gülümseyen düşünceden yanayım. Pişmiş kelle gibi değil. Müeddep ve mahzun. Belki hafif hınzırca ama hep arayan. Asık suratlı "ölmeye sözde hazır", lafını sakınmayan, her sözüyle dünyayı boyayan muhalif olmak için muhalif olma özürünü taşımak istemem. Henüz ölmedim. Demek söyleyeceklerim bitmemiştir. (İşin en eğlenceli yanı da henüz bir şey söylememiş olmamdır. Dostum üzülmesin, zaten ölüyüm.)

Şimdi, "aydın kimdir?"sorusu ve bunun olası yanıtları tartışıla tartışıla eskidi, gitti. Bu yazımda bunu tartışmayacağım. Arayan insanı aramak istiyorum, sizlerle. Aramanın bedelini nasıl ödeyebileceğimizi. Arayan bir hayatı nasıl yaşayabileceğimizi. Çağımın kokuşmuş kavramlarına uzak durmak istiyorum. ( Becerebilecek miyim kendim de kokuşmadan?) Şu kokan, kokuşan dünyada nasıl yaşayabileceğimi soruşturmak istiyorum. Kendi hayatlarını diri tutmaya çalışanlar belki ilgilenebilirler söyleyeceklerimle.

Gülümseyen düşünce, iletişime hazır düşüncedir. Bunun ardındayım. Herkesle, her zaman değil. Yeri gelince, bazılarıyla muhabbet. Seçiciyim.

Gülümseyen düşünce, boyun eğmez düşüncedir. Kavga etmeden. Kavga tebessümünüzün derinliklerindedir. Kavgayı ayağa düşürmediğimiz için ölmekte gecikmişizdir. Zordan yanayızdır. Bundan dolayı anarşist olduğumuzu sanmaktayız. (Bir de sır vereyim: Anarşizmin ne olduğunu da hâlâ bilmiyorum.) Zordan yana demek: Zor kullanmaktan yana demek değil. Zorluk bizi çeker. Zorluk çekiminde muallaktayız. Muallakta oluşumuz şaşkın tavukluğumuzdan değil, iflah olmaz arayıcılar sınıfına mensupluğumuzdandır.

Kolayı seçse idik, çoktan ölmüştük. Kızmadığımız düşünce ve insan yoktur. Kızıp silaha ya da kaleme davranır, muarızlarımızı yerle bir ederdik. Bir düşünce gerillası olarak ev basar, ideoloji soyar, inançları yakardık. Sustuk. Ve gülümsedik. (Ağladığımızda oldu. Sonra katıla katıla güldük. Aczimize. Kolaycılığımıza. Sığlığımıza.) Herkesin buluverdiği bir dünyada "arama" denilen tehlikeli yolculuğu seçtik.

Gülümseyen düşünce, basma kalıp "vaiz", "muallim", "aydın" düşüncesi değildir. Zehri tebessüme dönüştürdük. Simya ehliyiz çünkü. Her gece simyahanede saatler süren mesaimiz vardır.

Anlamaya çalışırız. Kimse düşmanımız değildir, önceden. Kızarız belki. Sözümüz varsa kızdıklarımıza söylemek isteriz. Onları ıslah etmek için değil. (Hâşa!) Kendi kendilerini ıslah etmelerine yardım etmek için. Bizim için önce inanç, önce ideoloji, ırk, cinsiyet gelmez. Önce insan gelir. Gönlü, beyni, marifeti olan insan. Bundan dolayı her kanattan dostlarımız vardır. Düşmanlarımız da olabilir. Biz onlara düşman değiliz.

Türkiye'de, birbirimizi bulunduğumuz yere göre "dıştan" değerlendiriyoruz. İçimizi kimse merak etmiyor. Beni kafir sanan arkadaş, nasıl kafir olduğumu, yüreğimi duygularımı merak etmiyor. Damgalıyor ve öldürüyor.
Ölmedim daha. Beni damgalayıp öldürdükleri için ölmedim. Damgadan kurtulmak mümkün değil. Gerek de yok. Ben bakış tarzlarının, yaşama biçimlerinin farklılığından dolayı insanların birbirlerine kolayca düşman oluverdikleri bir dünyada şunu diyorum: "Zorlaştırın arkadaşlar! Düşmanlıklarınızı zorlaştırın! Yaşamınızın zor olduğunu sanan kolaycılardansınız. Kolay düşünüyor. Kolay duyuyor, kolay yargılıyorsunuz. Zorlaştıralım. Yaşam, o zaman arayan yaşam olur."

Arayan ölmez. Ölmedim daha. Aramıyorsam, bilin ki artık ölmüşümdür.

   
     
     
 
Özgeçmiş| Yayınlar |Verdiği Dersler|Yönetilen Tezler|Haftalık Ders Programı
 
     
 
İletişim Bilgileri :
 
 
Adres: Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Felsefe Bölümü, 06531 Ankara, Türkiye
Telefon: + (90) (312) 210 3141   Fax : + (90) (312) 210 1287
Oda Numarası: Z-43   E-mail : ainam@metu.edu.tr
 
 
Mesaj göndermek için !