Odtü-Felsefe Bölümü sayfasý
   
     
   
Prof. Dr. Ahmet İNAM
   
         
         
 
giriş
 
   
Online Yayınlar
   
   


EDEBİYAT GÖNÜL KÜREDE

Ahmet İNAM

Edebiyat, bir açıdan, edebiyat metinlerinden, onların yazarlarından, değerlendiricilerinden, okurlarından, yayıncılarından, sanal ve gerçek ortamlarda dağıtıcılarından oluşuyor. Kültürü oluşturan önemli bir etkinlikler ağı. Bu etkinlikler ağının anlaşılmasında gönülün yeri, önemi nedir? Gönülün anlaşılmasında edebiyatın katkısı ne olabilir? Gönülün bir yaratımı olarak edebiyat nerede duruyor? Bu çalışma, bu sorular çerçevesinde edebiyat-gönül ilişkisini araştırmayı deniyor.

Gönül Nedir?

Gönül, insanın insan olma iradesidir. İnsan olma, olgunluğa erme aşamasında gönül olmadır. Gönül, insanın birçok etkinliğini, özelliğini taşıyan bir kavramdır. Gönülü dört ana özelliğiyle betimlemeye çalışabilirim:

1. Gönül, bir güçtür. Bir yaşam enerjsi, öğrenmeye, anlamaya, yaratmaya, zorlukları yenmeye, yaşamı ve kendimizi dönüştürmeye yönelik bir yaşam gücüdür. Bilinçli bir güçtür. Bir arzu-bilinçtir. İsteyen, talep eden, iradesi olan bir bilinç. İnsanı, insan kılan özelliklerini bütünleyen, bu bütünleme çabasında onun kendini, kendine özgü bireyselliğini ortaya çıkaran güçtür.

2. Bir havadır, bir yaşam alanıdır. Bir ortamdır. Çevredir. Gönül hem içimizdeki güç, hem dışımızda, bizi kuşatan bir atmosfer, bir küredir. Onda yaşarız.

3. Gönül, bir tavırdır. Bir duruştur. Yaşamayı, çevremize, kendimize karşı takındığımız bir tavır. Kendimizi olanaklarımızı gerçekleştirmeye hazır, açık tutma çabamız. İçtenlik, kendiliğindenlik tavrı. Bir göze alma, Hayata “ben de varım” diyebilme tavrı.

4. Gönül, bir yaratmadır, meydana getirme, dönüştürmedir. Gönül bir eylemdir. Gerçekleştirmedir. Hayatı etkileme başarısıdır.

Gönül, öyleyse bir güç, bir hava, bir tavır, bir eylemdir. Bir tomurcuk kavram olarak kendini güç, hava, tavır, eylemde sunar.

Gönül, bireyin ya da birey topluluklarının gönlü olabilir. Birey, gönül insanı, topluluk, gönül topluluğu olabilir. Her birey, gönül taşır ama gönül sahibi, gönül insanı olamaz. Gönül bir gizilgüç olarak bizde bulunur; yaşanması için bizden tavır ve eylem bekler. Benzer biçimde, topluluklarda, toplumlarda, kültürlerde gönül vardır, gizilgüç olarak; gerçekleşmesi, ortaya çıkması için uygun koşullar, topluluk bireylerinin gönül atılımları gerekir.

Gönül atılımları, kokuşmuş ortamı dönüştürerek canlandırmayı başaracak anlam doğurmaları, anlam yaratmaları, anlam yaşamları, yaşantıları ile gerçekleşir. Öteki çıkışlı atılımlardır. Ötekinin varlığını gözeten, farklı olanı farketmeye yönelik çabalardan oluşur. İnsanın tükenmezliğini, olanaklarını, yaşamın bitimsizliğini, sonsuzluğunu kavrayan gönül gücü ile sağlanır. Atılımı gerçekleştiren bireylerin, kendi kendileriyle, içinde bulundukları gerçeklik ile yüzleşmeleri gerekir. İçten, yapmacıksız insanlar, atılımı hedefine ulaştırır. Gönüllerini, dürüstlüklerini ortaya koyarak, atılımlarını tamlayabilirler. Gönül atılımı, birey ya da toplulukların gönülleyebilmesinin, gönüllerini gerçekleştirebilmesinin ilk koşuludur. Gönülleme, uzun bir yoldur. Gönül atılımlarıyla yürünebilir bu yolda.

Gönül oluşumu, bireyde ve toplumda, onların varlığını oluşturan bileşenler arasındaki etkileşimi gerçekleştirerek bütünlük sağlar. Bütünlük olanaklara açıklık  demektir, bireyin bedeninin, duygularının, düşüncelerinin, toplumsal ilişkilerinin gelişimlerinin dayandığı olanakların bilincine sahip olması demektir.. Toplumu o toplum yapan özelliklerin de belli bir çerçevede ilişkilendirilip toplanmasıdır. Gönül atılımlarıyla varılan gönül oluşumu, özgül bir varlığa aittir. Gönül topluluğu ve gönül insanı, kendine özgü özellikler taşır. Bütünlük ve özgüllükle,gönül insanı, ötekine yönelmiş insandır.Ben merkezli bir yaşamdan,ötekini öne alan bir yaşama doğru yürüyendir.

Bu gönül oluşumuna daha ayrıntılı olarak girmeden önce gönül gücünün beslendiği kaynakları sorgulamak gerekir. Gönül gücü nereden kaynaklanır? Gönülü bezemenin, gönül donanımının kaynakları nedir?

Bireylerin gönlünü bedenleri, duyguları, akılları, çevreleri, kültürleri besler. Bu gönül besleyici ırmaklar arasında bağlantılar kuramayan birey, gönlünü donatamaz. Toplulukları, toplumların gönül kaynakları ise en azından beş temel öğesi ile dile getirilebilir.

1. Alt yapı. Sosyo-ekonomik işleyişi içinde varolan toplulukların gönlü bu işleyişten etkilenir. Alt yapının gönlü nasıl belirlediği tarih içinde  tek tek çalışmalarla ortaya çıkarılabilir.

2. Gönlün oluşumunda, insanın içinde bulunduğu anlam (değer) kürenin çok önemli olduğunu düşünüyorum. İnsan anlamlarla algılıyor, anlamlarla düşünüyor, duyuyor, inanıyor, eyliyor. Etkinlikleri içinde insanın bir anlam kürede yaşadığını düşünüyorum. (Noosferi,kendi yorumumla, özel bir anlamda kullanıyorum). Anlam küre, insanın anlam doğurmalarından oluşuyor: Sanattan, felsefeden, bilimlerden, inanç düzenlerinden… Gönül, gönlü olduğu toplumun anlam küresinden beslenir.

3. Ethosdan, ahlak küreden de beslenir. Ethos, ahlak değerlerinden, eylemlerden, ilkelerden, kurallardan oluşur.

4. Duygu küreden, pathosdan gelen dalgalar, bir topluluğun, toplumun duygusal yaşamını ortaya çıkarır. Duygu küre içinde yaşar insan. Gönül bu duygu küre ile can bulur. Duygu küresi kurumuş toplulukların gönül olmaz.

5. Siyasal düzen gönlü derinden etkiler. O topluluğun yönetimi, olanakları paylaşım düzeni, gönül oluşumunda belirleyici rol oynar.

Gönül, felsefede alışılmış anlamıyla bir Geist mıdır? Bir tin midir? Durkheim anlamında, Gökalp’ın deyimiyle, bir ma’şerî şuur  mudur? Bir toplumsal bilinç dışı mıdır, bir yorumuyla Jung’un?

Gönül bireylerin “ruh”u değildir. Toplumların ruhu da. Gönül, bireylerde ve toplumlarda kendini gösteren belli özellikler biraradalığı, bütünlüğüdür. Bundan dolayı her bireyin, her topluluğun gönlü yoktur. (Gizil olarak, potansiyel olarak her insan teki ve insan topluluğu gönül taşısa da bunun gerçekleşmesi her zaman olanaklı değildir!)

Gönül konusunda bu yazı çerçevesinde söylediklerim, söyleyeceklerim açılması gerekli kavram yoğunlukları içermektedir. Geliştirmeye çalıştığım “gönül felsefesi” çabalarında bu belirsizlik ve karanlıkları okurun bağışlayacağını umuyorum. Burada sözü edilen kavramların bir bölümü diğer çalışmalarımda kısa da olsa işlenmiştir. İşlenecektir.

Neden gönül hastalıklarından çekmekteyiz? Kaynaklardan beslenemediğimiz için. Kaynakların durumu gönül beslemeye uygun olmadığından. Gönül oluşumuna olanak sağlamadığından.

Gönül Oluşumu

Gönlü besleyebilecek kaynakların, gönlü oluşturabilecek koşulların uygunluğunda, gönül oluşumunun bitimsiz yolu açılır. Bu yolu bireyler ve topluluklar, toplulukların oluşturduğu toplumlar için ayrı ayrı anlatacağım. Neden ayrı? Topluluğun gönlü, bireylerin gönüllerinin toplamından oluşmuyor. İki kişilik bir topluluk düşünelim. Bireyler gönülleyebilen, gönül oluşumun zaman zaman yaşayan insanlar olsun. (Gönülleme bir süreçtir, “gönül sahibi” olmak, kalıcı bir özellik değildir, zaman zaman insan gönlünü yitirebilir! Gönül yaşamının bileşkesi alındığında, bir bireyin ya da bir topluluğun gönül sahibi olup olmadığı söylenebilir.) İki gönlün bir araya gelmesiyle ilişkinin “gönül ilişkisi” olması gerekmiyor. İki gönlün oluşturduğu bir topluluk gönül topluluğu olmayabilir. Benzer biçimde, bir toplumda belirli sayıda gönül insanı, o toplumu gönül toplumu yapabilir, çoğunluğu gönülsüz de olsa. Birkaç birey gönlünün, içinde bulunduğu toplumu, gönül toplumu yapamayacağı da açıktır. İlginçtir, bakın, gönül sahiplerinin olmadığı toplumlar, bireyler arası ilişkilerin, gönlü besleyen, oluşturan kaynakların uygunluğundan dolayı gönül toplumu olabilir. Bundan dolayı birey gönüllerinin oluşumu ile toplumun gönül oluşumlarını ayırmayı gerekli görüyorum.

Birey gönlü dört ana bileşenden oluşur. Bu bileşenler arası etkileşim, iletişim kurulduğunda, bunların arasında bir âhenk, uyum ya da yaratıcı çatışmalar çıktığında, gönül oluşumu başlar. Bu oluşuma, beden, bedenleme süreci ile katılır. Bedenin gönül gücünü içselleştirmesi, sindirmesi sürecidir bu. Bedenin katılmadığı gönül olamaz. Bedenin aşağılandığı, körletildiği, aşırı şımartıldığı durumlarda gönül oluşumu eksik kalır. Gönlün, şu ya da bu biçimde beden takıntısı olmamalıdır. Takıntı, diğer bileşenlerle yaşanan anlam kürede yaratıcı atılımlara dönüşebildiğinde, zâten takıntı olmaktan çıkmıştır.

Beden bedenler, gönüle katılmak için; duygularımız ise duygular. Duygulama, yaşananın incelikleri içinde duyumsanmasını sağlar. Duygu dünyamızın derinliği, bilmeceleri içinde kendini gönlün bütünleme gücüne bırakmasıdır.

Akılsız gönül olmaz. Akıl, akıllayarak gönle girer. Gönlün “akletme” boyutunu oluşturur. Gönül düşünür, tasarlar, ölçer, hesaplar. Akıllayan akılla.

Birey gönlü, yalnızca bireyle sınırlı değildir. Birey gönlü, çevresiyle, ortamıyla gönüldür. Gönül, bireyde, bireyin ilişkileriyle can bulur. Bu ilişkiler, toplumsal, kültürel, etik, politik, ekonomik… olabilir. Birey gönlü, ortamlayarak, çevreleşerek ortaya çıkar.

Gönülleyebilen bireylerde bu dörtlü öğe uyum içine girer, birbirine kenetlenir ya da birbirleri arasında çatışma gerilimiyle bir bütünlük oluşur. Gönül gücü, bu dörtlüyü bir biçimde toplar. Toplanan dörtlüye sahip birey, alacağı kararları bu dörtlüden kalkarak gönül gücü yardımıyla gerçekleşir. Böyle bir bireyin kararlarında direnmesini, kararlı olmasını irade sağlar. İradeden eyleme yine gönül gücüyle varılır. Öyleyse gönül gücü;

a) Dörtlüyü toplar, b) Karara götürür, c) Karardan iradeye çıkarır, d) İradeden eyleme geçişi sağlar.

Topluluk gönlünü ise beş ayrı kavram çiftiyle anlamayı deneyebiliriz. Gönül topluluğu:

1. Özden ve özlemlidir. Özden oluşu, geçmişle bağı, kökle, özle sıkı bağlantıyı gösterir. Özlemlilik ise gelecek beklentisidir. Umutlar ve ütopyalardır. Gönül geçmişten geleceğe uzanır, değişime köklerinden kopmayarak, hazırdır. Bu ilk kavram çiftinin gönlün özelliği hakkında söyleyebileceklerimden biri şudur: Geçmişim geleceğimden gelir. (Gönül sahibi topluluğun kendine söyleyebileceği bir söz olarak!)

2. Özerk  ve özverilidir. Özerktir, kul değildir. Gücü kendisindedir. Bu güç, bu bağımsızlık özelliği, haddini bilen, kendini güçsüzlere adamasını bilen bir başka özellikle tamamlanır. Böyle bir topluluğun, özerk-özverili oluşlarını özetleyişleri şöyle olabilir: Gücüm, güçsüzlüğümden gelir. Gücüm, güçsüzlere bakışımdan gelir.

3. Özge ve özümseyendir. Özgeliği, ötekine yönelik oluşundan; özümseyenliği, kendi özünü oluşturmaya hazır oluşundan gelir. Bu iki özellikten varılabilecek sonucu gönül topluluğu şöyle dile getirebilir: Özüm, ötekinden gelir.

4. Özgül ve özgündür. Özgüllük, biricikliğini, özüne yakıştığını gösterir. Özgünlükse “yeni”liğini, özünü aşabildiğini. Buradan gönül topluluğu şu sonuca varabilir: Özüme yakışmam, özümü aşmamdan gelir.

5. Özgür ve özenlidir. Özgürlük, üzerindeki kuvvetlerle baş edebilmesindendir, özenliliği kendine saygıdan, öz saygısındandır. Özgürlüğün başıboşluk olmadığı, dikkat, özen gerektirdiği savı var bu iki özellikte. Gönül topluluğu bu iki özellikle ilgili olarak şunları söyleyebilir: Özgürlüğüm, kendime ve ötekine gösterdiğim özenden gelir.

Gönül toplumu, en azından bu beş çift özellikleri taşımaya çabalayarak gönüllenir. İlk çift gelenekten geleceğe olan bağı, ikincisi toplumun özgücünü, üçüncü çift ötekini, dördüncüsü toplumun kendi özünü, sonuncusu ise üzerindeki güçlerle baş edebilme özelliklerini vurgular.

Yukarıda birey için söylediklerimi, topluma (topluluklara) uygulamada zorluklar yaşabiliriz; toplum (topluluklar) için sözünü ettiğim beş kavram çifti, uygun değişikliklerle, mutatis mutandis, bireylere de uygulanabilir.

Gönül oluşumunun zorluğu gönül patolojisine yol açar. Gönül çatışmalar, yoksunluklar, yoksullar yaşar. Özellikle dört noktada gönül hastalıkları gözden gerçirebilir:

1. Gönül eksikliği, 2. Gönül çarpıklığı ya da özürlülüğü, 3. Gönül sahteliği, 4. Gönül tembelliği.

Gönül Küre

Gönülleyebilenin, gönüllemekte olanın, birey olarak bir gönülevinde yaşayabildiğini söyleyebiliriz. Gönül sahibi, gönül taşıyıcı, gönül yaşayıcı insanlar bir ortam içinde bulunurlar. Gönül enerjisi yayarlar çevrelerine, gönül dalgaları saçarlar. Onların dalgalarına açıksanız, gönül açıklığınız varsa, gönül evlerine girer, konuk olursunuz. Evlerini paylaşırsınız. (Bir süre!) Gönül evleri; gönül sokağı, gönül mahallesi, gönül semti, gönül kenti, gönül ülkesi, gönül dünyası... meydana getirebilirler. İşte bireylerin gönlünü de içine alan gönül küre  bu gönül ortamını, gönül çevresini gösteren bir tomurcuk kavramdır. Tek kişinin gönül küresi olamaz. Paylaşmayı bilmeyenin gönül küresi yoktur. Gönül küre, mahrem (privatus) yaşamların olduğu kadar kamusal, (publicus) ortalık yerde, alenî yaşamların da küresidir. İki kişinin, gönülleşebiliyorlarsa, gönül küresi olabilir. Toplulukların, toplumların gönül küreleri, bu küçük gönül kürelerini, deyim yerinde ise gönül küreciklerini kapsar. Birey ve topluluklar gönül küre içinde gönüllerini solurlar.

Gönül kürenin sakinleri kimlerdir? a) Gönülleyenler,  b) Gönlü açıklar,  c) Meraklılar. Gönülleyebilenlerin gönül kürede evleri, arsaları hiç değilse bir, eski deyimle, künc-i mihen leri bir mihnet köşeleri vardır! Gönlü açıklar, bu küreyi zaman zaman  soluyabilen gönül öğrencileridir. Gönül kürenin geçici yolcuları, konuklarıdır. Meraklılar ise seyirciler ve heveslilerden oluşur. Gönül küre turisti olarak gelir, azıcık ilgilenirler. Kitaplardan okurlar, müziğini dinlerler. Seyirciler daha çok entelektüeller arasından çıkar. Hevesliler, gönlü, örneğin semah törenleri ile ritüellerle, kitâbî bilgilerle kazanabileceklerini sananlardan oluşur, çoğu kez. İçlerinden gönül çıraklığına yükselebilenleri, gönül oluşumu için bağlanma içine girmiş, gönüle erme çilesine hazır olanları çıkabilir. Gönül kürede yaşamanın mânâ ve lezzetine bir ölçüde kavuşmuşlardır.

Gönül küre oluşumunun koşulları, toplulukların gönül oluşumunu belirleyen koşullardır. Uygun bir altyapı (sosyo-ekonomik koşullar), anlam kürenin durumu, ethos, pathos, ve siyasal düzenin oluşumları gönül küre yapılanmasını etkiler. Gönül küre salt fizksel bir küre değildir, mekâna bağlı değildir. Salt insanların kafalarında olan sanal bir ortamda değildir. Fiziksel desteği de olan, sosyal, psişik kültürel bir hava, ortam, çevredir! (Çevre, fiziksel, tarihsel, kültürel; ortam, düşünsel, analmsal-noetik-dır!)

Edebiyat Gönül Kürenin Neresinde?

Gönül küre oluşumunun sosyolojik koşulları var. Gönlün yaşanması, gönül oluşumu gerçekliğin tanınması, anlaşılması, dönüştürülmesi ile olanaklı. Edebiyat, anlam kürede yaşanan bir insan etkinliği. Sosyal koşullar altında oluşur edebiyat da.

Edebiyat, çağımızda, onu belirleyen çevresel, ortamsal koşullar altında dönüşüm geçirmekte. Gönül küresi ile ilişkilendirilebilecek edebiyatın dört temel özelliğini vurgulamak gerekiyor. (Bu konuda şu yazıma bakınız: “Ebediyatını yitirmiş edebiyat”, Doğu Batı, Sayı 22, s. 21-36, 2003) 1. Her edebiyat yapıtı içinde “ebedi” olanı, sonsuz, bitimsiz olanı taşır. Edebiyat, tüketilerek, yok edilebilen yapıtlardan oluşmaz. 2. Her edebi yapıt, bir kültürün, bir yaşam biçiminin, belli değerlerin ürünüdür: Bağrında edebi,edepliliği taşır. 3. Edebi yapıt, kendiliğindenlik taşır. İçten, olduğu gibidir. Okuru sömürme, kullanma hesapları yapmaz. 4. Edebi yapıt, şiirle var olan yapıttır. Burada şiir, bir edebi türü göstermiyor. Şiir, dilin, düşüncenin, anlam yaşantısının, düz, sıradan özelliklerinin, dışına çıkmayı işaret ediyor. Şiir, dilin olanaklarıyla, yaşamı, yaşam içindeki, dil ile anlatılmayanı anlatabilme olanağıdır.

Edebi süreç gönül kürede gelişiyorsa, gönül küre, edebiyatı sonsuzlar, sonsuza çeker; edebi duyurur, edebler, kendiliğindenliğini kazandırır, şiire çağırır, şiirler. Gönül kürede yaşanamayan, oluşamayan edebiyat, ebediliğini, edebini olduğu gibi oluşunu, şiirselliğini yitirir

Gönül küre edebiyat ilişkisinde sorulabilecek sorulardan bir bölümü şunlar olabilir:

  • Gönül kürenin oluşumunda edebiyatın yeri nedir?
  • Edebiyatın oluşumunda, gönül kürenin önemi ve yeri nedir?
  • Edebiyat ne kadar gönül kürenin ifadesi olabilir?
  • Edebiyat metinlerini çalışırken, gönül kürenin katkısı ne olabilir? Edebiyat metinlerini anlama çabamızda gönül küreyi anlamış olmanın etkisi ne olabilir?
  • Gönül patolojisini anlamada edebiyatın sunabilecekleri nedir?
  • Gönül kürede bir edebiyat metninin oluşumu, aktarımı, değerlendirmesi nasıl gerçekleşiyor? Yazar-okur ilişkileri nasıl yürüyor? Yürümeli?
  • Edebiyat çağımızda gönül kürenin dışına mı düştü? Gönül kürenin tarihi açısından edebiyat tarihi nasıl yazılabilir?
  • Edebiyat gönül küreyi nasıl besliyor ya da besleyemiyor?
  • Gönül kürenin oluşumu ve yaşamasında etkili olan sosyolojik koşullar, edebiyatın oluşumunda da etkili midir? Gönül sosyolojisi ile edebiyat sosyolojisi arasında nasıl bir ilişki vardır?
  • Edebiyatın gönül politikası nasıl olmalıdır? Gönül oluşumuna katkıda bulunmalı mı yoksa gönlü yıkmayı mı denemeli? Edebiyat gönül politikasını nasıl yapıtlarla yürütmeli? Gönlün nasıl bir gönüle gereksinimi vardır? Edebi yaratım için edebiyatın yaşaması düşünülen gönül küresi nasıl olmalıdır?
  • İnsanlar gönül küreyi fark ettikçe, onun varlığını ve yokluğunu yaşadıkça, ortaya koydukları edebiyat ürünleri ve etkinlikleri değişecektir. Bu yüzyıl insanların artık gönüle bigâne kalamayacakları bir yüzyıl olacaktır.

    Mart 2004, İstanbul-Ankara 

       
         
         
     
    Özgeçmiş| Yayınlar |Verdiği Dersler|Yönetilen Tezler|Haftalık Ders Programı
     
         
     
    İletişim Bilgileri :
     
     
    Adres: Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Felsefe Bölümü, 06531 Ankara, Türkiye
    Telefon: + (90) (312) 210 3141   Fax : + (90) (312) 210 1287
    Oda Numarası: Z-43   E-mail : ainam@metu.edu.tr
     
     
    Mesaj göndermek için !