KATEGORİLER
 Ana Sayfa
 Araştırmalar  
 Sınıflar  
 FAQ
 Linkler
 Bağlantılar
HASTALIKLAR
 ALZHEIMER
 BÖBREK YETMEZLİĞİ
 GDG (GMF)
 HEPATİT C
 HİPERTANSİYON
 KALP & DAMAR
 KANSER
 KANSIZLIK  
 KUŞ GRİBİ
 ŞEKER HASTALIĞI
 VEREM  
 SAĞLIK VE GIDA
 DIABET
 OMEGA
 WELNESS 1  
 WELNESS 2
 ANTIAGING  
 ANTIAGING  

 

 

Kanser

                                                                                                      

Ne kadar yediğimiz ve nasıl yediğimiz değil, ne yediğimiz önemli. Bu önemi en iyi kanıtlayan delil ise kanser vakalarının %35'inin doğrudan alınan gıdalara ve beslenme tipine bağlı olmasıdır. Bu orana baktığınızda gerçekten çok yüksek olduğunu görüyoruz. Kanser gibi günümüz insanlığını en fazla tehdit eden bu hastalığın da diğer pek çok hastalıkta olduğu üzere gıda ve beslenme ile sıkı ilişkisi olduğunu görmekteyiz. Hatta beslenme şekline ve alınan gıdalara bir de bireyin sigara ve alkol şeklindeki zararlı alışkanlıkları ve egsersiz faktörü girdiğinde daha kısa ve öz ifadesi ile yaşam stili eklendiğinde, bu oranın %85'e çıktığını görüyoruz. Özellikle bitkisel gıdalarda bulunan üç grup madde 1. Antioksidantlar 2. Bioflavonlar ve 3. Antikanserojenler kanser riskinin azaltılmasında son derece etkili olan maddelerdir.

Oksidasyonun yaşantımız için gerekli enerjiyi üretmede vazgeçilmez bir metabolik olay olduğunu kitabın çeşitli kısımlarında belirttim. Bu enerji üretimi esnasında ortaya çıkan zararlı toksik oksidant radikallerin ise kitapta yer verilmiş olan hastalıkların hemen hemen hepsinde kilit nokta olduğunu ve nedeni teşkil eden asıl unsur olduğunu da sıkça belirttim. Bizim burada yapacağımız, bireyler olarak oksidasyona maruz kalan ve enerji üreten vücudumuzda oluşan bu toksik oksidant radikalleri mümkün olduğunca dışarı atmaktır. Bunun en basit yolu da antioksidant kullanmak yada antioksidant yönünden zengin gıdaları tüketmektir. Toksik oksidant radikaller vücudumuzu oluşturan hücrelerin çevresinde birikmekle kalmamakta, bu durum uzun süre devam ettiğinde ve hücre zarının çevresindeki toksik radikal madde miktarları fazlalaştığında bu maddeler hücre içine girmeye başlamaktadır. Aynı maddeler hücre içindeki çekirdek ve onun içinde bulunan genetik şifreyi taşıyan DNA yani Deoksiriboz adlı nükleik asit ve şekerden oluşan maddenin yapısını değiştirerek kansere yol açabilmektedir. Normalde bir hücre ortadan ikiye bölünerek çoğalırken, hücre içine geçen bu zararlı oksidasyon ürünlerinin hücre çekirdeğindeki DNA adlı maddeyi bozması sonrasında hücre ortadan ikiye bölünme yerine üçe, dörde ve çok daha fazla sayılara bölünerek hızla çoğalmaya başlamaktadır. Bu durumda vücut, artan bu hücre sayısına yeterli oksijen ve besin maddelerini temin edememekte ve fazlalık oluşturan bu hücrelerde sağlıklı hücrelerden beslenerek kendileri ürerken onları öldürmektedir. Kısaca oksidasyonun çok ileri düzeylere ulaşması ve vücutta fazla miktarda toksik radikal bırakması hücre genetiğini bozarak doğrudan kansere neden olabilmektedir.

Oksidasyon ve onun zararlı toksik radikallerinin başlıbaşına kanser yapıcı etkileri antioksidantların önemini gündeme getirmektedir. Enerji üretmek için ve de beslendiğimiz sürece oksidasyon ve onun zararlı atıkları ile içiçe olmak durumundayız. Enerji üretmek için beslenmeye ihtiyacımız var. Gıda maddeleri ise tüketimlerini takiben hücrelere geldiğinde pek çok yerde ifade ettiğim üzere solunumla alınan oksijenle yakılıyor ve ihtiyacımız olan enerjiyi üretmiş oluyoruz. Ancak zararlı toksik oksidant radikaller hücre içi ve dışında birikerek kanser de dahil olmak üzere pek çok hastalığa neden olabiliyor. O halde formülümüz çok açık. Enerji üretmek ve yaşamak için besleneceğiz. Ancak beslenme esnasında ve sonunda oluşan toksik oksidant radikallerini ise vücuttan zaman geçirmeksizin dışarı atmak için antioksidant kullanacağız. Antioksidant kullanımı gerek tablet gerekse doğal yoldan gıda maddeleri ile olsun, kanser ve pek çok hastalığa karşı korunmada son derece etkili bir önlem olmaktadır. Antioksidant yönünden zengin asidik ve narenciye meyvelerin bol miktarda tüketilmesi oksidasyonu doğal yollardan baskı altına almak ve zararlı etkilerinden korunmak açısından yeterlidir. Ancak stres, çalışma ve çevre gibi oksidasyonu artıran diğer faktörlerin olumsuzluğu varsa, birey doğal meyvelerle alınan bu antioksidant miktarını antioksidant tablet kullanarak takviye edebilir. Ancak gene hatırlatmak istiyorum. Antioksidant kullanırken B ve C  vitaminlerini tercih edin. Buna karşılık, A ve E vitaminleri karaciğer ve böbrek yağlanmalarına neden olabildiğinden bunların alımına fazla yanaşmayın.

Soya proteinlerinin kansere karşı etkisi:

Soya fasulyesi ve soyalı ürünlerde bulunan, ayrıca ayrı bir kısım halinde sizlerle paylaştığım soya proteinleri, sadece hayvansal proteinlerin kalitesine yakın olan yegane bitkisel protein grubu olmakla kalmayıp, aynı zamanda içindeki daidzein ve genistein adlı maddelerle de özellikle prostat ve kadınlardaki göğüs kanserini önleyebilmekte veya kontrol altına alabilmektedir. Daidzein ve genistein adlı maddeler kansere neden olan maddelerin hücre içine giriş yaparken hücre zarına tutundukları kilit noktaları işgal etmekte ve böylelikle kansere neden olan maddelerin bu noktalara bağlanarak hücre içine giriş yapmasını engellemektedir

Böyle bir durumda kansere neden olan maddeler hücre içine girip hücre genetiğini değiştirememekte ve muhtemel kanser oluşumu önlenebilmektedir.

Brokoli mucizesi:    

Sadece brokoli değil, karnıbahar, beyaz lahana gibi içiçe yapraklı, dallı ve köklü olan sebzeler, içinde kanseri önleyen bir madde olan isotiyonat adlı maddeleri içerirler. Ancak isotionat adlı maddenin miktarı brokoli'de diğer maddelere nazaran daha fazladır. Bu nedenle kansere karşı hazırlanan mutfakta bol miktarda brüksel lahanası, brokoli ve beyaz lahana'nın bulundurulması gerekir.                                                             

Lifli beslenme ve kanser:

Kansere karşı en önemli koruyucu etki lifli beslenme ile sağlanır. Lifler, sebze ve meyvelerin kabuk, zar, sap, çekirdek gibi sindirilmeyen nispeten daha katı kısımlarını ifade eder. Genellikle patatesi kabuksuz kızartırız. Oysaki kabuğunun lif olarak kanser riskini özellikle de mide ve bağırsak orjinli kanser vakalarını azalttığını bilmeyiz. Aynı şekilde pek çoğumuz salatalığı kabuksuz tüketir.  Aynı şekilde elma, domates ve şeftali de genellikle kabuksuz olarak tüketmeyi tercih ettiğimiz gıda maddeleridir. Oysa ki bu kısımları atmadan meyve veya sebzeyi örnek olarak ıspanağı sapları ile birlikte tüketmeyi denediğimizde sadece kanser riskine karşı koruyucu önlem almış olmakla kalmayacak, aynı zamanda dışkılamanın kolay yapılmasını, divertikül ve basur oluşumlarının önlenmesini de sağlamış olacağız. Liflerin konumuz olan kanseri önleyici etkileri başlıca üç şekilde olmaktadır.

1. Lifler bağırsaklarda ve midede dolgu maddesi teşkil ederler. Böylelikle önlerindeki gıda maddelerini hızla rektum ve anüse doğru iterler. Böylelikle anüse doğru itilen gıda maddelerinin içinde bulunan kanserojen maddeler mide ve bağırsak duvarı ile daha az irtibatta kalır. Yani mide ve bağırsak yüzeyinde kansere neden olabilecek bir tahribat için herhangi bir imkan bulamamış olurlar.

2. Lifler dolgu maddesi olarak önlerine kattıkları gıda maddelerini anüse doğru iterken mide ve bağırsak çeperlerine yaptıkları basınçla buradaki sinirleri ve bu sinirlerin bağlantıda olduğu beyni uyarmış olurlar. Beynin komutu ile içte bulunan gıda maddelerinin de atılmasını sağlamak amacıyla mide ve bağırsaklar daha çok kasılmaya başlar. Bu durum, dışkı içinde bulunan kanserojen maddelerin vücut dışına en kısa zamanda atılmasını sağlayacak ve bu şekilde kanser riskini azaltacaktır.

3. Mide ve bağırsak boşluğu içinde bulunan kanserojen yani kansere neden olan maddeler lifler tarafından doğrudan bağlanır ve onlarla sürüklenerek kana karışma fırsatı bulamadan dışkı ile vücut dışına atılmış olur. Yani lifler sayesinde kanserojen maddelerin bağırsaklardan emilerek kana karışması ve diğer organlara ulaşarak bu organlarda kanser oluşturma riski de azaltılmış olmaktadır. Unutmayın.! Liflerin kanseri önleyici etkileri mide ve bağırsak kökenli kanser vakaları için daha yüksektir. Buna karşılık, önce de değindiğim üzere, kanserojen maddeleri bağlayarak dışkı ile vücut dışına atıp kana karışmalarını önlediğinden vücudun diğer organlarındaki kanser vakalarını engellemek için de büyük potansiyelleri bulunmaktadır.

Liflerin kanseri önlemede bir de dolaylı etkileri vardır. Kolesterol, D vitamini, kortizol, östrojen ve testesteron safra asitlerinin yardımı ile bağırsaklara boşaltılır. Ancak bir kısmı bağırsaklardan geri emilerek kan dolaşınmına karışır ve vücuda yayılır. Safra asitlerinin üretilmesi ve miktarı mide ve bağırsak çeperinde bulunan bakterilerce düzenlenir. Lifler bu bakterilerle birlikte saydığım maddelerin normal miktarlarda emilip kana karışmasını, fazla miktarlarının ise metabolize olarak yani yıkımlanarak dışkı ve idrarla atılmasını sağlayarak, aynı maddelerin vücut içindeki miktar ve etkilerini de sağlamış olur. Yani vücudun iç dengesinin ve hormonal dengesinin sağlanması da bir ölçüde lifli beslenme ile mümkün olmaktadır.

Ekmek
Kayısı
Pasta
Yeşil biber
Makarna
Yer elması
Mercimek
Kepek unu
Pirinç
Keten tohumu -----> LİF KANSER RİSKİNİN AZALMASI
Arpa
Bakla
Çavdar
Soya fasulyesi
Kepek
Bezelye
Fındık
Kuru fasulye
Fıstık
Pırasa

 

Bu kısmın başında kansere neden olan en önemli etkenin oksidasyon ve onun toksik radikalleri olduğunu belirtmiştim. Gıda maddeleri incelendiğnde oksidasyon riskine göre bu gıda maddelerini iki grupta toplamak mümkün;

1. Osidasyon düzeyi düşük ve dolayısı ile sağlıklı gıdalar: Sebze, meyve, tahıl     ve baklagil.

2. Oksidasyon düzeyi yüksek ve dolayısı ile sağlıksız riskli gıdalar: Hayvansal kökenli gıdalar(et, süt, et ve süt ürünleri), fast food gıdalar(mayonez, hazır domates soslar, hamburger, fritözdeki kızartmalar, hazır köfte vb.), yağlı ve kremalı pastalar, yağ ve şeker oranı yüksek tatlılar.

Kansere karşı mutfakta alacağınız bazı pratik önlemler ve göz ardı etmemeniz gereken noktalar var. Bunlar;

·Bitkisel yağları kızartmalarınızda çok az miktarda kullanın ve kızartma işlemi bittikten sonra kalıntıyı atın. Yani bir kızartmalık yağı birden fazla kullanmayın. Kızartmalık bitkisel yağların birden fazla tekrar kullanımlarında bünyelerindeki yağ asitlerinden 2,3,5,6 fenantresen adı verilen kanserojen maddeler oluşabilmektedir.

·Tütsülenmiş veya ızgara ürünleri sık olarak tüketmeyin. Zira dumanın is kısmında bulunan benzapyren ve polisiklik aromatik hidrokarbonlar kanser yapıcı etkiye sahiptirler. Buna karşılık, özellikle et teknolojisinde özellikle de sucuk ve salamlarda tütsüleme yani dumanlama işlemi et ürününe hoşa giden cilalı rengi verdiğinden dolayı oldukça yaygın olarak kullanılmaktadır. Diğer tarafta duman içinde bulunan formaldehit adlı madde et ve et ürününün içindeki mikropları öldürücü etkiye sahiptir. Bu nedenle de et ürününün fazla dayanması ve raf ömrünün artırılması amacıyla da dumanlama işlemine başvurulmaktadır. Dumandaki organik asit, alkol ve resin adlı maddeler, dumanlanmış ürünün tat ve kokusunu da olumlu yönde, tüketicinin hoşlanacağı şekilde etkilemektedir. Tüm bunlara karşılık, gene dumanın özellikle katı kısmı olan is kısmındaki kanserojen maddeler maalesef kanser olasılığını karşımıza çıkarmaktadır. Ancak burada çok önemli bir noktayı bilmemiz gerekiyor. Kansere neden olan maddeler dumanın buhar kısmında değil, katı kısmı olan is ya da diğer adı ile kurum kısmındadır. Dolayısı ile dumanın iyice elektrostatik presipitatör adlı özel aletlerden geçirilerek katı kısmından arındırılması ile bu risk te ortadan kalkmış olmaktadır. Özellikle büyük ölçekli modern et entegre tesisleri dumanı et ürününe göndermeden önce bu temizleme işlemini yapmaktadır. Hatta bazı bilinçli firma ve tesisler, bu riski taşımayan sıvı tütsü solusyonlarına et ürününü batırmak sureti ile tütsülemi işlemini gerçekleştirmektedirler ki bu tür et ürünlerinde dumanın katı kısmından köken alan bir kanser riski gene söz konusu olmamaktadır. İsim vermenin doğru olmayacağını düşünerek size rehber olması açısından sadece büyük ölçekli tanınmış et firmalarının ürünlerini alın dersem sanırım bu, alışverişlerinizde size kolaylık sağlayacaktır.

Balık eti ve kanser:

 Omega 3 yağ asitleri ile ilgili kısımda omega 3 yağların kansere olan etkisi ve bu yağlardan zengin balık etlerinin de aynı şekilde kansere karşı oldukça koruyucu olduğundan bahsetmiştim. Eichosopentaenoic asit ve decosoheczoenoic asit adlı iki madde yani eicosonoid adlı maddeleri ile omega 3 yağ asitleri kanseri doğrudan önleyebilmektedir. Tekrar hatırlatmak istiyorum ki burada yağlı balıklardan bahsetmekteyim. Beyaz etli mezgit, alabalık gibi balıkların tüm yağları bağırsak ve mide içeriğinde toplanmış olduğundan, ayıklama esnasında yağları da karın içeriği ile uzaklaşmış, kalan et ise yağsız duruma geçmiş olacaktır. Bu yüzden yağı etin her tarafına eşit şekilde dağılmış olan uskumru, palamut, çupra, somon, lüfer, çinekop, sardalya, hamsi, uskumru gibi yağlı balık etlerini haftada en az dört kere ve her defasında en az 250 gram olacak şekilde tüketmeye özen gösterin. Sadece kansere karşı değil, Alzheimer, Parkinson, stres, depresyon, eklem iltihaplanması, Multiple Sklerosis, alerji, astım, kemik erimesi hastalıklarına karşı da bu şekilde etkili bir önlem almış olacaksınız.

Bilinçli beslenme ve yararlı gıda maddelerine sadece kansere karşı koruyucu etkisi ile bakmamak, onları sadece bu özellikleri ile değerlendirmemek lazım. Kanser oluştuktan sonra da alınan gıdaların oldukça büyük etkisi ve koruması vardır. Gıda maddeleri oluşan tümörün yayılmasını azdırabilir veya yavaşlatabilir. Ayrıca gene beslenme ile kanserli hastadaki kilo kaybı ve bulantı gibi yan etkiler ortadan kaldırılabilir.

En fazla rastlanan kanser türleri kolon(kalın bağırsağın son kısmı), rektum, prostat, göğüs, deri, rahim(uterus), idrar yolları ve akciğer kanserleridir. Kanserin nedenlerini kesin olarak bugünkü bilgilerimizle belirtmek mümkün değil. Ancak yapılan araştırmalar en önemli etkenin bireyin genetik yapısı ile yukarıda detaylı olarak tanımlamaya çalıştığım oksidasyon ve sonrasında oluşan toksik radikalleri olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak oksidasyon ve zararlı maddeleri dışında aşağıdaki faktörlerin de kanser oluşumunda etkili faktörler olduğunu dikkate alarak kansere karşı korunma yönünde yaşam stilinizi belirleyin.

· Fazla güneç ışığına, ultraviyole ışınlara, nükleer radyasyona, X ışınlarına maruz kalmak.

· Sigara ve alkol.

· Sentetik östrojen kullanımı(menapoz'un kontrol altına alınmasında yaygın olarak kullanılan kadınlık hormonu sentetik halde dışarıdan verildiğinde kansere özellikle de göğüs kanserine neden olabiliyor. Bu nedenle östrojen'in doğal olarak bulunduğu soya ve soyalı ürünlere ağırlık verilmesi menapoz'un kontrol altına alınmasında çok daha sağlıklı ve risksiz olarak görünüyor. Üstelik unutmayın ki bitkisel kökenli östrojen'ler kansere neden olması bir tarafa tam tersine kanseri önleyici etkiye sahip).

· Hava ve su kirliliği, bu tür kirli ortamlarda uzun süre yaşamak, kirli havayı uzun süre solumak ve uzun süreler kirli su içerek yaşamak.

· Yanlış beslenme. Bu maddeyi yukarıda detaylı olarak belirtmiştim. Ancak gene de kısaca altını çizdiğimde; kızartma, dumanlama işlemi görmüş(tütsülenmiş), katkı maddelerinin bol miktarlarda kullanıldığı, yağ oranının özellikle de hayvansal yağ oranının yüksek olduğu gıdaların bol tüketilmesi kanser riskini artırmaktadır. Ayrıca raf ömrünü artırmak, olgunlaşmalarını düzene sokmak, tat, renk ve aromayı artırmak amacıyla et ürünlerine katılan nitrit ve nitrat'ın uzun süreler vücuda alınması yani bu tür gıda maddelerinin uzun süre tüketilmesi de kansere yakalanma riskini artırmaktadır.

· Aspestos, benzene,vinyl chlorid(vinil klorit), sigara dumanı ve odun talaşına uzun süreler maruz kalmak.

Bu belirtilen noktaların ışığında yaşam stilimizi yeniden kontrol eder ve yaptığımız yanlışları belirleyerek yaşantımızdan çıkartırsak kansere yakalanma riskini düşürecek ve yaşam kalitesini artıran bir yaşam stiline sahip olabileceğiz. O halde;

· Sigarayı bırakın.

· Alkol'ü terk edin.

· Benzen, asbestos, odun talaşı, vinyl chlorid gibi kimyasallardan mümkün olduğunca uzak durun.

· Güneş ışığı, özellikle D vitaminin yapılması ve kalsiyum'un kemiklerde D vitamini aracılığı ile yapılanmasını sağladığından osteoporosis'e karşı koruyucudur. Ancak bu işlevi için haftada 3-4 kez her biri 15'er dakikalık güneşe maruz kalmalar yeterlidir. Bunun çok üstündeki süreler tersine başta deri kanseri olmak üzere kansere yakalanma riskini artırmaktadır.

· Stresi kontrol altına alın. Zira stres oksidasyon düzeyini ve dolayısı ile oksidasyon sonrasında oluşan toksik radikal miktarını artırır. Böylelikle kansere yakalanma olasılığı da artmış olur. Spor, müzik, sohbet ve ibadet gibi aktivitelerle stresin kontrol altına alınması gerekir.

· Fitoöstrojenler, isoflavon, lif ve antikanserojen maddeler yönünden zengin olan taze yeşil yapraklı sebze ve sitröz meyve tüketimine ağırlık verin.

· Buna karşılık işlenmiş ürünler, salam, sosis, hazır turşu, hazır kek, çorba, fast food gibi ürünlerin tüketiminden mümkün olduğunca uzak durun.

· Bira'daki ürethan adlı madde kansere kılıf hazırlar. Gene şarap'taki nitrosamin ve ürethan kanser yapıcı maddelerdir. Tekrar hatırlatalım. Alkol'den mutlaka ama mutlaka uzak durun. Sadece çok az miktarlarının siroz'a neden olması ile değil, çok az miktarları kansere de neden olabileceğinden dolayı alkol'ü yaşamınızdan çıkarın.

 

Kansere yakalanmadaki risk faktörleri:

· Daha önce göğüs kanserine yakalanmış olanlar.

· Yaşın ilerlemesi(45-65 yaş arasında iki kat artıyor).

· Kadınlar için ailesinde ve önceki generasyonlarında akrabalarından bir veya birkaçının göğüs kanserine yakalanmış olması durumu.

· BRCA 1 ve BRCA 2 genleri taşıyanlar.

· Rahim, vagina ve yumurtalık(ovaryum) kanserine yaklanmış olan bayanlar.

· Geç menapoz(56 yaş sonrasında menapoz'a girme durumu yüksek olmasa da kansere yakalanma riskini dolaylı olarak az miktarda artıran bir faktör.)

· Şişmanlık.

· Menapoz süresince hormon tedavisi görmek ve bu amaçla sentetik östrojen derivatları kullanmak.

Yukarıda sürekli olarak bitkisel kökenli gıda maddelerinin özellikle de yeşil yapraklıların ve narenciye meyvelerin içlerinde bulunan C vitamini, isoflavon, lif ve antikanserojen maddelerden dolayı kansere karşı koruyucu olduklarını belirttim. C vitamini, lifler, isoflavonlar ve daha pek çok kansere karşı koruyucu etkisi ispatlanan maddenin gene kansere karşı koruyucu olarak kullanılması amacıyla tablet formları yapılıp piyasaya sürülmüştür. Ancak unutmamamız gerekli önemli bir nokta var. Bu etken maddeleri gıdadan ayırarak ve yalıtarak sadece kendi halinde tablete koyduğunuzda etkisinin önemli ölçüde azalması. C vitamininin sebze ve meyvedeki antikanserojen etkinliğini ele alalım. Belki de aynı sebze ve meyvede kendisi ile birlikte yer alan ve kendisi gibi kansere karşı koruyucu olan B vitamini ile ve liflerle birleştiğinde kansere karşı koruyucu etkide bulunabiliyor. Buna karşılık onu liflerden, diğer vitaminlerden ayırdığınızda bu etkisinde önemli bir kayıp meydana gelebiliyor. Aslında bu durum pek çok mineral ve vitamin için geçerli. Bunların her biri diğer vitamin, mineral, protein, yağ, şeker gibi besin unsurları ile birlikte olduğunda istenilen olumlu ve koruyucu etkiyi yapabiliyor. Buna karşılık onlardan izole edilerek tek başlarına vücuda dışarıdan verildiğinde bu koruyucu ve olumlu etkileri de azalmış oluyor. Bu açıklamaları özellikle yapmamın nedeni A.B.D ve Avrupa ülkelerinden yavaş, yavaş bize yayılmaya başlayan vitamin, mineral furyasındaki patlama. İnsanlar ne kadar çok vitamin, mineral ve benzeri antikanserojen preparat kullanırsa o kadar fazla kansere dirençlilik kazanacağını zannnediyor. Bu tür bir uygulama kansere azda olsa belli bir direnç kazandırabilir. Ancak asıl istenilen koruyucu etki, bunların tek başlarına yada sentetik olarak dışardan tablet halinde alınmasıyla değil, gıdalardaki diğer besin unsurları ile birlikte ve doğal beslenme yoluyla alınması sonucunda elde edilir.

Kansere karşı korunmada;       

C vitamini: Kanser oluşumunun başında, devamında ve sonrasında tümör oluşum hızını ve yayılmasını geciktirici etkiye sahip. Özellikle tümör hücrelerini öldürmede asıl tedavide kullanılan adriamycin(adriamisin) adlı maddenin hem yan etkilerini azaltıyor, hem de onun tümör öldürücü etkisini artırararak kanser tedavisine destek veriyor.

Omega 3: Omega 3 eikosonoid'leri kanser tedavisinde kullanılan mitomycin(mitomisin) ve doxorubicin adlı kemoterapötik ajanların yan etkilerini azaltıyor ve bu kimyasal ajanların kanser tedavi edici etkisini artırıyor. Tümör hücrelerini bu maddelerin öldürücü etkilerine daha fazla maruz bırakıyor.

Beta karoten ve A vitamini: Bu iki madde kötü huylu tümörlerin yayılmasını geciktiriyor. Kanserde kullanılan ilaçların ve kimyasal tedavinin etkisini artırıyor.

E vitamini: E vitamini diğer adı ile tokoferol'ler kanserde kullanılan adriamycin adlı ilacın özellikle kalp dokuyu tahrip eden etkisini azaltıyor. Omega 3 yağları ile ilgili kısımda detaylı olarak değindiğim üzere, bu yağlar her ne kadar kansere ve pek çok hastalığa karşı koruyucu etkiye sahipse de bir yandan kendileri oksitlendiğinden kendilerinin oksitlenmiş kalıntılarının özellikle kalp dokusunu yıpratması söz konusu olabiliyor. Bu nedenle de özellikle omega 3 yönünden zengin beslenmede veya bu yağları tablet olarak alma esnasında bir yandan da E vitamini takviyesini ihmal etmemeniz yararlı olacaktır.

Omega 3 + E vitamini Oksidasyon ve kanserden ileri gelen kalp

dokudaki hasarın azaltılması.

Niasin: Özellikle radyasyon tedavisinin etkinliğini artırarak kanser tedavisinde önemli etkiye sahiptir.

Selenyum: Adriomycin ve kemoterapide kullanılan ilaçların kanser tedavi edici etkilerini artırıyor. Bir çok hastalıkta olduğu üzere selenyum E vitamini ile sinerjist. Yani birbirlerinin etkilerini artırıyor, birbirlerini destekliyorlar. Bu nedenle de özellikle ikisinin birlikte kullanımı kansere karşı koruyucu etkiyi artırıyor. 

Karnitin: Kansere karşı iki şekilde koruma sağlıyor. Öncelikle adriomycin'in kalbe zararını azaltarak bu ilacın kansere karşı tedavi edici etkisini daha risksiz hale getiriyor. İkincisi de yağları parçalayarak kalp ve diğer organlardaki yağlanmayı azaltıyor. Yağlanmanın azalması ile oksidasyonu kontrol altına alıyor. Oksidasyondan oluşan toksik radikal madde miktarını azaltarak dolaylı yoldan kansere karşı koruyucu etkide bulunmuş oluyor.

Quercetin(Kuersetin): Brokoli, brüksel lahanası, ısırgan otu ve soya'da bol miktarda bulunan bu isoflavon kanser tedavisinde yaygın olarak kullanılan cisplatin adlı ilacın yan etkilerini ve kalbe olan zararını azaltıyor. Cisplatin'in tümör hücrelerini öldürücü gücünü dikkate değer düzeyde artırıyor.

Ginseng: Panax Ginseng'i, kanser tedavisinde kullanılan bir başka ilaç mitomycin'in tümör hücrelerini öldürücü etkisini artırıyor.

Kanser ve şeker faktörü: Kanser hücrelerinin en fazla sevdikleri besin maddesi şekerdir. Bu nedenle şeker metabolizmasını hızlandıran stres, şişmanlık, lif yönünden fakir beslenme, yağlı ve karbonhidrat düzeyi abartılı beslenme şekilleri kanser hücrelerine fazla şeker sunarak kanseri tetikleyebilmektedir.

 

Hayatınızda kansere karşı koruyucu olan maddelere yani;

EPA ve DPA(omega 3 yağlar),

Selenyum ve E vitaminine,

A ve D vitaminlerine,

Soya fasulyesi ve tüm soyalı gıdaların tüketimine,

K vitaminine önem verin ve beslenmenizde bu maddelerden zengin gıdaları bol miktarda tüketmeye özen gösterin.

Kansere karşı koruyucu mutfağınızı şekillendirmede aşağıdaki noktaları dikkate almanız yararlı olacaktır.

 

A vitamini: Özellikle akciğer ve rahim kanserlerine karşı koruyucudur.

Keratonoid'ler(yeşil yapraklılar)

Bioflavonlar

E vitamini (alfa erol olarak 400 IU)

Selenyum(100-300 mikrogram, ayrıca C vitamininin etkisini ve emilimini artırıyor)

Koenzim Q10 (300 mg/gün, özellikle göğüs ve prostat kanserlerine karşı koruyucu)

Elma(kabuklu)

Mandaline

Taze sebze(özellikle yeşil yapraklılar)

Mantar

Havuç(özellikle bir kaç damla bitkisel yağ damlatılmış taze havuç suyu)

Brüksel lahanası

Brokoli

Kabak

Ispanak

Bakla

Bezelye

Meksika fasulyesi

Soya fasulyesi

Yağlı balık etleri;

Uskumru

Hamsi

Palamut

Sardalya

Çinekop

Somon

Ton

Yağsız veya az yağlı süt ve süt ürünleri

Fındık, fıstık vb. kabuklular

Yağsız yoğurt

Sarmısak

Soğan

Zencefil

Keten tohumu

Kiraz

Çilek

Böğürtlen

Ahududu

Ginseng

Echineciaea(bir bitki, tablet formlarında Amerikan pazarları veya hipermarketlerde bulunabiliyor.)

Muzun iç kısmındaki siyah renkli kısımdan kesinlikle uzak durun. Kanser yapıcı olduğu ve olan kanseri tetiklediği araştırmalarla ispatlanmış.)

Kepek unu(öğünler arasında alınmak üzere)

Yeşil biber

Kayısı

Şeftali

Tatlı patates

Yeşil çay

Oolong çay

 

 
 
HABERLER
 
Powered by İshak AKINCIOĞLU